 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
Hukuk Genel Kurul
Sayı :
Esas Karar Y A R G I T A Y İ L A M I
92/2-256 92/343
20.5.1992
Özet:Yoksulluk nafakası boşanmanın kesinleşmesinden sonra da
istenebilir.
Taraflar arasındaki yoksulluk nafakası davasından dolayı yapılan
yargılama sonunda; Bursa 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair
verilen 6.6.1990 gün ve 1199-553 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili
tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 9.11.1990 gün ve
11244-10689 sayılı ilamıyla; (Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek eş kusuru
daha ağır olmamak şartıyla geçimi için diğer eşten mali gücü oranında süresiz
olarak nafaka isteyebilir. (MK. 144) Yoksulluk nafakasının boşanma davasından
sonra istenmesini engelleyen açık bir hüküm yoktur. Böyle olunca işin esası
araştırılıp nafakası istenemeyeceğinden söz edilerek davanın reddi doğru
değildir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden
yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Davacı vekili Av. Erol Kılıçıer
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz
edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
görüşüldü.
Dava, Medeni Kanunun 3444 sayılı yasa ile değişik 144. maddesinden
kaynaklanan yoksulluk nafakası isteğine ilişkindir.
Taraflar arasındaki fiili ayrılık hukuksal nedenine dayalı olarak önce
görülen boşanma davasının olumlu sonuçlanmasından sonra açılmıştır. Gerçekten
yoksulluk nafakası boşanmanın eki niteliğindedir. Boşanma davası sonucu ile
sıkı biçimde bağlıdır. Bu nedenle de yine boşanmanın eki niteliğinde bulunan
Medeni Kanunun 143/2. maddesinden kaynaklanan manevi tazminat isteğinin
taraflar arasında görülüp kabulle sonuçlanarak kesinleşen boşanma davasından
sonra da açılabileceğini hükme bağlayan 22.1.1998 gün 5-1 sayılı Yargıtay
İnançları Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararındaki esprinin gözönünde
bulundurulması gerekir.
Gerçekten anılan Yargıtay inançları birleştirme kararında vurgulandığı
üzere temel haklardan olan dava hakkı T.C. Anayasasının 36. maddesinde
herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri
önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu
belirtilerek güvence altına alınmıştır. Yine Anayasanın 13. maddesi hükmünce
temel hak ve hürriyetler, ancak milli egemenliğin Cumhuriyetin milli
güvenliğin kamu düzeni ve kamu yararının korunması amacıyla Anayasanın sözüne
ve ruhuna uygun olarak kanunla sınırlanabilir.
Yoksulluk nafakası davasının boşanma davasının sonuçlanmasından sonra
açılamayacağının kabulünün ise sonucu itibariyle hukuksal açıdan temel
haklardan olan dava hakkının sınırlandırılması niteliğini doğuracağı
kuşkusuzdur. Oysa T.C. Anayasasının 13. maddesi uyarınca bu hakkın
sınırlandırılmasının yasaya dayanması zorunludur. Medeni Kanunun 144. maddesi
metninde ise yoksulluk nafakasının boşanma davasının sonuçlanmasından sonra
açılamayacağı yolunda bir kısıtlama mevcut değildir. Nitekim H.G.K.nun
31.10.1990 gün ve 452-549 sayılı kararında aynı ilke benimsenmiştir. Bu
itibarla T.C. Anayasasının 36 ve 13. maddeleri hükümleri de gözetildiğinde
dava hakkının varlığı vurgulanarak iddianın araştırılması gereğine işaret
eden ve Hukuk Genel Kurulunca da aynen benimsenen özel daire bozma kararına
uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru değildir.
O halde usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme
kararının özel daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden
dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASI, istek halinde temyiz peşin
harcının geri verilmesine, 20.5.1992 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
B.B.Vekili 8.H.D.B. 9.H.D.B. 6.H.D.B. 1.H.D.B. 7.H.D.B.
İ.Teoman Pamir Ş.Özdemir E.Çubukçu Ö.N.Doğan Y.İ.Dimici H.Örmeci
|