 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C
Y A R G I T A Y
Birinci Hukuk Dairesi
E. 1992/15297
K. 1993/2682
T. 4.3.1993
* TAPU İPTALİ VE TESÇİL
* HATALI PAY DEVRİ
ÖZET : Taşınmazdaki pay devri için haklı ve makul sebepler olup olmadığının
değerlendirilmesi, gerektiğinde tanıkların sözlerine yeniden başvurulması ve
böylece olayda sözleşmenin iptalini zorunlu kılacak şekilde esaslı bir hataya
düşülüp düşülmediğinin açıklığa kavuşturulması ve sonucu doğrultusunda hüküm
kurulması gerekir.
(818 s. BK. m. 24, 25)
Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasının
yapılan yargılamasında, mahkemece davanın reddine dair verilen kararın davacı
vekili tarafından süresinde temyizi üzerine dosya incelendi, gereği görüşülüp
düşünüldü:
Davacı, 194 parsel sayılı taşınmazdaki payının davalıya devir ve temliki
hususunda anlaşmaya varılmış olmasına karşın; kendisine ve oğluna ait evlerin
bulunduğu 195 parsel sayılı taşınmazdaki payı yönünden tapuda işlem
yapıldığını ileri sürmüş; iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir.
Herne kadar, dava dilekçesinde "hile" ve "hata" anlamına gelebilecek
sözcüklere yer verilmiş isede; davada bildirilen vakıalar itibariyle hataya
dayanıldığı sonucuna varılmaktadır. Esasen dayanılan vakıaları bildirmek
taraflara, uyuşmazlığa çözüm getirecek olan hukuki nedeni tespit etmek hakime
aittir. Gerçekten, dosya içeriğine ve toplanan delillere göre, davalı tarafın
hileli bir davranış içerisine girdiğini söyleyebilmek olanağı yoktur. Ancak,
akdin konusunu teşkil eden Şeyde (taşınmazda) hataya düşüldüğü iddiası için
hükme yeterli bir soruşturma yapılmadığı da anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, hatanın esaslı sayılabilmesi ve iptal hakkı bahşedebilmesi;
Borçlar Kanununun 24 ve 25. maddelerinde yazılı koşulların bir arada
gerçekleşmesine bağlıdır. Hata, hem objektif hemde subjektif bakımdan esaslı
olmalıdır.
Hatanın, dürüstlük (objektif iyi niyet) kuralları uyarınca sözleşmenin
iptalini haklı gösterecek önemde bulunması, objektif unsurunu oluşturur. Hata
ettiğini bilseydi, sözleşmeyi yapmayacak olan kişinin durumu da subjektif
unsur olarak ortaya çıkar; kuşkusuz, subjektif unsurunda belirgin bir şekilde
ortaya çıkması icap eder.
O halde, yukarıda değinilen ilkeler gözetilerek öncelikle temlike konu
çekişmeli pay ile temlikin de anlaşmaya varıldığı iddia edilen payın
değerlerinin saptanması, özellikle, üzerinde davacıya ve oğluna ait evlerin
bulunduğu söylenen taşınmazdaki pay devri için haklı ve makul sebepler olup
olmadığının değerlendirilmesi, gerektiğinde tanıkların sözlerine yeniden
başvurulması ve böylece olayda sözleşmenin iptalini zorunlu kılacak şekilde
esaslı bir hataya düşülüp düşülmediğinin açıklığa kavuşturulması ve sonucu
doğrultusunda hüküm kurulması gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek
davanın reddedilmesi doğru değildir. Davacının temyiz itirazı yerindedir.
Kabulüyle hükmün belirtilen nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi uyarınca
(BOZULMASINA), peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 4.3.1993
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
|