 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C
Y A R G I T A Y
Sekizinci Hukuk Dairesi
E. 1992/8192
K. 1992/13931
T. 22.10.1992
* MEN'İ MÜDAHALE VE TESCİL
* MER'A OLARAK SINIRLANDIRMA
* HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE
ÖZET : Mer'a olarak sınırlandırılmış bir yerin aksi kanıtlandığı taktirde,
sınırlamaya rağmen lehine sınırlanan kamu tüzel kişiliğinin elatmasının
önlenmesine karar verilebilir.
Men'i müdahele davası süresinde açılmış olmakla hak düşürücü süre kesilmiş
olur.
(3402 s. Kadastro K. m. 12, 16)
Alaattin ve Abdullah ile Bayramyazı Köyü Muhtarlığı, müdahil Muhyettin
aralarındaki tapu iptali tescil ve men'i müdahale davasının reddine dair,
(Taşlıçay Asliye Hukuk Hakimliği)nden verilen 12.12.1991 gün ve 101/5 sayılı
hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacılar tarafından süresinde istenilmiş
olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacılar tarafından verilen 13.1.1983 tarihli dilekçe ile nizalı 422 parselin
mer'a olarak sınırlandırılmış olmasının gerçeğe aykırı olduğu, bu taşınmazın
kendilerine ait tarla olduğu belirtilmek suretiyle lehine sınırlandırma
yapılan köy tüzel kişiliğinin bu yere vaki elatmasının önlenmesine karar
verilmesi istenilmiş, daha sonra yine davacılar tarafından verilen 2.12.1986
tarihli dilekçe ile köy tüzel kişiliği aleyhine açılmış olan dava Maliye
Hazinesi'ne de yöneltilmek suretiyle tapu iptali ve tescil istenilmiştir.
Mahkemece, sınırlandırmaya ilişkin tapulama tutanağının 25.2.1975 tarihinde
kesinleştiği ve tapu iptali ve tesçil davasının ise aradan 10 yıl geçtikten
sonra açıldığı görüşünden hareketle davanın hak düşürücü sürenin geçmiş
olması sebebiyle reddine karar verilmiştir. 3402 sayılı Kanunun 16. maddesine
ve mülga Tapulama Kanununun 35. maddesi hükmüne göre, bir yerin mer'a olarak
sınırlandırılması tescil anlamına gelmez. Böyle bir sınırlandırma sadece
tespit niteliğindedir. Sicil oluşmuş değildir. O itibarla, böyle bir yerin
iptal istenmeden de tesçilinin istenmesi mümkün bulunmaktadır. Her ne kadar
davacılar 2.12.1986 tarihli dilekçelerinde tapu iptali deyimlerini de
dilekçeye geçirmişlerse de davanın tüm anlamıyla tescili amaçladığı kabul
edilmelidir.Tescil davası men'i müdahele davası ile birlikte açılabilir.Men'i
müdahel davası mülkiyet meselesini çözümlemeye mahsustur. Başka anlatımla,
sınırlamaya rağmen men'i müdahale davası başarı ile sonuçlanmış olabilir.
Başka anlatımla mer'a olarak sınırlandırılmış bir yerin aksi kanıtlandığı
takdirde sınırlamaya rağmen lehine sınırlanan kamu tüzel kişiliğinin
elatmasının veya muarazasının önlenmesine karar verilebilir. Hal böyle olunca
men'i müdahale davasının açılış tarihi önem kazanmaktadır. Zira, oluşmuş bir
sicil bulunmadığından men'i müdahale davasının açıldığı tarihte 3402 sayılı
Kanunun 12/3. maddesinde belirtilen hak düşürücü süre kesilmiş olabilir.
Olayımızda, men'i müdahale davası 10 yıllık süre geçirilmeden açılmıştır.
Bundan sonra gelen tescil talebi 10 yıllık süre geçtikten sonra ileri
sürülmüş olsa bile men'i müdahale davası hak düşürücü süre içerisinde açılmış
sayılacağından sürenin geçmiş olduğu düşünülemez. Zira, men'i müdahale davası
süresinde açılmış olmakla hak düşürücü süreyi kesmiş olur. Mahkemece bu yön
gözönünde tutulmak suretiyle uyuşmazlığın esasının incelenmesi ve sonucuna
göre bir karar verilmesi gerekirken hak düşürücü sürenin geçmiş olduğundan
bahisle davanın reddine karar verilmiş olması yasaya aykırı ve temyiz
itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün (BOZULMASINA),
22.10.1992 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
* Dava konusu 422 parsel 20.8.1974 yılında yapılan tapulamada mer'a
niteliğiyle köy orta malı olarak sınırlandırılmış, sınırlandırmaya ilişkin
tutanak 25.2.1975 yılında kesinleşmiştir. Bu tür taşınmazlar özel mülkiyete
konu olamıyacağından tapuya tescil edilmeleri de mümkün değildir. Yasa koyucu
bu tür taşınmazların niteliğini gözönünde tutarak sınırlandırmasını
öngörmüştür. Bir kadastro işlemi olan sınırlandırma ile taşınmazın kadastro
günündeki hukuksal ve geometrik durumu saptanır. Daha açık deyimle taşınmazın
niteliği belirlenip, yüzölçümü hesaplanır, parsel numarası verilmek suretiyle
kadastro parseli oluşturulur. Bu şekilde oluşturulan bir tutanak 3402 sayılı
Kadastro Kanununun 11. maddesi hükmü uyarınca Kadastro Müdürlüğünce askıya
çıkarılmak suretiyle ilan edilip, aynı Kanunun 12. maddesinde yazılı 30
günlük askı ilan süresi geçtikten sonra dava açılmıyan kadastro tutanaklarına
ait sınırlandırma kesinleşir. Keşinleşme şerhi Kadastro Müdürlüğünce verilmek
suretiyle üç ay içerisinde 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16. maddesinde
yazılı özel sicile kaydı yapılır. Görüldüğü üzere tespit işleminde olduğu
gibi sınırlandırmada da kadastro evresindeki işlemler yapılmak suretiyle
tutanak kesinleştirilmektedir. Bu yolda kesinleşen sınırlandırma iptal
edilene dek taşınmaz belirlenen hukuksal durumunu korumuş olmaktadır. 3402
sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde: Bu tutanaklarda belirtilen
haklara, sınırlandırma ve tesbitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten
itibaren 10 yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere
dayanılarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz". İptal ve tescil davası mülga
Tapulama Kanununun ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde
belirtilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmesinden sonra 2.12.1986
tarihinde açılmıştır. Anılan hükümde belirtilen süre içerisinde
sınırlandırmanın iptali istenilmediğine göre davacıların bu yerin kendilerine
ait olduğundan bahisle zilyedliğe dayanarak elatmanın önlenmesi davası
dinlenemez. Böyle bir dava değerli çoğunluğun benimsediği gibi iptal ve
tescil davası bakımından Kadastro Kanununun 12/3. maddesindeki hak düşürücü
süreyi de kesmez. Kesenleşen sınırlandırma iptal edilene dek hüküm ifade
edeceğinden, sınırlandırmanın iptali ve tescili istenilmeden zilyedliğe
dayanılarak açılan elatmanın önlenmesi davası dinlenemeyeceğinden Mülga 766
sayılı Tapulama Kanununun 31/2 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.
maddesinde yazılı 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmesinden sonra açılan
sınırlandırmanın iptal ve tescil davasının reddine ilişkin yerel mahkeme
hükmü doğru olmaktadır. Bu nedenle sayın çoğunluğun bozmaya yansıyan
düşüncelerine katılmıyorum. Hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle
davanın reddine ilişkin hükmün o n a n m a s ı gerekir düşüncesindeyim.
Süleyman SAPANOĞLU
Üye
|