Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C
Y A R G I T A Y
Ceza Genel Kurulu

	E.	1993/3-53
	K.	1993/125
	T.	26.4.1993

*  TEMYİZ SÜRESİ 

ÖZET : Olayımızda, 9.7.1992 günü sanık ve vekilinin yokluğunda verilen
 mahkumiyet hükmü 29.7.1992 günü sanık vekiline tebliğ olunmuş ve karar
 10.9.1992 günü sanık vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Orman Kanununun 83. maddesi gereğince orman suçlarına ilişkin davalar acele
 mevaddan olup, adli tatil içerside görülür ve tatil zamanına tesadüf eden
 süreler işler. Bu nedenle temyiz davası açılabilmesi için CMUK.nun 310.
 maddesinde öngörülen bir haftalık süre, yasal tatil olmayan 5.8.1992 günü
 mesai bitimi sona erdiğinden temyiz süresinin geçirildiği ve sanığa
 hükmolunan cezanın miktarı itibariyle de hüküm "CMUK.nun 305. maddesi
 gereğince kendiliğinden temyize tabi olmadığı" anlaşıldığından; sanık
 vekilinin temyiz isteğinin reddine karar verilmelidir.

Yukarıda anlatılan nedenlerle yasal süre geçtikten sonra açılan temyiz
 davasının CMUK.nun 317. maddesi gereğince reddi gerekir.

(1412 s. CMUK. m. 310, 33, 305, 317)  (7201 s. Tebligat K. m. 11)

Ormanda bina yapmak suçundan sanık İbrahim'in OY.nın 93/1, 55/3; 647 sayılı
 Yasanın 4. maddeleri gereğince 600.000 lira ağır para cezası ile
 cezalandırılmasına, tazminat, vekalet ücreti ve nisbi harcın sanıktan
 tahsiline ilişkin, (Üsküdar Sulh Ceza Mahkemesi)nce verilen 27.12.1990 gün,
 528-795 sayılı hükmün sanık vekili tarafından temyizi üzerine dosyayı
 inceleyen Yargıtay Üçüncü Ceza Dairesi, 5.12.1991 gün, 11293-16331 sayı ile;

"1- Sanığın eyleminin teşebbüs derecesinde kaldığının gözetilmemesi, 
2- Ağaçlandırma giderine hükmolunamayacağının düşünülmemesi" isabetsizliğinden
 bozmuş,

Yerel Mahkeme, 9.7.1992 gün, 71-409 sayı ile;

"Ormanda bina için açma yapılmış ve sonradan bina tamamlanmıştır. Ağaçlandırma
 giderine hükmolunmayıp, müdahilin talep ettiği ve gördüğü zarara karşılık
 tazminata hükmedilmiştir" gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.

Bu hükmün de Yargıtay'ca incelenmesi, sanık vekili tarafından istenilmekle;
 dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın "temyiz isteğinin reddine karar
 verilmesini" isteyen 17.2.1993 tarihli tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa
 gönderilmekle Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

Ceza davalarında temyiz süresi ile temyiz süresinin başlama tarihi CMUY.nın
 310. maddesinde, tefhim ve tebliğ ile ilgili hükümler ise aynı Yasanın 33 ve
 devamı maddelerinde yer almıştır. 310. maddenin 1. fıkrasında temyiz
 davasının hükmün tefhiminden itibaren 1 hafta içinde açılabileceği
 belirtilmiş olup, maddeye göre temyiz davası açma süresi tefhimle
 başlamaktadır. 2. fıkrada ise, hükmün tefhiminin sanığın yokluğunda yapılması
 halinde, temyiz süresinin kararın tebliğ tarihinden itibaren başlayacağı, 33.
 maddenin 2. fıkrasında tefhim olunmayan kararların ilgilisine tebliğ
 edileceği hükme bağlanmıştır.

Öte yandan, 7201 sayılı Tebligat Yasasının 11. maddesinde; "vekil ile takip
 edilen işlerde tebligat vekile yapılır" hükmüne yer verilmiştir. Hükmü temyiz
 edebilme yetkisi, kamu davasının bütün aşamalarda sanığın savunmasını
 üstlenen vekilin yasal görevi içerisinde bulunmaktadır.

Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasının açıklanan maddeleri ile Tebligat Yasasının
 11. maddesi birlikte incelenip değerlendirildiğinde; sanığın ve vekilinin
 yokluğunda tefhim olunan kararın, vekile tebliğ edilmesi gerekmektedir.
 Ayrıca, sanığa tebligat yapılmasına gerek yoktur. Ancak, herhangi bir nedenle
 vekile tebligat yapılmaması halinde asile tebligat yapılmalıdır. Yargıtay
 Ceza Genel Kurulu'nun ve Özel Dairelerin duraksamasız uygulamaları bu
 doğrultudadır. Sürekli ve duraksamasız bu uygulamanın yasal bir değişiklik
 olmadıkça sürdürülmesinde de uygulama açısından zorunluluk vardır.

Aksi kabul; infaz ve zaman aşımına ilişkin birçok karışıklıkları beraberinde
 getirir. Yargıtay'ın bir görevi de hukuki istikrarı sağlamaktır.

Olayımızda, 9.7.1992 günü sanık ve vekilinin yokluğunda verilen mah-kumiyet
 hükmü 29.7. 1992 günü sanık vekiline tebliğ olunmuş ve karar, 10.9.1992 günü
 sanık vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Orman Yasasının 83. maddesi gereğince orman suçlarına ilişkin davalar acele
 mevaddan olup, adli tatil içerisinde görülür ve tatil zamanına tesadüf eden
 süreler işler. Bu nedenle temyiz davası açılabilmesi için CMUY.nın 310.
 maddesinde öngörülen bir haftalık süre, yasal tatil olmayan 5.8.1992 günü
 mesai bitimi sona erdiğinden temyiz süresinin geçirildiği ve sanığa
 hükmolunan cezanın miktarı itibariyle de hükmün "CMUY.nın 305. maddesi
 gereğince kendiliğinden temyize tabi olmadığı" anlaşıldığından; sanık
 vekilinin temyiz isteğinin reddine karar verilmelidir.

* Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul üyelerinden Muharrem DİNÇ;

"Sorun müdafii olsa bile, yokluğunda tefhim edilen hükmün (kararın) sanığa
 bildirilmesi (tebliğ edilmesi) gerekip gerekmediğine ilişkindir. Sayın
 çoğunluk, Tebligat Kanununun 11. maddesinden hareketle, tefhim müdafiinin
 yüzüne karşı yapılmış veya müdaife tebliğ edilmiş ise, ayrıca sanığa
 bildirmeye (tebliğe) gerek bulunmadığı görüş ve kararındadır.

Çoğunluğun bu görüş ve kararına aşağıdaki nedenlerle katılmıyorum:

1) Kavram sorunu : Gerek bu dosyanın müzakeresinde gerekse önceki bazı benzer
 kararlarda (müdafi) yerine (vekil) kavramı kullanılmaktadır. Bilindiği üzere,
 bu iki kavram birbirinden çok farklıdır. Şu kadarını belirtelim ki, kanunda
 gösterilen istisnai bazı haller dışında, müdafi, hiç bir surette vekil gibi
 sanığın temsilcisi değildir. Vekalette, bir akit yani temsil yetkisi veren
 vekaletname şart olduğu halde yasa koyucu, sözü edilen istisnai haller
 dışında, sanığın yanında mahkemede hazır bulunan ve savunma görevini üzerine
 alan müdafiden vekaletname aramamıştır. Vekaletnamesiz müdafiin hükmü temyiz
 etmesi halinde ve temyizin geçerli olduğuna ilişkin 20.10.1975 tarih ve 7/9
 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da bu husus çok çarpıcı bir biçimde
 vurgulanmıştır. Dahası Kanun koyucunun görüş ve buyruğu da bu doğrultudadır.
 Gerçekten, CMUK.nun 136. maddesi gerekçesinde: Müdafaa hakkı, müdafi ve hangi
 tahkikat safhalarına teşmili gerektiği açıklanırken, aynen: "... makamı iddia
 ile müdafaa beyninde mevcut olması zaruri olan müsavat, müdafaanın bu
 safhalara da teşmilini mecburi kılmaktadır" denilmek suretiyle müdafiin ceza
 yargılamasındaki konumu ve fonksiyonu hiçbir duraksamaya yer vermeyecek
 biçimde ortaya konulmuştur (Bkz., Muhtar Çağlayan, Ceza Muhakemeleri Usulü
 Kanunu, Ankara-1980, Cilt 1, Sh. 748).

Doktrin de aynı görüştedir (Örneğin, Bkz., Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza
 Muhakemesi Hukuku, İstanbul 1989, Sh. 243 ve devamı).

2) Yasal Hükümler : CMUK.nun 33 ve 310. maddelerinin buyurucu hükümlerine
 göre, sanığın gıyabında tefhim olunan karar ve hükümlerin bizzat sanığa
 tebliği zorunludur. Gerçekten, örneğin anılan 33. maddenin gerekçesinde, "...
 gıyabında ise, kendisine tebliğ olunmak dahi mukarreratın muhtevasına ıttıla
 noktasından lüzumlu görülerek..." denilmek suretiyle bu zorunluluk
 pekiştirilmiştir (Bkz. M. Çağlayan age., Sh. 291). 466 sayılı Yasa
 uygulamasına ilişkin 21.4.1975 tarih ve 3/5 sayılı İçtihadı Birleştirme
 Kararının gerekçesinde, anılan 33 ve 310. maddeler hükümlerine atıfla gerekli
 açıklama yapıldıktan sonra, aynen: "Görülüyorki yasal hakların kullanılmasını
 sağlayabilmek için ilgililerin, haklarındaki karar ve hükümlerden haberdar
 edilmeleri Usul Hukukunun ana kuralları arasında yer almaktadır.
 Bildirilmeyen bir karar sonucunda, kişilerin yasal haklarını arayamaz ve
 alamaz durumda bırakılmaları, adalet ilkeleri ile bağdaştırılamaz" denilerek
 tebliğ zorunluluğu vurgulanmıştır.

Burada, Anayasa'nın Hak Arama Hürriyeti başlıklı 36. maddesini hatırlamakta
 yarar vardır. Bu maddeye göre: "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
 suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma
 hakkına sahiptir".

3) Tebligat Kanunu : Bilindiği üzere, 11.2.1959 tarih ve 7201 sayılı Tebligat
 Kanunu 6.6.1985 tarih ve 3220 sayılı Kanunla değiştirilmiştir. Konumuza
 hasren, anılan Kanunun 11. maddesinin 1. fıkrası da bu kanunla değiştirilmiş
 ve bu arada sözü edilen fıkraya şu hüküm eklenmiştir:

"Ancak Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun, kararların sanıklara tebliğ
 edilmelerine ilişkin hükümleri saklıdır". Bu değişikliğin gerekçesi şudur:
 "...Her hükmün ilgiliye bildirilmesi, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ana
 ilkelerinden birini oluşturmaktadır. Kanun koyucu bu konuda çok hassas
 davranmış, ilgililerin kanuni haklarını kullanabilmeleri için sanıkların
 karar ve hükümlerden haberdar edilmeleri öngörülmüştür. Hal böyle iken, Hukuk
 Usulü Muhakemeleri Kanununun eski 124. maddesinin mukabili olan Tebligat
 Kanununun 11. maddesinde geçen "vekil" kavramı çoğu zaman müdafi kavramıyla
 aynı mahiyette telakki edilmekte, bu sebeple Ceza Yargılamasında, tebligat
 bakımından birbirinden farklı uygulamalara ve hatalı sonuçlar doğmasına sebep
 olmaktadır. Bilindiği gibi, Hukuk yargılamasındaki "vekil" ile Ceza
 Yargılamasındaki "Müdafi" kavramları birbirinden farklıdır. Vekil,
 müvekkilden ayrı ve bağımsız bir statüye sahip değildir, bağımlıdır. Temsil
 ettiği kişinin talimatıyla hareket eder ve onun yokluğunda onun yerine geçer.
 Müdafi ise, sadece ceza davasında söz konusudur... duruşma vekil için değil
 sanık için yapılmaktadır. Akibeti de sanığın özgürlüğü veya mali durumu ile
 kısacası şahsı ile ilgili bulunmaktadır. Bu itibarla, Ceza davalarında
 kararların sanıklara tebliğ edilmesine gerek görmemek, müdafiine yapılan
 tebliği geçerli saymak adalet ilkeleriyle bağdaştırılamayacak bir durumdur.
 İşte, yukarıda belirtilen görüşlerin ışığı altında uygulamaya açıklık
 getirmek için 11. maddenin birinci fıkrası yeniden düzenlenmiş ve ... Ceza
 Muhakemeleri Usulü Kanununun, kararların sanıklara tebliğ edilmesine ilişkin
 hükümleri saklı tutulmuştur" (Bkz., Türkiye Büyük Millet Meclisi, S. Sayısı:
 316, Dönem: 17, Sahife: 2-3).

4) Sonuç : Yukarıda sözü edilen Anayasa hükmü, CMUK.nun 33 ve 310. maddeler ve
 3220 sayılı Kanunla değişik Tebligat Kanununun 11. maddesi hükümleri ile
 gerekçeleri ve içtihadı birleştirme kararları, hiçbir duraksamaya yer
 vermeyecek biçimde, o kadar açık ki, aksine bir uygulamayı olanaklı ve yasal
 görmüyorum.

Kaldı ki, müdafii olsa bile, sanığa isnat edilen suç bildirilip savunmasının
 alınmamasını, yokluğunda dinlenen tanık beyanlarına veya aleyhe bozmaya karşı
 diyeceğinin sorulmamasını, son söz verilmemesini... savunma hakkını kısıtlar
 nitelikte kanuna aykırılık sayan ve bu konuda büyük duyarlılık gösteren Yüce
 Yargıtay'ın, mahkumiyet hükmünü sanığa bildirmeye gerek görmemesinin çelişki
 ve kanuna aykırılık olduğunu ve bunun sonucunda da kişinin savunma hakkının,
 hak arama özgürlüğünün kısıtlandığını düşünüyorum.

Açıklanan sebeplerle sayın çoğunluğun kararına katılmıyorum" diyerek.
 Üyelerden Vural SAVAŞ ise; (Kanunumuz bazı hallerde sanığın kendisini, sarih
 ve zımni bir vekalet akdine dayanan temsilcisi olan vekili marifetiyle
 müdafaa ettirmesini kabul etmiştir: a- Sanık şahsi davada vekaletnameyi haiz
 bir avukat veya dava vekili tarafından kendisini temsil ettirebilir. -CMUK.
 356- , b- Gaip aleyhindeki duruşmada sanık namına, onu temsil etmek üzere,
 sarih bir vekaletname ile müdafii gelebilir, c- Sanık hazır bulunmaksızın
 yapılan duruşmalara sanığın müdafi gönderme yetkisi vardır, bu müdafi aynı
 zamanda sanığın temsilcisidir. -CMUK. 227, 228/2, 258/5- ç- Kanunumuz arama
 ve zabıt işlemlerinde de sanığın temsil edilebileceğini kabul etmiştir, d-
 Teminatla salıvermede müdafi Türkiye'de oturmayan sanığı temsilen, tebligat
 kabul edebilir -CMUK. 119-, e- Müdafi temyiz duruşmasında sanığı temsil eder,
 f- Müdafi ceza kararnamesine itiraz üzerine yapılan duruşmada da sanığı
 temsil eder -CMUK. 390-.

Müdafi ancak yukarıda sayılan durumlarda sanığın temsilcisidir, onun yerine
 geçer.

Müdafiler, temsilci olan ve olmayan diye ikiye ayrılabilir. Bu ayrım,
 vekaletnameli ve vekaletnamesiz ayrımından farklıdır. Zira vekaletnameli
 müdafi her zaman temsilci değildir -Prof. Dr. Nurullah KUNTER, Ceza
 Muhakemesi Hukuku, 8. Bası, S. 225/228-.

Medeni muhakemede avukat müşterisi adına hareket etmektedir; onun talimatı ile
 bağlıdır. Suç muhakemesinde ise, müdafiin sanıktan fazla yetkileri vardır. Bu
 yüzden, sanığın vekili olamaz. Çünkü, vekilin yetkileri asilden fazla
 değildir, müdafiin yetkileri ise sanıktan fazladır -Prof. Dr. Öztekin TOSUN,
 Türk Suç Muhakemesi Hukuku, 1984, Cilt 1, S. 623-.
Müdafi, mahkeme ve maznun karşısında müstakil bir vaziyete sahiptir.
 Mahkemenin ve maznunun arzuları ile bağlı değildir. Bunun içindir ki,
 tebligat işlerinde ve keza duruşmada müdafi, maznundan ayrı bir mevkide
 tutulmuştur -Dr. O. SCHWARZ, Alman Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Şerhi,
 Çeviren Rıfat Taşkın, 1939, S. 259/260-. 
Gerçekten Tebligat Kanununun 11. maddesine göre; "Vekil ile takip edilen
 işlerde tebligat vekile yapılır" hükmüne yer verilmişken, bu maddenin birinci
 fıkrasına 3220 sayılı Yasa ile; "Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun,
 kararların sanıklara tebliğ edilmelerine ilişkin hükümleri saklıdır" cümlesi
 eklenmiştir. Anılan değişikliğin gerekçesinde; "CEZA DAVALARINDA KARARLARIN
 SANIKLARA TEBLİĞ EDİLMESİNE GEREK GÖRMEMEK, MÜDAFİİNE YAPILAN TEBLİĞİ GEÇERLİ
 SAYMAK ADALET İLKELERİYLE BAĞDAŞTIRILMAYACAK BİR DURUMDUR. .... HER HÜKMÜN
 İLGİLİYE BİLDİRİLMESİ, CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNUNUN ANA İLKELERİNDEN
 BİRİNİ OLUŞTURMAKTADIR" denilmek suretiyle tebligat, işlerinde CMUK.undaki
 özel hükümlerin öncelikle uygulanacağı açık bir biçimde belirtilmiştir.

CMUK.nun konumuzla ilgili 33. maddesinde:

"Alakadar tarafın yüzüne karşı ittihaz edilen kararlar kendisine tefhim olunur
 ve isterse kararın bir sureti de verilir.

Diğer kararlar tebliğ olunur.

Alakadar olan taraf tutuklu ise, tebliğ edilen varaka talebi halinde kendisine
 okunup anlatılır" denilmektedir.

Hem sanığın, hem de müdafiinin "alakadar taraf" olduğunda kuşku
 bulunmamaktadır.

Doktrindeki görüşler de bu doğrultudadır. Şöyle ki;

A- Müdafi, medeni muhakemedeki vekilden farklıdır ve müstakil bir durumu
 vardır. Bu sebeple, SANIĞA BİLDİRME MÜDAFİE BİLDİRME YERİNE GEÇMEDİĞİ GİBİ,
 MÜDAFİE BİLDİRMEDE MÜDAFİ SANIĞIN TEMSİLCİSİ OLMADIKÇA, SANIĞA BİLDİRME
 YERİNE GEÇMEZ VE SANIK İLE MÜDAFİE AYRI AYRI BİLDİRME GEREKİR... Müdafaa
 hakkını zorlaştırmamak için, süre son bildirmeden hesaplanmalıdır -Prof. Dr.
 Nurullah KUNTER, adı geçen eser, S. 434-.

B- Ceza yargılamasında müdafi savunma yanında yer alan bir yargılama sujesi
 olduğundan, sanığa bildirilen işlem ve kararların ayrıca müdafie de
 bildirilmesi şarttır. Sanığa bildirme yeterli değildir. Sanığa ve müdafie
 ayrı ayrı bildirimler yapıldığında, bir sürenin hesaplanmasının sözkonusu
 olduğu durumlarda, sürenin başlangıcı en son bildirimden başlamalıdır.
 Almanya'da 1965 yılında yasada yapılan değişiklikle bu ilke kabul edilmiştir
 -Prof. Dr. Erdener YURTCAN, Ceza Yargılaması Hukuku, 1982, S. 143-.

Olayımızda, duruşmadan vareste tutulmuş olmayan sanık ve müdafiin yokluğunda
 verilen hüküm sanığa tebliğ edilmediğine göre, hükmün sanığa da tebliği
 sağlanmalı; hükmün sanık tarafından temyiz edilmese dahi, müdafiinin bu
 tebligattan önce yaptığı temyiz istemi süresinde kabul edilerek dava dosyası
 esas yönünden incelenmelidir)  görüşüyle,

* Bir kısım Üyeler ise; "Vekil ile müdafi kavramları farklıdır. Ceza
 Muhakemeleri Usulü Yasasının kural olarak benimsediği kurum "vekalet" değil,
 "müdafiliktir". Kural olarak bir ceza davasının sanık dinlenmeden vekil
 vasıtasıyla takip ve sonuçlandırılması olanaksızdır. Yasada, "zımnen
 varestelik" müessesesi mevcut değildir. Duruşmada bulunmak ve hakkındaki
 hükümden haberdar olmak, sanık için bir haktır. 7201 sayılı Tebligat
 Yasasının 11. maddesinde, "CMUY.nın kararların sanıklara tebliğ edilmelerine
 ilişkin hükümlerinin saklı tutulması" nedeniyle, gıyabında verilen hükmün
 sanığa da tebliği gerekir. Bu nedenle, dosyanın mahalline iadesine karar
 verilmelidir" düşüncesiyle, karşı oy kullanmışlardır.

S o n u ç : Yukarıda açıklanan çoğunluk görüşünde belirtilen nedenlerle, yasal
 süre geçtikten sonra açılan temyiz davasının CMUY.nın 317. maddesi gereğince
 (REDDİNE), istem gibi 26.4.1993 günü oyçokluğuyla karar verildi.


    
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini

    Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini