 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
Onüçüncü Hukuk Dairesi
E. 1993/131
K. 1993/2741
T. 5.4.1993
* ESTETİK AMELİYAT
* ESER SÖZLEŞMESİ
ÖZET : Estetik ameliyatlarda, ameliyatı yapan doktor, estetik görünüm
konusunda belli bir teminat vermişse, taraflar arasındaki bu sözleşme, eser
sözleşmesidir.
Eser sözleşmesinde de, vekalet akdinde olduğu gibi yüklenici, işi sadakat ve
özenle yapmakla borçlu olup davalı doktor, mesleki bilgisinin tüm icaplarını
yerine getirdiğini isbatla zorunludur.
Ameliyat öncesi ve sonrası fotoğraflarda, eksik görünüm bakımından aleyhe
oluşmuş çok açık farklılık halinde, mahkeme, Yüksek Sağlık Kurulu'nca
verilmiş raporla yetinmeyip dosyayı tomarı ile Adli Tıp Büyük Kurulu'na
göndermeli, gerekirse davacı da muayene ettirilip zararın meydana gelmesinde
tarafların ne derece kusurlu olduğu konusunda rapor alınmalıdır.
(818 s. BK. m. 44, 96) (1086 s. HUMK. m. 76)
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda
yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün
süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine; dosya incelendi,
gereği düşünüldü:
Davacı, estetik bir görünüm kazandıracağını ikna ve taahhüt ederek davalı
doktorun burnunu ameliyat ettiğini, fakat meslek hatası ve kusur sonucu
burnunun çöktüğünü ve yüzünün tamamen değişip çirkinleştiğini öne sürerek
5.000.000 TL. maddi, 25.000.000 TL. manevi tazminatın davalıdan tahsiline
karar verilmesini istemiştir.
Davalı, ameliyatta konan alçıyı davalının çıkarması sonucu burnun çöktüğünü, o
nedenle ikinci ameliyat ile buruna kemik koyduğunu, davalının bundan da
memnun olmaması üzerine ameliyat giderlerini yüklenerek, başka uzmana
davacıyı ameliyat ettirip burnuna kıkırdak koyulduğunu, olayda ihmali ve
kusuru bulunmadığını savunmuş, davanın reddini dilemiştir.
Mahkeme, tedavi ve ameliyatlarda davalıya atfı gerekir bir kusur bulunmadığını
açıklayan Yüksek Sağlık Şurası görüşlerine dayanmış ve davanın reddine karar
vermiştir.
Hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Bir davada ileri sürülen maddi olguları nitelendirmek, uygulanacak yasa
maddelerini bulmak ve uygulamak hakimin doğrudan görevidir (HUMK. Md. 76).
Davada dayanılan maddi olgu, burnun estetik ameliyat yapılmak suretiyle
istenilen ve kararlaştırılan biçim ve şekle uygun güzel bir görünüm
kazandırılmasıdır. Bu olgudan hareket edildiğinde, böyle bir sözleşmede
sonucun ortaya çıkması yönünden teminat verilerek borç altına girildiği,
diğer bir anlatımla belli bir sonucun elde edilmesinin kararlaştırıldığı
kuşku ve duraksamaya yer olmayacak şekilde açıktır. O nedenle, bu tip
sözleşmenin eser sözleşmesi olarak kabul edilmesi halin icaplarına ve
tarafların iradesine uygun düşeceğinin kabul edilmesi gerekir. Gerçekte de bu
sözleşmedeki yükümlülük vekalet sözleşmesinin konusunu oluşturan bir iş görme
niteliğinde değildir. Çünkü, burada vekalet akdindeki unsurların aksine
çalışma sonunda; istenilen belli bir sonucun mutlaka elde edilmesi amacı
güdülmektedir. Eser sözleşmesinde yüklenici eseri meydana getirmekle ve onu
teslim etmekle yükümlüdür. Bundan başka, bu iki ana borçtan kaynaklanan ve bu
borçların akde uygun surette ifasını sağlayan diğer bir takım yan borçlarında
BK.da açıkca yer aldığı veya işin mahiyetinden çıkarıldığı görülmektedir.
Bunlardan biri de, işi sadakat ve özenle bizzat yapma borcudur. Sadakat borcu
iş görenin iş sahibinin yararına olacak şeyleri yapmak ve ona zarar verecek
her türlü hareketten kaçınmak borcu anlamını taşır (Bkz., Tandoğan, Borçlar
Hukuku Özel Borç İlişkileri, Cilt: 2; Eser ve Vekalet Sözleşmeleri,
Vekaletsiz İş Görme Kefalet ve Garanti Sözleşmeleri, Ankara-1982, Sh. 35).
Şimdi, eser sözleşmesindeki az yukarıda açıklanan yüklenicinin işin sadakat
ve özenle yapma borcunu davalının mesleğinin doktor olması işin özellikle
tıbbi kurallara bağlı bulunması gözönünde tutularak toplanan delillerin
değerlendirilmesine sıra gelmiştir.
Doktor; tıbbi faaliyetlerde bulunurken mesleki şartları yerine getirmek, tıp
ilminin kurallarını gözetip uygulamak zorundadır. Aksi halde doktor tıp
biliminin verilerini yanlış ya da eksik uygulamışsa, mesleğinin gerektirdiği
özel koşullara gereği ve yeteri kadar uymamışsa, mesleki kusurunun varlığı
kabul edilmelidir. Olayımızda, davalı doktor mesleki bilgisinin tüm
icaplarını yerine getirdiğini, kusur bulunmadığını ispatla zorunludur. Aksi
durumda, BK. nun 96. maddesi gereği sorumludur. Delil olarak dayanılan ve
dosyaya konulmuş karşı konulmayan davacıya ait fotoğraflara bakıldığında,
davacının ameliyat öncesi burnu ile ameliyat sonrası meydana gelen burnu
arasında kıyaslanamıyacak oranda fahiş ve çok açık farklılık ve çöküntünün
hasıl olduğu, adeta burnun yüz düzeyine dağılmış bir hale geldiği
görülmektedir. Mahkeme, Yüksek Sağlık Şurası raporuna dayanarak hüküm
kurmuştur. Oysa, rapor dosya içerisindeki iddia ve savunmaya, delillere uygun
olmadığı gibi karara esas tutulacak yeterlikte de değildir. Şöyle ki;
raporda, davacının ilk derecede deformasyon ve burun tıkanıklığının
giderilmesi için davalı doktora müracaat ettiği, bunun üzerine
septorinoplasti ameliyatı yapıldığı açıklanmıştır. Halbuki, ameliyat öncesi
davacıya ait resimlere çıplak gözle bakıldığında; burunda hiç bir suretle
ileri derecede bir deformasyon olmadığı açıkça görülmektedir. Yine burun
şeklinin hasta tarafından beğenilmediği belirtilerek ikinci bir operasyon
yapıldığına, raporda değinilmiş ise de; böyle bir olgu davalı tarafından
ileri sürülmemiş tam aksine davalı vekili davaya cevap dilekçesinin ikinci
sahifesinde; ilk ameliyat ile burnun hafif çöktüğünü, bir iki hafta sonrada
daha çok çöktüğünü, o nedenle kendisi tarafından ikinci ameliyata lüzum
görüldüğünü açıklamıştır. Raporun son bölümünde belirtilen bu tip sonuçların
ameliyat şekillerinde nadirde olsa görülebileceği; bu nedenle de doktora
atfedilecek bir kusurun bulunmadığı görüşü de davalının hukuksal
sorumluluğunu belirleyen ilkelerle çelişmektedir. Gerçekte de; doktor
hastasına uygun tedaviyi tavsiye etmek ve gerekli her türlü tedbirleri
düşünüp, alarak işi yapmak ve tamamlamak zorundadır. Özellikle, müdahale
sırasında ameliyat tekniğinin, halin icaplarının, gerektirdiği bütün
önlemleri almalı, bu tip sonuçlar nadirde görülebilecekse hastayı aydınlatıp
uyarmalı ve onun rızasını muhakkak surette almalıdır. Ameliyatın rizikoları;
muhtemel hasıl olacak sonuç ve komplikasyonlar hakkında yeterli derecede
davacının aydınlatıldığı ve ona rağmen ameliyata bilerek rıza gösterdiği
davalı tarafından savunulmamış ve kanıtlanmamıştır. Burada esas çözümlenmesi
gereken sorun, davalı doktorun ameliyatta davacı burnuna koyduğu tesbit
alçısının davacı tarafından alınması olayının, zararın meydana gelmesinde
mutlak ve tek neden olup olmayacağının tıp bilimi kuralları altında aydınlığa
kavuşturulmasında toplanmaktadır. Yüksek Sağlık Şurası raporuna bakıldığında;
bu yönde gerekçeleri açıklanmış bir görüş getirilmemiş, mücerret bir kabul
tercih edilmiştir. Öyleyse; davalı doktorun sorumluluğunu tayin ederken
hakimin olayların özelliğine, iddia ve savunmaya uymayan, dayanakları
gösterilmeyen, yargılamada kesinlikle saptanan maddi olgular karşısında
inandırıcı olmaktan uzak Yüksek Sağlık Şurası raporu ile bağlı olmayacağında
duraksamaya yer olmamalıdır. Bu durumda; mahkemece yapılacak iş, öncelikle az
yukarıda açıklanan hukuk kurallarının ışığı altında uyuşmazlık incelenmeli
dosya tomarı ile Adli Tıp Büyük Kurulu'na gönderilmeli, gerekirse davacı da
muayene ettirilerek bu tip ameliyatlarda konulan tesbit alçısının zamanından
önce alınmasının, dosyadaki iddia, savunma tüm delillerin ve olayın
gelişiminin verdiği kanaatla değerlendirilerek, zararın meydana gelmesinde
mutlak ve tek etken olup olmadığı veya bunun BK.nun 44. maddesinin
uygulanmasını gerekli kılan bir olgu olarak kabul edilip edilmeyeceği
yönünden anılan kuruldan gerekçeli ve dayanakları yazılmış görüş istenmeli,
hasıl olacak uygun sonuç çerçevesinde karar verilmelidir. Hukuki
nitelendirmede, delillerin takdirinde hataya düşülerek özellikle dosya
içeriğine uygun düşmeyen Yüksek Sağlık Şurası raporu benimsenerek yazılı
şekilde davanın reddine karar verilmesi usule ve yasaya aykırıdır. Bozma
nedenidir.
S o n u ç : Temyiz olunan kararın açıklanan nedenlerle davacı yararına
(BOZULMASINA), istek halinde peşin harcın iadesine, 5.4.1993 gününde
oybirliğiyle karar verildi.
|