Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C
Y A R G I T A Y 
Onüçüncü Hukuk Dairesi

	E.	1991/7217
	K.	1991/10901
	T.	2.12.1991

*  TAŞINMAZ SATIM SÖZLEŞMESİ  (Şekle uymama)

*  FERAĞIN İMKANSIZ HALE GETİRİLMESİ
*  TAZMİNAT


ÖZET : Taşınmazın temlikine ilişkin edim ifa edilmeksizin ferağın imkansız
 hale getirilmesi, BK.nun 41/2. maddesine uygun, ahlaka aykırı, tazmini
 gerektirir bir fiil alarak kabul edilmesinde duraksamaya yer olmamalıdır.
 Böyle hallerde, şekle aykırılığa rağmen, sözleşmenin geçerli olarak kurulmuş
 olduğu kabul edilmeli, ifa menfaatinin (olumlu zararın) tazmini imkanı
 tanınmalıdır.

 Davalı ediminin kusuru ile imkansızlığı tarihteki dairenin sürüm değerine
 hükmedilmesi gerekir.

(743 s. MK. m. 2, 643)  (818 s. BK. m. 41/2, 213/1)  (2644 s. Tapu K. m. 26)

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda
 yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine yönelik
 olarak verilen hükmün davalı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi
 üzerine; temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi,
 gereği düşünüldü:

Davacı, yıllarca sözlerine değer verilip güven duyulan Tugayoğlu ailesinin bir
 mensubu olan davalının "A.Si-Tur Tatil Köyü Sitesi" kuracağını gazete
 ilanları ve reklam broşürleri ile herkese duyurması üzerine, yüzlerce kişi
 gibi inanıp, itimat ederek harici sözleşmeyle davalıdan daire satın aldığını,
 edimlerini ifa edip satış parasını ödediğini, alıcılardan aldığı paralarla
 inşaatı tamamlayan davalının daha sonra bankadan kredi alıp ipotek tesis
 ettiğini, ardından çıkarları uğruna sözleşmeden kurtulmak için cebri ihale
 ile taşınmazın Vakıflar Bankasına satılmasına neden olduğunu ileri sürerek
 100.000.000 TL. zararının haksız fiil kurallarına dayanarak giderilmesini
 istemiştir.

Davalı, resmi düzenlenmeyen sözleşmeye göre tazminat istenemeyeceğini,
 kusursuz imkansızlık nedeni ile edimini ifa edemediğini, ızrar kastı
 bulunmadığını, bir yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğini, dava tarihi
 itibariyle dairenin değerinin talep edilemiyeceğini savunmuş, davanın reddini
 dilemiştir.

Mahkemece, müteahhit sıfatıyla davalının sözleşmeyi düzenlemesi nedeni ile
 satımın kat karşılığı inşaat yapım sözleşmesine benzediği kabul edilmiş,
 BK.nun temlik hükümleri uygulanarak dairenin bilirkişiler aracılığı ile
 saptanan dava tarihindeki rayiç değeri 85.000.000 TL. davalıdan alınmasına
 karar verilmiştir.

Hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici
 nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına
 göre davalının aşağıdaki bendin dışında kalan temyiz itirazlarının reddi
 gerekir.

2- Tapulu taşınmazların Tapu Sicil Muhafızı veya memuru tarafından
 düzenlenmeyen senetlerle (haricen yapılan satım akdi ile) satımı şekil
 noksanı ile geçersizdir. Taşınmaz satımının resmi şekilde yapılmış olması
 lazımdır (BK. md. 213/I; MK. md. 643/I; Tapu Kanunu md. 26; Noterlik Kanunu
 md. 60). Yasada öngörülen şekil şartlarına uyulmadan yapılan sözleşmeler
 kural olarak batıldır (BK. md. 11/2).

Şekle aykırılık, hukuki işlemin herhangi bir hüküm doğurmasına olanak vermez
 ve borç doğurmaz. Geçersiz sözleşme ile borç altına giren taraf yükümlendiği
 edimi ifa etmekten kaçınabilir. Ne varki bazen şekil noksanının ileri
 sürülmesi hakkın kötüye kullanılması sayılıp, akdin batıl olduğu savı
 dinlenilemezse, bu akdin ifasının veya ifa etmeme dolayısıyle uğranılan
 müsbet zararın (ifa çıkarının) giderilmesi istenebilir. Dahası, Yurdumuzda
 hükmünü açıkca sürdüren somut olaylar ve gerçekler, halin diğer icapları göz
 ardı edilmediğinde, adalet duygularının bir gereği olarak buna önem atfetme
 zorunluluğu kendisini bir kez daha göstermektedir. Sözü edilen yasal kural,
 MK.nun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralına aykırı düşecek tarzda
 kullanılmamalıdır. İşte böyle bir durumda butlan etkisiz kalabilir. Gerçekten
 de, hukukun her alanında uygulama niteliğine sahip olan "Hakkın Kötüye
 Kullanılması Yasağı" şekle aykırığı ileri sürme hakkı yönünden de bir sınır
 oluşturur. Hakime özel ve çok ayrık durumlarda da olsa adalete uygun düşecek
 şekilde hüküm verme olanağını sağlar. Buyurucu niteliği itibariyle de
 doğrudan gözetilmesi gerekir (25.1.1984 gün, 3/I sayılı Yargıtay İçtihadı
 Birleştirme Büyük Genel Kurul Kararı). Hemen yeri gelmişken önemle
 vurgulayalım ki, butlanı bu şekilde etkisiz bırakmakta, hassas ve titiz
 davranılmalı, özellikle Borçlar Hukukuna ilişkin Borç Sözleşmelerinde ve çok
 sınırlı olaylarda uygulanabileceği hiç bir zaman unutulmamalıdır. Bunun
 yanında her somut olayda butlan iddiasının ileri sürüldüğü hal ve şartlara
 bakılmalı ve hakkın kötüye kullanılmasına ilişkin adelet duygularını rahatsız
 edici çok açık unsurların varlığı esas alınmalı, tarafların sözleşme
 yapılırken ve daha sonraki davranış ve tutumları da dahil olmak üzere tüm
 özellikleri göz ardı edilmemelidir Şekil noksanı nedeniyle bir sözleşme henüz
 ifa edilmiş olmasa dahi, Butlan iddiasının aşağıda belirtilen hal ve şartlar
 altında bir hakkın kötüye kullanılması sayılabilir.
 
Bir kimsenin a) Şeklin gerçekleşmesine kendi yararı  için veya yanıltıcı
 hareketlerle engel olduğu,

b) Sözleşmenin sonradan kendi yararına olmadığını görünce ondan kurtulmak
 istemesi ahlaki duyguları rencide ediyorsa veya şeklin koruyucu etkisinden
 yoksun kaldığı için değil, aksine, sırf kendi borçlarını yerine getirmekten
 kaçınmak amacıyla şekilsizliği bir sebep olarak kullandığı anlaşılıyorsa (BGE
 104 II 99 - JDT 1979 I 16; BGE 84 II 636 - JDT 1959 I 369; BGE 78 II 221 -
 JDT 1953 I 232), 
c) Yine taahhütlerini mutlaka ifa edeceğini, sözleşmenin yapılmasından sonra
 teyit etmiş ve diğer tarafın sözleşmeye karşı beslediği güveni sebepsiz ve
 haksız olarak kuvvetlendirmişse, artık sözleşmenin şekil yönünden
 geçersizliğini ileri sürmesi hakkın kötüye kullanılması anlamını taşır ve bu
 savunma yasal korunmadan yoksun kalır.

(Y. HGK.nun 6.6.1979 T., E. 1978/4-190, K. 799; Yargıtay 4. HD.nin 5.51958 T.,
 E. 3355, K. 2984, Andreas von Tuhr, Borçlar Hukununun umumi Kısmı, Birinci
 Cilt, Cevat Edege Tercümesi, İstanbul 1952 Sh. 245; Haluk Tandoğan, Borçlar
 Hukuku Özel Borç İlişkileri, Cilt: I/I Ankara 1985, Sh. 238 vd.; Tekinay
 Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt: I, Beşinci Bası, İstanbul 1985, Sh.
 140-142).

Şimdi açıklanan hukuk kurallarının ışığı altında uyuşmazlığın çözümüne sıra
 gelmiştir.

Antalya yöresinde güvenilir emin bir kişi olarak tanınan ve isim yapan
 davalının gazete ilanları ve reklam broşürleri ile "A..Si-Tur Tatil Sitesi"
 adı ile bir tatil kenti kuracağını halka duyurduğu, yüzlerce kişinin
 davalının bu icabına itimat ederek yapılacak siteden harici sözleşme ile
 daire aldığı, muhtelif vadeli bonolarla davalının satış parasının tümünü
 davalıya ödeyip kendine düşen edimini ifa ettiği, alıcılardan tahsil edilen
 paralarla inşaatın, elektrik, sıhhi tesisat donanımı, klozet ve lavaboları
 hariç diğer yönleriyle tamamen ikmal edildiği, bundan sonra davalının kurduğu
 ipotek nedeniyle taşınmazın cebri ihale sonucu satılarak mülkiyetinin
 Vakıflar Bankası'na intikal ettiği subut bulmuştur. Kaldı ki taraflar
 arasında bu olgular yönünden bir uyuşmazlıkta bulunmamaktadır.

