Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 



       T.C.
 Y A R G I T A Y
Hukuk Genel Kurulu

E.1993/13-125
K.1993/711
T.10.11.1993

	ÖZET :  Taraflarca düzenlenen ve uyuşmazlığın dayanağı olan taşınmaz
 satışına ilişkin 28.5.1990 günlü sözleşmenin yasanın öngördüğü biçim koşuluna
 (MK.634; BK.213) uygun yapılmadığı tartışma konusu değildir. Bu nedenle,
 sözleşme (hukuki işlem) geçersizdir. Mutlak geçersizlik sözkonusu olduğuna
 göre böyle bir sözleşmeyle kabul edilen şart da geçersizdir.
	Yasada, asıl sözleşme içerisinde kararlaştırılan ve sözleşmenin bir
 parçası olan cezai şart için de (akit kayıt) asıl borcun tabi olduğu biçim
 koşulunun geçerli olacağı yolunda bir hüküm bulunmamaktadır. Taşınmaz
 satımını güçlendirilen cezai şartda; satış sözleşmesinin tabi olduğu resmi
 şekilde yapılmalıdır. Aksi halde cezai şartın geçerliliğinden sözedilemez.
	Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama
 sonunda; (Şişli Birinci Asliye Hukuk Mahkemesi)nce davanın kabulüne dair
 verilen 10.12.1991 gün ve 1991/342-730 sayılı kararın incelenmesi davalı
 vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onüçüncü Hukuk dairesi'nin
 düzenlenen 28.5.1990 günlü sözleşme, tapulu taşınmaz mülkiyetini devir borcu
 doğuran bir sözleşme olarak Yasanın öngördüğü biçim koşullarına uygun
 yapılmadığından hukuken geçersizdir. (MK.634; BK.213; Tapu K.26; Noterlik
 Kanunu 60/3 Md.leri). Asıl edimin geçersiz bulunması nedeniyle buna bağlı
 feri edim (ceza-i şart) de geçersizdir. Davacı geçersiz sözleşmeye dayanarak
 ceza-i şart alacağı isteyemez. Mahkemece bu husus gözardıedilerek davanın
 reddine karar verilecek yerde yazılı şeklin yeterli bulunduğundan bahis ile
 ceza-i şart alacağının tahsiline karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır...)
 gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan
 yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
	Temyiz eden : Davalı vekili.

	Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz
 edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
 görüşüldü:
	Yargıtay denetimi yapılan uyuşmazlıkda; hukuki sorun, Yasa'da
 öngörülen biçim koşuluna uyulmadan yapılan ve geçersiz taşınmaz satış
 sözleşmesinde kabul edilen "ceza-i şartın" (dönme cezası) geçerli olup
 olmıyacağına ilişkindir. 
	Davacı, tip sözleşme şeklinde hazırlanmış resmi olmayan yazılı
 sözleşme ile de.... A.Ş.'ye ait taşınmaz üzerdinde yüklenici, B....AŞ.nin
 (her ikisi de dava dışı) yapacağı bağımsız bölümlerden birini davalı
 Du....AŞ.'den satın almıştır. 
	Davalının, yargılama sırasında kanıtlanmayan bir sebeple, sözleşmeyi
 yerine getirmesi olanağının ortadan kalktığını, bu nedenle alınan kaporanın
 iade edileceğini bildirmesi üzerine, sözleşme bozulmuş ve davacı; kapora geri
 alırken düzenlenen belgede "istenmesine rağmen sözleşmede kararlaştırılan
 tazminatın" (ceza-i şartın) ödenmediği açıklamasını yapmıştır.
	Sözleşmenin altıncı maddesinde, davalı şirketin aldığı, 4.000 Dolar'ı
 süresinde alıcıya tapu vermezse, almış olduğu kaporayı aynen ve nakden geri
 vermeyi ve almış olduğu kapora kadar tazminat (ceza koşulu) ödemeyi
 yüklendiği" tartışmasızdır. Nevar ki davalı, davaya verdiği cevap
 dilekçesinde, "sözleşmenin Yasa'nın öngördüğü biçim koşuluna uygun
 yapılmadığını; geçersiz olan sözleşmeden dolayı tazminat istenemiyeceğini"
 ileri sürerek ceza-i şartın geçersizliğini savunmuştur.
	Belirtmek gerekirki, Yasa'nın şekil, ehliyet ve içerik bakımından
 aradığı koşulları içermeyen hukuki işlem mutlak olarak geçersizdir;
 dolayısıyle de hiç bir hukuki sonuç doğurmayan böyle bir işlem, hüküm ifade
 etmez. Oysa, bireyin iradesinin bir görüşünü olan hukuki işlem, subjektif
 hakların başlıca kaynaklarından birini oluşturur. Bu nedenle hukuki işlemin
 bir varlığı ve kıymeti vardır. Bu nedenle geçersizlik olgusunun varlığı
 durumunda, maddi bir olay olan hukuki işlemi, bizzat kendine etki ederek onu
 tamamen kaldırır, bir yerde geçersiz işlem yokluğa eşittir; somut olayda da
 ondan hukuki sonuç çıkarma olanağı yoktur (geçersizliğin niteliğini açıklayan
 klasik görüş için bkz.Jale Güral, Hükümsüzlük Nazariyeleri karşısında Türk
 Medeni Kanunu Sistemi, sh.31 vd.). Çok özel durumlarda Medeni Kanunun 2.
 maddesinden hareketle geçersiz sözleşmeden hukuki sonuçlar çıkarılması,
 (YİBK., 30.9.1988 gün ve 2/2 sayılı) bu yargıyı değiştirmez.
	Taraflarca düzenlenen ve uyuşmazlığın dayanağı olan taşınmaz satışına
 ilişkin 28.5.1990 günlü sözleşmenin, Yasa'nın öngördüğü biçim koşuluna
 (MK.634; BK.213) uygun yapılmadığı tartışma konusu değildir. Bu nedenle
 sözleşme (hukuki işlem) geçersizdir; mutlak geçersizlik söz konusu olduğuna
 göre böyle bir sözleşmeyle kabul edilen ceza-i şart da geçersizdir.
	Yasa, taşınmaz satımlarında biçim koşulunu, yalnız tarafların acele
 etmelerini engellemek, bu suretle onlar için, bir güvence oluşturmak için
 değil kanıtlamayı kolaylaştırmak ve taraflar arasında hukuki güvenliği
 sağlamak amacıyla öngörmüştür; bu son hususta aynı zamanda kamu yararı da söz
 konusudur.
	Somut olayda, MK.nun 2. maddesinde düzenlenen hakkın kötüye
 kullanılması yasağından hareketle geçersiz sözleşmedeki ceza-i şartı geçerli
 kabul etmek, Yasa'nın bu amaçlarıyla bağdaşmaz; geçersiz sözleşmedeki ceza
 koşuluna geçerlilik tanımak taşınmaz malikinin karar verme özgürlüğünü
 etkiler ve maliki (satıcı) "ceza-i şartın baskısı altında istenilmeyen
 taşınmaz satımı gerçekleştirmeye zorlar" ve bu suretle biçim koşulunun
 dayandığı amaçlar ortadan kaldırılmış olur.
	Mahkeme, ceza-i şarta geçerlik tanırken Yargıtay'ın 30.9.1988 gün ve
 2/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararına dayanmıştır; bu kararda, Kat
 Mülkiyeti Kanununa tabi taşınmaz satışlarında tarafların karşılıklı olarak
 tüm edimlerini (satış bedeli ödenmiş ve yer teslim edilmiş) yerine
 getirmelerinden hareketle taşınmaz malikinin, sözleşmenin şekil noksanlığı
 nedeniyle geçersizliğini ileri sürmesi, MK.nun 2. maddesine göre hakkın
 kötüye kullanılması olarak kabul edilmiş ve bu nedenle biçim koşulundan
 yoksun sözleşmelere geçerlik tanınabileceği sonucuna varılmıştır. Olayda
 uyuşmazlığa anılan İnançları Birleştirme Kararını uygulama olanağı
 bulunmadığı ise çok açıktır.
	Yasada, asıl sözleşme içerisinde kararlaştırılan ve sözleşmenin bir
 parçası olan ceza-i şart içinde (akti kayıt) asıl borcun tabi olduğu biçim
 koşulunun geçerli olacağı yolunda bir hüküm bulunmamaktadır; ancak yukarıda
 açıklanan nedenlerle taşınmaz satımını güçlendiren ceza-i şart da, satış
 sözleşmesinin tabi olduğu resmi şekilde yapılmalıdır; aksi halde ceza-i
 şartın geçerliliğinden sözedilemez (Eren, Borçlar Hukuku, C.III, Sh.12 ve
 dipnot 11'de anılanlar; YHGK., 7.2.1979 T., 1977/II- 952/1979/03- bkz.YKD.,
 1979, sayı: 9, sh. 1250; aynı doğrultudaki görüş ve kararlar için
 bkz.Tekinay, Borçlar, bası C.I, sh.460).
	Konunun Hukuk Genel Kurulu'nda görüşülmesi sırasında "taraflar
 arasında yapılan sözleşmenin satış sözleşmesi olmayıp tellallık sözleşmesi
 olduğu ve sözleşmeye aracı olan davalıların, ceza-i şarttan sorumlu
 olamıyacağı gerekçesiyle isteğin reddedilmesi gerektiği de ileri sürülmüştür.
	Ancak çoğunlukça, taraflar arasında yapılan yazılı sözleşmenin 2.
 maddesinde, davalı şirketin "satışına tam selahiyetli organizatörü bulunduğu,
 De......Kablo Tesisleri Sanayii ve Ticaret Anonim Şirketi adına kayıtlı 130
 parsel sayılı taşınmazda, B....AŞ.nin yapmakta olduğu bağımsız bölümü Dolar
 karşılığında De.... Kablo AŞ. namına satmayı kabul ve taahhüt ettiği" yazılı
 olmakla beraber; 4.maddede "Du.... (davalı), satılan taşınmazın kat irtifakı
 sırasında hisse miktarını, bağımsız bölüm numarasını ve kat isimlerini
 değiştirmekte muhtar olduğu"; keza 5. maddesinde "Du....(davalı) ve mal
 sahibi De....AŞ. alıcıya geçecek her ay için satış bedelinin 1'ini kira
 tazminatı olarak ödemeyi kabul ettikleri"; 6. maddede ise "Du....'nın kapora
 bedelini irad kaydedeceği" kararlaştırılmıştır. Diğer taraftan sözleşmede hiç
 bir duraksamaya yer vermeyecek biçimde satıcı olarak davalı Du.... AŞ.
 gösterilmiş durumdadır.
	Tüm bu nedenlerle; davalının, BK.nun 404. maddesinde düzenlenen, bir
 sözleşmenin yapılması olnağını hazırlayan veya sözleşmenin yerine
 getirilmesine aracılık eden kişi durumunda değil, satış sözleşmesinin gerçek
 tarafı olduğu gerekçesiyle "tellallık görüşü" benimsenmemiştir.
	Bu itibarla mahkemece, Türk Hukuk Öğretisinin ve Yargıtay'ın kökleşmiş
 inançlarıyla kabul ettiği "sözleşme geçersizce ceza-i şart da geçersizdir"
 kuralına uygun olan ve Hukuk Geneh Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma
 kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru değildir. O
 halde usul ve Yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
	SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme
 kararının Özel Daire bozma kararında veya yukarıda gösterilen nedenlerden
 dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz
 peşin harcının geri verilmesine, 27.10.1993 günü yapılan ilk görüşmede
 çoğunluk sağlanamadığı için, 10.11.1993 gününde yapılan ikinci görüşmede
 oyçokluğu ile karar verildi.

	 	MUHALEFET ŞERHİ

	Davalı, BK.nun 404. maddtesi uyarınca müteahhit ve mal sahibi adına
 hareket eden gayrimenkul tellahdır. Cezai şart isteminde vekil olan davalıya
 husumet tevcih edilemez. Karar bu sebeple bozulmalıdır.
                                                      Tahir Alp
                                                2.Hukuk Dairesi Başkanı

	 	KARŞI OY YAZISI

	Türk hukukunda, Yasa'nın ehliyet, biçim ve içerik bakımından aradığı
 koşulları içermeyen hukuki işlemlerin (sözleşme) geçersiz kabul edilmiştir;
 nitekim, MK.nun 634 ve BK.nun 213. maddeleri taşınmaz satımlarının resmi
 şekilde yapılmadıkça geçerli olamıyacağı kuralını getirmiştir.
	Yasa, geçersizliği kabul ederken, buyurucu kurala aykırı davranışın
 sözleşmedeki etki ve sonuçlarının kapsamının ne olacağını tanımlamamıştır.
 Nitekim, Yasanın buyruğu olan biçim koşuluna uyulmadan yapılan adi yazılı
 taşınmaz sazış sözleşmelerinde öngörülen ceza koşulunun geçersiz olacağı
 yolunda Yasa'da açık bir kural bulunmamaktadır.
	Hukuk Genel Kurulu çoğunluğunca benimsenen kararda da açıklandığı gibi
 geçersizliği açıklayan teorilerden klasik görüş benimsendiği takdirde "hukuki
 işlem geçersiz olduğuna göre mantık yoluyla ceza-i işlemin de geçersizliği
 kabul edilebilir". Ancak, her olayda mantık yoluyla bu sonuca gitmek;
 yargının, adalete uygun sonuçlara ulaşmasını engelleyebileceği gibi Medeni
 Kanunun 1. maddesinin yargıca verdiği "Yasaların yorumlama yetkisini"
 çalışmaz duruma getirir. Böyle yöntem yargıçların yeteneklerini
 geliştirmesini de önler. Bu nedenle bu yolu sakıncalı görmekteyiz.
	Geçersiz sözleşmelere yokluk derecesinde mutlak geçersizlik tanıyan
 klasik görüşe karşılık, "geçersizliği daha gerçekçi ve yumuşak yorumlayan
 objektif görüşün yeğlenmesi gerekir (Bkz.jale Güral, Hükümsüzlük Nazariyeleri
 Karşısında Türk Medeni Kanununun Sistemi, sh.90 vd.). Bu görüşe göre:
	Hukuki işlemin kendisinin kıymeti ve varlığı yoktur; gerçekte var olan
 hukuki işlem kendisi için değil; meydana getireceği "genellikle pratik ve
 ekonomik sonuçları ve bunlara ulaşmayı sağlayacak kurallar için" iştenir. Bir
 hukuki işlemin kuralları arasında mutlak bir bağlılık yoktur; bunlar
 birbirinden bağımsız olarak gerçekleşebilir.
	Geçersizlik, doğrudan doğruya hukuki işleme değil "ancak onun
 birbirinden bağımsız olan kurallarına (hükümlerine) etki eder. Geçersizliğe
 rağmen bir kısım kuralların özellikle ikinci derecedeki kuralların hukuki
 sonuç meydana getrmesi olanağı vardır.
	İşte bireyler tarafından "hukuki işlemlere elde edilmek istenen
 ekonomik, hukuki amaç ve sonuçların" sosyal zorunlulukla Yasa ile sağlanmak
 istenen çıkarlar dengesine, kamu düzenine ve Yasa'nın açıkca buyrultusuna
 aykırı düşmediği oranda gerçekleşmesi olanağı sağlanmalıdır. Böyle bir yolun
 yeğlenmesi durumunda; Yargıç, Medeni Kanunun 1-4. maddelerinin verdiği görev
 ve yetkileri kullanmalıdır.
	Objektif olarak hükümsüzlüğün somut olayda etkisinin kapsamı
 belirlenirken iki ilkenin özenle ve sağlıklı olarak kullanılması gerekir. 
	Bu yolda bir yorum yapılırken öncelikle Yasa'nın amacının ne olduğu
 açıkca ortaya konmalıdır. Bu da Yasa'nın yorumundan başka bir şey değildir
 (MK.m.1); Yasa'dan ayrılma söz konusu değildir. Eğer Yasa'nın amacının somut
 olayda geçersiz hukuki işleme (sözleşme) içinde gerçekleşmesi ve söz konusu
 ise, amacın gerçekleşmesine rağmen Yasa'nın özünü bir tarafa bırakarak aynen
 ve bir mantık işlemiyle uygulamak şekilcilik denen olguyu gündeme getirir;
 amaçla araç yani biçim ile öz arasırnda bulunması zorunlu bağ kopmuş olmasına
 rağmen biçimsellik de direnmek anlamsız olur.
	Taşınmaz satımlarında biçim koşulunun amacı, öncelikle tarafları böyle
 bir tasarrufta bulunurken acele etmelerini engellemek ve daha iyi
 düşünmelerine sağlamaktır; burada hukuki güven ve kamu yararı da söz
 konusudur.
	Yasanın öngördüğü biçimde yapılmayan taşınmaz satımında bir ceza
 koşulunun kabul edilmesinde bu koşula geçerlik tanımanın Yasa'nın amacıyla
 çelişmesi olasılığı vardır; böyle bir koşul çoğunluk görüşünde de açıklandığı
 gibi taşınmaz malikinin karar verme özgürlüğünü ortadan kaldırabilir; malik
 ceza koşulunun tehdidi altında iyi düşünmeden kabul ettiği satışa rıza
 gösterme durumunda kalabilir. Ancak bu yolda haklı olan kuşkular her somut
 olay içinde ayrı değerlendirilmelidir.
	Gerekçesiz sözleşmedeki ceza koşulunun orta düzeyde sıradan bir
 bireyin karar verme özgürlüğünü ortadan kaldıracağı olasılığı güçlü olabilir.
 Ancak; olayımızda olduğu gibi satıcı sıradan bir bireye göre daha geniş
 olanaklara sahip bir Anonim Şirket ise aynı yargı geçerli olmamalıdır. Davalı
 şirket, taşınmaz satımı için tip sözleşmeyi ve hem kendi hem de alıcılar
 yararına koşul ve kuralları en ufak ayrıntısıyla önceden hazırlayan ve bunu
 topluma arz eden kişi durumundadır. Diğer taraftan; davalı, bu satışı
 gerçekleştirmek için yine kendisi gibi tüzel kişiliği olan şirketlerle
 (taşınmaz malikin ve yüklenici ile) özel sözleşmeler yapmıştır. Önceden
 böylesine organize edilmiş bir satış işlemine girişen davalının, bu ceza
 koşulu ile karar verme özgürlüğünün kısıtlanacağını söylemek gerçeklere
 aykırı düşer. Yapacağı işin tüm ayrıntılarını önceden bildiği kabul edilen
 davalının sıradan birey örneği ile yanı yoruma tabi tutulması çelişki
 yaratır. Burada davalı tüzel kişiliğin niteliği ve tutum ve davranışıyla
 davacıda oluşturduğu güven de gözardı edilmemelidir.
	Diğer taraftan; dava, geçersiz sözleşmedeki ceza koşulu ile sınırlı
 olduğuna ve tapu sicilini ilgilendiren bir ayni hak da söz konusu olmadığına
 göre bir kamu yararından da söz etme olanağı yoktur; tarafların özgür
 iradeleriyle kabul ettikleri ceza koşulunun kabul edilmesinde somut olay
 açısından kamu yararına dayanılamaz 
	O halde, somut olayda gerçekleşen olgulara göre biçim koşulunu
 aramanın biçimcilikten öteye gidemeyeceği kabul edilerek işin özüne ve
 amacına göre yorum yöntemi yeğlenmelidir. Ancak, Yasa koyucununun bir hukuki
 işlemin geçerli olması için güttüğü amaç ve maksadın somut olayda
 belirlenmesi ile yetinilerek sonuca gidilmemelidir; öngörülen yaptırımın yani
 geçersizliğin uygulanacağı çevrede bir biriyle çatışma durumunda olan
 ÇIKARLAR DA gözetilmelidir; tarafların, üçüncü kişinin ve toplumun çıkarı
 gibi.
	Yasa koyucu, bir hukuki işlemin hükümsüzlüğünü ancak onun hukuki
 işlemin geçersizliğini iddia edenlerin çıkarının onun geçerliliğini ileri
 sürenlerden daha güçlü ve korumaya gerekli olması durumunda öngörmektedir.
 Geçersizlik iddiasında bulunan çıkarının karşı taraftan daha güçlü ve
 korumaya gerekli olmayan durumlarda biçim koşuluna dayanma haklı
 görülmemelidir. 
	Olayımızda, davalı şirketin hazırladığı tip sözleşmede var olan ve
 bizzat kendisinin öngördüğü ceza koşulunun kabul edilmesinde davacının
 çıkarının daha güçlü ve korunmaya gerekli olduğu kabul edilmelidir; bir
 Anonim şirket olan davalı ile sözleşme yapan ve ona göre her bakımdan güçsüz
 olan davacının (tüketicinin) korunması sosyal gerçeklere daha uygun düşer.
	Kaldı ki, bu nitelikteki kişilerin toplumda ve bireylerde güven
 uyandırarak yaptıkları hukuki işlemlerden geçersizlik olgusuna dayanarak
 dönmeleri toplumda inançları sarsar; ceza koşuluna geçerlik tanımak
 kötüniyetli veya özensiz davranışları bir ölçüde önleyeceği kamu yararına da
 uygun düşer.
	Bu bağlamda hukukun amacı üzerinde de durulmalıdır.
	Hukukta biçimciliğin, düzenin gerçekleşmesi için kaçınılmaz olduğu
 doğrudur; taşımaz satışlarında da Yasa'nın biçim koşulunu öngörmesi hukukun
 vazgeçilmez amaçlarından olan düzen kavramıyla yakından ilgilidir.
	Ancak, öze ya da içeriğe değil de biçime önem verilmesi durumunda;
 hukukun bireylerin davranışlarını "özü bakımından değil daha çok dış
 görünüşleri bakımından" ele almış olması gerçeği gözardı edilmemelidir.
 Bireylerin karşılıklı tutum ve ilişkilerinde ve düşündükleri ya da dürtüleri
 (saik) ilke olarak hukuku ilgilendirmez; onun için bireylerin belli biçimde
 davranmaları yeterlidir. Hukuk, tümüyle bireysel durumları dikkate almaya
 kalkışsaydı, onları önceden görüp kestirmenin olanaksızlığı bir yana artık
 bir düzende olmazdı. Ancak, hukuk yalnız düzenden ibaret değildir; burada
 hukukun asıl amacı olan adalet gözardı edilmemelidir. Hukuk, insanın
 değerlendirici varlık olmasından ötürü, toplum içindeki ilişki ve olaylara
 adalet ölçüsünü uygulamak, onları bir ölçüye göre değerlendirmek ihtiyaç ve
 amacından doğduğuna göre adalete yönelmeyen hukuktan söz etmenin anlamı
 yoktur (V.Aral, Toplum ve Adaletli Yaşam, sh.16, 45). Bu nedenle her somut
 olayda biçim koşulunu olduğu gibi uygulamak hukukun temel amacı adaletle
 bağdaşmayabilir.
	Açıkladığımız ve bir kısmı olayımıza özgü olgu ve nedenlerle;
 davalının, ceza koşulundan kurtulmak için sözleşmenin geçersizliğine
 dayanması "Medeni Kanun'un 2. maddesinde kabul edilen hakkın kötüye
 kullanılması yasağı" ile çelişmektedir; Yasa'nın öngördüğü geçersizlik (biçim
 koşulu eksikliği) yine Yasa'nın amacına göre yorumlanmalıdır: Somut olayın
 yukarıda açıklanan özelliği karşısında "hukuki işlemin taşınmazın devrine
 ilişkin koşulu geçersiz olmasına rağmen" ceza koşuluna ilişkin kurala hukuki
 sonuç kazandırmak çağdaş hukuk anlayışına uygun bir yorum olurdu.
	Çoğunluk görüşüne bu nedenlerle katılmıyorum; mahkeme kararı bu
 gerekçelerle onanmalıydı.


                                                 Çetin AŞÇIOĞLU	
    
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06
  • Kısmi Kabul ve Kısmi Red Kararından Sonra 3/4 oranından indirimli icra vekalet ücreti 
  • 26.04.2025 09:11


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini

    Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06
  • Kısmi Kabul ve Kısmi Red Kararından Sonra 3/4 oranından indirimli icra vekalet ücreti 
  • 26.04.2025 09:11


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini