 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
2.HUKUK DAİRESİ
SAYI
Esas Karar
93/510 93/2020
Özet:Boşanma sebebiyle istenecek maddi veya tazminat istemleri
B.K.60.maddesinde gösterilen bir yıllık zaman aşımına tabidir.
Hayriye Şapçı ile Mehmet Şapçı arasındaki tazminat davasının yapılan
muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hükmün temyizen müraüfaa icrası
suretiyle tetkiki davalı, temyizen tetkikide davacı tarafından
istenilmekle,duruşma için tayin olunan bugün duruşmalı temyiz eden tebligata
rağmen gelmedi. Diğer temyiz eden vekili Av.Emin Akyürekli geldi. Gelenlerin
konuşması dinlendikten onra işin incelenerek karara bağlanması için
duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar
okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
"Boşanmaya sebebiyet vermiş olan hadiseler kabahatsiz karı veya
kocanın şahsi menfaatlerini ağır bir surette haleldar etmiş ise, hakim manevi
tazminat namıyla muayyen bir meblağ dahi hükmedebilir."
(M.K.143 /2)
1-Kabahatsiz eşin, isteyebileceği manevi tazminata ilişkin davanın
zaman aşımını tayin tesbit için her şeyden önce evlilik ilişkisi ile söz
konusu tazminatın niteliğini ortaya koymak gerekir.
Evlenme bir akit isede bu akit tesirini ve sonucunu ani
oluşturur.Evlenme ile evlilik ilişkisi kurulmuş olur.İşte evlilik ilişkisi
içinde bulunan eşlerin birbirlerine karşı hak ve mükellefiyetleri akti
ilişkiden bağımsız olup çok yerde kanunda düzenlenmiştir.Bu sebepledirki
eşlerin kanunla düzenlenen hak ve mükellefiyetleri ihlal akte risyetsizlik
müeyyideleri ile değil, özel düzenlemelerle hükme bağlanmıştır. Böylece
evlilik içinde eşlerin biri birine karşı davranışlarını Medeni Kanunun
5.maddesi göndermesi yolu ile Borçlar Kanunun 61. ve müteakip maddeleri bu
arada aynı kanunun 125.maddesi çerçevesinde mütelaa etmek mümkün değildir.
Medeni Kanunun 143/2.maddesinde mümeyyidelendirilen olay, boşanmaya
sebebiyet verme olayı değildir. Manevi tazminatı gerektiren boşanmaya
sebebiye veren olmayın aynı zamanda kabahatsiz eşin şahsi menfaatlerinin ağır
bir suretle haleldar edilmesidir. Şu halde burada bir haksız fiilden söz
edildiğini kabul etmek yanlış olmayacaktır. Dairemizin 7.9.l990 tarihli ve
3059/8653 sayılı kararında ifade edildiği üzere kanun vazı bu hükümde mevsuf
bir haksız fiil müeyyidesini ortaya koymuştur. Öte yandan 22.1.l988 tarihli
5/1 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı gerekçesinde açıklandığı gibi, davanın
zaman aşımı süresine tabi olduğu kuşkusuzdur. Bütün bu açıklamalar
çerçevesinde boşanmaya sebep olan olaylar sebebiyle şahsi menfaatleri ağır
ihlale uğrayan eşin açacağı davanın Borçlar Kanunun 60.maddesinde belirtlen
bir yıllık zaman aşımına tabi olduğu, sürenin boşanma hükmün kesinleştiği
tarihten işlemeye başlayacağını kabul etmek gerektiğine üyelerden Nedim
Turhan'ın muhalefetiyle ve oyçokluğuyla karar verildikten sonra somut olayın
incelenmesine geçildi.
2-Taraflar, kocanın açtığı dava sonunda boşanmışlardır. 20.6.l989
tarihli kararda tarafların Medeni Kanuna 3444 sayılı kanuna eklenen geçici
l.madde uyarınca boşanmaları,40.000.000 Tl.maddi tazminatın davanın davacısı
kocadan alınıp davalısına verilmesi hükme bağlanmıştır. Kararın temyizi
üzerine maddi tazminata ilişkin bölümünün bozulduğu, boşanmaya yönelik temyiz
itirazlarının red edildiği, karar düzeltme isteminin 12.11.l990 gününde red
edildiği daha sonra maddi tazminat isteminin red edildiği taraflara en son
13.3.l99l gününde tebliğ edildiği bu davanın 17.1.l992 tarihinde açıldığı
anlaşılmaktadır.
Davada boşanma hükmünün kesinleştiği tarihin belirlenmesi önem
kazanmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.3.l992 günlü 121/197 sayılı
kararında açıklandığı üzere, hükmün Yargıtay incelemesi sonunda bozma
kapsamıdışında kalan bölümleri bağımsız olarak infaz kabiliyeti taşıdığından
ve yeniden incelenmesi, değiştirilmesi mümkün olmadığından kesinleşir.
Böylece boşanma hükmü 12.11.l990 tarihinde kesinleşmiştir. 17.1.l992
tarihinde açılan bu davada zaman aşımı tahakkuk ettiğinden davanın reddi
gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru bulunmamıştır.
SONUÇ:Davalının temyiz itirazının kabulü ile hükmün açıklanan sebeple
BOZULMASINA, diğer yönlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığına
oyçokluğuyla karar verildi. 2.3.l993
Başkan Üye Üye Üye Üye
Tahir Alp Nedim Turhan Ş.D.Kabukçuoğlu Özcan Aksoy A.İhsan Özugur
(Muhalif) (Zaman aşımı (Muhalif)
süresine muhalif)
MUHALEFET ŞERHİ
karar iki tarafın iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve
anlaşamadıkları hususlar, ihtilaflı konular hakkında toplanan delillr,
delillerin tatışması, red ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarla
bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep ile hükmün sonucunu ve kanun
yollarını açıklar (HUMK.388/3/4). Hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait
herhangibir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında
verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra
numarası altında birer birer, açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde
gösterilmesi gerekir (HUMK.388/son). Mahkeme, talep olmasa bile yargılama
masraflarına ve bu meyanda vekalet ücrtine resen hükmetmekle mükelleftir
(HUMK.426.maddesi ve 29.5.l957 gün ve 4-16 sayılı Yargıtay İçtihadı
birleştirme kararı). Hüküm davacı esasından halleden, taraflar arasındaki
uyuşmazlığı sona erdiren, yazılıp hakim ve tutanak katibi tarafından
imzalanan kararlardır (HUMK.389-390). Değişik bir anlatımla, delillerin
tahlili ile dava ve savunmaya hakim tarafından verilen cevaplarla; taraflara
yüklenen borç ve tanınan haklarla; dava masrafı ve vekalet ücreti gösteren;
yazılı ve imzalı bir bütünü ifade etmektedir.
Nihai kararlara (hükümlere) karşı temyiz yoluna gitme imkanının
bulunması halinde temyiz incelenmesinin ne surette yapılacağı HUMK.nun 427 ve
müteakip maddeleri ile 2797 sayılı Yargıtay Kanununda gösterilmiştir.
Yargıtay, Kanunun uyğulanmasında yanlışlık bulunması halinde HÜKMÜ
BOZAR(HUMK.428). Bozmayı gerektiren yanılğı yeniden yargılama yapılmasını
gerektirmeyecek nitelikte ise Yargıtay HÜKMÜ değiştirerek ve düzelterek
onayabilir (HUMK.nun 438/7). Kanuna aykırılık yoksa hüküm onanır
(HUMK.442/A). Çok tabiiki yargıtay kararladı da HUMK.388. ve müteakip
maddelerinde açıklandığı biçimde hiçbir tereddüt yaratmayacak nitelikte
olmalıdır. Şu halde bir hükmün tamamının veya bir kısmının zimnen onandığı
veya zımmen kesinleştiği yönünde bir kabul açıklık ve netlik prensibi ile
bağdışmaz.
Nitekim HUMK.nun 388 ve müteakip maddelerine benzer hükümleri muhtevi
olan CMUK.268/4.maddesini uyğulayan Yargıtay Ceza Ğenel Kurulu 2.2.l976 günlü
ve 22-25 sayılı kanunda "bozulan karar geçerliliğini ve yerine getirilme
yeteneğini yitirmiştir.Hükmün bu unsurları ile yeniden kurulması
gerekir";24.1.l983 günlü ve 486-6 sayılı kararında" verilen hükmün
kesinleşmesi için özel dairece serahattan onama tabirinin kullanılması yasa
gereğidir".Yargıtay 5.Ceza Dairesi"bozma önceki hükmü ortadan kaldırmış
bulunmasına göre...gerekçe gösterilmek suretiyle yeniden hüküm
kurulmalı"denmek suretiyle yeniden hüküm kurulmalı"denmek suretiyle hükmün
bir bütün oluşturduğu bozma ile tümü itibariyle hüküm olma niteliğini
kaybettiği açık bir şekilde kabul edilmiştir.
Yüksek Yargıtay 4.2.l959 gün ve 13/5 sayılı İçtihadı Birleştirme
kararında: Bir kararın bozulması ve mahkemenin bozma kararına uyması halinde
bozulan kararın bozma sebeplerinin şumulu dışında kalmış cihetlerinin
kesinleşmiş sayılması davaların uzamasının önlemeli maksadıyla kabul edilmiş
çok önemli bir usul hükmüdür... o konunun bozma sebebi sayılmamış ve başka
sebeplere dayanan bozma kararına mahkemenin uymuş olması, tarafların birinin
yararına usuli müktesap hak meydana getirir".9.5.l960 günlü ve 21/9 sayılı
İçtihadı Birleştirme kararında da;"Usule ait müktesap hakkın diğer bir şekli
de bazı konuların Yargıtay Dairesinin bozma kararının şumulü dışında kalarak
kesinleşmesi ile meydana gelir"demek suretiyle açık bir şekilde hükmün bir
bütün olduğuna Yargıtay kararının şumulü dışında kalan bölümlerin kesin hüküm
değilde usuli kazanılmış hak olacağına işaret edilmiştir. Bu görüş Yüksek
Yargtay 11.Hukuk Ticaret) Dairesinin 28.2.l958 günlü 542-558 sayılı
kararındada benimsenmiştir. Yukarıda açıklanan İştihadı birleştirme kararının
bağlayıcılığı sebebiyle kararda temyiz edilmeyen bölümlerle, Yargıtay bozması
kapsamında olmayan bölümlerin kesin hüküm olamıyacağına bilimsel görüşlerde
de yer verilmiştir.(Prof.Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 1984/cilt 4
sh.3424-3431 ve devamı Prof.İlhan Postacıoğlu Medeni Usul Hukuku dersleri
l975,Sh.763 ve devamı;Prof.Saim Üstündağ Medeni Yargılama hukuku l977 Sh.87
ve devamı),
Bu izahdan çıkan netice itibariyle hüküm bir bütün oluşturur. Hükme
bağlanan taraflara yüklenen borçlar ile tanınan hakların bir bölümünün temyiz
edilmemesi veya temyiz edilipte ancak bir bölümünün bozma sebebi yapılması
halinde temyiz edilmeyen veya bozma kapsamı dışında kalan kısımlar
(konular)lehine olan taraf için usuli kazanılmış hak oluşturur. Dava tümü ile
derdesttir. Temyiz konusu olmayan veya bozma kapsamı dışında kalan kısımlar
(konular) hakkındaki hüküm bölümünün kesin hüküm teşkil ettiği yönündeki
çoğunluk görüşüne katılmıyoruz. Taraflar arasındaki boşanma davasında
oluşturulan 20.6.l989 tarihli boşanma ve maddi tazminat ödenmesine ilişkin
hükmün boşanma yönüne ilişkin temyiz itirazı red edilmiş, hükmün bu bölümü
onanmamıştır. Hüküm maddi tazminat yönünden bozulmuştur. Boşanma davacı
bakımından kazanılmış hak olmuş, fakat davanın tamamına ilişkin olarak
28.3.l99l tarihinde kesinleşmiştir. 17.1.l992 tarihinde açılan bu davada
Borçlar Kanunun 60.maddesinde gösterilen zamanaşımı dolmamıştır. İşin diğer
yönlerinin incelenmesi gerekir. Aksi yönde oluşan çoğunluk düşüncesine
katılmıyoruz.
Başkan Üye
Tahir Alp Ş.D.Kabukçuoğlu
MUHALEFET ŞERHİ
Evlilik iki ayrı cinsiyetin kendi aralarında kurdukları yasalarcada
tanınıp korunan ve toplumun temelini oluşturan geçerli makbul bir beraberlik
olup, ahlaki, sosyal ve hukuki bir kurumdur. Bu kurumun alelade bir borçlar
hukuku sözleşmesi olarak nitelemek mümkün değildir. Yasa evlenme ve boşanma
ile doğan hakları ve yükümlülükleri ayrı ayrı olmak üzere özenle düzenlemiş,
bu ilişkiye zaman zaman hakimin müdahale ederek aksayan yönlerini
düzeltmesini öngörmüştür. Olayımızı ilğilendiren ödence olayıda boşanmanın
eki (fer'i) olarak yasaca özel olarak düzenlenmiştir. Bu özel düzenleme genel
düzenlemeyi içeren Borlar kanunu 49. Medeni Kanunm.24 maddeleriyle düzenleme
ile aynı koşullara tabi tutulamaz. Burada gözden uzak tutulmaması gereken
kamu ödencenin istenebilmesi için, boşanma ile kusursuz eşin uğradığı maddi
ve manevi zarar arasında sıkı sıkıya bağımlı bir nedensenliğin (illiyet)
bulunmasıdır. Sözü edilen nedensenlik Borçlar Kanunu 41. madde ile belirlenen
nedensenlikle aynı değildir. Öyle olsaydı yasa koyucu ayrıca bu konuda özel
hüküm düzenleme gereğini duymazdı. O halde özel düzenlemede (M.K.m.143)
amaçlanan nedensenlik aile hukusunun özelliklerine uyğun olan ve haksız eylem
dışında düşünülmesi gereken bir bağdır. (Velidedeoğlu,H.V.T.M.H.2.cilt Aile
Hukuku 5.baskı l965 İst.Sh.257,258 V.d.) manevi ödence için kusursuz eşin
kişisel yararları nın ağır biçimde zedelenmiş olması önemli olup, kusurlu
eşin kusurunun özel ağırlığı önem taşımamaktadır. Boşanmaya neden olan olayda
kusurlu olması yeterlidir. Boşanma olayı akıl hastalığına veya kusura
dayanmayan şiddetli geçimsizliklerde kusursuzluk esas olduğundan ödence
istenmesi mümkün olmaz. Ancak Borçlar Kanunu 54. maddesi gereği hakkaniyet
gerektiriyorsa hakim temyiz gücünden yoksun olan bir kimseyi sebebiyet
verdiği zararın tümünden veya bir bölümünden sorumlu tutulabilir. Görüldüğü
gibi Borçlar Kanunundan kaynaklanan sorumluluk ile Medeni Kanunun aile
hukukuna ilişkin düzenlenmesinden kaynaklanan sorumluluk arasında açık
farklılıklar bulunmaktadır. Hakkında özel hüküm bulunan konularda genel
hükümler uyğulanmaz. Diğer yönden hakkında başkaca özel hüküm bulunmayan
hallerde bir dava on senelik zaman aşımına tabidir.
(M.K.m.5; B.K.m.125) Yasal bir düzenleme olan boşanma olayı ile
ilintili olan ödence isteğinin haksız fiil olarak değerlendirilmesi ve haksız
fiiller için düzenlenen zaman ve faili öğrenme ile başlayan Borçlar Kanunu
60.maddesiyle öngörülen 1 yıllı zaman aşımına tabi tutulması şeklindeki bir
düşünceye katılmıyorum. Zira boşanmadan önce zararda bellidir, failde
bellidir. Sayın çoğunluğun benimsediği görüş zaman aşımını buna rağmen
boşanmanın kesinleşmesinden itibaren başlatılması nın karı-koca sırasındaki
cebri icra yasağı ve tamamen Borçlar Kanunu hükümlerinden kaynaklanan zaman
aşımının işlememesi ile izaha çalışma nında kabul edilebilir yasal bir
dayanağı bulunmamaktadır.Bu düşüncelerle manevi ödence yönünden sonucu
iibariyle doğru olan yerel mahkeme kararının onanması gerekir.
Üye
Nedim Turhan
|