 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C
Y A R G I T A Y
5.Ceza Dairesi
Y A R G I T A Y İ L A M I
Esas No:1993/3583
Karar No:1993/4546
Tebliğname No: 5/81882
Reşit olan Esma Aşıcı'nın mayubiyetini müstelzim ve müteselsil şekilde
zorla ırzına geçmekten sanık Ali Şark'ın yapılan yargılaması sonunda; TCK.nun
416/1, 418/2, 80. maddeleri gereğince 11 sene 8 ay ağır hapis cezasıyla
mahkumiyetine, hakkında 31,33. maddelerin uygulanmasına dair (BİLECİK) Ağır
Ceza Mahkemesinden verilen 17.9.1993 gün ve 1993/46 Esas, 1993/64 Karar
sayılı hükmün süresi içinde duruşmalı olarak Yargıtayca incelenmesi sanık
tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığından tebliğname
ile daireye gönderilmekle 1.12.1993 Çarşamba saat 14.00 duruşma günü tayin
olunarak sanık vekiline davetiye gönderilmişti.
Belli günde Hakimler duruşma salonunda toplanarak Yargıtay
C.Savcılarından Ünal Öktem hazır olduğu halde oturum açıldı.
Yapılan tebliğat üzerine dosyadaki vekaletnameye dayanarak sanık
adına gelen avukat Yusuf Yıldırım huzura alınarak duruşmaya başlandı.
Duruşma isteğinin süresinde ve yerinde olduğu anlaşıldıktan sonra
uygun görülen talep ve mütalaa dairesinde sanık hakkında (DURUŞMALI) inceleme
yapılmasına oybirliğiyle karar verilerek tefhim olunduktan sonra işin
açıklanmasına dair raportör üye tarafından düzenlenen rapor okundu.
Raportör üye rapora ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirdi.
Sanık vekili temyiz layihasını açıklayarak savunmada bulunup müvekkili
hakkındaki hükmün (BOZULMASINI) istedi.
Yargıtay C.Savcısı tebliğname içeriğini tekrar etti.
Son sözü sorulan sanık vekili savunmasına ilave edecek bir cihet
bulunmadığını bildirmekle dosya incelenerek karar verilip tefhim olunmak
üzere duruşma 15.12.1993 Çarşamba saat 14.00'e bırakılmıştı.
Belli günde oturum açıldı. Dava evrakı incelenip gereği görüşülmüş
olduğundan aşağıda yazılı karar ittihaz olundu.
TCK.nun 416/1. maddesinde 15 yaşını bitiren bir kimsenin zorla ırzına
geçilmesi ceza yaptırımına bağlanmış ve zorun biçimleri gösterilmiştir.
Bunlar maddi cebir, manevi cebir ve mefruz cebir halleridir. Maddi cebir;
cebir ve şiddet kullanmak, manevi cebir; tehdit kullanmaktır.Mefruz cebir
ise eylemin çeşitli nedenlerle fiile mukavemet edemiyecek halde bulunan bir
kimseye karşı işlenmiş olmasıdır. Burada maddi ve manevi cebir kullanılmadığı
halde suça maruz kalanın mukavemet edecek durumda olmaması nedeniyle cebrin
varlığı kabul edilmektedir. Maddede gösterilen mukavemetsizlik nedenlerinden
biri de beden hastalığıdır. Beden hastalığından ötürü fiile mukavemet
edemiyecek halde bulunan bir kimseye karşı eylemin gerçekleştirilmesi halinde
mefruz cebirle ırza geçme suçu işlenmiş olunmaktadır. Ancak salt beden
hastalığının varlığı suçun oluşumuna yeterli değildir.
Aranan koşul beden hastalığının fiile mukavemet edememe nedeni
olmasıdır. Zira her mukavemet önce bir fikir, sonra da bir eylem aşamasını
içerir. Bu nedenle öncelikle fikir olarak doğar, sonra da eyleme
dönüştürülür. Mukavemet, fiile karşı koyma iktidarı olduğundan maddedeki
suçun oluşup oluşmadığının saptanması bakımından mukavemet iktidarsızlığının
belirlenmesi gerekir. Beden hastalığı söz konusu olunca da; bu
iktidarsızlığın öncelikle fikren, sonra da bedenen var olup olmadığı
tartışılmalı ve mağdurun eyleme rızası olup olmadığı araştırılmalıdır.
Mukavemet fikir irade ve iktidariyle hareket eden bir kimse kendisinde var
olan beden hastalığı (bedeni iktidarsızlık) nedeniyle fiile mukavemet
edemiyor ve fikrini eyleme dönüştüremiyor ise maddenin uygulama koşulunun
gerçekleştiği kabul edilmekte, buna karşın fikren muktedir olup da mukavemet
fikir ve iradesi taşımıyan kimselerdeki salt beden hastalığının iktidarsızlık
nedeni olarak kabulü mümkün görülmemektedir. Bu bakımdan beden hastalığı akıl
hastalığı gibi değildir. Akıl hastalığı başlı başına fikri iktidarsızlık,
fikri mukavemetsizlik hali oluşturduğu için başka bir koşulun gerçekleşmesi
aranmaksızın mefruz cebir nedeni sayılmaktadır. O nedenle akıl hastalığı
olanların ırzına geçilmesi halinde rızaları olup olmadığının araştırılmasına
gerek yoktur. Oysa beden hastalığı olanların TCK.nun 416/3. maddesinde
tanımlanan rızaen cinsi münasebet suçunun mağduru olabilecekleri kabul
edilmektedir.
Bu açıklamanın ışığı altında olayımıza bakacak olursak; dosya
içeriğinden sanığın el ve ayaklarından felç olup (spino serebrel ataksi)
reşit bulunan mağdureyle kendisine iğne yapmak için evlerine gittiği sırada
ilk kez 1987 yılı sonbaharında cinsi münasebette bulunarak kızlığını
bozduktan sonra devamlı surette cinsi münasebette bulunduğu, bu halin 1992
yılı Aralık ayına kadar devam ettiği 1993 yılı Şubat ayında mağdurenin hamile
kaldığının saptanması üzerine kendisine kürtaj yapılıp olayın adli mercilere
intikal ettirildiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar mağdure anlatımlarında
eylemin zor ve tehditle işlendiğini ileri sürmüş ise de, buna ilişkin bir
kanıt bulunmadığı gibi, eylemin 1987 yılı Sonbaharından 1992 yılı sonuna
kadar müteselsil şekilde sürdürülmesi, mağdurenin olayı kimseye açıklamaması,
hamile olduğunu dahi gizleyerek karın ağrısı ve kusma şikayetleri nedeniyle
doktora götürülmesini istemesi eylemin rızaen işlendiğine delalet etmektedir.
Ayrıca Anadolu Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanlığınca verilen
13.7.1993 gün ve 214 sayılı raporda mağdurenin "sınırda zeka düzeyi tespitle
buna göre ruhsal açıdan işlenen suçun anlam ve sonucunu kavrayabilecek ruhsal
olgunluğa sahip olduğu" saptanmıştır.
Bu durum karşısında sanığın akli arızası olmayıp kendisinde beden
hastalığı bulunan mağdureyle rızasıyla cinsi münasebette bulunmasından ibaret
eylemi, maddi veya manevi cebir kullanarak işlediğine ilişkin bir kanıt elde
edilememesi ve mağdurenin kendisinde beden hastalığı bulunmakla beraber
eyleme rıza gösterdiği anlaşıldığından olayda mefruz cebir halinin kabulüne
de olanak bulunmaması nedenleriyle suç oluşturmadığı halde beraeti yerine
yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
Yasaya aykırı, sanık vekilinin temyiz itirazları ile duruşmalı
inceleme sırasındaki sözlü savunmaları bu itibarla yerinde görüldüğünden
CMUK.nun 321. maddesi uyarınca hükmün tebliğnamedeki istem gibi
(BOZULMASINA), bozma sebebine göre tutuklu bulunan sanığın TAHLİYESİNE,
başka suçtan ilişiği yoksa tahliyesinin mahalline telgraf ile bildirilmesi
için C.Başsavcılığına yazı yazılmasına 15.12.1993 tarihinde oybirliğiyle
karar verilerek Yargıtay C.Savcılarından Ünal Öktem hazır olduğu halde sanık
vekilinin yüzüne karşı tefhim olundu.
Başkan Üye Üye Üye Üye
H.Koçulu S.Kanadoğlu N.Benli M.V.Benli N.Apaydın
|