 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C
Y A R G I T A Y
Sekizinci Hukuk Dairesi
E. 1992/7673
K. 1993/11553
T. 15.11.1993
* TAPU İPTALİ VE TESCİL
* İMAR-İHYA
* HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE
ÖZET : 3402 sayılı Kanunun 46/son maddesi uyarınca, aynı Kanunun yürürlüğe
girmesinden itibaren iki yıl içinde imar ve ihya hukuki nedenine dayanılarak
Hazine aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davalarının dinlenme olanağı
vardır. Ancak, tesbit tarihine kadar 20 yılı aşkın zilyedlik dolmuş dahi
olsa, hukuki anlamda imar ve ihyanın kanıtlanamamış olması halinde 3402
sayılı Kanunun 46/son maddesinin uygulanma olanağı yoktur. Bu durumda, anılan
kanunun 12/3. maddesi uyarınca, on yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra
açılan davanın reddi gerekir.
(3402 s. Kadastro K. m. 12/3, 46/son)
Şakir mirascıları Ayşe ve müşterekleri, Mehmet Zühtü mirascıları Emine ve
müşterekleri, dahili davacı İsmail ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve
tescil davasının kabulüne dair, (Bafra İkinci Asliye Hukuk Hakimliği)nden
verilen 14.11.1991 gün ve 833/1392 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi
Hazine tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği
düşünüldü:
Davacı, çalılık ve bataklıktan imar ve ihya ederek tarla haline getirdiği
taşınmaz tapulamada 443 parsel numarası ile Hazine adına tesbit edildiğinden
tapu kaydının iptal ve adına tescilini istemiş, davalı Hazine, davanın
reddini savunmuş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş; hükmü, davalı
Hazine temyiz etmiştir. Dava konusu 443 parsel sayılı taşınmaz 16.6.1965
tarihinde yapılan tapulamada ırmak metrukatı ziraate müsait ham toprak
halinde iken 1957 yılında Şakir ve müşterekleri tarafından tarla haline
getirildiğinden Hazine adına tesbit edilmiş, itiraz edilmediğinden tutanağı
10.6.1966 tarihinde kesinleşmiş ve aynı tarihte tapuya tescil edilmiştir. Bu
dava ise 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde yazılı 10 yıllık
dava açma süresi geçtikten sonra 6.10.1989 tarihinde açılmıştır. Davacı imar
ve ihya hukuki nedenine dayandığından anılan Kanunun 46/son maddesi uyarınca
iki yıllık süre içinde açılan bu davanın dinlenme olanağı vardır. Ne varki,
davanın kabul edilebilmesi için imar ve ihya olgusunun kanıtlanmış olması
gerekir. Davacılar, dava dilekçesinde taşınmazı çalılık ve bataklıktan imar
ve ihya ederek tarla haline getirildiğini ileri sürmüş iselerde, tapulama
tutanağında taşınmazın aslının ham toprak olduğu, davacılar tarafından etrafı
çalı ile çevrilerek tarla haline getirildiği açıklanmıştır. Dava nedeniyle
dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklardan hiç birisi bu yerin imar ve ihya
edildiğinden sözetmemişler, 40-50 yıl öncesinden beri zilyet edildiğini
açıklamışlardır. Jeoloji Yüksek Mühendisi Alim ve Ziraat Yüksek Mühendisi
Kenan tarafından düzenlenen 20.7.1990 tarihli müşterek raporda; "... toprağın
yüzeyden itibaren 50 cm. derinine kadar yapılan sondalama ve araştırmalarda
tabandaki alüvyal malzemenin üzerine karasal kökenli nebati toprak katmanının
biriktirildiği ve toprağın bünyesinin zenginleştirilmeye çalışıldığı
gözlenmiştir. Yani bu kesimdeki nebati toprak katmanı kısmen yerli olmayan
topraklarla karıştırılarak daha verimli hale dönüştürülmüştür" denilmiştir.
Bu rapora göre, alivyal malzemeden oluşan ham toprak niteliğindeki taşınmaz
başka yerden getirilen karasal nitelikli toprakla karıştırılmak suretiyle
ıslah edilmiş, diğer bir anlatımla verim kabiliyeti artırılmış olmaktadır.
Ham toprağın sürülerek tarla haline getirilmesi veya yerli toprağın başka
yerden getirilen toprakla karıştırılarak verim kabiliyetinin artırılması
hukuki anlamda imar ve ihya sayılamaz. Bu açıklamalara göre, dava konusu
taşınmazın bataklık ve çalılıktan imar ve ihya edildiği kanıtlanamamış
olduğundan 3402 sayılı Kadastro Kanununun 46/son maddesinde yazılı iki yıllık
dava açma süresinin burada uygulama olanağı yoktur. Davacı tarafın tapulama
tesbit tarihine kadar taşınmazda 20 yılı aşan zilyetliğinin varlığı
kanıtlanmış olmakla beraber bu dava anılan Kanunun 12/3. maddesinde yazılı 10
yıllık süre geçtikten sonra açıldığından davanın reddine karar verilmesi
gerekirken aksine düşüncelerle yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz ve
temyiz itirazları bu itibarla yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan
nedenlerle (BOZULMASINA), 15.11.1993 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
|