Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 



     T.C.
Y A R G I T A Y
2.Hukuk Dairesi
    Sayı
	 	Y A R G I T A Y   İ L A M I
Esas       Karar  
93/12436   93/816	
     4.2.1993

	Özet:Kanunun öngördüğü  istisnalar (MK. 457-520) dışında murisin
 iradesiyle bazı kanuni mirascıların miras hisselerinin belirli kısmı üzerinde
 bertaraf edilemeyen hakka mahfuz hisse denir. Murisin bu hakkı ihlal ve
 tecavüzlere karşı koruma davalarınada tenkis davası demektedir. Başka bir
 anlatımla tenkis davası bir miras payının tamamlanması davasıdır.
	Tenkis davası murisin mahfuz hisseyi ihlal eden bölüme bağlı veya
 sağlar arası teberrularının kanuni hadda indirilmesini amaçlar. Dava mahiyeti
 itibariyle yenilik doğuran bir davadır. Ancak tasarrufa konu malın lehtarın
 eline geçmiş olması halinde eda istemini de kapar. 

	Merhiç ile Ahmet mirascıları Tevhide ve arkadaşları ve Mahmut
 arkadaşları arasındaki tenkis davasının yapılan muhakemesi  sonunda, mahalli
 mahkemece verilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmekle evrak okunup
 gereği görüşülüp düşünüldü.
	Yakın kan hısımlığı ve aile münasebetlerinden doğan bağlar kanun
 koyucuları bazı kanuni mirascılara miras hisselerinin belirli kısmı üzerinde,
 murisin iradesiyle bertaraf edilemeyen bir hak tanımaya zorlamıştır. Kanunun
 öngördüğü istisnalar (MK. 457-520) dışında murisin iradesi ile bertaraf
 edilmeyen bu hakka mahfuz hisse (MK. 453) kendilerine böyle bir hak  tanınan
 kimselere de mahfuz hisse adı verilir. İşte bu hakkı murisin ihlal ve
 tecavüzlerine karşı koruma davalarına tenkis davası denmektedir. İsviçre-Türk
 Medeni Kanununda mahfuz hisse kanuni bir miras hakkı olarak düzenlenmiş
 bulunmaktadır. Böylece mahfuz hissesine tecavüz edilen kişinin bir alacaklı
 değil miras hakkı ihlal edilen kişi olarak  değerlendirilmesi zorunluluğu
 ortaya çıkar. Tenkis davası bir miras payının tamamlanması davasıdır.
	Tenkis davası murisin mahfuz hisseyi ihlal eden ölüme bağlı sağlar
 arası teberrularının kanuni hadde indirilmesini amaçlar. Dava mahiyeti
 itibariyle yenilik doğuran bir davadır. Ancak tasarrufa  konu malın lehtarın
 eline geçmiş olması halinde  eda istemini de kapsar. Tenkis kararı bu hali
 ile iki kısımda mütalaa edilmelidir. Birinci kısım muris tasarruflarının
 mahfuz  hisse sınırına indirilmesini emreder ve o tasarrufu değiştirir.
 İkinci kısım ise lüzumu halinde mahfuz hisseyi tamamlamayı (edayı) emreder.
 İşte kanunu yorumlarken  bu özellikleri dikkate almak haklar dengesi
 bakımından önem kazanmıştır.
	Medeni Kanunun 502. ve müteakip maddelerinde tenkis davası
 düzenlenmiştir. Hangi tasarrufların tenkis edilebileceği hangilerinin
 öncelikle ve hangi sıra ile tenkise  tabi tutulacağı belirlenmiştir. Ancak
 mahfuz hisseye tecavüz olup olmadığının değerlendirilmesi biçimi bu bölümde
 açıklanmamıştır.
	Ancak Medeni Kanunun  454. maddesinde yer alan "Tasarruf nisabı
 terekenin vefat günündeki haline göre olunur" kuralı mahfuz hisseye bir
  tecavüz olup olmadığının belirlenmesinde  ölüm günündeki fiziki durum ile
 değerlerin dikkate alınacağını gösterdiğinden bu konuda bir duraksama söz
 konusu değildir. Yalnızca tasarrufu tenkis amacı güden eda isteğini
 kapsamayan davalarda bu hesaplama biçimi bir sorun yaratmamaktadır. Fakat eda
 isteğini de taşıyan ve "kıymetine noksan gelmeksizin  taksimi kabil olmayan
 muayyen bir mal vasiyet edilipte" tenkise tabi olursa bu kuralın ödenecek
 değer hesabında da uygulanması bir takım sorunlar ortaya çıkarmakta büyük
 haksızlıkların doğmasına yol açmaktadır. Medeni Kanunun 506. maddesinde yer
 alan bu kuralı yorumlarken  tenkis davası ile güdülen (mirascının eline
 mutlaka mahfuz hissesi kadar bir zenginleştirici mal varlığının geçmesi)
 amacı gözden ırak tutulmalıdır. 
	Kanunla murisin tasarrufu ile muayyen malı alan kişi ile mahfuz
 hisseli mirascıların miras yolu ile intikal eden malda şerik haline gelmeleri
 istenmemiş lehtara bir seçimlik hak tanınmıştır. Tabii ki seçimlik hakkın söz
 konusu olduğu hallerde, haklardan biri ile diğeri arasında önemli bir
 farklılık olmamalı ki seçimden söz edilebilsin, haklardan biri diğerine
 nazaran aşırı menfaatler sağlıyorsa, seçmekten  söz etmek hiç bir zaman
  mümkün olmaz. Aşırı menfaat sağlayan  halin seçilmesi hayatın olağan
 akışının gereğidir. Öyle ise  kanun vazıının ortaya koyduğu seçimlik
 yararları denk kabul ettiğini gözetmek zorunludur. Medeni Kanunun  bir yandan
 "bir hakkın sırf gayrı ızrar eden suistimalini kanun himaye etmez (MK. 2/2)"
 derken öbür yandan hakkın suistimali sonucunu doğuracak bir seçimlik  hakkı
 hükme bağlaması mümkün olamaz. Şu halde Medeni Kanunun 506. maddesi
 yorumlanırken  tercih hakkı sahibi hangi tercihini kullanırsa  kullansın
 tarafların elde ettiği  yararların  değişik olmaması gerekir. Ne "tasarruf
 nisabi, terekenin vefat günündeki haline göre hesap olunur" (MK. 454) ne de
 "miras ölüm ile açılır, murisin ölüme bağlı  olmayan teberru ve taksimleri
 mirasa alakaları noktasında miras açıldığı gündeki haline göre  taktir
 edilir" (MK. 517) kuralları Medeni Kanunun 506. maddesi uyarınca  tayin
 edilecek ve ödenecek kıymetin tarafların mal varlığında zenginleşmesinde
 değişik sonuçlar doğurmasını icap ettirmemelidir. Aksi uygulama hakkaniyet
 duygusu nısfet kuralları ile bağdaşmaz.
	Medeni Kanunun 506, 508 maddelerinde yer alan kural bir paylaştırma
  kuralıdır. (Y.2.H.D. 23.12.1958 günlü 5594/6012 sayılı kararı) Bu kuralların
 kanuni veya mansup mirascılar arasında yapılan bir paylaştırmanın
 kurallarından ayrık bir sistem içinde düzenlendiğini düşünmek kanunda benzer
 düzenlemeler arasında sarsılmaz ahenge uygun düşmez. 
	Yukarıda açılandığı üzere tenkis davasının yeniden inşa bölümünde
 davacının mahfuz hissesine bir tecavüz olup olmadığının hesabı doğal olarak
 tereke aktif ve pasifinin ölüm günündeki  değerlerine göre yapılacaktır.
 Davacıya davalının kazanmasından geriye dönecek miktar ile davalının
 kazanmasının teşkil ettiği oranın (sabit tenkis oranı) paylaştırmada
 (taksimde) dikkate alınacağı muayyen malın bu orana göre "kıymetine noksan
 gelmeksizin taksimin kabil" olup olmadığının araştırılacağı muhakkaktır.
 Böyle bir hesaplama sonunda taksimi kabil olmayan mal alanın değişik
 zengişlemesi kanun önünde eşitlik (Anayasa 10.) kuralı ile de bağdaşmaz.
	Tenkis davası miras bırakanın ölüme bağlı ve sağlar arası
 kazandırmalarıyla, ölümünde mülkiyetinde bulunan mal ve hakların
 belirlenmesini iptal ve iade davalarının sonuçlarının alınmasını ve terekeye
 dahil tüm mal varlığının değerlendirilmesini gerektirdiğinden; uzun inceleme
 ve çalışmaları zorunlu kılmaktadır. Tenkis davasının çok kısa zaman aşımına
 bağlı olmasına rağmen mirasın açılmasından uzun yıllar geçtikten sonra karara
 bağlanabildiği bir gerçektir.
	Enflasyonist baskıların arttığı dönemlerde zaman sürecinin taraflardan
  birinin zenginleşmesine karşılık özellikle davacının fakirleşmesine yol
 açması açıklanan amaca uygun kabul edilemez. Dava uzadıkça davacının para
 değerindeki düşmeden zarar görmesini hoşgörü ile karşılamak kanunda tanınan
 miras hakkının ve buna bağlı mahfuz hissenin küçülmesine yol açar.
	Tüm bu açıklamalar, taraflardan birinin dava sonunda para olarak
 aldığı değer ile mal olarak aldığı değer arasında bir fark yaratılmaması
 gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu sebeplerle enflasyonist baskıların ağır
 olmadığı zamanlarda önemli bir problem yaratmayan ölüm günündeki fiatlarla
 hesaplanan paranın hakkın karşılığı olarak ödenmesi yönündeki uygulamanın
 terki davalının tercihi sonunda mal payının tercih günündeki  değerinin
 ödenmesi zorunluluğu doğmuştur.
	Somut olaya gelince: 20.12.1971'de ölen murisin İskenderun Akçalı
 Köyünde 4726 m2 alanlı 83 parsel, 13847 m2 alanlı 84 parsel, 9240 m2 alanlı
 95 parsel numaralı taşınmaz mallardaki 8/32 payı ile 14.488 m2 alanlı 659
 parsel numaralı taşınmaz hakkında  yaptığı tasarrufun tenkisinin gerekli
 olduğu anlaşılmaktadır. Ölüm günü itibariyle 348911,5 TL. değerde olan bu
 tasarrufla murisin davacının mahfuz payına 31.126 TL.lik bir tecavüzde
 bulunduğu toplam 21441 m2 toprağa tekabül eden tasarrufun 311260/3489115
 oranında davalıların davacıya iadesinin gerektiği ancak üzerinde yapı ve
 ağaçlar gibi muhtesat bulunan taşınmaz malların bu oranda bölünmesinin
  mümkün olmadığı anlaşılmıştır. 14.3.1972'de açılan bu dava sebebiyle
 takriben 1912 m2. toprak karşılığı davacıya 31126 TL. ödenmesini hak ve
 nisfet kuralları ile bağdaştırmak mümkün değildir.
	Şu halde  Mahkemece yapılacak iş Medeni Kanunun 506. maddesi uyarınca
 davalıların tümünden ayrı ayrı seçme hakkını sormak seçme  hakkının
  kullanıldığı en son tarihe göre tenkise tabi taşınmaz malların değerini
 süratle  belirlemek  bunun 311260/3489115 oranında değerinin mahfuz hisseye
 tecavüz eden değer olduğu gözetilerek kullanılan seçme hakkı doğrultusunda
  karar vermekten ibarettir. 
	SONUÇ : Davacının temyiz itirazlarının bu sebeplerle kabulü ile hükmün
 davacı yararına BOZULMASINA, oyçokluğuyla karar verildi. 4.2.1993

Başkan       Üye      Üye	 Üye  	    Üye
Tahir Alp  Nedim Turhan  Hakkı Dinç  Özcan Aksoy A.İ.Özuğur 

	 	MUHALEFET ŞERHİ 

	Tenkis davası saklı pay (mahfuz hisse)  sahiplerine saklı paylarına
 miras bırakanın yaptığı tecavüzü ortadan kaldırmak ve bu işlemleri tasarruf
 sınırı içerisine sokmak imkanını veren kişisel hakkın korunmasını amaç tutan
 bir dava çeşididir.
	Medeni Kanun aileyi koruyan ve miras hakkına ağırlık tanıyan tasarruf
 sistemini benimsemiştir. Bu sistemde saklı pay alacak hakkı niteliğinde
 olmayıp ayrı bir hak özelliğini taşımaktadır. Bu hakka yapılan tecavüzün
 yaptırımı miras bırakanın tasarruflarının yasal sınırlara indirilmesi ve
 saklı payın kural olarak tereke mallarından aynen verilmesinde
 toplanmaktadır.
	Yargılama aşamasında tenkise tabi kazandırmanın kıymetine  noksan
 gelmeden bölünmesinin imkansız olduğunun anlaşılması halinde Medeni Kanunun
 506. maddesi gündeme gelecektir. Yararına teberruda bulunan kişi seçme
 hakkını kullanacak dilerse tasarruf nisabı miktarını para olarak alacak,
 dilerse indirimi gereken  miktarı ödeyip o malı isteyecektir. Sözü edilen bu
 seçme hakkı kamu düzeni ile ilgili değildir. Miras bırakan bu hakkı saklı pay
 sahibi mirascılara bırakabileceği gibi kendisi de  kullanabilir. Seçimlik hak
 yenilik doğurucu haklardandır. Bu hakkın sonuç doğurabilmesi için ilgilinin
 kullanacağı irade beyanı şekle tabi tutulmamıştır. Tek taraflı olarak
 kullanılması yeterlidir. (Anayasa Mahkemesinin 20.9.1984 gün ve 4/9 sayılı
 kararının gerekçesi)
	Tereke ölenin hak alacak borç ve her çeşit mallarının bütünüdür.
 Tenkise karar verilebilmesi için net terekenin tesbiti zorunludur. Terekenin
 nasıl hesabedileceği konusunda yasada açık hüküm bulunmamaktadır. Ancak
 tasaruf nisabının belirlenmesi sebebiyle terekenin hesap biçimi açıklanmıştır
 (MK. m. 454, 455 ve 456).
	Medeni Kanunun 454. maddesi tasarruf nisabının terekenin ölüm
 günündeki haline göre hesaplanacağını öngörmüştür. Diğer bir anlatımla
 murisin ölümü bağlı teberruları yapıldığı tarihteki değerleriyle değil ölüm
 günündeki kıymetlerine göre hesaplamaya alınacaktır.
	Tenkise konu tasarrufun (bu menkul veya gayrımenkul mal olabilir)
 kıymetine noksan gelmeden bölünemeyeceğinin anlaşılması halinde sözü edilen
 Medeni Kanunun 506. maddesindeki imkandan yararlanılacaktır. Bu uygulama
 Medeni Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten bu yana 67 seneden beri aralıksız
 uygulanmaktadır. Ancak tenkis davalarının uzaması ve özellikle son yıllardaki
 aşırı enflasyon  karşısında  davalının (lehine teberruda bulunan kişinin)
 tercihinin taşınmazı alıkoyup tenkise tabi miktarı para olarak  ödeme
 biçiminde gerçekleştiği görülmektedir. Değerli çoğunluğun yerleşmiş
 uygulamadan ayrılmasını gerektiren yegane gerekçe budur. Ne varki;
	1-Enflasyonun bu tür sonuçlar doğurması tenkis davalarına özgün
 olmayıp, tüm alacak borç ilişkilerinde kendisini göstermektedir. Borcun
 doğduğu an ile ödendiği an arasında paranın değeri çoğu zaman önemli ölçüde
 düşmekte alacaklılar için haksız ve bazan tahammülü zor durumlar
 doğurmaktadır. Bu duruma rağmen tüm bu alacak borç ilişkilerinin Anayasa ile
 tanınan belirli hakları zedelediği sonucuna varılamaz. Parasal konulara
 taalluk eden her davada aynı sıkıntı söz konusudur. Mücerret yasada
 öngörülmeyen bir kuralın benimsenmesini gerektirmez.
	2-Her dava açıldığı tarihteki şartlara tabidir. (28.11.1956 gün ve
 15/15 sayılı içtihadı birleştirme kararı) Dava tarihinden sonra doğacak hak
 yahut değişen durum dikkate alınarak karar verilemez.
	Temlike konu taşınmazın değerinde çoğunluk gerekçesinde açıklandığı
 gibi her zaman kıymet artmasının olacağı düşünülemez. Bazan de kıymet kaybı
 olabilir. Örnek olarak ölüm tarihinden sonraki bir dönemde yapılan imar
 çalışması sonucu taşınmazın değeri düşebilir. Böyle bir halde dava tarihinde
 gerçekten tenkis davası açmaya hakkı olan mahfuz hisseli mirascı ölüm
 tarihinden sonra meydana gelen değer kaybı sebebiyle davasında haksız duruma
 düşebilecektir. Bu durum da toplumdaki adalete olan güveni sarsacaktır.
	3-Bilindiği gibi tenkis davaları karışık davalardandır. Uzaması bu
 özelliğinden ileri gelmektedir. Çoğunluğun açıkladığı düşünce doğrultusuda
 hareket edilmesi halinde deliller toplanıp ölüm günündeki terekenin değeri
 bulunacaktır.  Daha sonra mahfuz hisse tasarruf nisabı ve değişmez tenkis
 oranı hesaplanacaktır. Bilahere Medeni Kanunun 506. maddesindeki işlem
 yapılacaktır. Davalının tercihinin tenkisi gereken parayı ödeme biçiminde
 gerçekleşmesi halinde, mahkemece yeniden keşif yapılarak temlik  konusu malın
 tercih tarihindeki değeri tesbit edilecektir. Bu da yeterli olmayacak
 değişmez tenkis oranına göre ödenecek miktarın belirlenmesi için yeni bir
 inceleme yapılacaktır. Bu en azından dört bilirkişi incelemesi demek
 olacaktır. Yeni uygulama ile zaten karmaşık olan tenkis davaları içinden
 çıkılmaz hale getirilecektir.
	4-Bir taşınmazın muhtelif paylarının muris tarafından mirascılarına
 veya üçüncü kişilere temliki mümkündür. Örnek olarak 1/3, 1/3, 1/3 gibi sözü
 edilen bu tasarrufun tenkise tabi tutulması halinde açılacak davada davalılar
 arasında mecburi dava arkadaşlığı yoktur. Bunlar hakkında birlikte dava
 açılabileceği gibi, her biri hakkında ayrı ayrı da dava açılabilir. Yahut
 bazıları hakkında dava açılmayabilir. Ancak çoğu zaman terekenin bir bütün
 olduğu göz önünde bulundurularak birlikte dava açılmakta, ayrı açılmış ise
 farklı durum yaratılmaması düşüncesiyle davalar birleştirilmektedir.
 Davalılardan  her birinin şu veya bu sebeple tercih haklarını değişik
 tarihlerde  kullanmaları halinde, tercih tarihindeki değişmez tenkis oranı
 farklı olacaktır. Bu uygulama sonucu aynı taşınmazdan aynı tarihte aynı
 payını iktisap eden kişiler (davalılar) tenkise tabi miktarı değişik bedel
 olarak ödemek zorunda kalacaklardır.
	Mirasın açıldığı tarihte (ölüm tarihinde) hak ve borçları eşit olan bu
 kişiler, yasada öngörülmeyen bir kuralın getirilmesi sonucu değişik
 miktarlarla sorumlu olacaklardır.
	5-Temyiz de bir davadır. Bozma konusu yapılan husus yargılama
 sırasında ileri sürülmediği gibi, temyize konuda yapılmamıştır.
	Açıklanan sebeplerle değerli çoğunluğun bozma doğrultusunda oluşan
 kararlarına iştirak edilmemiştir.

	 	Üye
	     Hakkı Dinç
    
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini