 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C
Y A R G I T A Y
İkinci Hukuk Dairesi
E. 1992/10153
K. 1992/10218
T. 23.10.1992
* ŞİDDETLİ GEÇİMSİZLİK NEDENİYLE BOŞANMA
* KÖTÜ NİYET
ÖZET : Aralarında müşterek hayatın çekilmez bir hale gelmesini mucip olacak
derecede şiddetli bir geçimsizlik baş gösterdiği takdirde, karı kocadan her
biri boşanma davası açabilir. Daha çok kusurlu olan eşin açtığı boşanma
davasının kabul edilebilmesi için davalının itirazının kötü niyetli olup
olmadığının öncelikle belirlenmesi gerekir.
(743 s. MK. m. 134/1,2)
Raşit ile Ayfer arasındaki boşanma davasının yapılan muhakemesi sonunda,
tarafların boşanmalarına dair verilen hüküm davalı tarafından temyiz
edilmekle; evrak okunup, gereği görüşülüp düşünüldü:
"Evlilik birliği, müşterek hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenilmeyecek
derecede temelinden sarsılmış olursa eşlerden biri boşanma davası açabilir.
Yukarıda belirtilen hallerde davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan
davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye
kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve
çocukları bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar
verilebilir" (MK. 134/1, 2). Daha çok kusurlu olan eşin açtığı boşanma
davasının kabul edilebilmesi için davalının itirazının kötü niyetli olup
olmadığının öncelikle belirlenmesi gerekir.
"Bir hakkın doğumu için kanunen iyiniyetin şart olduğu hallerde asıl olan
iyiniyettir" (MK. 3). O halde, olaylarda daha az kusurlu olan eşi prensip
olarak iyiniyetli kabul etmek gerekir. Davalıyı kötü niyete götüren doğruluk,
güven gibi objektif ahlak ve hukuk kurallarına aykırı bir davranış ortaya
konmadıkça onu kötü niyetli kabul etmek mümkün olmaz. Davalının çelişkili
davranışlar içinde olduğu zaman kötü niyetli kabulü mümkün olabilir. Bir
yandan kocanın mevcut olaylar sebebiyle cezalandırılmasını istemek,
diğeryandan boşanmaya karşı çıkmak gibi bir durum bu davranışın tipik
örneğidir.
Evlilik kurumunun sosyal amacından saptırıldığını gösteren olgular veya sırf
davacıyı zararlandırma veya hakkın karşı taraf zararına acımasızca
kullanılması gibi hallerin gerçekleşmesi kötü niyeti gösterir.
Taraflar, 1966 doğumlu olup 20.4.1990 tarihinde evlenmişlerdir. Evlilikten
henüz üç ay geçmeden ayrı yaşamaya başlamışlar, 23.3.1991 tarihinde bu dava
açılmıştır. Çok genç çağdaki davalının evliliğin devamında kendisi yönünden
hiç bir yararın bulunmadığını, sırf davacıyı ızrar amacının güdüldüğünü kabul
etmek hayatın olağan akışı içinde mümkün değildir. Ağır şartlar oluşmadıkça
genç çiftin her zaman bir araya gelmeleri beklenebilir. Davacının
evlendiğinden beri davalı eşini istemediği, ona bir aile göze ile bakmadığı,
müşterek evden ayrılıp gitmesi için eşini tehdit ettiği, onun gebe kalmasına
kızdığı, çocuğun aldırılmasını sağladığı ve nihayet evden kovduğu şahitler
tarafından açıklanmıştır. Buna karşılık davalının eşine; "edebiyat yapma,
beynime girme, üzerime gelme, kalk kendin (su) iç, sen ne biliyorsun" gibi
sözleri söylediği anlaşılmaktadır. Evlilik birliği içinde olmaması lazım
gelen davranışlar bakımından davacının ağır kusuru açıktır. Davalının
çelişkili davranış içinde bulunduğunu, sırf davacıyı ızrar maksadı ile
boşanmaya karşı çıktığını, evlilik kurumunu amacından saptıran davranışlar
içine girdiğini kabule elverişli bir hal ortaya çıkmamıştır. Şu halde, Medeni
Kanunun 134/2. maddesi şartları oluşmadığından davanın reddi gerekirken
boşanmaya karar verilmesi doğru değildir.
S o n u ç : Davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (BOZULMASINA),
bozma sebebine göre diğer yönlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
23.10.1992 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
* Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillere ve delillerin takdirinde bir
yanlışlık görülmemesine göre hükmün o n a n m a s ı düşüncesindeyiz. Bu
itibarla çoğunluğun bozma görüşüne katılmıyoruz.
Ferhan KIBRISCIKLI Özcan AKSOY
Üye Üye
|