İddia, savunma, toplanan tüm deliller, özellikle, 8.8.1986 tarihli ekstra
 işlerin yapımına dair davalının davacıya gönderdiği yazılar; gazete ilanları
 broşürler ve reklamlar içeriği davacı alıcının edimi olan satış bedeli
 taksitlerini kabul etme biçiminde davalının süre gelen tüm tutum ve
 davranışları bir kül halinde değerlendirildiğinde; davalının emrolunan şekle
 riayet etmeksizin akti ifa edeceği fikrini uyandırarak davacıyı akit yapmağa
 yönelttiği, sözleşmedeki taahhütlerini yerine getireceğine dair davacıda tüm
 bir güven yarattığı ve devam eden zaman içinde de bu güveni kuvvetlendirip
 sürdürdüğü davacı ve diğer yüzlerce alıcıdan tahsil ettiği satış paralarıyla
 inşaatı az bir farkla tamamladıktan sonra Vakıflar Bankası'na kredi temini
 için ipotek ettiği, ardından borçlarından kurtulmak için cebri ihale yoluyla
 taşınmazın Vakıflar Bankası'na satılmasına neden olduğu böylece, sözleşmeyi
 imkansız hale getirip ondan kurtulmak istediği kanaatına kavuşulmuştur. İşte,
 subut bulan bu olgulardan sonra davalının satım sözleşmesinin şekil
 noksanlığı nedeni ile geçersizliğini ileri sürmeye kalkışması MK.nun 2.
 maddesince ifadesini bulan iyiniyet kurallarıyla bağdaşmaz. Hakkın kötüye
 kullanılması niteliğini taşır. Bu durumda taşınmazın temlikine ilişkin edim
 ifa edilmeksizin ferağın imkansız hale getirilmesi BK.nun 41/2. maddesine
 uygun, ahlaka aykırı tazmini gerektirir bir fiil olarak kabul edilmesinde
 duraksamaya yer olmamalıdır. Böyle hallerde, şekle aykırılığa rağmen
 sözleşmenin geçerli olarak kurulmuş olduğu kabul edilmeli ifa menfaatının
 (olumlu zararın) tazmini imkanı tanınmalıdır (MK. md. 2; BK. md. 41/2).

3- Mahkemece, dairenin davanın açıldığı tarihteki rayiç değeri esas alınarak
 tazminata hükmedilmiştir. Oysa, davalının davacıda yarattığı ve sürdürdüğü
 güvenin münkati olduğu, diğer bir anlatımla dairenin davalı tarafından
 Vakıflar Bankası'na cebri ihale yoluyla satılması suretiyle davalı ediminin
 kurusu ile imkansızlaştığı tarihteki dairenin sürüm değerine hükmedilmesi
 gerekir.

Öte yandan, bilirkişilerin dairenin değerine ilişkin değerlendirmeleri
 Yargıtay denetimine uygun ve yeterli görülmemiş; özellikle hangi
 taşınmazların emsal alındığı, dava konusu daireye göre konum ve durumları
 gerekçeli bir şekilde dayanakları gösterilerek izah edilmemiş olduğundan
 hükme yeterli bulunmamıştır. Bu nedenle Mahkemece yapılacak iş MK.nun 633.
 maddesi esas alınarak taşınmazın Vakıflar Bankası'na cebri ihalesinin
 tamamlandığı tarihe göre dairenin sürüm değeri uzman bilirkişilerden
 gerekçeli rapor alınarak belirlenmeli bulunacak tutara tazminat olarak
 hükmedilmelidir.

Hukuki nitelendirmede ve dayanılan gerekçelerin bir kısmında yanılgıya
 düşülerek yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi usule ve yasaya
 aykırıdır. Bozma nedenidir.

S o n u ç : İkinci bentte açıklanan hukuki dayanaklar altında mahkeme kararı
 gerekçesinin Usulün 438/son maddesi uyarınca düzeltilmesine, davalının diğer
 temyiz itirazlarının birinci bentte belirtilen nedenlerle reddine, kararın
 üçüncü bente göre davalı yararına (BOZULMASINA), 100.000 lira duruşma
 avukatlık parasının davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, istek halinde
 peşin harcın iadesine, 2.12.1991 gününde oybirliğiyle karar verildi.


    
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini