 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C
Y A R G I T A Y
Ceza Genel Kurulu
E. 1993/5-15
K. 1993/62
T. 15.3.1993
* ZORUNLU MÜDAFİLİK SİSTEMİ
* DERHAL UYGULAMA İLKESİ
ÖZET : Önceki yasanın (CMUK. m. 138) yürürlükte olduğu dönemde yasaya uygun
biçimde yapılan usul işlemleri ve yargılama yasaya uygundur. Geçerliği sürer
ve tartışılamaz. Hüküm kurulmasından sonra 1.12.1992 tarihinde yürürlüğe
giren 3842 sayılı Yasa ile CMUK.nun 138. maddesi değiştirilerek 18 yaşından
küçük sanıklara zorunlu müdafilik sistemi benimsenmiştir.
Ancak bu kural yasanın yürürlüğe girdiği 1.12.1992 tarihinden sonrası için
hüküm ifade edebilir. Bu tarihten önce 18 yaşından küçük olan ve müdafii
bulunmayan sanıklar hakkında kurulan hükümlerin sırf bu nedenle bozulması,
muhakeme kanunlarının derhal uygulama ilkesi uyarınca olanaklı değildir.
Ancak, eğer kanun yolu aşamasında inceleme duruşmalı olarak yapılsaydı, bu
durumda bulunan sanığa zorunlu müdafi tayini için gerekli usul işlemlerinin
Yargıtay Özel Dairesince yerine getirilmesi gerekecekti.
(1412 s. CMUK. m. 138)
Fiili livata suçundan sanık Alpaslan'ın, TCY.nın 414/2, 55/3. maddesi uyarınca
6 sene 8 ay ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, (Ankara İkinci
Ağır Ceza Mahkemesi)nce 21.10.1992 gün ve 146-152 sayı ile verilen hükmün,
sanık tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Beşinci Ceza
Dairesi'nce, 29.12.1992 gün ve 3991/4289 sayı ile; (Hüküm, karar tarihinde
yürürlükte bulunan CYUY.na uygun olarak verilmiş bulunduğundan, sonradan
yürürlüğe giren 3842 sayılı Yasanın uygulanması hususundaki düşünceye iştirak
edilmeyerek, usul ve yasaya uygun görülen hükmün onanmasına) oyçokluğuyla
karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise, 22.1.1993 gün ve 92/5-91816 sayı ile; karşı oy
görüşü doğrultusunda; (1.12.1992 tarihinde yürürlüğe giren 3842 sayılı
Yasanın 15. maddesi ile değişik "Baronun müdafi tayini" başlıklı 138.
maddesi, "Yakalanan veya sanık; 18 yaşını doldurmamış ve sağır ya da dilsiz
veya kendisini savunamayacak derecede malŞl olur ve bir müdafiide bulunmazsa
talebi aranmaksızın kendisine müdafi tayin edilir" hükmünü getirmiştir.
Bu cümleden olarak, CYUY.nın 138. maddesi hükmünün savunma hakkının
kullanılmasına ilişkin bulunması ve usul yasalarının derhal uygulanırlık
ilkesi uyarınca, henüz sonuçlanmamış veya yasa yolu aşamasında bulunan, ancak
inceleme sırasında 18 yaşını doldurmamış veya maddede sayılan vasıftaki
sanıklar hakkında yasada öngörüldüğü biçimde zorunlu olarak müdafi tayini
gerekir.
Uyuşmazlık konusu dosyada, inceleme sırasında 18 yaşını doldurmamış olan sanık
hakkında bu kural uygulanmalı ve öncelikle bu sebepten karar bozulmalıdır)
görüşüyle itiraz etmiştir.
Dosya, Birinci Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği
konuşulup düşünüldü:
İncelenen dosyaya göre;
Çözümlenecek sorun, 1.12.1992 gün ve 3842 sayılı Yasanın 15. maddesi ile
değiştirilen CYUY.nın 138. maddesi hükmü karşısında, temyiz incelemesi
sırasında 18 yaşını doldurmamış ve müdafii de bulunmayan sanık hakkındaki
hükmün sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına gerek bulunup bulunmadığı
hususundadır.
Ceza Yargılaması, suç işlendikten sonra başlar, çoğu zaman hemen sonuçlanmaz.
Ceza Yargılamasının sonuçlanması önemli bir zaman diliminin geçmesini
gerektirebilir. Ceza Yargılamasının başlaması ile sonuçlanması arasında yeni
yasalar yürürlüğe girerek, muhakeme kanununda değişiklikler yapılabilir. İşte
bu gibi hallerde, suç işlendiği ve Ceza Yargılamasının başladığı zaman
yürürlükte olan yasa mı, yargılama sürerken daha sonra yürürlüğe giren yasa
mı uygulanmalıdır?
Usul Hukukunda genel ilke, olay ve işlemlerin o sırada yürürlükte bulunan
hukuk kurallarına bağlı olmasıdır. Bir usul işlemine, o sırada yürürlükte
olan hukuk kurallarının uygulanmasına hemen uygulama "derhal uygulama" ilkesi
denilmektedir. Bir olay veya işleme daha sonra yürürlüğe giren bir hukuk
kuralının uygulanması ise istisnayı oluşturur. Sonradan yürürlüğe giren hukuk
kuralının bir olay veya usul işlemine uygulanmasına "geçmişe yürüme" ilkesi
denilmektedir.
Geçmişe yürüme esasen bir istisnadır. Ceza Yasası veya ceza hükmü taşıyan özel
yasalarda yapılan değişiklikler, eğer sanık lehine iseler, yeni yasa TCY.nın
2/2. maddesi uyarınca uygulanacaktır. Muhakeme Kanunlarında yapılan
değişiklikler ise derhal uygulanmaya başlarlar. Bu değişikliklerin sanık
lehine olup olmamaları önemli değildir. Esasen derhal uygulama ilkesi yeni
yasanın eskisinden daha mükemmel olması ve ülkede aynı anda iki muhakeme
kanununun uygulanmaması ve kanunların yürürlükte bulundukları süre içinde,
düzenledikleri sahalarda uygulanacağı ilkesine dayalıdır.
Böylece muhakeme kanunlarında derhal uygulama ilkesinin hiçbir duraksamaya yer
vermeyecek biçimde geçerli olduğu belirlenmiş bulunmaktadır. Bu ilkeye bağlı
kalınarak, eski muhakeme kanunu zamanındaki işlemler eski kanuna göre
sonuçlandırılmalıdır. Yeni kanun ise yürürlüğe girdikten sonraki işlemlere
uygulanmalıdır. Böylece yeni kanunun geçmişe yürümeyeceği kabul edilmelidir.
Yeni kanunun geçmişe yürümeyeceği ilkesinin sonucu olarak, eski kanun
zamanında yapılıp tamamlanmış işlemler geçerliliklerini korumakta ve
yenilenmemektedirler.
O halde, derhal uygulama ilkesinin sonucu olarak;
a- Usul işlemlerinin mutlaka yürürlükteki muhakeme kanununa göre yapılacağı,
b- Yürürlükteki muhakeme kanununa uygun olarak yapılan usul işlemlerinin
sonradan değiştirilen muhakeme kanunu uyarınca geçerliliğini kaybetmeyeceği,
c- Yeni muhakeme kanununun yürürlüğe girmesinden sonra yapılması gereken usulö
işlemlerinin yeni kanuna tabi olacağı,
d- Yeni muhakeme kanununun uygulanmasında, yeni düzenlemelerin sanığın leh
veya aleyhinde olmasına bakılamayacağı,
Sonucu çıkarılmalıdır. Ancak, derhal uygulama ilkesinin geçerli olmadığı
hallerin varlığı da söz konusu olabilmektedir. Şöyle ki; sırf üst dereceli
mahkemenin iş yoğunluğunu azaltmak için kabul olunan görev normlarının, üst
dereceli mahkemede açılmış davalarda, hatta duruşma başlamadan da olsa derhal
uygulanmaması, yani yürürlükten kalkan normun uygulanmasına devam edilmesi,
devamlı olmayacağı ve görevsizlik kararları ile işler uzayacağı için geçici
maddelerle kabul olunabilir. Örneğin, 2248 sayılı Yasanın geçici 1. madesi
ile bu yol izlenmiştir.
Keza, derhal uygulama ilkesi bazen haksız sonuçların doğmasına da
yol-açabilir. Örneğin eski kanuna göre, kanun yoluna başvuran için daha uzun
bir süre tanınmış iken, yeni kanun bu süreyi kısaltmış olabilir. Yeni Kanunun
kanun yoluna başvuru için öngörülen süreyi kısaltması durumunda, eski kanun
zamanında daha süresi olduğu düşüncesiyle bekleyip, kanun yoluna gitmemiş
olanlara uygulayarak, önceki kanuna göre düşmemiş olan "kanun yoluna başvurma
hakkı"nı bu gibi kimselere tanımamak haksızlık olacağından, yeni kanunu
derhal uygulamamak gerekir. Bu gibi durumlar yeni kanunun derhal uygulanması
ilkesinin istisnalarını oluşturur.
Ancak, eski kanunun bir usul işleminin yapılması için öngördüğü süreden fazla
bir süre, aynı usul işlemi için yeni kanunda benimsendiği takdirde, durum
yeni kanunun derhal uygulanırlığı ilkesine göre çözümlenmelidir. Şöyle ki,
eski kanun zamanında o usul işlemi için bir haftalık bir süre öngörülmüş
iken, bu süre içerisinde usul işlemi yerine getirilmemişse, yeni kanun bunu
15 güne çıkarmış olsa bile, yeni kanuna göre yapılacak bir işlem kalmamıştır.
O usul işlemi ile ilgili iş eski kanuna göre ölmüştür, yeni kanun onu
diriltemez. Ancak, eski kanunda öngörülen 1 haftalık süre dolmadan yeni kanun
yürürlüğe girseydi, ilgili kişi 15 günlük süreden yararlanabilecektir. Eğer
eski kanun 15 gün süre vermişken, yeni kanun bunu 1 haftaya indirseydi,
sürenin başlangıcından itibaren, 1 hafta geçmemişse işlem yeni kanuna tabi
olacak, sürenin başlangıcından itibaren 1 hafta geçmişse yeni kanun uyarınca
işlem yapılamaz hale girecektir.
Demek ki, derhal uygulanırlık ilke olmakla beraber, bu ilkenin haksızlıklara
sebebiyet vermesi halinde buna istisna tanınması gerekir.
İnceleme konusu olayda, 3842 sayılı Yasa ile değişiklik yapılmadan önceki
dönemde, CYUY.nın 138. maddesi 15 yaşını doldurup, 18 yaşını bitirmemiş olan
sanığa zorunlu müdafi atanması sistemini benimsemiyordu. Bu nedenle
değişiklikten önceki muhakeme kanunu uyarınca Yerel Mahkeme, müdafii
bulunmayan 18 yaşından küçün olan sanık hakkında yargılamayı sürdürerek hüküm
kurmuş ve bu hüküm sanık tarafından duruşmasız olarak temyiz edilmiş
bulunmaktadır.
O halde, önceki yasanın (138. md.) yürürlükte olduğu dönemde yasaya uygun
biçimde yapılan usul işlemleri ve yargılama yasaya uygundur. Geçerliği sürer
ve tartışılamaz. Hüküm kurulmasından sonra 1.12.1992 tarihinde yürürlüğe
giren 3842 sayılı Yasa ile CYUY.nın 138. maddesi değiştirilerek, 18 yaşından
küçük sanıklara zorunlu müdafilik sistemi benimsenmiştir. Ancak, bu kural
yasanın yürürlüğe girdiği 1.12.1992 tarihinden sonrası için hüküm ifade
edebilir. Bu tarihten önce 18 yaşından küçük olan ve müdafi bulunmayan
sanıklar hakkında kurulan hükümlerin sırf bu nedenle bozulması, muhakeme
kanunlarının derhal uygulanma ilkesi uyarınca olanaklı değildir.
Ancak, eğer kanun yolu aşamasında inceleme duruşmalı olarak yapılsaydı, bu
durumda bulunan sanığa zorunlu müdafi tayini için gerekli usul işlemlerinin
Yargıtay Özel Dairesince yerine getirilmesi gerekecekti. Halbuki, inceleme
konusu olayda temyiz incelemesi dosya üzerinden yapılmaktadır. Sanık, 3842
sayılı Yasa yürürlüğe girmeden önce yürürlükte bulunan yargılama yasasına
uygun biçimde verilen hükmü, yasal süresinde temyiz ederken, duruşma
isteminde bulunmamıştır. O halde, sırf müdafi bulunmaması, hükmün bozulmasını
gerektirmez. Bu durum yargılama yasalarının derhal uygulama ilkesine
uygundur. Aksine düşünce, muhakeme kanununun geriye yürümesi sonucunu doğurur
ki, açıklanan ilkeye kesinlikle aykırıdır. Aksi yönde bir kabul ve uygulama;
temyiz incelemesi aşamasındaki bir davanın (dosyanın) duruşma ve hatta
hazırlık aşamasına geri dönmesi durumunu yaratır ki buna usul hukukunun ana
kuralları ve genel yapısı müsait değildir ve müsaade etmez.
Bu açıklamalar ışığında itirazın reddine karar verilmesi gerekir.
* Karşı oy kullanan Kurul Üyeleri; 3842 sayılı Yasa ile değiştirilen CYUY. nın
138 inci madesi ile 18 yaşından küçük olan sanığa zorunlu müdafi atanması
ilkesinin benimsendiğini, bu durumun savunma hakkının boyutlarını
genişlettiğini, bu nedenle hükmün sair yönleri incelenmeksizin öncelikle bu
nedenle bozulup yerel mahkemeye gönderilmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir.
S o n u ç : Açıklanan nedenlerle, C. Başsavcılığı itirazının (REDDİNE),
15.3.1993 gününde yapılan ikinci müzakerede üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar
verildi.
|