Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 



       T.C.
     YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

E:1992/2-121
K:1992/197
T:25.3.1992

        ÖZET: Davada taraflar, mahkemelerden verilen nihai kararlara karşı
 temyiz yoluna başvurabilirler. Süresi içinde temyiz edilmeyen ya da temyiz
 edilmesi mümkün olmayan kararlar kesin olup, Yargıtay kendiliğinden ve istek
 olmadan temyiz incelemesi yapamaz ve hükmü bozamaz. Dava tarafları
 aleyhlerine olan hükmün tamamını temyiz edebilecekleri gibi hükmün yalnız bir
 kısmını temyiz edip, diğer kısmını temyiz etmeyebilirler. Bu hal kısmi temyiz
 olarak tanımlanır. Kısmi temyiz halinde Yargıtay hükmün temyiz edilmeyen ve
 bu nedenle kesinleşen bölümü hakkında temyiz incelemesi yapamaz ve hükmün
 temyiz edilmeyen bölümünü bozamaz. Yargıtay hükmün temyiz edilmeyen bölümünü
 bozamıyacağı gibi, mahalli mahkemede (temyiz edilen bölümün bozulması üzerine
 yapacağı tahkikat sonunda) hükmün temyiz edilmeyen (ve bu nedenle kesinleşmiş
 olan) bölümü hakkında yeni bir karar veremez.

	Mahkemenin boşanmaya ve boşanmanın fer'i sonuçlarına ilişkin kararının
 temyizi üzerine Yargıtay'ca yalnız manevi tazminat açısından bozulmuş, başta
 yoksulluk nafakası olmak üzere diğer yönler (talep sonuçları)  bozmanın
 kapsamı dışında kalarak kesinleşmiştir. Öyle ise, açılan bu dava önceki
 davada kesinleşen yoksulluk nafakasının arttırılmasına ilişkin olup, işin
 esasının incelenmesi gerekirken bozmanın kapsamı dışında  kalmasına rağmen
 önceki davanın derdest olduğundan bahisle davanın açılmamış sayılmasına karar
 verilmesi doğru değildir.
	Taraflar arasındaki "nafakanın arttırılması" davasından dolayı yapılan
 yargılama sonunda; (Ankara Onüçüncü Asliye Hukuk Mahkemesi)nce davanın
 açılmamış sayılmasına dair verilen 19.11.1990 gün ve 559-655 sayılı  kararın
 incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay İkinci
 Hukuk Dairesi'nin  16.5.1991 gün ve 5056-7968 sayılı ilamiyle; (...Önceki
  boşanma  hükmünün yoksulluk nafakasına ilişkin bölümü temyiz edilmiş ise de
 bu yöne ilişkin temyiz itirazları 18.6.1990 tarihinde reddedilmiş ve
 yoksulluk nafakası ile ilgili olarak karar düzeltme yoluna gidilmemek
 suretiyle boşanma hükmü ile birlikte aylık 100.000.- lira yoksulluk
  nafakasına dair karar 12.9.1990 tarihinde kesinleşmiştir. Öyle ise
  28.9.1990 tarihinde açılan yoksulluk nafakasının arttırılmasına ilişkin bu
 davanın esasının incelenmesi gerekirken yazılı düşüncelerle davanın açılmamış
 sayılmasına karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır..) gerekçesiyle
 bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda;
 mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

	Temyiz Eden: Davacı vekili

	Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz
  edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
 görüşüldü:

	Gerekçesi açısından bugün  de geçerliliğini koruyan 7.2.1945 gün ve
 4/19 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; dava
 dilekçesinin  talep sonucu bölümünde davacı, neye karar verilmesini (başka
 bir ifade ile davalının neye mahkum edilmesini) istediğini açıkça yazar
 (HUMK. 179/3.). Kuşkusuz talebin birden fazla kalemleri kapsaması halinde de
 davacının talep sonucu, asıl talep ve yardımcı (fer'i) talepler olmak üzere
 iki bölümden oluşur. Davacının birden fazla davasını aynı dava dilekçesi ile
 açması halinde, bu durum "objektif dava birleşmesi" olarak tanımlanır ve
 davacının her davaya ait talep sonucunu açıkca ve ayrı ayrı göstermesi
 gerekir. Davanın esasına ilişkin bu talepleri yanısıra davacı talep sonucu
 bölümünde mevcutsa fer'i (yardımcı) nitelikte taleplerde de bulunabilir.
	Dava dilekçesinin, talep sonucu açısından özetlenen bu niteliklerine
 paralel olarak yapılan yargılama sonucu verilen kararda (hüküm fıkrasında)
 da, davacının talepleri asıl talep (esasa ilişkin talep) ve yardımcı (fer'i)
 talepler olmak üzere iki bölüm halinde değerlendirilir ve bu taleplerin
 tamamı hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması gerekir (HUMK. 388/3-4).
	Hemen söylemek gerekir ki, boşanma hükmü çoğu kez asıl hükmün (boşanma
 hükmünün) yanısıra buna bağlı yan hükümcüklerden oluşan adeta bir kombine
 hüküm mahiyetini haiz bulunur. Gerçekten hükmün, bozucu inşai nitelikte olan
 ve evlilik birliğini sona erdiren ana bölümüne bağlı ve ondan bağımsız
 karekteri ve işlevi bulunmayan bu hükümcüklerle, boşanma sonrası bazı
 ilişkiler düzenlenir. Bu yan hükümlerden bir kısmı, yine sadece ve doğrudan
 doğruya inşaya yönelik olabileceği gibi bir tesbite ve edime de ilişkin
 bulunabilir. Örneğin, boşanma nedeniyle velayet hakkının taraflar arasında
  taksim ve tevdiine (MK. 148/1) ya da, evlenmenin yapıldığı sıralarda  dul
 olan kadının tekrar kendi aile ismini taşımasına müsaade edilmesine ilişkin
 tali kararlar, yine birer inşai sonuca yönelik olmaları nedeniyle boşanma
 hükmü kompleksinde yer alan küçük ve bağımlı inşai hükümler (fer'i inşai
 hüküm) olarak değerlendirileceklerdir. (Doç. Dr. Ergun Önen -İnşai Dava-
 Ankara 1981- s. 66-67). Diğer taraftan örneğin, daha önceki bir zamanda
 verilen ayrılık kararıyla düzenlenen velayet ilişkisinin aynen devam
 ettirilmesine dair boşanma hükmü içinde verilecek bir karar tesbit edici;
 eşler arasındaki evlilik bağını çözen ve evlilik birliğini sona erdiren
 boşanma kararının asıl unsurunun yanı sıra ortaya çıkan ancak hakimin hükmü
 ile geçerlik kazanan yan sonuçların bir bölümünü oluşturan parasal
 ödemelerden maddi (MK. 143/1) ve manevi (MK. 143/2) tazminat ile yoksulluk
 nafakası (MK. 144) konusunda verilecek karar ise edim yükleyici bir görünüm
 ortaya koyacaktır. Bunlara davacının, talep sonucunda açıklamasa (istek
 olmasa) bile davanın açılmasıyla hükmedilmesi zorunlu eş ve çocuklar için
 tedbir (MK. 137) ve boşanma sonucuna bağlı olarak iştirak (MK. 148/2)
 nafakalarını da eklemek uygun olacaktır.
	İşte olayımızda çözümlenmesi gereken husus, genelde birden fazla talep
 sonucunu ihtiva eden hukuk davalarında ve özelde kombine hüküm mahiyetini
 taşıyan boşanma davalarında taraflarca uygun görülerek temyiz edilmeyen ya da
 temyiz isteği reddedilen (bozmanın kapsamı dışında kalan) hususların
 kesinleşmiş olup olmadığıdır. Özellikle olayımızda olduğu gibi diğer  temyiz
 itirazları reddedilerek yalnızca manevi tazminata karar verilmesi yönünden
 bozulan davada manevi tazminat dışında kalan diğer talep kalemlerinin
 (örneğin, yoksulluk nafakasına ilişkin hükmün) kesinleşmiş sayılıp
 sayılmayacağının belirlenmesidir.
	Bilindiği gibi dava tarafları, mahkemelerden verilen nihai kararlara
 karşı temyiz yoluna başvurabilme hakkına sahiptirler (HUMK.nun 427/1). Süresi
 içinde temyiz edilmeyen ya da esasen temyiz edilmesi mümkün olmayan kararlar
 kesin olup, Yargıtay kendiliğinden ve istek olmadan temyiz incelemesi yapamaz
 ve bozamaz. Diğer taraftan dava tarafları, aleyhlerine olan hükmün  tamamını
 temyiz edebilecekleri gibi hükmün yalnız bir kısmını temyiz edip, diğer
 kısmını temyiz etmeyebilirler. "Objektif dava birleşmesi" halinde verilen
 hüküm taleplerinden yalnızca biri örneğin, manevi tazminatın kabul ya da
 reddi temyiz edilip boşanmaya ilişkin hükmün esası ile maddi tazminat
 yoksulluk nafakası, velayet, iştirak nafakası ve fer'i (yardımcı) diğer
 sonuçlar temyiz edilemeyebilir. Bu hal doktrinde "kısmi temyiz" olarak
 tanımlanır ve kısmi temyiz (yani hükmün bir kısmının temyiz edilmemiş olması)
 halinde, hükmün temyiz edilmeyen kısmı temyiz süresinin geçmesi ile
  kesinleşir. Başka bir ifade ile kesin hüküm oluşur. Hükmün süresinde temyiz
  edilmeyerek kesinleşen kısmı yalnız başına icra edilebilir ve icraya
 konabilir. (Prof. Dr. Saim Üstündağ- Medeni Yargılama Hukuku- Cilt 2,
 İstanbul 1977, Üçüncü Bası, S. 87). Yargıtay, tarafların bildirdiği temyiz
 sebepleri ile bağlı değilse de (HUMK.nun 439/11) tarafların temyizi ile
 bağlıdır. Yani  kısmi temyiz halinde Yargıtay hükmün temyiz edilmeyen ve bu
 nedenle kesinleşen bölümü hakkında temyiz incelemesi yapamaz ve hükmün temyiz
 edilmeyen bölümünü bozamaz. Kısmi temyiz halinde HUMK.nun 439/II. maddesi
 hükmü, yalnız temyiz edilen bölüm hakkında uygulanır. Yargıtay hükmün temyiz
 edilmiyen bölümünü bozamıyacağı gibi mahalli mahkemede (temyiz edilen
  bölümün bozulması üzerine yapacağı tahkikat sonunda) hükmün temyiz edilmeyen
 (ve bu nedenle kesinleşmiş olan) bölümü hakkında yeni bir karar veremez
 (Prof. Dr. Baki Kuru- Hukuk Muhakemeleri Usulü- Cilt 4- Dördüncü Baskı, 1984-
 S. 3354-3355).
       Diğer taraftan kısmi temyiz sebebiyle hükmün bir bölümünün (talep
 sonuçlarından bazılarının) temyiz edilmemek suretiyle kesinleşmesi ile,
 temyiz edilip onanmak suretiyle kesinleşmesi (bozmanın kapsamı dışında
 kalması) arasında kesin hükmün bağlayıcılığı, müstakilen infaz kabiliyeti
 bulunması, mevcut uyuşmazlığı yeniden ele alınması mümkün olmayacak biçimde
 çözümlenmesi yönlerinden herhangi bir fark mevcut değildir. Nİtekim, 9.5.1960
 tarihli ve 21/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı da, doktrinde bu şekilde
 yorumlanarak, mevcut uygulamanın Yargıtay'ın bozma dışında kalan kısımları da
 hukuksal denetime tabi tutarak bu kısımlara artık yeniden geri dönülmesini
 engellemek istediği ve bunu da bozmanın kapsamı dışında kalan yönlerin (talep
 sonuçlarının) kesinleştiğini kabul etmek suretiyle sağladığı biçimde
 değerlendirilmiştir (Prof.Dr. Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Usulü -Cilt 2-
 İstanbul 1977 -3.Baskı- S.90).
       Bütün bu genel açıklamalardan sonra olayımıza gelecek olursak,
 mahkemenin boşanmaya ve boşanmanın fer'i sonuçlarına ilişkin kararının
 temyizi üzerine Yargıtay'ca yalnızca manevi tazminat açısından bozulmuş,
 başta yoksulluk nafakası olmak üzere diğer yönler (talep sonuçları) bozmanın
 kapsamı dışında kalarak kesinleşmiştir. Öyle ise açılan bu dava, önceki
 davada kesinleşen yoksulluk nafakasının artırılmasına (MK. 145/son) ilişkin
 olup, işin esasının incelenmesi gerekirken bozmanın kapsamı dışında kalmasına
 rağmen önceki davanın derdest olduğundan bahisle davanın açılmamış
 sayılmasına karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
       İşte bütün bu nedenlerle mevcut uygulama ile yasanın özüne ve sözüne
 uygun Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken yasa hükümlerinin
 yorumunda yanılgıya düşülerek istemin reddi yönüne gidilmesi doğru değildir.
 O halde usul ve kanuna uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
       SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme
 kararının yukarıda açıklanan Özel Daire bozma ilamındaki nedenlerden dolayı
 HUMK.nun 429. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin
 harcının geri verilmesine, 25.3.1992 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

Bİrinci Başkanvek.  2.Hukuk D.Bşk. 4.Hukuk D.Bşk.  8.Hukuk D.Bşk.
İ.Teoman Pamir     İ.Yanıkömeroğlu T.Uygur         Ş.Özdemir

5.Hukuk D.Bşk.      6.Hukuk D.Bşk. 1.H.D.Bşk.      18.H.D.Bşk.
A.H.Karahacıoğlu    Ö.N.Doğan      Y.İ.Dimici      S.Rezaki
                                   Onama           Onama

20.H.D.Bşk.         Ö.Göknar       M.S.Aykonu      M.N.Aryol
F.Atbaşoğlu
Onama

S.Çetinelli      T.Y.Darendelioğlu  T.Alp          19.H.D.Bşk.V.
Onama               Onama                          Y.M.Günel
                                                   Onama

3.H.D.Bşk.V.        A.C.Göğüş       N.Yavuz        H.Deniz
Y.Yılbaş

K.Öztekin           H.Seyrek        C.Sanin       Ş.D.Kabukçuoğlu
                                                   Onama

A.T.Seçkin          Ş.K.Erol        B.Kartal       H.Dinç
                                    Onama

S.Sapanoğlu         7.H.D.Bşk.V.    H.Demirhan     M.H.Surlu
                    M.Yıldız                       Onama
                    Onama

A.M.Çİftçi          O.İzgiey        M.Kaşıkçı      V.Canbilen
Onama                                              Onama

K.Acar              F.Kıbrıscıklı   Ü.Aydın        A.E.Baçcıoğlu
Onama

E.Doğu              A.İ.Özuğur      A.Güneren
                    Onama              	

                      - KARŞI OY YAZISI -

       Karar iki tarafın iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve
 anlaşmadıkları hususlar, ihtilaflı konular hakkında toplanan deliller,
 delillerin tartışılması, red ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen
 vakalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep ile hüküm sonucunu ve
 kanun yollarını açıklar (HUMK. 388/3-4). Hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait
 herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında
 verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra
 numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırılmayacak
 şekilde gösterilmesi gerekir (HUMK. 388/son). Mahkeme talep olmasa bile
 yargılama masraflarına ve bu meyanda vekalet ücretine resen hükmetmekle
 mükelleftir (HUMK.nun 426 ve Yargıtay'ın 29.5.1957 gün ve 4; 16 sayılı
 İçtihadı Birleştirme kararı). Hüküm davayı esasından halleder. Taraflar
 arasındaki uyuşmazlığı sona erdiren, yazılıp hakim ve tutanak takibi
 tarafından imzalanan kararlardır (HUMK. 389-390). Daha değişik bir anlatımla
 hüküm, delillerin tahlili ile dava ve savunmaya hakim tarafından verilen
 cevaplarla taraflara yüklenen borç ve tanınan haklarla dava masrafı ve
 vekalet ücretini gösteren yazılı ve imzalı bir bütünü ifade etmektedir.
       Nihai kararlara (hükümlere) karşı temyiz yoluna gitme imkanının
 bulunması halinde temyiz incelemesinin ne surette yapılacağı HUMK.nun 427, ve
 müteakip maddeleri ile 2797 sayılı Yargıtay Kanununda gösterilmiştir.
 Yargıtay Kanununun  uygulanmasında yanlışlık bulunması halinde HÜKMÜ BOZAR
 (HUMK. 428). Bozmayı gerektiren yanılgı yeniden yargılama yapılmasını
 gerektirmeyecek nitelikte ise Yargıtay hükmü değiştirerek ve düzelterek
 onaylayabilir (HUMK. 438/7). Kanuna aykırılık yoksa hüküm onanır (HUMK.
 442/A). Kuşkusuz Yargıtay kararlarında HUMK. 38. ve takip eden maddelerinde
 açıklandığı biçimde hiçbir tereddüt yaratmayacak nitelikte olmalıdır. Şu
 halde bir hükmün tamamının veya bir kısmının zımmen onandığı veya zımnen
 kesinleştiği yönünde bir kabul açıklık ve netlik prensibi ile  bağdaşmaz.
       Nitekim HUMK.nun 388 ve müteakip maddelerine benzer hükümleri muhtevi
 olan  CMUK. 268/4 maddesini uygulayan Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2.2.1976 gün
 ve 22-25 sayılı kararında "bozulan karar geçerliliğini ve yerine getirilme
 yeteneğini yitirmiştir. Hükmün bütün unsurları ile yeniden kurulması
 gerekir". 24.1.1983 günlü ve 486-6 sayılı kararında "verilen hükmün
 kesinleşmesi için özel dairece sarahata onama tabirinin kullanılması yasa
 gereğidir". Yargıtay 5. Ceza Dairesi'nce "bozma, önceki hükmü ortadan
 kaldırmış bulunmasına göre (...) gerekçe gösterilmek suretiyle yeniden hüküm
 kurulmalı" denmek suretiyle hükmün bir bütün olup, bozma ile tümden ortadan
 kalktığı açık bir şekilde kabul edilmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda
 19.6.1991 tarihli ve 1991/2-323- 391 sayılı kararında aynı görüşü
 açıklamıştır.
        Yüksek Yargıtay 4.2.1959 günlü ve 13/5 sayılı İçtihadı Birleştirme
 Kararında: "Bir kararın bozulması ve mahkemenin bozma kararına uyması halinde
 bozulan kararın bozma sebeplerinin şümulu dışında kalmış cihetlerinin
 kesinleşmiş sayılması, davaların uzamasını önlemek maksadıyla kabul edilmiş
 çok önemli bir usul hükmüdür. O konunun bozma sebebi sayılmamış ve başka
 sebeplere dayanan bozma kararına mahkemenin uymuş olması, tarafların birinin
 yararına usuli müktesep hak meydana getirir". 9.5.1960 tarihli ve 21/9 sayılı
 İçtihadı Bİrleştirme kararında da: usule ait müktesep hakkın diğer bir şekli
 de bazı konuların Yargıtay dairesinin bozma kararının şumulü dışında kalarak
 kesinleşmesi ile meydana gelir" denmek suretiyle açık bir şekilde hükmün bir
 bütün olduğuna, Yargıtay kararının dışında kalan bölümlerin kesin hüküm
 değildir usuli kazanılmış hak olacağına işaret edilmiştir. Bu görüş Yüksek
 Yargıtay 11. Hukuk (Ticaret) Dairesinin 28.2.1958 günlü ve 542-558 sayılı
 kararında da benimsenmiştir. Anılan daire "... sair temyiz itirazlarının
 reddine karar verilmiştir. Her ne kadar sair temyiz itirazlarının
  reddedilmiş olmasıyla tahsiline karar verilen (...) alacak idddiası
 kesinleşmiş ise de bozma ilamı ile tahsile ait hüküm tasdik edilmiş
 olmadığından ilamın infazına imkan yoktur. Binaenaleyh kesinleşen iddianın
 taalluk ettiği (...) liranın davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken
 bu hususun ilamda meskut bırakılmış olması yolsuz" olup bozma sebebidir
 demektedir. Kararda temyiz edilmeyen veya Yargıtay bozması kapsamında olmayan
 bölümlerin kesin hüküm olamayacağı bilimsel görüşlere de yer verilmiştir
 (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usul 1984, cilt sh. 3423-3431 ve
 devamı; Prof. Dr. İlhan Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku Dersleri 1975 sh. 763
 ve devamı; Prof. Dr. Saim Üstündağ Medeni Yargılama Hukuku 1977 sh. 87 ve
 devamı).
        Temyiz veya bozma kapsamı dışında kalan ilamın bölümlerinin kesin
 hüküm oluşturduğunun kabulü uygulamaya bazı zorluklarda getirecektir. Temyiz
 dilekçeleri çok defa karmaşıktır. Hangi hususların temyiz davasına konu
 olduğu, hangilerinin temyiz dışında tutulduğu anlaşılamamaktadır. İlama kısmi
 kesinleşme şerhi yazmak zorunda bırakılacak yerel mahkeme ile Yargıtay'ın
 yorumunun farklı olduğu haller ortaya çıkacak yerel mahkemenin, kesinleştiği
 yargısı ile şerh verdiği ilam kısımları infaz edilecek ve muhtemelen
 Yargıtay'ın farklı yorumu sonucu o konuda bozma yapılacaktır. İşte bu hal
 birçok karmaşık hukuki sonuçların doğmasına yol açacaktır. Örneğin; temyiz
 isteğini tazminatla sınırlı kabul eden mahkeme  boşanmaya yönelik ilam
 bölümüne kesinleşme şerhi verdiğinde bu ilam infazı kabil hale gelecektir
 (HUMK. 443). Kararın boşanma bölümüne ilişkin temyiz isteğini var kabul eden
 Yargıtay'ın o bölümü de bozduğunda evlenmenin feshi, nesep ve mirasla ilgili
 problemleri doğabilecektir.
       4.2.1959 günlü ve 13-5 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı kaide olarak
 usulü müktesep hak hükmünün vazife konusunda tatbik yeri olmayacağı hükmünü
 getirmiş, 9.5.1960 günlü ve 21-9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı da
 sonradan çıkan İçtihadı Birleştirme kararının temyiz mahkemesinin bozma
 kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnai
 olarak henüz mahkemede veya temyiz mahkemesinde bulunan bütün işlere
 tatbikinin gerekli olduğunu öngörmüştür. Her iki tevhidi içtihat kararı
 gerekçesinde usuli kazanılmış hakkın tarifi yapılmıştır. Açık ve seçik bir
 biçimde davayı sonuçlandıran mahkemenin nihai kararının temyiz edilmeyen
 bölümünün veya temyiz edilen cihetleri hakkındaki temyiz itirazlarının
 dairece red edilmiş olması yada temyiz dairesinin bozma kararının şümulu
 dışında kalarak kesinleşen kısımlarının usulü müktesep hak oluşturduğunu
 vurgulamıştır. Her iki içtihadı birleştirme kararında birleşen gerekçe,
 mahkeme kararının temyiz edilmeyen yönündedir. Aynen bozmaya uymak suretiyle
 oluşan usuli kazanılmış hak gibi, temyiz dairesinin bozma kararı kapsamı
 dışında kalmak suretiyle oluşan usulü kazanılmış hakka aykırı olan bir
 içtihadı birleştirme kararı çıkınca temyiz daireleri içtihadı birleştirmeye
 aykırı olan usulü müktesep hakkı doğacaktır.
        Yüksek Yargıtay Büyük Genel Kurulu 9.5.1960 tarihli ve 21/9 sayılı
 İçtihadı Bİrleştirme kararında "usule ait müktesep hakkın diğer bir şekli de
 bazı konuların temyiz dairesinin bozma kararının şumulü dışında kalarak
 kesinleşmesi ile meydana gelen şeklidir (...), bu içtihadı birleştirme ile
 kabul edilen hukuki esasın bu şekil müktesep hakların varlığı halinde de
 tatbiki ileri sürülebilecektir, biçimindeki tesbitinden sonra; "sonradan
 çıkan içtihadı birleştirme kararının (...henüz mahkemede veya temyiz
 mahkemesinde bulunan) bütün işlere tatbikinin gerekli olduğunu" açıklamıştır.
 Bu karar bütün mahkemeleri bu meyanda Yargıtay'ı da bağlar. Yeni içtihadı
 birleştirme kararının uygulanması (tesir husule getirmesi) bakımından bozma
 kapsamı dışında kalan hüküm bölümlerine ilişkin işi derdest iş kabul etmek,
 diğer yandan da bu bölüme kesin hüküm demek elbette mümkün değildir.
        Konular objektif olarak birleştirilerek dava açıldığı hallerde her
 isteğin bağımsız dava niteliğinde olduğu bunların aynı davalarmış gibi kabulü
 mümkün değildir. Zira buna Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunumuzun sistemi
 engeldir. Söz konusu kanunun 3/1. maddesinde müddeabihlerin toplamının
 dikkate alınması gerektiği hükme bağlandığı gibi, gerek vekalet ücretinin
 takdir ve hesabında, gerekse harcın tayininde hüküm altına alınanın tamamını
 dikkate alma zorunluluğu bulunduğu gözetilirse ilamı bölmenin mümkün olmadığı
 açıkca ortaya çıkacaktır.
       Bütün bu açıklamalar da gösteriyor ki; hüküm bir bütündür. Hükme
 bağlanan ve taraflara yüklenen borçlar ile tanınan hakların bir bölümünün
 temyiz edilmemesi veya temyiz edilip de ancak bir bölümünün bozma sebebi
 yapılması halinde temyiz edilmeyen veya bozma kapsamı dışında kalan kısımlar
 (konular) lehine olan taraf için ancak usuli bir kazanılmış hak oluşturur.
 Dava tümü ile derdesttir. Temyiz konusu olmayan veya bozma kapsamı dışında
 kalan kısımlar (konular) hakkındaki bölümünün kesin hüküm teşkil ettiği
 yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyoruz. Medeni Kanunun 144. maddesine
  dayanan yoksulluk nafakası ancak boşanmanın kesinleşmesi ile hüküm ifade
 eder ve diğer şartları varsa (M.K. 145/4) boşanma hükmünün kesin hüküm halini
 almasından sonra artırılabilir. Davanın reddi bu itibarla doğrudur.

Tahir Alp     Şevki Duran Kabukçuoğlu     Mehmet Handan Surlu
    
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini

    Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini