 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C
Y A R G I T A Y
Onuncu Hukuk Dairesi
E. 1991/7579
K. 1993/4474
T. 29.4.1993
* KUSUR ORANININ SAPTANMASI
* BİLİRKİŞİ SEÇİMİ
ÖZET : Zararlandırıcı sigorta olayının meydana gelmesinde, işverenin kusurlu
bulunup bulunmadığı; kusurlu ise, kusur oranının ne olması gerektiği
hususunda yasal düzenlemeler çerçevesinde ve hükme elverişli bir biçimde
kesin olarak çözüme kavuşturulması gereklidir.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 26. maddesi uyarınca işverenin
sorumluluğu, uzman bilirkişilerden oluşturulacak kuruldan yöntemine uygun
biçimde alınacak raporla saptanır.
(506 s. SSK. m. 26)(1086 s. HUMK. m. 275, 276)
Davacı, işkazasında ölen sigortalı işçinin haksahiplerine yapılan harcamalar
üzerine uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir.
Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz isteğinin
süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla
dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar
tesbit edildi:
Dosya içeriğinde yer alan bilgi ve belgelere göre; davada, öncelikle
zararlandırıcı sigorta olayının meydana gelmesinde, davalı işverinin kusuru
bulunup bulunmadığı; varlığı halinde ise, kusur oranının ne olması gerektiği
yönünün, bu konudaki yasal düzenlemeler çevresinde ve hükme elverişli bir
biçimde kesin olarak çözüme kavuşturulması gerekmektedir.
Diğer taraftan, mahkemece alınan kusur raporlarından 10.2.1986 tarihli ilk
bilirkişi raporunda, ölen sigortalının 100 kusurlu olduğundan ve davalı
işverenin kusursuzluğundan sözedilmesine karşın, sonraki 20.4.1986 tarihli
bilirkişi kurulu raporunda bu defa davalı işveren 80 ve sigortalı ise 20
oranında kusurlu bulunmuşlardır. Mahkeme ise kusur dağılımı ve oranı yönünden
aralarında aşırı çelişki bulunan ve her iki raporu hükme yeterli bulmamış,
yeniden ve üçüncü kez bir kusur incelemesi yaptırılmasını gerekli görmüştür.
Ne var ki, mahkemece hükme esas alınan bu en son üç kişilik bilirkişi kurulu
tarafından düzenlenen rapor içeriğinden anlaşılabildiği kadarıyla; bu
bilirkişilerden sadece Ahmet tarafından imzalanmış bulunan 11.1.1988 günlü,
üç sayfalık raporda; davalı işverinin 80, ölen sigortalının ise 20
oranında kusurlu bulundukları belirtilmiş ve fakat bu raporu İsmail ve HalŞk
isimli diğer iki bilirkişi görüş ve kanaatlarına uygnu görmemiş olacaklar ki,
imzalamamışlar ve kendileri bu rapordan ayrı olarak iki imzalı, altı sayfalık
tarihsiz bir rapor düzenleyerek olayda, işveren davalıyı 20 ve ölen
sigortalıyı da 80 oranında kusurlu bulduklarını açıklamışlardır. Bu raporda
da yukarıda sözü edilen diğer üçüncü bilirkişi Ahmet'in imzası, isim ve imza
yeri dahi bulunmamaktadır. Bu iki kişilik rapor üzerine, bilirkişi Ahmet'de
ikinci kez, sadece kendi imzasını taşıyan yine 11.1.1988 günlü bir sayfadan
ibaret ek bir rapor düzenleyerek eski görüşünü tekrar etmiş ve diğer iki
bilirkişinin düzenlediği rapora ve oradaki görüşlere katılmadığını
bildirmiştir. Mahkeme ise, davalı işvereni 20 ve ölen sigortalıyı 80
oranında kusurlu gören iki kişilik bilirkişi görüşüne itibar ederek hüküm
kurmuş bulunmaktadır.
Öte yandan, davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanununun 26. maddesi uyarınca, davalı işverenin sorumluluğu, anılan maddede
öngörülen ilkeler doğrultusunda saptanacak kusur oranı da sözkonusudur. Bu
yönün ise konuda uzman kişilerden oluşturulacak bir bilirkişi kurulundan
yöntemince alınacak raporla saptanacağı da açıktır. Böyle olunca da, olayda,
hükme dayanak kılınan bilirkişi raporunun, her üç bilirkişinin birlikte ve
biraraya gelmek suretiyle usul ve yasa hükümlerine uygun bir biçimde ve bu
çevrede yaptıkları bir inceleme, araştırma ve değerlendirme sonucu
düzenlenmiş olduğunu söylemek mümkün değildir. Kaldı ki, üç kişilik bu
bilirkişi kurulunun, kendisi arasında dahi kişisel değerlendirme esasları ile
bağdaşmayacak şekilde aşırı çelişki mevcut bulunan bu raporunun, önceki
raporlar arasındaki çelişkileri gidermiş olduğundan da sözedilemez.
Böyle olunca da mahkemece, yukarıda sözü edilen 26. maddenin öngördüğü ilkeler
çevresinde yapılmış bir inceleme ve araştırmayı içermeyen bu rapora
dayanılarak karar verilmiş bulunması isabetli sayılamaz. Bu durumda,
açıklanan maddi ve hukuki olgular gözönünde tutularak uzman kişilerden
oluşturulacak bilirkişi kurulundan işçi sağlığı ve işgüvenliği mevzuatının
öngördüğü ilkelerle 26. madde çevresinde, önceki raporlar arasındaki
çelişkileri de giderecek biçimde alınacak rapor yöntemince değerlendirilip
takdir edilerek varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmek gerekirken bu
yönler üzerinde durulmaksızın, eksik soruşturma ile yazılı şekilde hüküm
tesis edilmiş bulunması usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı Kurum'un bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul
edilmeli, hüküm bozulmalıdır.
S o n u ç : Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA),
29.4.1993 gününde oybirliğiyle karar verildi.
|