 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
Ceza Genel Kurulu
E. 1993/4-267
K. 1993/294
T. 1.11.1993
* İKİ VEYA DAHA ÇOK KİMSE TARAFINDAN YAPILAN FAİLİ BELİRSİZ YARALAMA
ÖZET : Sanıkların kira borcunu ödemeyen mağduru hep birlikte sopalarla
dövdükleri sübuta ermiş, fakat raporlarda belirtilen mevcut kırıkların
müstakilen hangi sanık tarafından meydana getirildiği saptanamamış olup,
fiilin asli unsurundan olan sonuç fiili irtikap edenler arasında ve fakat
ortada kalmıştır. Bu durumda, sanıklar hakkında TCK. nun 463. maddesinin
uygulanması gerekir.
(765 s. TCK. m. 463) (647 s. CİK. m. 4, 6)
Etkili eylem suçundan sanıklar Nahit, Recep ve Ramazan'ın, TCY.nın 456/2, 59.
maddeleri gereğince 1 yıl 8'er ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına
ilişkin, (Eyüp İkinci Ağır Ceza Mahkemesi)nce verilen 17.12.1991 gün, 146/284
sayılı hükmün C. Savcısı ve sanıklar vekili tarafından temyizi üzerine
dosyayı inceleyen Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi, 2.12.1992 gün, 6654/7573
sayı ile;
"Oluşa uygun kabule göre sanıklar hakkında TCY.nın 463. maddesinin
uygulanmaması" isabetsizliğinden bozmuş,
Yerel Mahkeme, 2.2.1993 gün, 5/11 sayı ile;
"Sanıklar, mağduru dövmek için birlikte karar vererek olay yerine
gelmişlerdir. Birlikte dövmüşler ve zorla arabaya bindirip götürürken yolda
yakalanmışlardır. Mevcut yaraların vasıfları suçun birlikte işlendiğini
göstermektedir. Otomobilde bir tek sopa bulunması, olayda sadece bu sopanın
kullanıldığını kabule yeterli değildir. Mağdur ve tanık, tüm sanıkların sopa
ile saldırdıklarını söylemişlerdir. Suç, birlikte işlendiğinden TCY.nın 64.
maddesi gereğince sanıkların cezalandırılmalarına karar verilmelidir"
gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de Yargıtay'ca incelenmesi C. Savcısı ve sanıklar vekili tarafından
süresinde istenildiğinden dosya, Yargıtay C. Başsavcılığı'nın onama istemli
5.10.1993 günlü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel
Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
Etkili eylem suçundan sanıkların cezalandırılmalarına karar verilen olayda,
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, sanıklar hakkında TCY.nın
463. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağına ilişkindir.
Şikayetçi, hastane polisinde ve Asliye Ceza Mahkemesinde alınan ifadelerinde,
kira borcunu ödeyemediğini, bu nedenle sanıkların ellerindeki ağaç sopa ve
demir çubuklarla saldırıp vurmaya başladıklarını, sürükleyerek otoya bindirip
götürürlerken yolda polislerin sanıkları yakaladığını, her üç sanığın da
vurduğunu söylemiş, Ağır Ceza Mahkemesinde ise düştüğünü ileri sürmüştür.
Tanık Elmas, sanıkların ellerindeki sopalarla hep birlikte şikayetçiye
saldırıp vurduklarını, otomobile bindirip götürdüklerini, telefonla karakola
haber verdiğini beyan etmiş, Ağır Ceza Mahkemesinde ise, iki kişiyi mağduru
kucaklayarak otomobile bindirirken gördüğünü beyan etmiştir.
Sanıkların otomobilinde 75 cm. uzunluğunda, 4 cm. çapında ağaçtan yapılmış
özel bir sopa bulunmuştur.
Adli Tıp Kurumu Üçüncü İhtisas Kurulu'nun 1.11.1991 günlü raporunda, "sırtta
yaygın ekimoz, sol hemitoraksta ve batında yaygın hassasiyet, sol 7, 8.
kotlarda kırık tespit edildiği bildirilen mağdura ait grafilerin
incelenmesinde solda cilt altı amfizemi, pnömotoraks ve toraks tüpü, sol 8,
9. kotlarda, sağ 9, 10. kotlarda kırık görüldüğü, hayati tehlikeye maruz
kalan mağdurun 25 gün iş ve gücünden kalacak şekilde yaralandığı"
belirtilmiştir.
İddia, tanık beyanı, doktor raporu ve tüm dosya kapsamından; sanıkların kira
borcunu ödemeyen mağduru hep birlikte sopalarla dövdükleri sübuta ermiş,
fakat raporlarda belirtilen bulguların müstakilen hangi sanık tarafından
meydana getirildiği saptanamamıştır.
Ayrıntıları Ceza Genel Kurulu'nun 23.11.1981 gün ve 214/385 sayılı kararında
açıklandığı üzere; şeriklerden illi değeri haiz haraketi yapanlar arasında bu
hareketlerin hukuki ve maddi değerine göre "asli iştirak", "fer'i iştirak"
şeklinde ayırım yapılmalı (TCY.nın 64, 65. maddelerinde bu ayrım
yapılmıştır), bu ayrımın mümkün olmadığı hallerde faillere indirimli aynı
ceza (TCY.nın 463. maddesi) verilmelidir. Bu, bir uygunluk, bir muadelet,
adalet meselesidir.
Faillerden herhangi birinin hareketi tek başına ele alındığında "kanuni suç
tipinde" tarif edilen hareket ve sonucu yaratan (öldürmede ölümü vücuda
sokan) asli faildir. TCY.nın 463. maddesinde tarif edilen fail, asli fail
değildir. Zira, sonuç olan "ölümü" veya ölüm husule gelmemiş ise "yarayı"
vücuda sokan kimse belli değildir.
Fer'i failler için "fiili yapma" sözkonusu olmadığı ve madde metninde "fiili
yapmak" sözcüğü yer aldığı için 463. maddedeki fail, "fer'i fail" de
değildir.
Öyle ise 463. madde nedir? Failler kimdir?
Bu madde failin belli olmaması hali değildir. Hepsi irtikap eden "tetiğe
basan, bıçağı vuran" sıfatında olan kişilerde öldürme veya yaralamada
hangisinin hareketinin hedefle özdeşleştiğinin, bütünleştiğinin, ölümü veya
yarayı vücuda soktuğunun saptanamaması halidir.
Öyleyse suç, suç ortaklarının faaliyetlerinin yan yana icrası sırasında,
bunlardan herhangi birine kesin ve tek olarak bağlanamayacak şekilde meydana
gelmişse, müstakil fail belli değildir ve eşit ceza sorumluluğu vardır.
Verilecek ceza fiillerinin ortalamasıdır.
Buna mukabil, faillerin fiillerinin birleşmesinden, toplanmasından sonuç
ortaya çıkıyorsa bu durumda doğrudan doğruya beraber işleme sözkonusu olup
64. madde uygulanmalıdır.
Öte yandan, maktülde öldürücü tek yara varsa 463. madde, öldürücü yara birden
fazla ise 64. madde uygulanır da denilemez. Böyle bir kabulün doyurucu ve
ikna edici açıklamasını yapmak olası değildir. Örneğin, bir hedefe iki kişi
çok sayıda ateş ettiği ve iki isabet vaki olduğunda, "bu isabetlerden
herbirini sakınlardan biri yaptı demek" mümkün değildir. Bir senden, bir
senden diye bölüştürmenin mantıki dayanağı yoktur. Birisi hiç isabet
kaydetmezken, diğerinin hep isabet kaydetmesi neden mümkün olmasın?
Böyle bir kabul, karşılaştığımız şu soruyu cevapsız bırakmaktadır. Diyelim ki
yedi kişi ateş etti ve öldürücü yara sayısı yediden az, mesela ikidir. Demek
oluyorki birer birer (eşit) bölüştürmek mümkün değil, öyleyse nasıl "64.
madde uygulanır" denilebilir? Ateş eden yedi kişiden, isabet
kaydettirmeyenleri nasıl isabet ettiren sayarız?
Böyle hallerde 463. maddenin uygulanması gerektiğini kabul eden Ceza Genel
Kurulu ve Özel Daire kararları gözönünde tutulduğunda, sadece yara sayısından
hareketle sorumluluğu saptamak, hareketi sonuçtan soyutlamak (ayrı ayrı
mütalaa etmek) suretiyle, yasanın kabul etmediği ceza sorumluluğunda eşitlik
sisteminin, "failler kader birliği etmiştir, sonuçtan hepsi tam sorumludur"
prensibine hayatiyet vermek olur ki bu, yasanın esprisine, temeline, iştirak
kaidelerine ilişkin çatısına ters düşer. Bu nedenle ölüm halinde öldürücü
yara, etkili eylem suçunda vasfı belirleyen yara, birden fazla olsa da
koşulları varsa 463. madde uygulanmalıdır.
Bütün bu saptamalar ve "kendine aidiyeti saptanan fiil veya fiil kesiminin
cezasının ancak o kişiye yüklenebileceği" prensibinin ışığında, özel bir
iştirak türünün düzenlendiği TCY.nın 463. maddesinin uygulanma koşulları şu
şekilde sıralanabilir:
1- Tahdididir, yasada sayılan adam öldürme ve yaralama suçlarına münhasırdır.
2- Ancak ve yalnız asli maddi iştirakin, irtikap edenler grubuna dahil
olanlara şu koşullarda uygulanır:
a) Bütün dikkat ve ihtimam gösterildiği ve tüm imkanlar kullanıldığı halde
asli failin tesbiti mümkün olmamalıdır.
b) Failler birden fazla olmalıdır.
c) Fiilin asli unsurundan olan sonuç, irtikapçılar arasında ve fakat ortada
kalmalıdır.
Maddi olayda; mağdurda mevcut kırıkların, sopalarla mağdura vuran sanıklardan
hangisi tarafından meydana getirildiği kesinlikle saptanamadığına göre,
sanıklar hakkında TCY.nın 463. maddesinin uygulanması gerekir.
Sanıklar vekili bozmadan önce 3.12.1991 tarihli dilekçesinde ve aynı tarihli
oturumda, bozmadan sonra duruşmada sanıklar hakkında 647 sayılı Yasanın 4 ve
6. maddelerinin uygulanmasını talep etmiştir. Sanıklara hükmolunan ceza
miktarı itibariyle, cezanın ertelenmesi mümkün olduğu halde talebe rağmen bu
konuda olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi de yasaya aykırıdır.
Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme hükmünün, yukarıda açıklanan her iki
sebepten dolayı bozulmasına karar verilmelidir.
S o n u ç : Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün,
tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak (BOZULMASINA), 1.11.1993 günü
oybirliği ile karar verildi.
|