 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C
Y A R G I T A Y
Birinci Hukuk Dairesi
E. 1991/8450
K. 1991/12013
T. 24.10.1991
* İNŞAATIN KAL'İ(Aile mahremiyeti)
ÖZET : Aile mahremiyetini ihlal iddiası, başlı başına pencerenin kapatılması
ya da inşaatın kaldırılması için gerekçe yapılamaz.
(743 s. MK. m. 661)
Yanlar arasında görülen imar planına aykırı yapılan inşaatın kal'i davası
sonunda, yerel mahkemece verilen karar yasal süre içerisinde davacı vekilince
temyiz edilmekle; dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı vekili; (... davalının imar mevzuatına aykırı davranarak yaptırdığı
ilave inşaat ile müvekkiline ait bina için birçok yönden rahatsız edici
durumlara sebebiyet verdiğini, özellikle "aile mahremiyetini" tamamen ihlal
ettiğini...) ileri sürmüş, yıkım isteğinde bulunmuştur.
Dava dilekçesinde açıkça belirtilmemekle beraber davada yıkım (kal') isteğinde
bulunulurken, komşuluk hukukuna aykırılığın giderilmesinin amaçlandığı
ortadadır.
Gerçekten, bir inşaatın imar planına uygun düşecek şekilde yapılmaması, soyut
olarak (sadece bu haliyle) komşuluk hukukuna aykırı davranma anlamında
yorumlanamaz (HGK.nun 11.11.1987 gün, 1-148/823 sayılı kararı). Bunun
yanısıra, "aile mahremiyeti" ihlal iddiası da, başlı başına pencerenin
kapatılması yada inşaatın kaldırılması için gerekçe yapılamaz.
Ne varki, komşular arasında çıkabilecek çıkar çatışmalarını düzenleyen MK.nun
661. maddesi, taşınmaz malikini komşusuna zarar verebilecek her türlü
taşkınlıklardan kaçınmakla yükümlü kılmıştır. Bir başka anlatımla, yasa
koyucu; komşuluk hukukuna egemen olan eşitlik, genellik ve hakkaniyet
ilkelerini gözeterek sevkettiği bu hukuk normu ile komşuluk ilişkilerinden
doğan zorunlu çıkar çatışmalarını dengeli bir şekilde düzenlemek ve bir arada
yaşamak durumunda olan komşu taşınmaz maliklerinin ekonomik ve sosyal
çıkarlarını dengede tutabilmek için onlara kaçınma ödevleri yüklemek
suretiyle komşular arasındaki barışı kurmak istemiştir.
MK.nun 661. maddesi hükmü uyarınca, "hususiyle mazarrat veren ve gayrimenkulün
mevki ve mahiyetine ve mahalli örfe göre komşular arasında hoş görülebilecek
dereceyi geçen gürültüler ve sarsıntılar yapmak; duman, kurum ve rahatsızlık
veren sair toz, buğu, koku çıkarmak memnudur". Görüldüğü gibi, bu hükmün
taşınmaz malikine yüklediği mükellefiyet, onun mülkünü kullanırken komşusuna
zarar verecek taşkınlıklardan kaçınmasıdır. Buradaki taşkınlıktan maksat,
komşuluğun olağan hoşgörü ölçülerini aşan ve komşu taşınmaz zararına aşırı
derecede etkili olabilecek davranışlar ve eylemlerdir. Demekki, taşınmaz
malikinin kaçınma ödevi belirlenirken, taşkınlığın komşu taşınmaz üzerinde
zarar verici ve alışılmış (normal) ölçülere göre çekilmez bir etki yapacak
nitelikte bulunup bulunmadığı gözönünde tutulacaktır. Öte yandan, kullanmanın
taşkınlık sayılıp sayılamıyacağının belirlenmesinde, taşınmazın bulunduğu
yerin kullanma amacının, niteliğinin ve yöresel örfünde nazara alınması
gerekecektir.
O halde hakim, her somut olayın özelliğini; yani taşınmazın yerini,
niteliğini, yöresel örf ve adet kurallarını gözeterek komşuların birbirlerine
göstermekle yükümlü oldukları tahammülün sınırını, dolayısıyle bir
taşkınlığın var olup olmadığını saptamak; çıkar çatışmalarını, olaya en uygun
düşecek şekilde çözümlemekle yükümlüdür.
Temyiz incelemesine konu olan bu davada, MK.nun 661. maddesi açısından ve
yukarıda açıklanan esaslar doğrultusunda konunun uzmanı olan bir bilirkişiye
inceleme yaptırılmamış, davalının inşa ettirdiği ilave binanın davacı komşu
ve ona ait taşınmaz üzerinde zarar verici ve normal ölçülere göre çekilmez
sayılabilecek ne gibi etkilerde bulunabileceği saptanmamıştır. Oysa, böyle
durumlarda uzman bilirkişi aracılığıyla soruşturma yapılması zorunludur.
Bu itibarla, mahkemece, konunun uzmanı olan bir bilirkişi aracılığıyla yeniden
inceleme yapılması; davalı tarafından inşa ettirilen ilave binanın davacıya
ait taşınmaz üzerinde ne gibi zararlı etkileri bulunduğunun ayrıntılı bir
şekilde saptanması ve bu haliyle taşkınlık sayılıp sayılamıyacağının
değerlendirilmesi; özellikle, taşkınlığın önlenmesi için gerekli tedbirlerin
neler olabileceğinin bilirkişiden sorulup, gerekçeli rapor alınması ve
sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile
yetinilmek suretiyle davanın reddedilmesi doğru değildir. Davacının temyiz
itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün belirtilen nedenlerden ötürü HUMK.nun
428. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın temyiz edene geri
verilmesine, 24.10.1991 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
|