Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C
Y A R G I T A Y
Onüçüncü Hukuk Dairesi

	E.	1993/2905
	K.	1993/4544
	T.	25.5.1993

*  İHALENİN FESHİ
*  MÜSBET ZARAR
*  MENFİ ZARAR

ÖZET : Sözleşmenin, davacı İdare tarafından haklı olarak feshedilmesi
 nedeniyle; davacı, hükümsüz olan bu sözleşmeye tekrar dönerek borcun ifa
 edilmemesinden doğan bu müsbet zararını isteyemez. Burada istenebilecek
 zarar, sözleşmenin yerine getirilmesi güvenine dayanarak kaçırılmış elverişli
 fırsatlara göre değerlendirileceğinden davacı, sözleşmeye konu malı davalıdan
 almayıp da başka bir kişiden alma olanağı varsa (kaçırılan fırsat) o kişiye
 yapılacağı varsayılan ödeme ile sözleşmenin hükümsüzlüğü nedeniyle aynı malı
 almak için ödemek zorunda kaldığı tutar arasındaki farkı (menfi zararı)
 isteyebilir.

(818 s. BK. m. 106, 108)(2886 s. İhale K. m. 62)

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda
 yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün
 davacı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine; temyiz
 dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup
 düşünüldü:

Davacı İdare; davalı satıcının taahhüdünde bulunan 25.000 kg. kuru fasulye,
 10.000 kg. yeşil mercimeği süresinde evsafına uygun olarak teslim etmeyerek
 sözleşmenin feshine neden olduğunu, bu defa dava dışı Suat'dan alınan kuru
 fasulye ve yeşil mercimek nedeniyle fazla ödeme yapmak zorunda kalındığını
 beyanla, oluşan Hazine zararı 18.977.469 TL.nin davalıdan reeskont faizi ile
 tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı; teslim edilen malların muayene komisyonları tarafından sözleşme ve
 şartname hükümlerine uygun olarak muayene edilmediğini, bu nedenlerle
 malların reddinin ve sözleşmenin feshinin haksız olduğunu, müsbet zarar
 istenemeyeceğini, istemin de fahiş olduğunu beyanla davanın reddine karar
 verilmesini savunmuştur.

Mahkemece; davalının teslim ettiği malların muayene komisyonları tarafından
 reddinin ve sözleşmenin feshinin haksız olduğu, davacının bu durumda müsbet
 zarar isteyemiyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm,
 davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar arasındaki uyuşmazlık, sözleşmenin feshinin haklı olup olmadığında
 toplanmaktadır. Bu nedenle, öncelikle bu noktadaki uyuşmazlığın çözümlenmesi
 gerekir. Taraf iddia ve savunmalarıyle dosyada mevcut belge içeriklerinden
 davalının taahhüdünde bulunan 25.000 kg. kuru fasulye ve 10.000 kg. yeşil
 mercimeği, davacının on gün süreli ihtarı üzerine bu ihtarında tanınan
 sürenin son günü 25.12.1990 tarihinde teslim ettiği, teslim edilen malların
 26.12.1990 günlü ilk, 28.12.1990 günlü itiraz üzerine yapılan ikinci
 muayeneleri sonucu evsafına uygun olmaması nedeniyle reddedildiği, aynı gün
 davalının sözleşmesi fesih edilip, yetkili makamlardan alınan onayla bu defa
 16.089 kg. kuru fasulye, 5.000 kg. yeşil mercimeğin pazarlık usulü ile dava
 dışı Suat isimli kişiden davacının satın alındığı anlaşılmaktadır. Esasen
 açıklanan bu hususlarda taraflar arasında bir uyuşmazlık da bulunmamaktadır.
 Davaya konu 29.11.1990 tarihli sözleşmenin 6/C, D ve E, sözleşme eki
 şartnamenin 9/E maddelerinde teslim edilen malların şartname hükümlerine göre
 davacı idarenin muayene ettireceği, davalının gıyabında yapılan bu muayene
 sonucu düzenlenen rapora itiraz edebileceği itiraz üzerine alınacak ikinci
 muayene raporunun taraflarca kat'i alacağı, ihtilafın mahkemeye intikali
 halinde bu rapor ile ihticac edileceği konuları taraflarca açıkca
 kararlaştırılmıştır. Bu kararlaştırma, HUMK.nun 287. maddeleri hükmüne uygun
 bir delil sözleşmesi niteliğindedir. Delil sözleşmesi yapılan bir konuda ise
 başka delil kabul olunamaz. Öyle ise 28.12.1990 günlü ikinci muayene raporu,
 şartname ve evsafname hükümlerine göre davalının taahhüdünde bulunan malları
 teslim etmediğinin kat'i delilidir. Davalı yargılamada muayenenin usulüne
 uygun ve yeterli düzeyde yapılmadığını, taahhüdünde bulunan malları teslim
 ettiğini  bu rapor karşısında savunamıyacağı gibi, bu savunma nedeniyle başka
 bir delile özellikle bilirkişi düşüncesine de başvurulamaz. Bu konuda aksine
 düşünce bildirilse dahi bu düşünceye dayanılarak hüküm kurulamaz. Kaldıki
 bilirkişi kurulu, sözleşme ve şartnamenin az yukarıda açıklanan hükümlerini
 irdelemeden, ikinci muayene komisyonu raporunun arka yüzündeki açıklamaları
 görmeden yüzeysel bir inceleme sonucuna görede düşünce belirtmişlerdir.
 Ayrıca bilirkişilerden çözümlenmesi istenilen husus, özel ve teknik bilgiyi
 gerektiren bir konu olmayıp, hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki
 bilgilerle çözümlenecek bir husustur (HUMK.nun 275. md.). Hal böyle oluncada,
 davalının taahhüdünde bulunan malları, ikinci muayene raporunda belirtildiği
 gibi süreli ihtara rağmen teslim etmediği sözleşmenin feshine neden olduğu,
 feshinde bu nedenle haklı bulunduğu bu davada sabit kabul edilmelidir. Buna
 rağmen mahkemenin bilirkişi raporunu benimseyerek feshin haksız olduğunu
 kabul etmesi usul ve kanuna, taraflar arasındaki sözleşme ve eki şartname
 hükümlerine aykırıdır.

Fesih haklı bulunduğuna göre, davacının isteyebileceği zararın kapsamı ve
 niteliği üzerinde de durulmasını gerektirir.

1- 2886 sayılı Devlet İhale Yasasının 62. maddesi, borçlu olan müteahhit veya
 müşterinin temerrüdü halinde BK.nun 106. maddesinde olduğu gibi alacaklıya,
 ifa ile birlikte geciken ifa dolayısıyle zararı veya ifadan derhal vazgeçip
 müsbet zararını veyahut sözleşmeyi fesih edip menfi zararını isteme konusunda
 seçimlik haklar tanımamış, aksine yanlış sözleşmeyi fesih hakkı vermiş, ancak
 fesih halinde istenebilecek zararın niteliği, kapsamı ve koşulları üzerinde
 durmamış hesabın genel hükümlere göre tasfiye edileceğini açıklamakla
 yetinmiştir. Taraflar arasındaki davaya konu sözleşmenin 11., şartnamenin 24.
 maddesiylede bu yasa hükmüne uygun düzenleme yapılmış ayrık bir hükme yer
 verilmiştir. Öyle ise yasanın ve sözleşme ile eki şartnamenin yaptığı bu
 yollamalar nedeniyle olayda sözleşme sorumluluğunu düzenleyen BK.nun 106-108.
 madde hükümlerinin uygulanması gerektiğinde duraksamamalıdır. Sözleşme
 sorumluluğunda ise zarar, müsbet ve menfi zarar ayrımına tabi tutulmuş olup
 açıklanmasında yarar vardır:

Müsbet zarar; borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi
 alacaklının mameleki ne durumda olacak idiyse, bu durumla eylemli durum
 arasındaki fark müsbet zarardır. Diğer bir anlatımla, müsbet zarar
 sözleşmesinin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarardır.
 Kuşkusuz kar mahrumiyetini de içine alır. Müsbet zarar, alacaklının ifadan
 vazgeçerek zararının tazminini istemesi halinde söz konusu olur. Sözleşme
 ortadan kalkmamaktadır, yalnız alacaklının ifaya ilişkin talep hakkının
 yerini müsbet zararın tazminine dair talep hakkı alır. Burada sözleşmenin
 feshedilmesinden değil, borcun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu
 olduğu gözardı edilmemelidir.

Menfi zarar ise; uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin
 hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması
 dolayısıyle uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı
 uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar borçlunun sözleşmeye aykırı
 hareketi yüzünden sözleşmenin hüküm ifade etmemesi dolayısıyle ortaya çıkar.
 Bu husus ise BK.nun 108. maddesindeki düzenlemeden kaynaklanmıştır. Burada
 alacaklının sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz
 konusudur. Çünkü, sözleşme feshedilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar
 sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez.
 Fesih halinde istenebilecek zarar menfi zarardır. Sözleşmenin geçerliliğine
 inanılarak başka bir sözleşme yapma fırsatının kaçırılması dolayısıyle
 uğranılan zararda menfi zarar kapsamındadır (HGK.nun 17.1.1990 T.,
 1989/13-392 E., 1 sayılı kararı).

Davacı İdare, davalının sözleşme ile yüklendiği fiyatla bunun yerine
 getirilmemesi nedeniyle aynı malı almak için dava dışı kişiye ödediği fiyat
 arasındaki farkı, yani müsbet zararını bu davada istemiştir. Ancak sözleşme
 davacı tarafından feshedildiğine göre, hükümsüz olan bu sözleşmeye tekrar
 dönerek borcun ifa edilmemesinden doğan bu zararını isteyemez. Burada
 istenebilecek zarar, sözleşmenin yerine getirilmesi güvenine dayanarak
 kaçırılmış elverişli fırsatlara göre değerlendirilecektir. Değişik bir
 anlatımla davacı, sözleşmeye konu malı davalıdan almayıp da başka bir kişiden
 alma olanağı varsa (kaçırılan fırsat) o kişiye yapacağı varsayılan ödeme ile
 sözleşmenin hükümsüzlüğü nedeniyle aynı malı almak için ödemek zorunda
 kaldığı tutar arasındaki farkı yani menfi zararını bu davada
 isteyebilecektir. Çünkü davacı, davalıya güvenerek o tarihte başkasıyle
 sözleşme yapma fırsatını kaçırmıştır. Davacının bu davada müsbet zararını
 istemesi hakimin açıklanan olayları hukuki yönden nitelendirip davacının
 gerçekleşecek olan menfi zararını hüküm altına alınmasına da bir engel teşkil
 etmez (HUMK. nun 76. md.).

Somut olayın özelliği itibariyle burada üzerinde tartışılması gereken diğer
 bir husus ta menfi zararın belirlenmesinde ve özellikle kaçırılan fırsatların
 değerlendirilmesinde ilk ihaleye davalıdan başka katılanların olup
 olmamasının ve ilk ihale şeklinin alınan mal miktarının ikinci ihalede
 değiştirilmiş olup olmamasının etki ve derecesidir. Sözleşmeye konu olan mal,
 ülkemizde bol miktarda üretilen ve her zaman, her yerde temin edilecek bir
 gıda maddesidir. Aynı zamanda ihtiyaçda askeri birliğindir. İhaleye davalıdan
 başka bir kimse katılmamışsa İdarenin bunu piyasadan o günkü koşullara göre
 temin etme olanağı olduğu kabul edilmelidir.

Öte yandan, davalının taahhüdünü yerine getireceği inanç ve güven; ile davacı
 İdare, sözleşmede öngörülen süreleri beklemiş ve böylece ihtiyacının temini
 gecikmiştir. İdare sözleşmeyi fesih edebilmek için bu süreleri beklemek
 zorundadır. Geçen süre içinde ihtiyacın acil bir hal aldığı, üst ikmal
 makamlarıyle kamu kuruluşlarından da temin edilmediği gerekçe gösterilmek
 suretiyle makul sayılabilecek bir zamanda acil ihtiyacı karşılayacak
 miktardaki malı davacı İdare bu defa pazarlık usulüyle almak zorunda
 kalmıştır. Bu durumda tamamıyle davalının temerrüdü dolayısıyle kusurlu
 davranışı sebebiyet vermiştir. 2886 sayılı Yasanın 35. maddesinde pazarlık
 usulünün de bir ihale usulü olarak kabul edilmiş olmasına, yasal koşullarına
 uygun olarak yapılmasına, aynı Yasanın 62. maddesinde, fesih halinde hesabın
 genel hükümlere göre tasfiyesi isteminin ilk ihale usulünün değiştirilmemiş
 olma koşuluna bağlanmamasına göre, salt bu durum davacı İdarenin menfi
 zararını isteme hakkını ortadan kaldırmaz. Ancak ilk ihalede alınan mal
 miktarının ikinci ihalede değiştirilip azaltılması ticarö hayatın yaşanan
 gerçeklerine uygun olarak ikinci ihale birim fiyatını etkileyebilir. Bu gibi
 durumlarda ikinci ihaledeki birim fiyat, menfi zararın hesaplanmasında nazara
 alınmamalı, ilk ihaledeki miktar kadar malın ikinci ihale gününde birim fiyat
 üzerinden kaça alınabileceği yöntemince saptanmalı ve böylece saptanacak
 birim fiyat, zararın hesabında esas alınmalıdır.

O halde, mahkemece yapılacak iş; öncelikle davacı İdarenin sözleşmeyi fesihte
 haklı olduğu benimsenip, ilk ihaleye 25.000 kg. kuru fasulye için davalıdan
 başka katılan olmadığı gözetilip, ilk ihale günü bu miktar kuru fasulyenin
 kilosunun piyasadan kaç TL.ye satın alınabileceği bilirkişi kurulu
 marifetiyle nedenleri de açıklattırılmak suretiyle tesbit edilmek, 10.000
 kg.lık yeşil mercimek için davalıdan başka ilk ihaleye katılanın teklif
 ettiği 1743 TL./kg. fiyatla birlikte bunları kaçırılan fırsat olarak
 değerlendirmek, daha sonrada ikinci ihale gününde 25.000 kg. kuru fasulye ve
 10.000 kg. yeşil mercimeğin kilosunun piyasadan kaç TL.ye alınabileceğini
 aynı yöntemle tesbit edip, ikinci ihalede alınan miktarlar için ilk ihaleye
 göre davacı idarenin ödemek zorunda kaldığı fazla bir bedel olup olmadığı
 saptanmak ve böylece hasıl olacak uygun sonuca göre bir karar vermekten
 ibarettir. 

Mahkemece, tüm bu hususlar gözardı edilip yetersiz ve gereksiz bilirkişi
 düşüncesi doğrultusunda yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi
 usul ve kanuna aykırı olup hükmün bozulmasını gerektirir.

S o n u ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün davacı yararına
 (BOZULMASINA), 250.000 lira duruşma vekalet parasının davalıdan alınarak
 davacıya ödenmesine, 25.5.1993 gününde oybirliğiyle karar verildi.


    
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini