 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C
Y A R G I T A Y
Birinci Hukuk Dairesi
E. 1993/1407
K. 1993/1598
T. 12.2.1993
* KARAR DÜZELTİLMESİ
* ELATMANIN ÖNLENMESİ
* TAPU SİCİLİNİN ALENİYETİ
ÖZET : Çifte kayıt halinde, geçerli olmayan tapu kaydına dayanarak iktisapta
bulunan üçüncü kişi iyiniyet iddiasında bulunamaz ve Medeni Kanunun 931.
maddesinin koyduğu kuraldan yararlanamaz.
(743 s. MK. m. 928, 931)
Taraflar arasındaki davadan dolayı, (İstanbul İkinci Asliye Hukuk
Hakimliği)nden verilen 4.2.1992 gün ve 514-29 sayılı hükmün onanmasına
ilişkin olan 26.10.1992 gün ve 8027-12330 sayılı kararın düzeltilmesi
süresinde davalılardan İsmet vekili tarafından istenilmiş olmakla; dosya
incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden 182 ada, 23 parsel sayılı kişilere
ait kadastral ana taşınmazın, 1947 ve 1949 senelerinde ifraz ve tevhit
işlemlerine tabi tutulduğu, bu işlemler sırasında vakfa ait 230 m2 miktarlı
24 sayılı parselin de ifraz ve tevhit işlemlerinin kapsamına alınarak bir
bölümünün 93, diğer bir bölümünün 94 sayılı ifraz parsellerinde bırakıldığı
anlaşılmaktadır. Bunun yanısıra, ifraz parsellerinin tapu kütüğüne
kaydedilmelerinden sonra satış yoluyla el değiştirdikleri ve davaya konu
binanın da yeni malik tarafından ifraz parselinin sınırına göre yaptırıldığı
saptanmıştır. Nevarki, elde bulunan müdahalenin önlenmesi ve yıkıma ilişkin
davanın açılmasından önce görülen tapu iptal davası sonucu verilip kesinleşen
15.9.1990 tarih, 627/540 sayılı hükümle, ifraz ve tevhit işlemlerinin, davacı
idare ve idareye ait 24 kadastral parsel sayılı taşınmaz için bağlayıcı
olmadığı, anılan parselin kütükteki kaydının hiç bir işlem görmediği ve
hukuki varlığını koruduğu saptanmış; ifrazen oluşturulan tapu kaydı, idarenin
tapusunu belirlediği mülkiyet alanına hasren iptal edilmiştir.
Hemen belirtmek gerekirki, kesinleşen iptal kararı, hak tesis eden (yenilik
doğuran "inşai") bir karar niteliğinde olmayıp, önceden mevcut olan bir hakkı
(24 parselin varlığını koruyan tapusu bulunduğunu) tesbit ve açıklayan
("izhari" niteliği olan) bir karardır. Bilindiği gibi, tapu kütüğünde her
taşınmaz mal için bir sahife açılır. Şayet, aynı taşınmaz mal hakkında iki
tesçil durumu ortaya çıkmış ise, tapu sicili kendisiyle çelişkili hale gelir.
Bunun sonucu olarak birbirinden ayrı olan ve birbirine tezat teşkil eden
tesciller yönünden sicile güven ilkesi uygulanamaz. Doğru kayıt karşısında
diğeri, yolsuz bir kayıttır. Yolsuz kayda dayanarak bilmedende olsa, aynı hak
iktisap edenlerin bu iktisapları korunamaz ve tashih davası açılmak suretiyle
yolsuz kaydın terkini sağlanır. Başka bir anlatımla, tapu sicili alenidir
(MK. 928). Hiç kimse, tapu sicilinde kayıtlı olan bir hususu bilmediğini
iddia edemez. Aynı yer için tapu sicilinde birden fazla kayıt tesis edilmiş
ise, edinen kişi (müktesip) bütün kayıtları biliyor farzedilir. O nedenle,
çifte kayıt halinde, geçerli olmayan tapu kaydına dayanarak iktisapta bulunan
üçüncü kişi iyiniyet iddiasında bulunamaz ve Medeni Kanunun 931. maddesinin
koyduğu kuraldan yararlanamaz. Değinilen ilke, Türk-İsviçre öğretisinde
ağırlıklı (baskın) bir görüş olarak ifadesini bulmuş; kararlılık kazanmış
yargısal kararlarda da temel bir ilke niteliğiyle yerini almıştır (YHGK.nun
8.2.1961 tarih, 44/6; 14.11.1962 tarih, 157/83; 24.3.1973 tarih, 648/248
sayılı kararları ile Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'nin 22.5.1954 tarih,
6488/4548; 30.11.1962 tarih, 7771/7782; 4.3.1975 tarih, 2262/2692; 3.7.1975
tarih, 6927/6921 sayılı kararlarında açıkça belirtilen ilke, hiç sapma
göstermeksizin halende uygulana gelmektedir). Öğretide, kütükteki iki
sahifenin birbirini çürütmesi durumunda, tapusuz taşınmaz mallarda olduğu
gibi fiili zilyetliğin, hak karinesi sayılması ve böylece yolsuz açılan
ikinci sahifeye adı yazılan kimsenin zilyetliğine iyi inançla güvenerek hak
kazanılabilmesi görüşü ileri sürülmüş isede; yukarıda belirtildiği üzere,
yargısal kararlarda bu görüş benimsenememiş; kararlar, baskın görüş
doğrultusunda kararlılık kazanmıştır. Kuşkusuz, doğru esasa dayanan bir
kayıttan habersiz olarak, yolsuz kayda göre ayni hak iktisap edip, tashih
davası sonucu hakkını kaybeden kişilerin Devlete karşı Medeni Kanunun 917.
madesi uyarınca tazminat davası açıp açamıyacakları hususu akla gelebilir.
Nitekim, buna imkan veren düşünceler "Devlete karşı 917. maddeye dayanılarak
dava açılabilir" denerek vurgulanmıştır (F. JENNY, Der öffentliche Glaube des
Grundbuches nach dem Schweizerisehen ZGB, Dissertation, Bern 1926, Sh. 142;
OSTERTAG, Kommentarzum Schweizerischen ZGB. Besitz und Grundbueh Bern, 1917,
Art. 973, N. 26; Prof. Dr. S. ÜSTÜNDAĞ, Tapu Kütüğünün Tashihi Davası, 1959,
Sahife 70 vd.).
Yukarıda değinilen ilkeler ve olgular karşısında yerel mahkemenin hükmüne
uyulan Yargıtay bozma ilamına göre işlem yapması ve yazılı şekilde karar
vermesi doğrudur.
Bu nedenle, davalı vekilinin HUMK.nun 440. maddesinde öngörülen hallerden
hiçbirisine uygun düşmeyen karar düzeltme isteğinin (REDDİNE) ve davalılardan
İsmet'ten Usulün 442 ve 5435 sayılı Kanunun 2. maddeleri gereğince takdiren
50.000.- lira para cezası ile 38.400 lira red harcının alınarak Hazineye
gelir kaydına, 12.2.1993 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
|