Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C
Y A R G I T A Y
Ceza Genel Kurulu

	E.	1992/5-190
	K.	1992/237
	T.	28.9.1992

*  LEHE TEMYİZ
*  SUÇ VASFINDA YANILGI
*  KAZANILMIŞ HAK

ÖZET : Lehe temyiz davası üzerine Yargıtay; suç vasfında yanılgıya düşüldüğünü
 belirlerse, cezanın tür ve miktarı yönünden kazanılmış hakkı saklı tutarak,
 yasaya aykırı olan hükmün bozulmasına karar vermelidir.

(1412 s. CMUK. m. 326/2)

Irza tasaddi suçundan sanık Kazım'ın eyleminin sarkıntılık suçunu oluşturduğu
 kabul edilerek TCY.nın 421/2, 59. maddesi uyarınca 5 ay hapis cezasıyla
 cezalandırılmasına ilişkin, (Kadıköy Üçüncü Asliye Ceza Mahkemesi)nce
 17.12.1991 gün ve 592-975 sayı ile verilen hüküm, sanık müdafii tarafından
 temyiz edildiğinden, dosyayı inceleyen Yargıtay Beşinci Ceza Dairesi,
 13.5.1992 gün ve 1246-1548 sayı ile;
(Dosya kapsamına göre eylem tasaddi suçunu oluşturduğu halde, sarkıntılık
 olarak kabulü karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmayarak, sair
 yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün onanmasına) oyçokluğuyla karar
 verilmiştir.

Karşı oy kullanan üyeler ise; suç vasfından kazanılmış hak olamayacağından,
 CYUY.nın 362/2. maddesi uyarınca hükmün bozulması gerektiğini ileri
 sürmüşlerdir.

Yargıtay C. Başsavcılığı'da, 3.6.1992 gün ve 5705-41 sayı ile;
Karşı oy kullanan Özel Daire üyelerinin görüşleri doğrultusunda, suç vasfından
 kazanılmış hak olamayacağı görüşüyle, Özel Daire onama kararının
 kaldırılarak, hükmün bozulmasını istemiştir.

Dosya, Birinci Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği
 konuşulup düşünüldü:

İncelenen dosyaya göre;
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, sanığın aleyhinde (karşı
 temyiz) olmaması durumunda, hükümde suç vasfından isabetsizlik görülmesi
 halinde, hükmün bozulmasına karar verilip verilemeyeceği, bir başka anlatımla
 suç vasfından kazanılmış hak olup olmayacağı hususundadır.

Sorunun Ceza Genel Kurulu'ndaki müzakeresi sırasında, temyiz davası yalnız
 sanık veya onun lehine C. Savcısı yada CYUY.nın 291. maddesinde açıklanan
 kişiler tarafından açıldığı takdirde, lehe-aleyhe ayrımı yapılmaksızın her
 yönden temyiz incelemesi, dolayısıyla lehe-aleyhe bozma yapılıp
 yapılamayacağı  tartışılmıştır.

Bunun sonucu olarak aleyhe bozmama zorunluluğu ve ceza miktarı yönünden
 kazanılmış hak kavramları üzerinde durulmuştur. Bu kavramlara göz atmak
 gerekirse;
1- Aleyhe bozmama zorunluluğu: İlgililerin yerel mahkemelerce verilen
 kararlara karşı başvurdukları temyiz olağan bir yasa yolu davasıdır. Temyiz
 davası yalnız sanık tarafından veya onun lehine yukarıda açıklanan ilgililer
 tarafından açıldığında, sonucu ağırlaştırıcı, bir başka anlatımla aleyhe
 sonuç verici düzeltmelerin yapılmaması ilkesine aleyhe bozmama zorunluğu
 denilir.

2- Ceza miktarı yönünden kazanılmış hak: Sanık veya yargılama yasasında
 öngörülen ilgililer tarafından temyiz davası açıldığında, lehe bozma üzerine
 yeniden kurulan hükümle belirlenen cezanın ve sonucun önceki hükümle
 belirlenen cezadan ve sonuçtan daha ağır olmamasıdır.

Kavramları bu şekilde tanımladıktan sonra özetleyecek olursak, aleyhe bozmama
 zorunluluğu, hükmün temyiz incelemesine başlarken, bakış açısını belirleyen
 bir usul kuralıdır. Ceza miktarı yönünden kazanılmış hak ise, lehe bozmadan
 sonraki aşamada ceza miktarının sınırını belirleyen bir yargılama yasası
 ilkesidir. İkisi de, aynı amaca yönelik birbirine yakın ve aynı hukuki
 görüşten kaynaklanan, ancak değişik hukuki yapıları olan uygulama aşamaları
 farklı usul kurumlarıdır.

O halde, hüküm sanık tarafından veya C. Savcısı ya da ilgililer tarafından
 sanığın lehine temyiz edilmişse, suç vasfından hatalı bir uygulama
 saptandığında bozma kararı mı vermek gerekir. Yoksa bu hususun eleştirilmesi
 ile mi yetinilecektir.

Yargıtay'ın görevi, yasaların Türkiye genelinde hukuka uygun olarak uygulanıp,
 uygulanmadığını denetlemek, içtihatları ile ülke içerisinde yasaların ve
 hukuk kurallarının uygulanmasındaki birliği sağlamaktır. Bu itibarla temyiz
 incelemesi yapılan hükümde, suç vasfında bir isabetsizlik saptadığı takdirde,
 aleyhe temyiz olmasa bile bu hususu bozma nedeni yapacaktır. Ancak bu halde,
 cezanın tür ve miktarı yönünden kazanılmış hak ilkesi gündeme gelecektir.
 Aksine kabul, hukuk kurallarının Türkiye genelinde farklı uygulanmasına yol
 açar ki, bu da Yargıtay'ın kuruluş amacına ve eşitlik ilkesine uygun
 sayılamaz. Zira, aynı veya benzer eylem nedeniyle değişik mahkemelerde iki
 sanığın yargılandığını, bunlardan birisine TCY.nın 202. maddesi uyarınca
 zimmet suçundan diğerine ise hatalı kabul ile TCY.nin 240. maddesi uyarınca
 görevi kötüye kullanmak suçlarından mahkumiyet kararları verildiğini ve her
 iki kararında sanıklar lehine temyiz edildiğini düşünelim. Bu durumda,
 Yargıtay zimmet suçundan kurulan hüküm yasaya uygun bulunduğundan onama
 kararı verecektir. Görevi kötüye kullanmak suçundan kurulan hükmün yasaya
 aykırı olduğunu gören Yargıtay ne yapacaktır. Tabi ki, suç vasfı yanlış
 belirlendiği için fiilin zimmet suçunu oluşturduğunu vurgulayarak ve cezanın
 tür ve miktarı yönünden kazanılmış hak ilkesine uyulması gerektiğini
 belirterek, hükmün bozulmasına karar verecektir. Zira, Yargıtay'ın görevi
 ülke içinde yasaların uygulanmasında birliği sağlamaktır. Esasen aksine
 kabul, aynı fiili işleyenlerden, zimmet suçundan mahkum edilenin (Ceza
 zamanaşımı, memuriyetten yoksun bırakılma, seçilme hakkının kaybı, olası bir
 af yasası karşısında değişik durumlarla karşılaşması...) gibi sonuçlara
 uğramasına yol açarken, suç vasfının yanlış belirlenmesi nedeniyle görevi
 kötüye kullanmak suçundan mahkum edilen yukarda açıklanan sonuçlarla
 karşılaşmamasına yol açar ki, bu durum eşitlik ilkesine de, hak ve adalet
 duygusuna da uygun değildir.

O halde, lehe temyiz davası üzerine, Yargıtay suç vasfından yanılgıya
 düşüldüğünü belirlerse cezanın tür ve miktarı yönünden kazanılmış hakkı saklı
 tutarak, yasaya aykırı olan hükmün bozulmasına karar vermelidir.

Bu nedenle, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne ve Özel Daire onama
 kararı kaldırılarak, sanığın fiilinin ırza tasaddi suçunu oluşturması
 nedeniyle hükmün bozulmasına karar verilmelidir.


* Karşı oy kullanan Kurul Başkanı ve Kurul Üyeleri ise; Olağan yasa yolu olan
 temyize başvurulması bir davadır. Dolayısıyla temyiz davası açma sanığa
 tanınmış bir haktır. Sanık tarafından veya onun lehine C. Savcısı ya da
 ilgililer tarafından bu hakkın kullanılması halinde, sanık aleyhine sonuç
 doğurabileceği benimsenirse sanık veya onun lehine bu yola başvurabilecek
 ilgililer temyiz davası açmaktan çekinecek ve haksız olduğuna inandıkları bir
 hükme razı olmak durumunda kalacaklardır. İşte bu sakıncayı gidermek amacı
 ile, sanık aleyhine temyiz olmazsa kararın sanık aleyhine düzeltilemeyeceği,
 hükmün yasaya mutlak aykırılık oluşturan (CYUY. 308. Md.) haller ayrık olmak
 üzere, ancak sanık lehine bozulabileceği aleyhe bozmama zorunluluğu,
 "Reformatio in Peius" ilkesi bir usul kuralı olarak yargılama yasalarında yer
 almış bulunmaktadır.

Nitekim, CYUY.nın kaynağı olan 1887 tarihli Alman Ceza Yargılamaları Yasasının
 358. maddesi lehe başvuru halinde, aleyhe düzeltmeyi kabul etmemiştir. Bu
 sebeple bizim yargılama yasamız da kaynak yasada olduğu gibi lehe başvuru
 halinde aleyhe düzeltmeye olanak tanımamaktadır (CYUY. nın 308. maddesindeki
 kanuna mutlak aykırılık halleri hariç).

Temyiz davası açan sanık veya onun lehine temyize başvuranlar kararı sanık
 lehine düzelttirmek amacı ile hareket ederler. Bu amacı gözardı etmek ve
 aleyhe düzeltmeye olanak tanımak; 326. maddenin İstanbul komisyonu tarafından
 benimsenen gerekçesindeki; "...mahkumun lehine olarak vaki temyiz neticesinde
 evvelki hüküm ile tayin olunan cezadan daha ağır ceza tatbiki kavaidi madelet
 ve hakkı müktesep mülahası ile kabili telif görülememiştir" görüşüne de ters
 düşer. O halde sanık lehine temyiz yoluna başvurulduğu anda, sanık
 aleyhindeki hususlar, onun için kazanılmış hak oluşturur.

Öte yandan, temyiz davası sanık lehine açıldığı halde, sanık aleyhine düzeltme
 yapmak, karşı taraf lehine bir bozma yapmak anlamınada geleceğinden,
 açılmayan dava hakkında hüküm kurma, istem dışı karar verme sonucunu doğurur.

Nitekim, aleyhe bozma yasağı, yargılama kuralı olarak değişik alanlarda da
 yaşama geçirilmiş bulunmaktadır. Bilindiği üzere temyiz davası açabilmenin en
 önemli koşullarından birisi, hakkı olmaktır. Bu nedenle beraat kararları
 soyut sanık temyizi üzerine hakkı bulunmadığından incelenememektedir. Bu gibi
 hallerde hükmün aleyhe bozulmasını gerektiren nedenler bulunsa bile hüküm
 bozulamamaktadır.

Öte yandan, CYUY.nın 325. maddesi uyarınca hüküm sanıklardan biri hakkında
 temyiz edildiğinde lehe bozulmuşsa, temyiz etmeyen sanıklara da sirayet
 etmemektedir. Sirayet sadece lehe olduğuna, aleyhe bozmadan
 etkilenmediklerine göre, lehe temyiz eden için aleyhe bozma yasağına
 uyulmaması sirayet kurumunun kabul edilen amacına da aykırıdır.

Ayrıca, CYUY.nın 294. maddesinde, C. Savcısının aleyhe temyizi halinde hükmün
 sanık lehine bozulabileceği açıkca belirtilmiştir. Eğer temyiz eden kimse
 aleyhine bozma yapılabileceği kural olarak benimsenseydi, C. Savcısının
 aleyhe temyizinde karşı taraf olan sanık lehine bozma yapılabileceğine
 ilişkin hüküm gibi bir düzenlemenin yasaya konulmasına gerek duyulmazdı.

Bilindiği üzere CYUY.nın 343. maddesinde düzenlenen yazılı emir olağanüstü bir
 yasa yolu olup temyizden geçmeksizin kesinleşen kararlara karşı bu yola
 gidilebilir. Bu yolla yapılan incelemede aleyhe olanlar sadece saptanmakta,
 lehe olanlar ise hukuki sonuç doğurmaktadır. Olağan bir yasa yolu olan temyiz
 davasında aleyhe bozmama zorunluluğuna uyulmazsa, sanık hem lehe, hem aleyhe
 bozma nedenlerini içinde taşıyan bir hükmü temyiz etmeyecek ve hüküm Yargıtay
 denetiminden geçmeden kesinleşecektir. Bundan sonra yazılı emir yolu tahrik
 edilerek ve bu yolda sadece lehe bozma sonuç doğuracağından, olağanüstü yasa
 yolunu seçen sanık daha hafif bir sonuçla karşılaşırken, olağan yasa yolu
 olan temyize başvuran daha ağır bir sonuçla karşı karşıya kalacaktır. Böyle
 bir duruma hukuk sisteminin olanak tanıması düşünülemez.

Şunu da açıklamak gerekir ki, CYUY.nın 307. maddesinde temyiz sebebi olarak
 kanuna muhalefet halleri açıklanmıştır. Bu düzenleme nisbi temyiz sebeplerine
 ilişkindir. 308. maddede ise mutlak temyiz sebepleri yer almaktadır. 307.
 maddede yer alan nisbi temyiz sebeplerinin varlığı halinde aleyhe bozmama
 zorunluluğu geçerli olurken, 308. maddede yazılı mutlak temyiz sebeplerinin
 varlığı halinde aleyhe bozmama yasağı geçerli olmayacak, o durumda cezanın
 tür ve miktarı yönünden kazanılmış hak ilkesi gündeme gelecektir. Örnek
 vermek gerekirse; fiilleri aynı olan iki sanıktan, birisi hakkında Ağır Ceza
 Mahkemesinde Zimmet, diğeri hakkında Asliye Ceza Mahkemesinde Görevi kötüye
 kullanmak suçlarından dava açıldığını varsayalım. Her iki mahkemeninde görevi
 kötüye kullanmak suçundan hüküm kurduğunu düşünelim. Bu kararların lehe
 temyiz davası üzerine Yargıtay'a gelmesi durumunda; Yargıtay fiillerinin
 görevi kötüye kullanmak niteliğinde olmayıp zimmet suçunu oluşturduğunu
 saptarsa, Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği kararda aleyhe bozmama yasağı
 geçerli bulunacağından eleştiri ile yetinerek onama kararı verirken, Asliye
 Ceza Mahkemesi kararını CYUY.nın 308. maddesindeki görev kuralına aykırı
 davranılması nedeniyle bozarken, cezanın tür ve miktarı yönünden kazanılmış
 hak ilkesi gözönünde olacaktır.

O halde, lehe temyiz davası üzerine aleyhe bozmama zorunluluğu ilkesi gözönüne
 alınmak gerekeceğinden itirazın reddine karar verilmelidir) görüşünü ileri
 sürmüşlerdir.

S o n u ç : Açıklanan nedenlerle Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne,
 Özel Daire onama kararı kaldırılarak, hükmün (BOZULMASINA), ceza miktarı
 yönünden kazanılmış hak ilkesinin gözönünde bulundurulmasına, 28.9.1992
 gününde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.


    
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini