 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C
Y A R G I T A Y
Dördüncü Ceza Dairesi
E. 1992/5211
K. 1992/5906
T. 30.9.1992
* KÖY MUHTARI
* MEMURLARIN YARGILANMASI
* YARGILANMA KARARI
ÖZET : Köy halkından birinin, mağdurun yağmur sularının yatağını değiştirip
evine zarar verdiği yolundaki başvurusu üzerine köy muhtarı sanığın, ihtiyar
kurulu üyesi ve köy bekçisiyle birlikte gelip, mağduru uyardığının ve çıkan
tartışmada da onu yaraladığının kabulü karşısında; 442 sayılı Köy Kanununun
36. maddesinin 2. ve 12. bentlerine göre, suçun idari görev sırasında
işlendiği ve soruşturmanın memurların yargılanmaları hakkındaki yasa uyarınca
yapılması gerektiği gözetilerek, idare kurulundan yargılanma kararı alınması
yerine, iddianameyle açılan davanın sürdürülerek hüküm kurulması yasaya
aykırıdır.
(442 s. Köy K. m. 36/2-10)
Yaralama suçundan sanık Hilmi hakkında, Türk Ceza Yasasının 456/2, 51/1,
81/1-3. maddeleri uyarınca 1 yıl 6 ay 11 gün hapis cezasıyla hükümlülüğüne
ilişkin, (Aksaray - Ağaçören Asliye Ceza Mahkemesi)nden verilen Esas:
1991-22/Karar: 1991-45 sayılı ve 21.11.1991 tarihli hükmün temyiz yoluyla
incelenmesi sanık Hilmi tarafından istenilmiş ve temyiz edilmiş olduğundan;
Yargıtay C. Başsavcılığı'nın 9.7.1992 tarihli bozma isteyen tebliğnamesiyle
16.7.1992 tarihinde Daireye gönderilen dava dosyası, başvurunun nitelik ve
kapsamına göre görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve
gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde
görülmemiştir. ancak:
Köy halkından Mehmet'in, mağdurun yağmur sularının yatağını değiştirip evine
zarar verdiği yolundaki başvurusu üzerine, köy muhtarı sanığın, İhtiyar
Kurulu Üyesi ve köy bekçisiyle birlikte gelip, mağduru uyardığının ve çıkan
tartışmada da onu yaraladığının kabulü karşısında; 442 sayılı Köy Yasasının
36. maddesinin 2. ve 12. bendlerine göre, suçun idari görev sırasında
işlendiği ve soruşturmanın memurların yargılanmaları hakkındaki yasa uyarınca
yapılması gerektiği gözetilerek, İdare Kurulundan yargılanma kararı alınması
yerine, iddianameyle açılan davanın sürdürülerek hüküm kurulması,
Yasaya aykırı ve sanık Hilmi'nin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce
yerinde görüldüğünden hükmün (BOZULMASINA), 30.9.1992 tarihinde oyçokluğuyla
karar verildi.
KARŞI OY
* Duruşma açılarak hüküm kurulmuş ise; dava "Görevlilerin Yargılanması
Yasasının (Memurin Muhakematı Hakkında Kanun) kapsamına girdiği ya da
girmediği için yetkili kişi ya da kurulca açılmalıdır" gerekçesiyle
bozulamaz. Böyle bir bozma Görevlilerin Yargılanması ve Ceza Yargılama
Yasalarına aykırıdır.
A) - Görevlilerin Yargılanması Yasasına (M.M.H.K.) aykırıdır:
1- Gerçekten bu yasa bir yargılama yasasıdır. Hukuka bağlı bir devlette, yasa
koyucu, Anayasalarda öngörülen eşitlik ilkesini çiğneyerek ve kimi sanıkları
kayırarak, koruyarak ayrıcalıklı bir sınıf yaratamayacağına göre, söz konusu
Yasanın temel amacını (ratio legis) algılayabilmek için, varlık nedenini
(ratio essendi) saptamak gerekir: Bu yasa devlet yönetimine karşı
görevlilerin görevleri sırasında ya da görevlerinden dolayı işledikleri
suçlarda uygulanacaktır. Bu suçlarla ise, devlet yönetiminin dürüst, yansız,
eşit, kişisel çıkar ve keyfilikten arınmış, kesintisiz yürütüldüğüne ilişkin
güven, özetle devletin saygınlığı korunmaktadır. Devlet yönetimine karşı
görevli tarafından işlenen bir suç nedeniyle herkese açık bir duruşmanın
devlet yönetiminin saygınlığını gölgeleyeceği bellidir. O yüzden devlet, bu
saygınlığı korumak için, son soruşturmaya gerek olup olmadığını özel bir
yargılama yasasına göre saptamayı uygun bulmuştur. Yasanın temel amacı (ratio
legis) budur ve bu amaç son soruşturmadan önceki ön soruşturma evresiyle
sınırlıdır. Eğer son soruşturma açılmış, herkese açık duruşma başlamışsa,
artık bu amacın sürdüğünden söz edilemez.
