 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
15.HUKUK DAİRESİ
Esas Karar
----- ------
1993/441 1994/176
Y A R G I T A Y İ L A M I
Mahkemesi : ANKARA 14.Asliye Hukuk Hakimliği
Tarihi : 13.10.1992
Numarası : 1991/59 - 1992/702
Davacı : Nejla Demir Vekili Avukat Şahin Kıraç
Davalılar : 1)Kadriye Yörükoğlu,2)Cansu Özbek,3)Celal Yörükoğlu
4)Fatma Hidayetoğlu, 5)Sevim Özbek, 6)Levent Özbek
Vekilleri Avukat Ahmet Ataksoy.
Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davacı
vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği
anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
- K A R A R -
Davalıların müşterek maliki bulunduğu taşınmazda arsa payı karşılığı
inşaat yapımı üstlenilmiş, arsada mevcut hukuki pürüzler gidertilmiş, inşaata
başlanabilmesi için tüm engeller kaldırılmış iken, davalıların kendisini
vekaletten azlettikleri ve sözleşmeyi feshettikleri davacı yüklenici
tarafından ileri sürülerek, fazlaya dair hak saklı tutulup 25 milyon Tl.
müsbet zararın tahsili dava edilmiştir.
Sözleşmenin 22.5.1987'de akdedildiği, temel ruhsatından itibaren 20
aylık iş günü kararlaştırıldığı, sözleşmenin 30.6.1989'da feshedildiği, ön
mesele olarak izale-i şüyu davasının Ağustos 1988'de sonuçlanmış olmasına
rağmen davacı yüklenicinin Nisan 1989'a değin projeyi tasdik ettiremediği,
yıkımda ruhsat almadığı, kararlaştırılan kira parasını zaman zaman ödemediği
ileri sürülerek fesihte davacının kusurlu olduğundan bahisle davanın reddi
istenilmiştir.
Mahkemece alınan bilirkişi raporuna bağlı kalınarak davacının edimini
zamanında yerine getirmediğinden davanın reddine karar verilmiş, bu karar
davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Aslolan sözleşmenin ifasıdır. Ahde vefa kuralı bunu gerektirir.
Sözleşmenin feshi için yeterli ve geçerli nedenlerin varlığı şarttır.
Sözleşmenin yorumu hakime ait olduğu gibi, bilirkişilerce tespit edilen
bulgulardan da yararlanılarak fesih veya dönme için yeterli nedenlerin
varlığını takdir ve kusurlu yanın tayini de hakime aittir. Somut olayda
biçimine uygun olarak 22.5.1987 tarihinde sözleşme yapılmıştır. İnşaatın
süresi ruhsatın alınmasına bağlanmıştır. Ruhsatın hangi süre içinde alınacağı
ise kararlaştırılmamıştır. Ancak 22.5.1987'de akdedilen sözleşmeyi müteakıp
ve vakit geçirilmeksizin 28.5.1987'de aplikasyonlu çap alınarak, arsada
mevcut eski ev yıktırılarak hukuken ve fiilen yapım hazırlıklarına
başlanıldığı sabittir. Bu aşamada gerekli vekaletnamenin 9.9.1987 tarihinde
verilmesiyle ihmalkar tavır takınan davalılardır. Vekaleti müteakip davacı
13.11.1987 de Belediyeye müracaatını yapmıştır. Ne varki arsada davalılar
dışında pay sahibinin bulunması sorun yaratmıştır. Davacı bu sorunun çözümü
için -sözleşmede kendisi üstlenmediği halde- izale-i şüyu davasını açıp takip
etmiş ve arsada mevcut hukuki ayıbı giderebilmiş, iyiniyetini göstermiştir.
Bundan duyulan memnuniyet sonucudur ki davalılar sözleşme uyarınca almaları
gereken aylık kira parasından vazgeçtiklerine dair 25.8.1988 günlü protokolu
imzalamışlardır. Hal böyle iken ve iş normal seyrini takip edip 24.1.1989'da
imar çapı alınıp, 3.2.1989'da mimari proje 15.5.1989'da betonarme projesi
imar müdürlüğüne sunularak inşaat ruhsatı istenilip, 7.6.1989'da mimari proje
tasdik edilmiş iken.. davacıya gönderilen 11.5.1989 günlü ihtarnameyle, bu
kez protokolla vazgeçilen aylık kira paralarının ödenmediğinden de söz
edilerek ve projeyi görmedikleri ileri sürülerek davalılarca 7 günlük mehil
verilerek, buna karşı çıkıldığı halde -bir yandan da normalde ruhsat
işlemlerinin takibini teminen- 4.7.1989'a değin beklenilip, davacının bu
tarihte vekaletten azliyle sözleşmenin feshine gidilmesinde davalıların
dürüstlük kuralına (M.K. Md.2) uyduğu söylenemez. Davacının eski evi hemen
yıkarak fiilen, bürokratik işlemleri aralıksız takip ederek hukuken işe
koyulduğu açıktır. Geçen zaman içinde işlerin ivedileştirilmesini isteyen bir
ihtar da kendisine yapılmış değildir. Davacıyla yapılan sözleşmede davalılar
dört bağımsız bölüm almayı kabul etmişken, davacının azlini takip eden ay
içinde 9.8.1989'da yeni yükleniciyle yaptıkları sözleşmeyle kendilerine düşen
bağımsız bölüm sayısını bir fazlalaştırarak beşe çıkardıkları, davacının
başlattığı proje ve işlemler sonucu alınan ruhsatla inşaata ses çıkarmıyarak
yapılmış projeyi benimsediklerini ortaya koydukları dikkate alındığında
davacının kusurlu olduğunu kabul hakkaniyetle bağdaşmaz. Bundan davalılarda
kuşku duymalılar ki yeni yükleniciyle yapıllan sözleşmede davacının muhtemel
zarar ve tazminat istemini rücu için -ilk maddeyle- düzenlemeye gitmek
zorunda kalmışlardır. Bürokratik işlemlerin belli sürelerle sınırlandırılması
mümkün olamıyacağından bilirkişilerce inşaat ruhsatı için "azamı üç aylık"
süre tayini geçerli bir görüş kabul edilemez. Ruhsattan sonra dahi
davalıların uygun isteğine göre proje tadiline de yasal engel
bulunmamaktadır. Tüm koşullar ve yanların eylemli tutumu birlikte
değerlendirildiğinde davacının edimini yerine getirmesine davalıların kendi
yararlarına tutum izlemeleriyle mani oldukları sonucuna varılacağından
davanın reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.
Mahkemece yapılacak iş, davacının kardan mahrumiyetini B.K.nun 325.
maddesinde getirilen kural çerçevesinde hesaplattırıp, istem nazara alınarak
buna hükmetmekten ibaretken, H.U.M.K.nun 275. maddesine aykırı olarak
hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümü mümkün
hususta bilirkişi görüşüne doğrudan bağlı kalınarak davanın reddine karar
verildiğinden karar bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün davacı
yararına BOZULMASINA, istek halinde ödediği temyiz peşin harcının temyiz eden
davacıya geri verilmesine, 20.1.1994 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
M.S.Aykonu Y.Akman Ali M.Çiftçi E.Ertekin İ.Karataş
|