 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C
Y A R G I T A Y
Ceza Genel Kurulu
E. 1992/5-56
K. 1992/107
T. 20.4.1992
* SAVUNMA HAKKI
ÖZET : Sanığın yargılandığı suçtan tutuklu olduğu, sorguya çekilmediği, esaslı
işlemlerin yapılmadığı nazara alındığında CMUK.nun 223/3, 226/4-son maddeleri
uygulanamayacağından, duruşmaya celbedilerek savunma yapmasına olanak
tanınmalıdır. Talimat yazılarak bulunduğu yer mahkemesi aracılığı ile
savunması saptanıp mahkumiyet hükmü kurulamayacağından yerel mahkeme direnme
hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
(765 s. TCK. m. 223/3, 226/4)
Yurtdışına esrar ihraç etmek suçundan sanık Hüseyin'in, TCY.nın 403/1, 2, 59.
maddeleri gereğince 30 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına ve fer'i
ceza tayinine ilişkin, (Edirne İkinci Ağır Ceza Mahkemesi)nce verilen
25.5.1988 gün, 146/83 sayılı hükmün re'sen temyize tabi olması nedeniyle
dosyayı inceleyen Yargıtay Beşinci Ceza Dairesi, 16.5.1989 gün, 2238/2564
sayı ile;
"Tutuklu bulunduğu suçtan, sanığın, duruşmadan vareste tutularak istinabe yolu
ile sorgusunun yapılmasına, CMUK.nun 226/4. maddesi hükmü mani olmasına
rağmen yazılı gerekçelerle bu gereğe uymadan sanığın savunma hakkı
kısıtlanmak suretiyle hüküm tesisi" isabetsizliğinden bozmuş,
Yerel Mahkeme, 27.12.1989 gün, 133/209 sayı ile;
"Gıyabi tutuklu, cezaevinde bulunan bir tutuklu ile eşdeğerde kabul edilemez,
tutuklu, hakim kararı olmadan, celbedilmeden kendi talebi ile duruşmaya
getirilemez. Gıyabi tutuklunun ise mahkemeye gelmesine engel yoktur. İstediği
an gelebilir ve savunma yapabilir. Sanığın savunma hakkı kısıtlanmamış,
savunmasının tesbiti için talimat yazılmış, duruşmadan vareste tutulmayı
istemiştir. Sanık, bu suçtan tutuklanmamış, Almanya'da işlediği bir başka
suçtan tutuklanmış Türkiye'ye iade talebi kabul edilmemiştir. Ayrıca benzer
olaylarda kurulan mahkumiyet hükmü Özel Dairece onanmıştır" gerekçesiyle
önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de re'sen temyize tabi olması nedeniyle dosya, Yargıtay C.
Başsavcılığı'nın bozma istemli 24.2.1992 tarihli tebliğnamesiyle Birinci
Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup
düşünüldü:
Türkiye'den temin ettiği on kilogram esrarı yurt dışına çıkardığı ve
Bulgaristan'da yakalandığı iddiasıyla sanık hakkında, uyuşturucu madde ihraç
etmek suçundan kamu davası açılmış ve mahkemece gıyaben tutuklanmasına karar
verilmiştir. Sanık hakkında çıkartılan gıyabi tutuklama müzekkeresi, sanığın
yurt dışında olması nedeniyle vicahiye çevrilememiştir. Sanığın sorgusu,
duruşmadan vareste tutulmayı talep etmesi üzerine talimatla bulunduğu yer
mahkemesi tarafından yapılmış ve mahkumiyetine karar verilmiştir.
Re'sen temyize tabi olan mahkumiyet hükmü, savunma hakkının kısıtlandığından
bahisle bozulmuş, Yerel Mahkeme önceki hükümde direnmiştir.
Çözümlenecek sorun, "yargılandığı suçtan gıyabi tutuklu bulunan sanığın,
bulunduğu yer mahkemesine talimat yazılarak duruşmadan vareste tutulmayı
istediği takdirde istinabe yoluyla sorgusunun yapılıp yapılmayacağına"
ilişkindir.
Ceza Yargılamasında, duruşmanın yüze karşı yapılması kabul edilmiştir.
CMUY.nın 223. maddesinin birinci fıkrası gereğince; "Bu kanundaki istisnalar
saklı kalmak kaydıyla mahkemeye gelmemiş olan sanık hakkında duruşma
yapılmaz" kuralın istisnaları ise aynı maddenin takip eden fıkraları ile 224,
225, 226 ve 379/2. maddelerde mevcuttur. Çözülecek sorunla yakından ilgili
bulunan CMUY.nın 226. maddesinin 4. fıkrasında; "Duruşmadan vareste
tutulmasını talep etmese bile, davanın görüldüğü yer mahkemesinin yargı
çevresi dışında BAŞKA BİR SUÇTAN TUTUKLU veya cezası infaz edilmekte olan
sanığın sorgusu bulunduğu yerdeki mahkeme karacılığı ile yaptırılabilir"
hükmü, 223. maddenin 3. fıkrasında ise; "YARGILANDIĞI SUÇTAN ÖTÜRÜ yüzüne
karşı verilmiş bir tutuklama kararından sonra firar eden sanığın duruşmada
SORGUYA ÇEKİLMİŞ ve artık duruşmada hazır bulunmasına mahkemece lüzum
görülmemiş olması halinde dava gıyabında görülerek bitirilebilir" hükmü yer
almaktadır.
CMUY.nın 226/4. maddesi isteğe bağlı bir kurum olan "duruşmadan vareste
tutulmanın" istisnası olup bu fıkranın uygulanabilmesi için sanığın,
yargılandığı suçtan tutuklu olmaması, davanın görüldüğü mahkemenin yargı
çevresi dışındaki bir ceza evinde başka eylemleri nedeniyle tutuklu veya
hükümlü bulunması gerekmektedir. Yargılandığı suçtan tutuklu bulunan sanık
hakkında bu fıkra hükümleri uygulanamaz ve sorgusu bulunduğu yerdeki mahkeme
aracılığı ile yaptırılamaz. Sanık duruşmada hazır bulundurulmalı, sorgusu
yapılıp savunması saptanmalı, belgelere karşı diyecekleri sorulmalı,
delillerini sunması sağlanmalıdır. Ancak, sorgusu yapılan sanık, yargılandığı
suçtan dolayı yüzüne karşı verilen tutuklama kararından sonra firar etmiş ise
ve mahkemece duruşmada hazır bulundurulmasına gerek görülmemişse, dava
yokluğunda bitirilebilir. Görüldüğü üzere yargılandığı suçtan tutuklu bulunan
sanığın yokluğunda yargılama yapılabilmesi için, öncelikle sorguya çekilmiş
bulunması gerekir.
Öte yandan CMUY.nın 226/son maddesi gereğince "sanığın sorgusunun yapılması,
hastalık, disiplin önlemi yada zorunlu diğer sebeplerle yargılamanın
yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastahane veya tutukevine nakledilmiş
olması, esaslı işlemlerin yapılmaması halinde, tutuklu sanığın duruşmada
hazır bulundurulmamasına mahkemece karar verilebilir.
Dosya içeriğine göre sanık, bir başka suçtan tutuklu olmayıp yargılandığı
esrar ihraç etmek suçundan gıyabi tutukludur. Tutukluluk halinin gıyabi veya
vicahi olması arasında fark yoktur. Yasada tutuklama kararından bahsedilmiş,
gıyabi-vicahi diye bir ayırım yapılmamıştır. Gıyabi ve vicahi tutukluluk ayrı
müesseseler olmayıp aynı hukuki sonucu doğurmaktadır. Gıyabi tutuklu olan
sanık, cezaevine alınmamış olsa dahi savunma hakkı kısıtlanmıştır. Çünkü
Türkiye'ye giriş yaptığı sırada ve görüldüğü yerde yakalanarak hakim önüne
çıkartılacaktır. Kendiliğinden duruşmaya gelmesi ve savunma yapması
olanaksızdır. Anayasa tarafından güvence altına alınan temel haklardan olan
savunma hakkı hiçbir şekilde kısıtlanamaz.
Sanığın yargılandığı suçtan tutuklu olduğu, sorguya çekilmediği, esaslı
işlemlerin yapılmadığı nazara alındığında CMUY.nın 223/3, 226/4-son maddeleri
uygulanamayacığından, duruşmaya celbedilerek savunma yapmasına olanak
tanınmalıdır. Talimat yazılarak bulunduğu yer mahkemesi aracılığı ile
savunması saptanıp mahkumiyet hükmü kurulamayacağından Yerel Mahkeme direnme
hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
* Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyelerinden Vural SAVAŞ; (CMUK. nun
223/1. maddesinde "Bu kanundaki istisnalar saklı kalmak kaydıyla mahkemeye
gelmemiş sanık hakkında duruşma yapılamaz" hükmüne yer verilmiştir.
Söz konusu ayrık durumlar: a- Firar eden tutuklu (m. 223/3), b- Duruşmaya
geldikten sonra savuşan sanık (m. 224/2), c- Davranışları ile duruşmanın
düzenini bozduğu için duruşma salonundan çıkarılan sanık (m. 379/2), d-
Duruşmadan vareste tutulan sanık (m. 226) hakkındadır.
Başka bir deyişle, yukarıda belirtilen hallerde, mahkemeye gelmemiş olan sanık
hakkında duruşma yapılabilir ve sanığın savunma hakkının kısıtlandığından
sözedilemez.
Zira, sanığın işlediği suç ne olursa olsun, tutuklu olsun veya olmasın"
duruşmadan vareste tutulmayı istemek" sanığın haklarından biridir ve bu
yoldaki talebi davaya bakan mahkemece kabul edilirse, sanık istinabe
suretiyle sorguya çekilebilir.
Duruşmadan vareste tutulmayı isteyen sanıklar hakkında Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunumuz, "tutuklu" veya "tutuklu olmayan" şeklinde bir ayırım yapmış
değildir. Esasen böyle bir ayırım, mantık kurallarına da aykırı olur. Zira,
"istinabe suretiyle sorgu", savunma hakkını ya kısıtlar veya kısıtlamaz.
"Sanık tutukluysa kısıtlar, tutuklu değilse kısıtlamaz" demek, "eşitlik"
ilkesine aykırı düşeceği gibi; "Savunma hakkı"nın mahiyeti ile de bağdaşmaz.
Her ne kadar, Özel Daire CMUK.nun 226/4 ncü maddesindeki "Duruşmadan vareste
tutulmasını talep etemese bile, davanın görüldüğü yer mahkemesinin yargı
çevresi dışında başka bir suçtan tutuklu veya cezası infaz edilmekte olan
sanığın sorgusu bulunduğu yerdeki mahkeme aracılığı ile yaptırılabilir"
hükmüne dayanarak Yerel Mahkeme hükmünü bozmuşsa da; söz konusu hüküm,
"duruşmadan vareste tutulmayı talep etmeyen" sanıklara ilişkindir.
Olayımızda ise, sorgusunun yapılması için iki defa talimat yazılan sanık, her
defasında "duruşmadan vareste tutulmayı istediğini" açıkça belirtmiş; ancak,
"Susma Hakkı"nı kullanarak, savunmasını yapmak istememiştir.
Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Sözleşmenin 14/3 ncü maddesinin "g" bendinde
"sanık, kendisine karşı tanıklık yapmaya veya kendisini suçlandırmaya
zorlanamaz" hükmüne yer verilmiştir. İnsan Haklarına İlişkin Amerikan
Sözleşmesinin 8/2 nci maddesinin "g" bendi de aynı hükmü içermektedir.
Bu hakka, pekçok ülke yasasında açıkca yer verilmiştir. Örneğin, Alman
CMUK.nun 243/4 ncü maddesinde "Sanığa iddia ve esas hakkında açıklamada
bulunup bulunmayacağının sorulacağı" hükmü yer almaktadır. İngilterede JUDGES
RULES'da "Polisin bir şahsı sorguya çekmeden önce ona susma hakkının
bulunduğunu" ihtar edeceği hükmü yer almaktadır. Amerika Birleşik Devletleri
Yüksek Mahkemesi de "Sorgulamadan önce veya sorgulama sırasında kişinin
susmayı tercih ettiğini belirtmesi halinde sorgunun duracağını" belirtmiştir-
YENİSEY ve PONCET'e de atfen SÜHEYL DONAY, İnsan Hakları Açısından Sanığın
Hakları ve Türk Hukuku, 1982, S. 143-. Türk Hukukunda da, sanığın "Susma
hakkını" kullanabileceği doktrin ve uygulamada kabul edilmiştir.
Tüm bu hususları gözönünde tutarak, duruşmadan vareste tutulmayı talep eden
sanığın "istinabe suretiyle" sorgusunu yaptıktan sonra mahkumiyetine karar
veren Yerel Mahkeme uygulamasında yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır"
gerekçesiyle,
* Bir kısım Kurul Üyeleri ise; "Haklı nedenlere dayanan direnme kararının
onanması gerektiği" düşüncesiyle, karşı oy kullanmışlardır.
S o n u ç : Açkalanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün istem gibi
(BOZULMASINA), 16.3.1992 günlü birinci müzakerede yasal çoğunluk
sağlanamadığından, 20.4.1992 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla
karar verildi.
|