Bu durumda, eğer bu araç Yasa, amacı ortadan kalkmasına karşın, işletilirse şu
sonuçlara katlanmak gerekecektir:
a) İlkin mantığa ters düşülecektir. Çünkü, mantık kuralına göre; amaç ortadan
kalkınca bu amaca hizmet eden araç gereksizleşir, o da ortadan kalkar.
b) Yargılama hukukunun yorumuna ve özüne ters düşülecektir. Ceza
Yargılamasında, ceza hukukunun tersine, örnekseme dahil, geniş bir yorum
olanağı vardır ve söz anlamı (amaç) değil, anlam sözü; uygulama kuralları
değil, kurallar uygulamayı yönlendirir. Ceza Yargılamasında, amacı aşan
aracın kullanılamayacağını öngören oranlılık ilkesine göre, bir ceza
yargılaması işleminin yapılmasıyla sağlanacak yarar ile verilecek karar; yani
amaç ile kullanılacak araç arasında akla uygun bir oran olmalıdır. Bu oran
bulunmuyorsa ve araç amacı aşıyorsa, o işlem yapılamaz. Burada da durum
aynıdır. Bozma üzerine yeni baştan dava açılması ve duruşma yapılmasıyla
umulan hiçbir yarar yoktur. Çünkü işlemler esasen yapılıp bitmiştir. Oysa,
bozma ile hüküm ortadan kalkacak, yapılan işlemler yinelenmek gerekecektir.
Doğan bu zararın; var olup olmadığı kuşkulu olan yararı aştığı açıktır. Bu
yarar zarar dengesi ve hatta çatışması gözetilmeli ve karar bozulmamalıdır.
c) Böyle bir bozmanın yaratabileceği olası tehlike, bu zararı daha da
ağırlaştırmaktadır. Gerçekten bozma üzerine önsoruşturmaya geri dönen
yargılama, C. Savcısının kovuşturmasızlık ya da yönetim kurulunun son
soruşturma açılmaması kararıyla sonuçlanırsa; daha önce son soruşturma
açılmasını gerektirecek oranda eylemi sabit ve ağır görülmüş ve kimileyin
herkese açık duruşma sonunda hüküm giymiş bir görevlinin kayırıldığı inancı
kamuoyuna yayılacaktır. Böyle bir durumun; devletin saygınlığını korumak
amacıyla çıkarılan bir yasayla, bunu sağlamak şöyle dursun tehlikeli bir
araca dönüştüreceği, devletin saygınlığını ve yaşamı boyunca sürgit suçlu
kuşkusuyla damgalayarak görevliyi yıpratacağı kuşkusuzdur.
B) - Ceza Yargılama Yasasına da şu nedenlerle aykırıdır:
1- Bir hükmün bozulabilmesi için iki koşul birlikte bulunmak gerekir. Hukuka
aykırılık ve bu aykırılıkla kurulan hüküm arasında nedensellik bağının
varlığı, eğer hukuka aykırılık kurulan hükmün alınyazısını etkilemede
belirleyici bir öğe değilse ve aykırılığın nedensel değeri yoksa, bozma
yapılması kendiliğinden gereksizleşir (20.5.1957 tarihli İçtihatları
Birleştirme Kararı). Nitekim C. Yargılama Yasasının 320. maddesinde, yargı
çarkının boşa dönmemesi için, yalnızca "hükmü etkileyecek oranda yasaya
(hukuka) aykırılıklara" dayanılarak bozma yapılabileceği vurgulanmıştır.
Olayımızda, yerel mahkeme açılan dava üzerine başladığı duruşmayı
bitirmiştir. Yeniden dava açılması gerekçesiyle yapılacak bir bozma üzerine,
aynı işlemler yinelenmiş olacaktır. Bu ise hem nedensel değerden yoksun ve
hem de gereksizdir.
2- Ceza Yargılamasının bir özelliği kesintisizliktir. Buna göre, uyuşmazlık,
bir başka deyişle esas sorun, doğrudan doğruya ve kesintisiz yapılan
yargılama etkinliğiyle çözülecektir. Kesintisizlik özelliği nedeniyle her
yargılama makamı, önüne gelen her işte, adalet çarkının boşa dönmemesi için
esasa geçmeden önce, ilkin işlemin kabule değer olup olmadığını incelemek
zorundadır. Eğer dava açan işlemde (iddianame, son soruşturmanın açılması,
muhakemenin lüzumu kararı) bir sakatlık varsa mahkeme duruşma hazırlığı
aşamasında kabul edilmezlik yaptırımıyla bunu karşılamak zorundadır. Bu
yaptırım uygulanmamış ve işlem kabul edilmişse aykırılık giderilmiş, sakatlık
örtülmüş sayılacak; yargılama kaldığı yerden sürdürülecektir.
3- Yargılamanın bir başka özelliği de, sinematik yapıda gelişmesidir.
Gerçekten yargılama morfolojisinin doğal akışı içinde önsoruşturmadan
(hazırlık soruşturması ve 1985'ten önce ilk soruşturma) son soruşturmaya
doğru ilerlenir. Yargılamanın yürüyüş yönü bu doğrultudadır. Ön soruşturmanın
amacı, son soruşturmanın gerekli olup olmadığını ortaya çıkarmak ve kısa
sürede bitirilmesi için gerekli her tür kanıt ve bulguları saptayıp
hazırlamaktır. Bu görevler, son soruşturmanın açılmasıyla bitmiş demektir. Ön
soruşturma eksik bile olsa, son soruşturmada bu eksiklikler
giderilebileceğinden artık önsoruşturma evresinde geri dönülemez. Tersi
anlayış, ırmağı tersine akıtmaya çabalamak demektir. Yargılama hukukunda buna
"evrelerden geri dönülemez ilkesi" denilmiştir. Duruşma evresinden geri
dönülmeyi gerektirecek bir bozma hem bu, hem de yargılamada tutumluluk
(ekonomi) ilkesine aykırı olacak, boş yere zaman yitirilecektir.
Belirttiğim nedenlerle çoğunluk görüşüne katılamamaktayım.
Sami SELÇUK
Başkan
|