Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 



T.C.
Y A R G I T A Y
Onuncu Hukuk Dairesi

	E.	1993/13378
	K.	1994/5740
	T.	25.3.1994

*  KAÇAK İŞÇİ ÇALIŞTIRILMASI 
*  TAZMİNATTA TAVAN 
*  TAZMİNATTA TENKİS 
*  RÜCU DAVASI 

ÖZET : Bildirilmeyen sigortalının, sigortalı olarak çalışmaya başladığının
 işverence; süresi içinde, Kurum'a bildirilmediği dönemde, zararlandırıcı
 sigorta olayına maruz kalması, kendisine veya hak sahiplerine ödeme yapılması
 durumlarında, kusursuz sorumluluğa rağmen, kıyas yoluyla, 506 sayılı Yasanın
 26. madesi uygulanmalıdır.

Mahkemece yapılacak iş, sigortalının veya hak sahiplerinin, işverenden
 isteyebileceği tazminat (tavan) miktarını, işverenin kusuru nazara
 alınmaksızın, yeniden belirlemek ve belirlenen tazminat miktarını geçmemek
 üzere, tarafların kusurlu veya kusursuz durumları nazara alınarak, Borçlar
 Kanununun 43 ve 44. maddeleri gözönünde tutularak, rücu alacağına
 hükmetmekten ibarettir.

 (506 s. SSK. m. 10, 26) (818 s. BK. m. 43, 44)

Davacı, işkazasında malul kalan sigortalı işçi için yapılan harcamalar üzerine
 uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir.

Mahkeme, isteği hüküm altına almıştır.

Hükmün, davalı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz isteğinin
 süresinde olduğu anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin
 gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:

1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici
 nedenlere göre, sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Dava, zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan sigortalıya veya
 haksahiplerine Kurum'ca yapılan sosyal sigorta harcamalarının rücuan
 ödettirilmesi istemine ilişkindir. Dava konusu olayda, 9 ve 10. maddelerin
 öngördüğü koşulların oluştuğu uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık, 10.
 maddeye dayanan rücu davalarında 26. maddesinin öngördüğü "tavanın" uygulanıp
 uygulanmayacağı noktasında toplanmaktadır. 

Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 9 ve 10.
 maddeleridir. Anılan 10. maddenin üçüncü fıkrasında, "ancak yukarıdaki
 fıkralarda belirtilen sigorta olayları için Kurum'ca yapılan ve ileride
 yapılması gerekli bulunan her türlü masrafların tutarı ile, gelir bağlanırsa
 bu gelirlerin 22. maddede sözü geçen tarifeye göre hesap edilecek sermaye
 değerleri tutarı 26. maddede yazılı sorumluluk halleri aranmaksızın işverene
 ayrıca ödettirilir" hükmü yer almıştır. Anılan hükümde yazılı "sorumluluk
 halleri" sözcükleri, sorumluluğa neden olan maddi olguları hedeflemekte olup,
 sorumluluğun kapsam ve tutarını içermez. Gerçekten, 10. maddenin yollamada
 bulunduğu 26. maddenin ilk metninde sorumluluğun kapsamını sınırlayan bir
 hüküm yer almadığına göre, 10. maddenin sorumluluk kapsamının sınırlanmasının
 da dışlanmış olduğu düşünülemez. Öte yandan, işverenin kusurlu ve suç sayılır
 eyleminden dolayı sorumluluğunu düzenliyen 26. maddede 3395 sayılı Yasayla
 yapılan değişiklikle, işverenin ödemesi gerektiği rücu tazminatının miktarına
 sınır getirilmiştir. Başka bir anlatımla, kusurlu veya suç sayılır eylemi ile
 sigortalıya veya haksahiplerine sosyal sigorta harcamalarının yapılmasına
 neden olan işverenin ödeyeceği rücu tazminatı miktarı sigortalı veya
 haksahiplerinin işverenden isteyebileceği tazminat miktarı ile
 sınırlandırılmıştır.

Hal böyle olunca ve özellikle kusursuz sorumluluğu öngören 10. maddeye
 dayanılarak açılan rücu davalarında da 26. maddenin öngördüğü tavanın kıyas
 yoluyla uygulanmasının hak ve nesafet kurallarına uygun olacağı, esasen
 davanın yasal dayanağını oluşturan 10. maddenin uygulamaya cevaz verdiği,
 engelleyici hüküm içermediği açıktır.

Mahkemece yapılacak iş, sigortalının veya haksahiplerinin işverenden
 isteyebileceği tazminat (tavan) miktarını işverenin kusuru nazara
 alınmaksızın yeniden belirlemek ve belirlenen tazminat miktarını geçmemek
 üzere tarafların kusurlu veya kusursuz durumları nazara alınarak Borçlar
 Kanununun 43, 44. maddeleri gözönünde tutularak rücu alacağına hükmetmekten
 ibarettir.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın eksik inceleme
 ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup
 bozma nedenidir.

O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli,
 hüküm bozulmalıdır.

S o n u ç : Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA),
 temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, Başkan Teoman Ozanoğlu'nun
 muhalefetine karşı Üye Orhan Yalçınkaya, Yılmaz Darendelioğlu, Erdoğan
 Aktekin ve Şemsettin Abik'in oylarıyla ve oyçokluğuyla 25.3.1994 gününde
 karar verildi.

KARŞI OY YAZISI
* 506 sayılı Kanun m: 10, işyerinde, sigortalı çalıştırıldığının işveren
 tarafından süresinde Kurum'a bildirilmemesi halinin, işverene yönelik
 müeyyidesini düzenlemektedir. İşveren çalıştırdığı sigortalıları, örneği
 Kurum'ca hazırlanacak bildirgelerle (İşe giriş bildirgesi ile) en geç bir ay
 içinde, m: 9 uyarınca, Kurum'a bildirecektir. Şayet bildirmez ise,
 sigortalıyı kaçak çalıştırmış olacaktır. İşte kaçak çalıştırılan bu kişiler,
 bildirim süresi geçtikten sonra, bir işkazası, meslek hastalığı, hastalık ve
 analık risklerinden herhangi birine maruz kalırlarsa, kaçak
 çalıştırılmalarına, Kurum'a tescilli olmamalarına rağmen, Kurum, kendilerine
 gerekli sigorta yardımlarını yapacaktır. Ancak, m: 10/3 uyarınca "yapılan ve
 ileride yapılması gerekli bulunan her türlü masrafların tutarı ile, gelir
 bağlanırsa, bu gelirlerin 22. maddede sözü geçen tarifeye göre hesap edilecek
 sermaye değerleri tutarını, 26. maddede yazılı sorumluluk halleri
 aranmaksızın, işverene ayrıca ödettirecektir". Oysa; işkazası, meslek
 hastalığı halinde, Kurum'un harcamaları m: 26 ve hastalık halinde ise m: 39,
 41 uyarınca, işverene ve üçüncü kişilere, rücuan ödettirilebilmektedir. Madde
 10/3'de ise, Kurum'un karşıladığı risk, işkazası, meslek hastalığı ve
 hastalık riski olmasına karşın, o maddelerden ayrı, halefiyete dayanmayan,
 sırf işverene ve onun bildirge vermeme eylemine yönelik, bağımsız bir rücu
 davası öngörülmüştür. Halefiyete dayanmamaktadır. Çünkü, işveren sigorta
 olayının meydana gelmesinde, kusursuzluğu nedeniyle, sigortalısına karşı
 sorumlu olmasa bile, bildirge vermemesi yüzünden, Kurum'a karşı sorumlu
 olabilmektedir. İşveren, sigorta olayının meydana gelmesinde, ister kusurlu,
 ister kusursuz olsun, bildirge vermemesi nedeniyle, Kurum'a karşı sorumlu
 olacaktır. Yani, burada, işverenin bildirge vermeme -kaçak işçi çalıştırma
 eylemi, bir çeşit medeni ceza ile, kusursuz rücu tazminatı sorumluluğu ile,
 cezalandırılmaktadır.  İşverenin bu eylemi, ayrıca 506 sayılı K. m: 140/b
 uyarınca, idari para cezası ile dahi müeyyidelendirilmiştir. İşverenin, m:
 10/3'e dayanan sorumluluğunun haleflik ilkesi ile ilgisi olmadığı 10. H.
 Dairesi'nin 7.2.1984 tarih ve 14444/1527 s.; 8.3.1987 T. ve 921/1096 s.;
 14.9.1987 T. ve 4220/4215 s.; 24.3.1992 T. ve 2264/3672 s.; 27.3.1990 T. ve
 8961/2902 s.; 30.5.1989 T. ve 2781/4811 s.; 6.3.1989 T. ve 187/2054 sayılı
 kararlarında ve öteki birçok kararında vurgulanmıştır.

Gerçekten, burada, işyerinde kaçak çalıştırılan işçiye yardım yapma yükümü,
 Kurum'a, özel bir Kanun maddesiyle yükletilmiştir. İşçi, sigortalı olarak
 tescilli olmadığı halde, sosyal bir düşünceyle S.S. Kurumu devreye sokulmuş,
 belli risklerle karşılaşması halinde, ona, yardım etmekle mükellef
 kılınmıştır. İşçi de, icabında işveren ve işyeri de, tescilli olmadığı ve
 Kurum'ca bilinmediği ve de işverenden hiç bir prim ve yarar sağlanmadığı
 halde, sırf ekonomik açıdan güçsüz olan işçi, ortada kalmasın diye, Kurum,
 yükümlülük altına sokulmuştur. İşveren, sigorta olayının meydana gelmesinde
 kusursuz da olsa, diğer bir deyimle, m: 26 uyarınca işverene rücu caiz olmasa
 bile, m: 10'a göre rücu mümkün olacaktır. Madde 26'ya giren hallerde, işveren
 prim ödediği ve işkazası ve meslek hastalığına karşı işçinin resmi
 sigortalanması işlemini sağladığı için, kusuru olmayan olaylarda,
 sorumluluktan kurtulmakta, m: 10'da ise, kaçak çalıştırma, sigortalattırmama
 eylemi nedeniyle sigorta olayının oluşmasında kusuru olmasa da, Kurum'u yasal
 yardım yükümlülüğü ile karşı karşıya bıraktığı için, işveren, Kurum'un
 giderlerini karşılamakla yükümlü tutulmaktadır. Böyle bir sonuç ve ilişkide,
 ne klasik, nede temelinde rücu hakkı bulunan türden, yasal bir halefiyet söz
 konusu değildir. Madde 26'da ise, Kanundan doğan ve temelinde rücu hakkını
 içeren bir halefiyet ilişkisi vardır ve bu nedenle, oradaki işverenin rücu
 sorumluluğuna, önceleri Yargıtay İçtihatlarıyla ve sonra 3395 sayılı Kanunun
 bu içtihatları benimsemesi ile, yasal olarak, "sigortalı veya haksahibi
 kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere"
 şeklinde bir tavan sınırı uygulanmıştır. Şu halde, 26. maddede tavan sınırı
 uygulanması, haleflik ilkesinin gereği ve sonucudur. Madde 10'a dayanan
 davalar ise, haleflik ilkesine dayanmayıp, kaçak işçi çalıştırmanın medeni
 cezasını oluşturmakla, böyle bir sınırlamaya tabi tutulmamıştır. O kadarki,
 3395 sayılı K. ile 26/1. madde değiştirilerek tavan sınırı konurken, 10/3.
 maddeye hiç dokunulmamıştır. Yasa koyucunun bu davranışı tamamen bilinçlidir.

İmdi, m: 10/3'e dayanan tazminat davalarında sorumluluğun sınırı ve kapsamı
 nedir? Bunu m: 10/3, "Kurum'ca yapılan ve ilerde yapılması gerekli bulunan
 her türlü masrafların tutarı ile, gelir bağlanırsa bu gelirlerin 22. maddede
 sözü geçen tarifeye göre hesap edilecek sermaye değerleri tutarı, 26. maddede
 yazılı sorumluluk halleri aranmaksızın işverene ayrıca ödettirilir" şeklinde
 belirlemektedir. Demekki, her ne masraf yapılmışsa veya gelirlerin peşin
 sermaye değeri ne ise, o, işverenden alınacaktır. 26. maddede ise, aynı
 şeylerin, yani gider ve gelirlerin peşin değerlerinin, hemen aynı sözcüklerle
 işverene ödettirileceği yazılı olmakla beraber, "sigortalı veya haksahibi
 kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olarak" şeklinde bir
 tavan sınırı getirilmektedir. Bu sınır, 10/3. maddede yoktur. Daha önce
 halefiyetten hareketle, içtihaden kabul edilen bu tavan sınırını, 3395 sayılı
 Kanunla 26/1. eklenen yasakoyucu, yukarıda belirtildiği gibi 10/3. maddeye
 hiç dokunmayarak 10. madde için böyle bir sınırın söz konusu olamayacağını,
 özellikle ifade etmiş olmaktadır. İsteseydi, m: 10'a da, aynı sınırı koyardı.

Bu güne kadarki Yargıtay uygulaması da, istisnasız bu görüşler çevresinde
 şekillenmiş iken, bu davada, yasal düzenlemelerin esprisine, hukuki
 dayanaklarına ve açık yasa metinlerine aykırı bir tarzda, 10. Hukuk Dairesi
 çoğunluğu tarafından, 506 sayılı K. m: 10/3'e dayanan davalarda da m: 26'daki
 tavan sınırının kıyas yoluyla uygulanması gerekeceği kararlaştırılmıştır.

Bu görüş, yukarda açıklanan nedenlerle, açıkca Kanuna aykırıdır. Öte yandan,
 burada kıyas ta caiz değildir. Çünkü, her iki maddede yer alan Kurumlar,
 ilkeler ve çözümler, farklıdır. Madde 10/3'de, kaçak işçi çalıştırmanın etkin
 müeyyidesi düzenlenmişken, buna işverenin ve işçinin prim ödeyerek sigorta
 ettirdiği risklere ilişkin rücu davasının kural ve sınırlarını, yaptırımın,
 güç ve etkinliğini ortadan kaldıracak şekilde, kıyasen uygulamak hukuken
 mümkün değildir. 

O halde, 506 sayılı K. m: 10/3 uygulamasında, 26. maddeye özgü tavan
 sınırlaması, kıyasen uygulanamaz.

Bundan başka, çoğunluk kararı, m: 10/3'deki rücu davalarının kusursuz
 sorumluluğu öngördüğünü açıkça kabul etmektedir. Bu doğrudur. Fakat kusursuz
 sorumluluğa dayanan bu davalarda, kusurlu sorumluluk esasına dayanan ve kusur
 oranı da gözetilerek belirlenen m: 26'daki tavanın, kıyas yoluyla
 uygulanmasını önermektedirki bu, açık bir çelişkidir. Tavan, kusur durumu
 nazara alınmaksızın belirlenecek ise, o zaman da ortaya çıkacak tavan-hesap,
 kıyasen uygulanması kabul edilen 26. maddedeki tavan olmayacaktırki, bu da
 ayrı bir çelişkidir. Öte yandan çoğunluğun kararında "kusurlu veya kusursuz
 durumları gözönünde tutarak rücu alacağına hükmedilmesi önerilmektedir ki, bu
 da ayrı bir çelişkidir. Zira, burada bir çeşit rücu tazminatı hesabında,
 kusur durumunun dikkate alınması tavsiye ediliyor. Bu görüş, hem yukardaki
 çoğunluk tavsiyeleriyle, hem de maddenin yapısındaki kusursuz sorumluluk
 ilkesiyle, çelişmektedir. Diğer bir deyimle, tam bir kavram kargaşası söz
 konusudur.

Çoğunluk kararında, "10. maddenin tavan sınırlaması uygulanmasına cevaz
 verdiği ve engelleyici bir hüküm içermediğinin" ileri sürülmesi, ayrı bir
 yanılgıdır. Bir kusursuz sorumluluk halinin, tavanla sınırlanabilmesi için,
 yasal cevaz hükmünün bulunması gerekir. İlke olarak, kabul edilen bir
 sorumluluk halinin, sınırlandırılması, açık Kanun hükümleriyle
 öngörülmelidir. Böyle bir sınır, diğer bir deyimle, yasal cevaz hükmü
 olmadıkça, engel hüküm yok diye, mahiyeti başka bir sorumluluk düzenine özgü
 sınırlamalar, kusursuz sorumlulukta, kıyasen uygulanamaz.

Aslında, burada sorun şudur:

Madde 10'a dayanan rücu davalarında, koşullar oluşmakla beraber, sigorta
 olayının meydana gelmesinde, işverenin hiç kusuru yoksa veya belli bir oranda
 ise, buna karşın sigortalı, üçüncü kişiler kusurlu iseler veya kaçınılmaz
 etkenlerin olayda payı varsa, bunlar, tazminatın şumulünün tayininde hiç
 etkili olmayacak mıdır? Dairemizin, giderek Yargıtay'ın uygulamasında, bu
 haller, genel hüküm niteliğinde olup, bu davalarda da uygulanması gereken,
 Borçlar Kanunu m: 43 ve 44 çevresinde, tazminatta bir indirim nedeni olarak
 kabul edilmektedir. Bu konuda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Ne var ki, ekonomide enflasyonist baskıların etkili olduğu dönemlerde, 10.
 madde çevresinde, Kurum'ca karşılaşılan riskler nedeniyle, özellikle
 sigortalılara gelir bağlanan hallerde, bu gelirlerde, zaman zaman, Kanun ve
 Kararnamelerle ayarlamalar ve artışlar yapılmaktadır. Bu işlemler, büyük
 oranda enflasyonun, gelirlerde meydana getirdiği erimeyi gidermek, kısmende
 gelir seviyesini iyileştirmek amacıyla yapılmaktadır. İşte, bu gelir
 artışları, m: 10/3 çevresinde, işverenden ayrıca istenmektedir. 10. H.
 Dairesi, giderek Yargıtay uygulamasında, bu artışların zamanaşımı sınırları
 içerisinde istenebileceği kabul edilmektedir. Bu işler, artış gerçekleştikçe
 devam ettiğinden, sınır arama eğilimi, bu olgulardan doğmuştur. Gerçekten,
 sonradan yapılan artışlar için, zamanaşımı sınırları içerisinde, dava
 açılabilir. Fakat, bu davalar, büyük çapta, devletin, ekonomide istikrarı
 sağlayamaması ve enflasyonu ortadan kadıramaması, yada hiç değilse, gelir ve
 ücretleri eritmeyecek bir orana indirememesi yüzünden açıldığı için, bu
 risklerin yükünü tümüyle bildirge vermeyen, kaçak işçi çalıştıran işverene
 çektirmek, adalet ve nesafete ters düşmektedir. İşveren, bildirge vermemek,
 kaçak işçi çalıştırmakla, işbu medeni cezayı haketmekle beraber, enflasyonun
 oluşması ve sürmesinde bir kusuru olmadığından, artışlara ilişkin rücu
 davalarında, tazminatın Borçlar Kanunu m: 43, 44 çevresinde, ayrı bir
 indirime tabi tutulması gerekir. Nasılki sigorta olayının meydana
 gelmesinde,işverenin kusuru olmadığı, buna karşın, sigortalı ve üçüncü
 kişinin kusurlu bulunduğu veya olay kaçınılmaz olduğu zaman, Borçlar Kanunu
 m: 43 ve 44'e göre,  50'den az olmamak üzere, tazminatta bir hakkaniyet
 indirimi yapılıyorsa, işverenin kusuru olmayan, buna karşın devletin
 kusurundan oluşan enflasyon olgusu nedeniyle yapılan gelir artışlarının
 rücuan tahsiline ilişkin davalarda da, yeniden bir hakkaniyet indiriminin,
 aynı maddeler uyarınca, ayrıca uygulanması, adalet ve nesafete uygun olur.
 Diyelimki, önceki davada, sigortalının karşılıklı kusuru ve işverenin
 kusursuzluğu nedeniyle, işveren, gelirlerin  40'ı oranında rücu tazinatıyla
 sorumlu tululsa, artış davasında yukarda açıklanan nedenle,  20 oranında bir
 hakkaniyet indirimide gözönünde tutularak gelir artışlarının  80'i
 indirilip,  20'si ile sorumlu tutulabilir. Sonradan açılacak davalarda bu
 indirim adalet ve nesafetin gerektirdiği bir miktar olarak belirlenebilir ve
 icabında tazminattan sarfınazarda edilebilir. Diğer bir deyimle, artışlardaki
 enflasyon payının, önceki davada uygulanan hakkaniyet indirimi oranını
 artırıcı bir etken olarak kabulü icabeder.

Bu işlem, 506 sayılı K. m: 10/3'deki özel hükme, Borçlar Kanunu m: 43, 44'deki
 genel kuralların uygulanması suretiyle gerçekleştirilmiş olur ve tamamen
 yasaya uygun bir nitelik taşır. 

Bu imkan ve yol ve yasal cevaz varken, nitelikçe, kısayı caiz olmayan, başka
 yasal rücu sistemlerine, kurumlarına ait, yöntem ve müesseseleri, tüm
 Yargıtay uygulamasına ters düşecek biçimde, m: 10/3'e dayanan artış
 davalarında, kıyasen uygulamaya kalkışmak, Kanuna aykırı ve hukuk düzenini
 altüst eden, dava ekonomisi ilkesine de uymayan bir davranıştır.

Özetle, m: 10'a dayanan davalarda, haleflik esası, tavan sınırlaması
 uygulanmaz, tavan hesabı yaptırılması gerekmez. Özellikle, çoğunluk kararında
 öngörülen biçimde bir hesap hiç yapılamaz. Borçlar Kanunu m: 43, 44 uyarınca,
 uygun ve gerekli ölçüde hakkaniyet indirimi yoluyla sorun çözülebilir.

Bu nedenlerle sayın çoğunluğun kararına karşıyım.

Teoman OZANOĞLU
Başkan



    
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini