 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C
Y A R G I T A Y
Dördüncü Hukuk Dairesi
E. 1992/11553
K. 1993/11714
T. 11.10.1993
* SALT ZİLYETLİK DAVASI
* HAKKA DAYALI ZİLYETLİK DAVASI
* GÖREV BELİRLENMESİ
ÖZET : Salt zilyetlik davaları MK.nun 895-897; bir hakka dayanan zilyetlik
davası ise 898. maddesinde düzenlenmiştir.
Salt zilyetlik davasında değerine bakılmaksızın Sulh Hukuk Mahkemesi
görevlidir. Hakka dayanan zilyetlik davasında ise, mahkemenin görevi dava
olunanın değerine göre belirlenir.
(743 s. MK. m. 895-897, 898) (1086 s. HUMK. m. 8/I, 8/III-3)
Taraflar arasındaki tespit davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda
yazılı nedenlerden dolayı dava dilekçesinin görevsizlik yönünden reddine
ilişkin hükmün süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmesi üzerine;
tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi,
gereği konuşuldu:
Davacı, dava konusu olan ve tapusuz yerde yapılmış bulunan binaların
zilyetliğini devir almak suretiyle mülkiyetini kazandığını, buna karşın
davalının uyuşmazlık yarattığını belirterek, binaların kendisine ait
olduğunun tesbiti ile haksız elatmanın önlenmesini istemiştir.
Mahkeme; uyuşmazlığın zilyetliğin korunmasına ilişkin bulunduğunu, olaya
zilyetlik hükümlerinin uygulanması gerektiğini, bu nedenlede görevin sulh
hukuk mahkemesine ait bulunduğunu belirterek görevsizlik kararı vermiştir.
Zilyetlik, bir eşya üzerindeki fiili hakimiyettir. Bunun içindirki zilyetliğin
gerisinde bir hak bulunsun veya bulunmasın eşya üzerindeki fiili bir etkide
bulunma yetkisini vermektedir. Tanınan bu yetkinin sonucu olarak bir hakka
dayanıp-dayanmadığına bakılmaksızın zilyetliğin korunması gerekmektedir.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, bir eşya üzerindeki fiili hakimiyetin
ihlal edildiğini iler sürerek zilyetlik davası açan kimse, o eşyayı hukuka
aykırı olarak ele geçirmiş olsa bile, bu durum onun zilyetlik davalarından
yararlanmasına engel teşkil etmez. Çünkü, zilyetlik davalarındaki asıl amaç,
toplumda daha önce korunmuş olan fiili durumun bozulmasını önlemektir. Bu
davalar salt zilyetliğin korunmasına ilişkin olduğundan, kaybeden taraf,
diğer taraf aleyhine hakka dayanan dava açabilir. Bu bakımdan verilen
kararlar kesin hüküm teşkil etmez.
Zilyetlik davası ile hakka dayanan zilyetlik davaları (menkul davası)
birbirinden farklı davalardır. Zilyetlik davası; doğrudan doğruya zilyetliğe
dayanmamasına karşın, menkul davası ise zilyetliğe bağlanan hak karinesine
dayanmaktadır. Yine zilyetlik davaları, tecavüzden itibaren bir yıl içinde
açılması gerekirken, hakka dayanan zilyetlik davası tecavüzün devam ettiği
sürece açılabilir. Bunun sonucu olarak zilyetlik davaları Medeni Kanunun
895-897. maddelerinde düzenlendiği halde, hakka dayanan zilyetlik davaları
ise Medeni Kanunun 898. maddesinde yer almıştır. Aynı farklılık, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda görülmektedir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun
8/III-3. maddesine göre salt zilyetlik davalarının sulh hukuk mahkemesinde
bakılması öngörülmesine karşın, hakka dayanan ve Medeni Kanunun 898. maddesi
kapsamında yer alan davaların ise Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 8/1.
maddesi gereğince dava konusu şeyin değeri esas alınarak görevli mahkemenin
belirleneceği hükme bağlanmıştır.
Somut olayda, davacı, hakka dayanarak zilyetliğinin korunmasını istemektedir.
Teoride, bir hakka dayanarak anılan zilyetlik davaları menkul davası olarak
adlandırılıp, ancak menkul eşya için söz konusu olmaktadırlar. Olayımızda
davaya konu olan şey, her ne kadar taşınmaz isede, tapusuz olduğundan,
yerleşmiş yargı kararları ile bu nitelikteki taşınmazlarında menkul
hükümlerine tabi olacağı kabul edilmektedir.
Bu duruma göre,davanın hakka dayanan zilyetliğin korunmasına ilişkin bulunduğu
gözetilerek, dava tarihindeki değeri saptanarak buna göre mahkemenin görevli
olup - olmadığının belirlenmesi gerekli iken, dava dilekçesine ve dosyadaki
tüm delillere yanlış anlam vererek görevsizlik kararı verilmesi, usul ve
yasaya aykırı olduğundan, hükmün bozulması gerekmiştir.
S o n u ç : Temyiz olunan kararın belirtilen nedenlerle (BOZULMASINA), bozma
nedenine göre diğer yönlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve peşin
alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 11.10.1993 gününde
oybirliğiyle karar verildi.
|