Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 



      T.C.
Y A R G I T A Y
İçtihadı Birleştirme	
Büyük Genel Kurulu

	E.	1991/7
	K.	1992/4
	T.	10.4.1992

*  KISA KARAR
*  GEREKÇELİ KARAR
*  ÇELİŞKİ

ÖZET : 1- Kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması bozma nedenini
 oluşturur.

2- Yerel Mahkeme, bozmadan sonra önceki kararla bağlı olmaksızın, çelişikliği
 kaldırmak kaydıyle, vicdani kanaatine göre karar verebilir.

(1086 s. HUMK. m. 382, 388, 389, 428)

Yargıtay Onuncu Hukuk Dairesi Üyesi Cahit Kadılar, kısa karara aykırı şekilde
 yazılmış gerekçeli kararın esasa girilmeden sırf bu çelişki nedeniyle
 bozulması gerekip gerekmediği konusunda Onuncu Hukuk Dairesi ile diğer
 daireler ve Hukuk Genel Kurulu kararları arasında aykırılık bulunduğunu ileri
 sürerek, bu aykırılığın içtihadı birleştirme yolu ile giderilmesini istemiş;
 Birinci Başkanlık Kurulu'nca 17.10.1991 gün ve 51 sayı ile kararlar arasında
 aykırılık bulunduğu sonucuna varılarak konunun İçtihadı Birleştirme Büyük
 Genel Kurulu'nda görüşülmesine karar verilmiştir.

10 Nisan 1992 günü toplanan İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nda
 raportör üyenin açıklamaları dinlenerek gereği görüşüldü:

Önce, kararlar arasında aykırılık bulunup bulunmadığı yönü üzerinde
 durulmuştur.

Hukuk Genel Kurulu'nun 1.2.1969 gün ve 776/74 sayılı kararında ilamın tefhim
 olunan karara uygun olması gerektiği; bunun kamu düzeni ile ilgili bulunduğu
 belirtilerek karar, gerekçeli kararın kısa karara uygun bulunmaması sebebiyle
 bozulmuştur.

Hukuk Genel Kurulu'nun 30.9.1970 gün ve 847/464 sayılı kararında: Konu İcra ve
 İflas Kanunu'nun 18, 97 ve 363. maddeleri uyarınca basit yargılama usulü
 açısından ele alınıp incelenerek tutanağa geçirilip tefhim edilen ilk kararın
 geçerli olduğu, sonradan dosyaya konulan kararın ise bir örnek niteliğini
 taşımakta olup, bu kararın tefhim olunan esas kararla çelişmesi halinde
 hukuki sonuç doğurmayacağı; hukuki değeri taşımayan bu karar örneğindeki
 yanlışlıkların düzeltilmesini ilgili tarafın her zaman isteyebileceği
 belirtilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nun 10.2.1988 gün, 520/89 sayılı kararı: Bu karara esas
 olan usulu durum şöyle gerçekleşmiştir: Yerel mahkeme 27.12.1984 günlü son
 oturumda ittihaz ettiği kısa kararda "Davanın kabulüne" karar vermiş,
 gerekçeli kararda ise davayı reddetmiştir. Temyiz üzerine İkinci Hukuk
 Dairesi kısa kararla gerekçeli kararın çelişik olmasına değindikten sonra
 gerekçeli kararın tefhim edilen kısa karara uygun düzenlenmesinin zorunlu
 bulunduğu gerekçesiyle kararı bozmuş; yerel mahkeme bozmaya uymuş, ancak bu
 defa kısa kararda davanın reddine karar verdiğini açıklamış gerekçeli kararı
 da buna uygun olarak davanın reddi şeklinde oluşturmuştur. Temyiz üzerine
 İkinci Hukuk Dairesi davanın kabulü doğrultusunda gerekçeli karar
 düzenlenmesine ilişkin bozma kararına uyulduğu halde davanın reddine karar
 verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle kararı yeniden
 bozmuştur. Yerel mahkeme önceki kısa kararın maddi hataya dayandığı; bu maddi
 hatayı düzeltmek amacıyla bozmaya uyduğunu bozmadan sonra verdiği kısa
 kararla daha sonra yazılan gerekçeli kararın aynı doğrultuda olduğu
 gerekçesiyle kararında direnmiştir. Hukuk Genel Kurulu, bozmaya uyulmakla,
 bozma kararında açıklanan biçimde araştırma ve inceleme yapılma ve gene
 bozmada benimsenen hukuki esaslar uyarınca karar verilme konusunda taraflar
 yararına usuli kazanılmış hak doğacağını; ancak maddi hata halinde bu kuralın
 uygulanmayacağını açıkladıktan sonra olayın özelliği itibariyle usuli
 kazanılmış hak doğmayacağını bu itibarla direnme kararı verilebileceğini
 belirtmiş; bozmadan sonra mahkemece öncekinden farklı yeni bir kısa karar
 oluşturulduktan sonra buna uygun gerekçeli karar oluşturulmasını da usul ve
 yasaya uygun bulmuştur.

Birinci Hukuk Dairesi'nin 11.2.1988 gün, 11944/1415 sayılı; 24.2.1964 gün,
 952/1008 sayılı; İkinci Hukuk Dairesi'nin 12.12.1990 gün, 7840/12913 sayılı
 kararları Hukuk Genel Kurulu'nun yukarıda açıklanan 1.2.1969 günlü kararı
 doğrultusundadır.

Üçüncü Hukuk Dairesi 27.9.1973 gün ve 4007/4016 sayılı kararında Hukuk Genel
 Kurulu'nun 1.2.1969 günlü kararındaki esası benimsemiş ancak bunun yanında
 mahkemece yapılacak işi de göstererek gerekçeli kararın duruşma tutanağına
 yazılı kısa karara uygun olarak düzenlenip taraflara tebliğ edilmesi gereğine
 değinmiştir.

Dördüncü Hukuk Dairesi'nin 28.4.1986 gün ve 3054/3674 sayılı kararında
 gerekçeli kararın tefhim olunan kısa karara uygun olarak yazılmamış bulunması
 bozma sebebi sayılmış ve aynen şu husus eklenmiştir: "Mahkemece yapılacak iş,
 tefhim olunan kısa karara göre ve ona uygun olarak yazılacak gerekçeli
 kararın taraflara tebliğ ve bu karara karşı kanun yoluna başvurulması halinde
 dosyayı diğer temyiz itirazlarıyla birlikte incelenmek üzere Yargıtay'a
 göndermekten ibarettir". Dördüncü Hukuk Dairesi'nin 24.12.1987 gün ve
 7427/9508 sayılı kararı da aynı doğrultudadır.

Altıncı Hukuk Dairesi'nin 12.1.1962 gün ve 7638/149 sayılı kararında
 "Mahkemenin son muhakeme celsesinde tarafların yüzlerine karşı tehfim ettiği
 kararla sonradan yazdığı gerekçeli karar birbirine uymamaktadır. Halbuki
 gerekçeli kararın kısa karara uygun şekilde yazılması iktiza eder"
 gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.

Yedinci Hukuk Dairesi'nin 23.2.1976 gün ve 1732/2863 sayılı kararı Hukuk Genel
 Kurulu'nun 1.2.1969 günlü kararı doğrultusundadır.

Sekizinci Hukuk Dairesi'nin 16.3.1987 gün ve 2760/2830 sayılı ve 20.2.1989
 gün, 1425/1666 sayılı kararlarında kısa karara aykırı gerekçeli karar tesis
 edilmesinin bozma sebebi oluşturacağına değinilmiştir.

Dokuzuncu Hukuk Dairesi'nin 21.11.1991 gün ve 10137/14580 sayılı kararında
 "...kısa kararla gerekçeli karar farklıdır. Bu şekilde hüküm tesisi usul ve
 yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir" denilmekle yetinilmiştir.

Onunucu Hukuk Dairesi'nin 18.11.1986 gün ve 5997/6166 sayı ve 9.3.1987 gün,
 1239/1283 sayılı kararlarında tefhim olunan kararda davanın reddine;
 gerekçeli kararda ise davanın kabulüne karar verilmesinin hükmün bozulmasını
 gerektirebileceği de düşünülebilirse de denildikten sonra dava ekonomisi ve
 uyuşmazlıkların en kısa yoldan ve en az masrafla çözümlenmesi ilkesi dikkate
 alınarak hükmün sırf bu çelişki nedeniyle bozulmaması gerektiği esası
 benimsenerek temyiz itirazları incelenerek işin esasına girilmiştir.

Onuncu Hukuk Dairesi'nin 5.5.1987 gün ve 1652/2732 sayılı kararında, kısa
 kararda davanın kabulüne, gerekçeli kararda ise davalılardan biri hakkında
 tamamen, diğeri hakkında ise kısmen redde karar verilmiş olan bir dosyada
 temyiz üzerine bu yönden bir bozma yapılmadan gerekçeli karara itibar
 olunarak işin esası yönünden temyiz incelemesi yapılarak sonuca gidilmiştir.

Onuncu Hukuk Dairesi'nin 2311.1987 gün ve 6250/6369 sayılı kararında kısa
 kararla gerekçeli karar arasında açık çelişki bulunması bozma sebebi
 sayılarak mahkemece kısa karara uygun gerekçeli karar yazılmak üzere hüküm
 bozulmuştur.

Onuncu Hukuk Dairesi'nin 3.10.1988 gün ve 6327/5279 sayılı kararında,
 mahkemece yapılacak işleme değinilmeksizin "kısa kararla gerekçeli karar
 arasında çelişki bulunması usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir"
 denilmekle yetinilmiştir.

Onbirinci Hukuk Dairesi'nin 27.1.1992 gün ve 5193/334 sayılı kararında,
 "H.U.M.K.na göre asıl karar kısa karar olup, mahkemece gerekçeli olan kararın
 kısa karara uygun olarak yazılması gerekir. Mahkemece, kısa kararda
 davalılardan (A) aleyhine karar verildiği halde, gerekçeli kararda diğer
 davalı aleyhine karar verildiği ve (A) hakkında ise yetkisizlik kararı
 verildiği anlaşılmaktadır. Kısa kararla gerekçeli kararın farklı olması
 önemli bir usul yanlışlığıdır. Bu itibarla mahkemece gerekçeli kararın kısa
 karara uygun olarak yazılması gerekirken bu yönün gözden kaçırılması doğru
 görülmemiş ve hükmün sadece bu yönden bozulması gerekmiştir" denilmiştir.

Onikinci Hukuk Dairesi 18.9.1989 gün ve 1327/1760 sayılı kararda, "Gerekçeli
 kararın kısa karara uyması zorunludur" gerekçesiyle bozma yapılmıştır.

Onikinci Hukuk Dairesi'nin 16.10.1991 gün ve 9963/10620 sayılı kararında,
 "Gerekçeli kararla kısa karar arasında çelişki vardır. Asıl olan kısa
 karardır. Gerekçeli karar kısa karara uygun olmak gerekir. Kısa karara uygun
 gerekçeli karar yazılmak üzere merci kararı bozulmalıdır" görüşü
 benimsenmiştir.

Onüçüncü Hukuk Dairesi'nin 3.4.1975 gün ve 3110/2150 sayılı kararında,
 "Anayasa'nın koyduğu yargılamanın aleniyet kuralı ve HUMK.nun 382- nci
 maddesi gereği olarak kararların alanen tefhim edilmesi gerekir. Kısa kararla
 gerekçeli kararda belirtilen kararın başka nitelikte olması aleniyet kuralına
 aykırı düşer ki bu da mahkemelere olan güveni sarsar. Davanın tamamen reddine
 karar verildikten sonra bundan dönülerek davanın kabulüne aksettiren bir ilam
 düzenlenemez. İlamın tefhim edilen karara uygun olarak düzenlenmesi
 zorunludur. Bu yön kamu düzeni ile ilgili olduğundan mahkemenin davanın
 reddine karar verildikten sonra bundan dönüp davanın kabulü şeklinde ilam
 düzenlemesi açıklanan ilkelere aykırı olup bozma nedenidir" görüşüne yer
 verilmiştir.

Onbeşinci Hukuk Dairesi'nin 4.10.1990 gün ve 660/3842 sayılı kararında, kısa
 kararla gerekçeli karar arasında çelişikliğe değinildikten sonra "... geçerli
 bulunan kısa karar doğrultusunda hüküm kurulmak üzere karar bozulmalıdır"
 denilmiştir.

Onsekizinci Hukuk Dairesi'nin 11.2.1992 gün ve 139/408 sayılı kararında,
 "Yargıtay'ın yerleşmiş uygulamalarına göre tefhim edilen karar esas olup
 gerekçeli karar tefhim edilen bu kısa karara aykırı olamaz. Bu husus kamu
 düzeni ile yakından ilgili olup mahkeme kararlarına duyulan güvenin
 gereğidir. Bu durumda mahkemece yapılacak iş, yeniden duruşma açarak kısa
 karara uygun gerekçeli kararı yazıp taraflara tebliğinden ibarettir"
 denilerek karar bozulmuştur.

Birinci Hukuk Dairesi'nin 24.2.1964 gün, 952/1008 sayılı, Sekizinci Hukuk
 Dairesi'nin 20.2.1989 gün ve 1425/1666 sayılı ve 20.2.1975 gün, 4228/1057
 sayılı; Onüçüncü Hukuk Dairesi'nin 13.9.1973 gün, 135/138 sayılı kararlarında
 ise kısa karar - gerekçeli karar çelişikliğine ilişkin bozma yanında diğer
 yönlerden de bozma yapılmıştır.

Birinci Başkanlık Kurulu'nun 17.10.1991 gün ve 51 sayılı kararında içtihadı
 birleştirmenin konusu hakkında herhangi bir açıklamada bulunulmamış; sadece
 kararlar arasında aykırılık olduğuna değinilmekle yetinilmiştir. Burada usul
 yönünden öncelikle şu hususun açkılanmasında yarar görülmüştür; Kural olarak
 içtihadı birleştirme kurulları ve Birinci Başkanlık Kurulu kendilerine
 yetkililerce başvurulmadan re'sen içtihadı birleştirme kurumunu harekete
 geçiremezler. Yasada öngörülenlerce bu konuda başvuru gerekir. Ancak,
 kararların kapsamında kalmak kaydıyla aralarında aykırılık bulunan hukuki
 konuları belirleme ve özetleme yetkisini içtihadı birleştirme kurulu haiz
 olup bu konuda raportör üyenin özetlemesi dahi kurulu bağlamaz.

O halde, yukarıda özetlenen kararlar arasında aykırılık doğuran noktalar
 öncelikle belirlenmelidir.

Aykırılık, evvela kısa kararla gerekçeli kararın çelişik olmasının bir bozma
 sebebi oluşturup oluşturmadığı noktasında belirmektedir. Kararlardan bir
 kısmında bu aykırılığın bozma sebebi oluşturacağı kabul edilmişken diğer
 bazılarında bozma sebebi oluşturmayacağı esası benimsenmiştir. Bu yöndeki
 uyuşmazlık çok uzun yıllar boyu devam etmiş ve etmektedir. Herhangi bir
 nedenle kısa kararda benimsenen sonucu, gerekçeli kararı yazarken vicdanına
 ve hukuki görüşüne uygun bulmayan hakim gerekçeli kararında kısa kararla
 çelişen bir sonucu benimseme yoluna gitmektedir. Bu kararlarda, az önce
 açıklanan aykırılık durumu ile sıkı sıkıya bağlı bir uyuşmazlık sebebi daha
 meydana çıkmaktadır. Bozma görüşünü benimseyen Yargıtay kararları kısa kararı
 esas almakta ve bozmadan sonra yapılacak işleme de bozma kararında açıkça yer
 vermekte ve "mahkemece yapılacak iş kısa karara uygun gerekçeli kararı
 yazarak taraflara tebliğ etmekten ibarettir" demektedir. Diğer bazı
 kararlarda ise mahkemece yapılacak işlem hakkında herhangi bir açıklamaya yer
 verilmediği görülmektedir. Çelişikliği bozma sebebi saymayan kararlarda ise
 (gerekçeli karar) esas alınarak işin esası incelenmektedir. Diğer bazı
 kararlarda ise çelişiklik bozma sebebi sayılmakla beraber işin esası da
 incelenerek bu yönden de bir karar tesis edilmektedir. Bu iki sorunun
 uygulamada birbiri ile sıkı sıkıya bağlı oluşu, içtihadı birleştirme konusu
 belirlenirken her ikisinin birlikte ele alınması zorunluluğunu doğurmaktadır.
 Öyleki uygulamada ve öğretide sorun özetlenirken kısa kararla gerekçeli
 kararın çelişik olması bozma sebebi sayılır mı, sayılmaz mı sorunu; kısa
 karar mı, gerekçeli karar mı esastır sorunu ile adeta özdeşleştirilmektedir.
 Bu itibarla konuyu iki yönü ile birlikte ele alma zorunluluğunun kabulü
 gerekli görülmüştür. Aksi halde ihtilaf sürüp gidecek tatbiki hiçbir yarar
 sağlanmayacaktır. Böylece çelişiklik bozma nedeni sayıldığı takdirde,
 bozmadan sonra önceki kısa kararın aksi doğrultuda bir kısa karar oluşturulup
 oluşturulamayacağının da içtihadı birleştirmenin kapsamında düşünülmesi
 benimsenmiştir. Kaldıki içhitadı birleştirme ilke kararlarına göre İçtihadı
 Birleştirme Kurulları içtihadı birleştirmeye esas tutulan kararlarda beliren
 görüşler dışında, raportör üyece dokunulmayan üçüncü bir çözüm yolunu da her
 zaman benimseme yetkisini haizdir.

İşin esasına gelince: T.C Anayasası yargılamanın aleniyeti ilkesini
 benimsemiştir. Bunun anlamı yargılama açık olacak, yargılamanın sonunda
 mahkemece verilen karar da açıkça belirtilecektir. Sonradan yazılan gerekçeli
 kararın da bu kısa karara uygun olması gerekir. Aksi halde yargılamanın
 aleniyeti ilkesi zedelenmiş ve mahkeme kararlarına güven sarsılmış olacaktır.
 Bu hukuki esasın doğal sonucu gerekçeli karar kısa karara uygun değilse
 kararın bozulması icabedecektir. Bu görüş üzerinde oybirliği hasıl olmuştur.

Karar bozulduktan sonra acaba hakim evvelce verdiği kısa karara uygun
 gerekçeli karar yazma zorunda mıdır; yoksa önceki kısa kararını değiştirip bu
 değişikliğe uygun bir gerekçeli karar da yazabilir mi? Yukarıda bozma sebebi
 esası benimsenirken gerekçeli kararın kısa karara uygun olma zorunluluğu,
 yargılamanın aleniyeti ve mahkeme kararlarına güven ilkesinin doğal bir
 sonucu olarak kabul edilmiştir. Bozma kararından sonra hakim taraflara
 tebligat ile yeniden oturum açacaktır. Başka bir anlatımla hakimin, işten el
 çektikten sonra davayı yeniden ele alamaması engeli Yargıtay bozma kararı ile
 kalkmış olacaktır. Hakimi önceki kısa kararla bağlı tutmak onu vicdani
 kanaatiyle bağdaşmaz bir karar vermeye zorlama sonucu doğuracaktır. Hakimin
 vicdani kanaatine göre karar vermesi de Anayasal bir esastır. O halde hakim
 bozmadan sonra vicdani kanaatine uygun olmayan önceki kısa kararını
 değiştirebilmelidir; ancak bu kısa karara uygun gerekçeli karar yazma
 zorunluluğunun da kabulü gerekir. Başka bir anlatımla hakim çelişikliği
 ortadan kaldırırken önceki kısa kararla bağlı olmamalıdır.

Karşı görüşte olanlar, kısa kararın değiştirilebilip değiştirilemeyeceği
 sorununun içtihadı birleştirme kapsamına girmediğini; çoğunluğun görüşünün
 benimsenmesi ile hakimlere güvenin zedeleneceği; kısa kararla taraflar
 yararına doğan usuli kazanılmış hak ilkesinin bozulacağını ileri
 sürmüşlerdir. İçtihadı birleştirmenin konusuna ilişkin hususa yukarıda
 yapılan usul yönünden açıklamalar nedeniyle çoğunluk katılmamıştır. Diğer
 hususlara ise çoğunluk şu gerekçelerle katılmamıştır: Hakimin vicdani
 kanaatine göre karar vermesi ona güveni daha fazla artıracaktır. Esasen
 hakime güvensizilk düşüncesi esas alınarak içtihad oluşturulamaz. Çoğu zaman,
 böyle bir çözüm yolunun benimsenmesi mahkemeleri adeta abesle iştigale
 zorlama sonucu doğuracak ve dosyaların yararsız yere Yargıtay'la yerel
 mahkeme arasında gidip gelmesine yol açacak bu da büyük ölçüde
 uyuşmazlıkların çabuk ve ucuz çözümlenmesi ilkesini bozacaktır. Bunu şu
 örneklerle kolaylıkla ortaya koymak mümkündür. İdari bir davanın kısa kararda
 işin esasına girilerek davanın kabul edilmesi; gerekçeli kararda ise görev
 yönünden reddi halinde karar çoğunluk ve azınlık görüşlerine göre çelişiklik
 nedeniyle bozulacak, azınlık görüşüne göre bozmadan sonra hakim kısa karara
 uygun olarak davanın esası yönünden kabulüne karar verecek ancak Yargıtay'ın
 görevden ikinci bozmasından sonra davayı görev yönünden reddedebilecektir.
 Çoğunluk görüşüne göre ise Yargıtay'ın çelişiklik nedeniyle ilk bozmasından
 sonra önceki kısa kararla bağlı olmaksızın hakim çelişikliği gidererek davayı
 görev yönünden reddedebilecektir.

Diğer bir örnek, hak düşürücü süreden reddi gereken bir davayı hakim esas
 yönünden kısa kararda kabul edip, gerekçeli kararda hak düşürücü süreden
 reddetmişse, çelişiklik nedeniyle Yargıtay bozmasından sonra azınlık görüşüne
 göre önce davayı kısa karara uygun olarak gerekçeli kararda esas yönünden
 kabul edecek, ancak Yargıtay'ın ikinci bozmasından sonra hak düşürücü süreden
 reddedebilecektir; çoğunluk görüşüne göre ise çelişiklik nedeniyle ilk
 bozmadan sonra hakim çelişikliği gidererek ikinci bozmayı beklemeden davayı
 hak düşürücü süreden reddedebilecektir. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Çağdaş
 yargılama esasları bakımından bu şekilciliği savunmaya olanak bulunmamıştır.
 Hakimin yanlışını gördüğünde temel usul kurallarını ihlal etmeden dönmesi bir
 fazilettir. Ona saygıyı da bu davranış arttırır.

Usuli kazanılmış hak kuralının ihlal edildiği görüşüne gelince;

Usul kuralları gereği şu husus özellikle belirtilmelidir ki hakim, yargılamayı
 bitirerek kısa kararını vermesiyle işten elini çekmiş olur ve karar
 Yargıtay'ca bozulmadıkça hakim davayı yeniden ele alarak göremez. Ne varki
 bizatihi bu kısa karar, hiçbir taraf yararına usuli kazanılmış hak doğurmaz.
 Eğer karşı görüşte olanların ileri sürdükleri gibi usuli kazanılmış hak
 doğsaydı bu karara Yargıtay dahi dokunamazdı. Zira, usuli kazanılmış hak
 yerel mahkemeleri bağladığı gibi Yargıtay'ı da bağlar. Kararlara karşı usuli
 kazanılmış hak ancak tarafların temyiz yoluna başvurmamaları ile doğabilir.
 Bu durum ise ancak Yargıtay ve yerel mahkemelerce olayların özelliklerine
 göre değerlendirilebilecek bir husus olup genel bir kurala bağlanamaz. Bütün
 bu sebeplerle kısa kararla gerekçeli kararın çelişik olmasının mutlak bir
 bozma sebebi oluşturacağı ve bozmadan sonra hakimin önceki kısa kararla bağlı
 olmaksızın çelişikliği kaldırmak kaydıyla vicdani kanaatine göre karar
 verebileceği yolunda içtihatların birleştirilmesi uygun bulunmuştur.

S o n u ç : 1) Kısa kararla gerekçeli kararın çelişik bulunmasının bozma
 nedeni oluşturacağına; 2) Bozmadan sonra yerel mahkemenin önceki kısa kararla
 bağlı olmaksızın çelişikliği kaldırmak kaydiyle vicdani kanaatine göre karar
 verebileceğine İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nca 10.4.1992 gününde
 yapılan ilk toplantıda Esas: 1991/7, Karar: 1992/4 sayı ile 1. bentte
 oybirliği, 2. bentte üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildi.

KARŞI OY
I- USUL VE YÖNTEM BAKIMINDAN
İçtihatların Birleştirilmesi konusu, sayın raportör üyenin raporunda
 belirtilmiş olduğu üzere, "tefhim edilen kısa karar ile daha sonra kaleme
 alınıp tebliğ edilen gerekçeli karar arasında farklılık bulunması ve kararın
 temyiz edilmesi halinde sırf bu aykırılığın, temyiz incelemesinde esasa
 girilmeden, bozma sebebi yapılıp yapılmayacağı"dır.

Bu konudaki görüşler iki ana noktada toplanmakta olup bir görüşe göre, açık
 duruşma sonunda tefhim edilen karara uygun gerekçeli karar yazılması, mahkeme
 kararlarına duyulması gereken genel saygı ve güven gereği, kamu düzeni ile
 ilgili olduğu, kararın (gerekçeli kararın) sırf bu nedenle ve tefhim edilen
 karara uygun gerekçeli karar yazılıp yeniden taraflara tebliğ edilmek üzere
 bozulmalıdır. İkinci görüş ise, bu aykırılık halinde dahi temyiz
 incelemesinin esastan yapılabileceği ve gerekçeli kararın sırf bu uyumsuzluk
 nedeniyle bozulamayacağı şeklindedir.

İçtihat aykırılıkları bu noktalarda toplanmış, sayın raportörün raporu bu
 konuyu ve buna ilişkin görüşleri dikkate alarak düzenlemiş, genel kuruldaki
 görüşmeler bu hususlar üzerinde cereyan ederek tamamlanmış, yukarda sözü
 edilen birinci görüş doğrultusunda genel kurulda oy birliğine varan bir
 kanaat belirlenmiş iken sayın birinci başkan "bu doğrultuda (gerekçeli
 kararın tefhim edilen kısa kararı uygun yazılması için) Yargıtay'ca yapılan
 bir bozma üzerine mahkemenin bozulan gerekçeli karara uygun bir kısa karar;
 ya da kısa karara uygun bir gerekçeli karar yazmakta serbest olup olmadığı"
 konusunu oylamaya koymuştur. Görülüyorki oylamaya konulan husus tevhidi
 içtihadın konusunun tamamen dışındadır.

Bu tutum ve müzakereler ile oylamanın böyle bir mecraya sokulması Yargıtay
 Kanununun 45 inci maddesi ile Yargıtay Başkanlar Kurulunun 19.6.1975 günlü
 "İçtihatların Birleştirilmesi İlke Kararı"na aykırıdır. Çünkü oylama konusu
 yapılan husus, Birinci Başkanlık Kurulu'nda incelenmemiş, bu hususta raportör
 tarafından bir rapor düzenlenmemiş ve bu konuda ilke kararında olduğu üzere
 usulüne uygun bir müzakere zemini oluşturulmamıştır. Yargıtay Kanununun 45
 inci maddesinin son fıkrasına göre İçtihadı Birleştirme Kurulunun, İçtihadı
 Birleştirmeye konu genel kurulun veya dairelerin kararlarındaki gerekçe ve
 görüşlere bağlı olmaksızın sorunu başka bir görüşle bağlayabilir ise de,
 İçtihatları Birleştirme konusu edilen konudan başka bir konuyu karara
 bağlayamaz. İçtihatları Birleştirme konusu, tefhim edilen kısa karar aykırı
 olan bir gerekçeli kararın esasa girişilmeden önce sırf bu nedenle bozulup
 bozulmayacağı konusunda iken, böyle bir bozma kararı üzerine, bozmaya uyan
 mahkemenin dilerse gerekçeli karara uygun kısa karar; dilerse kısa karar
 uygun gerekçeli karar verip veremiyeceğine ilişkin bir oylama yapılamaz. Bu
 konularda bir içtihad aykırılığı dahi ortaya konulmamış iken "İçtihatların
 Birleştirilmesi" görüntüsü altında bu nitelikte bir kural vaaz etmek
 yanlıştır, yasalarımıza aykırıdır. Bu suretle verilmiş bir genel kurul
 kararın Yargıtay Kanununun 45 inci maddeisinin 5. fıkrasındaki bağlayıcı
 niteliği herzaman tartışma konusu edilebilecek ve uygulamada tereddütlere yol
 açacaktır.

II- ESAS YÖNÜNDEN
Tehfim edilen kısa karara aykırılık nedeniyle Yargıtay'ca verilen bozma ilamı,
 gerekçeli karara yönelik, onu bozan, bir karar olduğu açıktır. Bozma nedeni
 ve gerekçesi ise, tefhim edilen kısa karara aykırı olmasıdır. Bozmanın
 dayanağı başka herşeyin (temyiz sebepleri dahil) dışında ve üstünde tefhim
 edilen kısa karar ve bunun içerdiği olgular ve yargısal saptamalardır.
 Gerekçeli karar, bunlara aykırı olduğu için bozulmuştur. İçtihatları
 Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun sayın birinci başkan tarafından ifade
 edildiği üzere oy birliği ile kabul ettiği husus budur. Bu konuda Hukuk Genel
 Kurulu'nun bir kararına (tevhid-i içtihat müzakerelerinde dikkate
 alınmamıştır) dayanılarak Yargıtay bozmasının her iki kararı da (gerekçeli
 karar ve kısa karar) kapsadığı ileri sürülerek belli bir sonuca varılmak
 istenmiş ise de, bu konuda da tartışma açılmamış, raportör üyenin raporunda
 dahi bu konulara değinilmemiştir. O halde bozma, tefhim edilen kısa karara
 uygun gerekçeli karar yazılması konusunda olup, her iki karar arasındaki
 çelişkinin giderilmesini içermemektedir. Büyük genel kurulca oybirliği ile
 kabul edildiği bildirilen İçtihatların Birleştirilmesi kararı budur. Buna
 rağmen, mahkemenin dilediği takdirde değişik bir kısa karar verip taraflara
 tehfim edebileceğini (gerekçeli karara uygun hale getirmek için) ve bu
 suretle Yargıtay bozmasının dayanağı hukuki sebebi bertaraf edebileceğini
 kabul eden bir görüşü, ne usul hukukumuzdaki temyiz incelemesi ve bozmasının
 esasları ne de usuli kazanılmış hak ilkesi ile bağdaştırmak mümkündür.

İçtihatların Birleştirilmesi müzakelerin sonunda kabul gören görüş, tefhim
 edilen karara aykırı gerekçeli kararın, temyiz incelemesinin esasına
 girilmeksizin sırf bu aykırılık nedeniyle bozulması gerektiğine ilişkindir.
 Müzakereler sırasında ve sonunda sayın birinci başkanın müdahalesine kadar
 Yargıtay bozmasının her iki kararıda ortadan kaldırdığına dair bir görüş
 ileri sürülmemiş ve tartışılmamıştır. Büyük genel kurulca kabul edilen bu
 görüşün dayanakları, kamu düzeni ve bununla iniltili olarak usulen kazanılmış
 hak ilkesinin korunmasıdır.

Gerçekten Yargıtay'ın birçok kararında ısrarla vurgulanmış olduğu üzere,
 yazılıp tebliğ edilen kararın daha önce duruşma tefhim edilmiş bulunan karara
 uygun olmaması, HUMK. 382. maddesinde ifadesini bulan, alenen tefhim ilkesine
 aykırı olduğu gibi bu ilkenin uygulanmasından kaynaklanan mahkemelere
 duyulması gereken güveni de sarsıcı sonuç doğurur. Böyle bir mahkeme kararı
 Yargıtay'ca bu nedenle bozulur. Bozma nedeni bu olunca, değiştirilmesi
 gereken kararın tefhim edilen karar değil, buna aykırı olarak yazılan
 gerekçeli karar olması gerektiği sonucuna varılmalıdır. Çünkü, Yargıtay bir
 dava sonucunda iki çelişik karar verilmiş olduğu için bozma yapmadı; biri
 (gerekçeli karar) diğerine (tehfim edilen kısa karar) aykırı olduğu için
 bozma yaptı. Bozmanın gereği hukuken ve mantıken, kısa karar uygun karar
 yazmakla yerine getirilir. Mahkemeye, kısa kararı, gerekçeli karara uygun
 hale getirme seçeneğinin tanınması, bozmanın mantığıyla bağdaşmaz ve bozmanın
 dayanağı olan alenen tefhim ve kamu düzeni esaslarına ters düşer. Yargıtay
 bozmasının geneldeki dayanağı, HUMK.nun 382. maddesinde yer alan "alenen
 tefhim" ilkesinin gereğidir.

Bu ilkeye muhalefet, HUMK.nun 428. maddesinin son fıkrasında belirtilmiş
 olduğu üzere mahkemenin yargılama usulü yasası ile kendisine verilen görevde
 hata etmiş olması ve bu hatanın sonuçta verilen hükmü değiştirir nitelikte
 bulunması ile gerçekleşmiştir. O halde bu bozma, esas itibariyle HUMK.nun
 430. maddesinde sözü edilen kuralın uygulanmasını gerektirir. Bu durumda
 tefhim edilen kısa karara aykırı olan gerekçeli karar, bozma nedeniyle
 geçersizdir. Geçersizlik, kısa kararın açık duruşmada tefhiminden sonraki
 işlemlere yönelik olup bundan önceki işlemleri ve dolayısı ile tefhim edilen
 kararı kapsamaz. Yasa gereği geçersiz olan gerekçeli karara, kısa karar
 değiştirilip ona uygun hale getirilmekle hayatiyet verilmesi "bozma" kavramı,
 sonuçları ve gerekleri ile bağdaşmaz.

Diğer taraftan, tefhim edilen kısa karara uygun olmadığı için bozulan
 gerekçeli karara, bozmaya rağmen geçerlilik olanağı verilmesi, usulen
 kazanılmış hak ilkesine de aykırıdır. Bu aşamada, bir hususu tekrar etmekte
 yarar vardır. Bozulan karar gerekçeli karardır. Bozma nedeni, tefhim edilen
 kısa karara aykırı oluşudur. O halde kısa karar geçerliğini korumaktadır.
 Bozma kararı onu şamil değildir. Aksine, bozmanın dayanığıdır. O halde
 gerekçeli kararı temyiz etmekle bozulmasını sağlayan tarafın, kısa kararla
 öngörülen veya hüküm altına alınan hususlarda bozmayla kazandığı bazı hakları
 vardır. Bozma ilamına uyulmakla bu haklar teyid edilmiştir ve bu suretle
 usulen kazanmış olduğu hakların korunması lazımdır. Davası kısa kararda kabul
 edildiği halde gerekçeli kararda reddedilen davacı, gerekçeli kararı
 bozdurmakla (bozma nedeni, kısa karara aykırı olması) lehine verilen kararın
 gerekçeye bağlanmasını ve bu suretle yazılacak ve taraflara tebliğ edilecek
 kararın geçerli olmasını sağlamış olacaktır. Bu sonucu Yargıtay bozma
 ilamıyla sağlamıştır. Bu aşamada bozma üzerine ve bozmaya uyulduğu halde
 mahkemeye bozulan gerekçeli karara (örneğimizde red kararı) uygun bir kısa
 karar tefhim etme olanağı ve seçeneği verilmesi, onun bozma ile elde ettiği
 kazanılmış haklarını bertaraf edecektir.

Görülüyorki, bir taraftan tefhim edilen kısa karara uymayan gerekçeli kararın
 yazılamayacağını, bunun bozma nedeni olacağını kabul ederken, diğer taraftan
 böyle bir bozma kararı üzerine, bozmaya uyan mahkemenin dilerse bozulan
 gerekçeli kararın uygun bir kısa karar yazmakta serbest olacağını içtihad
 etmek, genel mantık kurallarına ve "bozma" kavramına ters düştüğü gibi usul
 hukuku kuralları ile de bağdaşmaz. Bütün bu nedenlerle, İçtihadların
 Birleştirilmesi konusunun bu konudaki Yargıtay Kanununun 45. maddesine uygun
 olarak Birinci Başkanlık Kurulu'nca alınan kararlar kapsamında "tefhim edilen
 kararla tebliğ edilen gerekçeli karar arasında farklılık bulunması halinde
 sırf bu aykırılığın, temyiz incelemesinde esasa girilmeden bozma sebebi
 yapılıp yapılmayacağı" ile sınırlı tutulup içtihadların "esasa girilmeden
 bozulmalıdır" yolunda birleştirilmesine karar verilmesi ile yetinilmesi
 gerektiği görüşüyle ve yukarıdaki nedenlerle çoğunluk kararına karşıyım.

Sait REZAKİ 
Onsekizinci Hukuk Dairesi
Başkanı
MUHALEFET ŞERHİ
I- Usul Yönünden
Tarafımdan raportör üyeliği yapılmış bulunan içtihatları birleştirmenin konusu
 şu şekilde tesbit edilmişti: "Usulüne uygun biçimde tefhim olunan ve
 zabıtnameye geçirilen kısa kararla (HUMK. 381/II, 489/II), sonra kaleme
 alınan gerekçeli karar (HUMK. 388/I-4, II) aralarında farklılık bulunması ve
 kararın temyiz edilmesi halinde sırf bu aykırılığın temyiz incelemesinde
 esasa girilmeden -hukuk usulü yönünden- bozma sebebi yapılıp yapılmayacağı".
 Hatta bu özet, müzakelerenin başlangıcında, büyük genel kurulda, toplantı
 sayın başkanınca şu şekilde vurgulanmıştır: "Usulüne uygun kısa karar var,
 fakat gerekçeli karar buna aykırı".

Ne var ki daha sonra, müzakerelerin ilerlediği bir sırada, gene toplantı sayın
 başkanınca, Hukuk Genel Kurulu'nun 10.2.1988 - 987/2-520; 988/89 tarih ve
 sayılı kararında benimsenen görüş açıklanarak "kısa ve gerekçeli karar
 aralarındaki aykırılık esasa girilmeden bozma sebebi yapıldığı ve bozmaya
 uyulduğu taktirde mahkemenin ilk tefhiminden ayrılarak başka bir tefhimde
 bulunmasının mümkün olup olamayacağı" şeklinde konu genişletilmiş, sonuçta
 bozmanın tefhime aykırı gerekçeli kararla birlikte tefhim olunan kısa kararı
 da ortadan kaldırdığı, hakimin serbest kaldığı, bozmadan sonra artık başka
 bir kısa karar da tefhim edebileceği şeklinde oylama sonuçlanmıştır.

"Bozmadan sonra hakim serbesttir, ilk hükümden ayrı bir hüküm de tefhim
 edebilir" veya "serbest değildir, ilk tefhimi değiştiremez, ancak ona uygun
 bir gerekçeli karar yazabilir" şeklinde yapılan oylama öncelikle içtihadı
 birleştirmenin konusu dışındadır. Bu konu ne içtihatları birleştirme
 taleplerinde, ne Daire'lerden alınan görüşlerde, ne Birinci Başkanlık Kurulu
 kararında, ne de raporda yer almadığı gibi özellikle bu konuda içtihat
 aykırılığı da tesbit edilmemiştir. Ancak toplantıda ortaya getirilen ve başka
 içtihatlarla aykırılığı ileri bile sürülmeyen henüz gelişmemiş bir tek Hukuk
 Genel Kurulu içtihadının "birleştirme" haline getirilmesi mümkün değildir,
 çünkü öncelikle içtihatlar arasında "aykırılık" ön şartı yoktur. Esasen bu
 konuda içtihatların birleştirilmesi yoluna gidilip gidilmeyeceği bile
 oylanmamıştır. Oylanan; tefhim olunan kısa kararla kaleme alınan gerekçeli
 karar aralarında farklılık bulunması halinde bunun esasa girilmeden bozma
 sebebi teşkil edip etmeyeceğidir ve tesbit edilen de 10. Hukuk Dairesi'nin
 gerek kendi, gerekse Hukuk Genel Kurulu ve diğer Hukuk Daireleri içtihatları
 arasında içtihat aykırılığı bulunduğudur. O halde büyük genel kurulun
 toplanması sebebi olan konu dışına çıkılarak aykırılığı tesbit edilmeyen bir
 tek başka içtihat (HGK) birleştirilmiştir? Bu, konu dışında kaldığı için
 "yeni görüş" şeklinde de değerlendirilemez ve ele alınamaz (bkz. İçtihatların
 Birleştirilmesi İlke Kararı, m. 10).

Kaldı ki, toplantıda ortaya getirilen ve "birleştirilen" Hukuk Genel
 Kurulu'nun 10.2.1988 - 987/2-520; 988/89 tarih ve sayılı içtihadı maddi hata
 konusuna ilişkin olup davanın kabulü tefhim olunduktan sonra gerekçeli
 kararda dava reddedilmiş, Daire'ce bozulması üzerine de zabıt katibince
 duruşma tutanağına hataen davanın kabulü yazıldığı belirtilerek maddi hatanın
 düzeltilmesi amacıyla bozmaya uyulduğu belirtildikten sonra bu defa red
 tefhim olunmuş, tekrar bozulduğunda da ısrar kararı Hukuk Genel Kurulu'nda
 ikinci görüşmede oyçokluğuyla onanmıştır.

Görüldüğü gibi Hukuk Genel Kurulu'nun yukarıdaki içtihadında tefhime aykırı
 zapta geçme maddi hatasına dayanılmıştır. Esasen maddi hata usuli müktesep
 hakkın istisnalarındandır ve bir taraf lehine kazanılmış hak doğurmaz. Eldeki
 içtihatları birleştirmenin konusunda ise böyle bir maddi hata söz konusu
 edilmemiştir. Bu durumda konu dışına çıkılarak ve yukarıda sözü geçen Hukuk
 Genel Kurulu içtihadından esinlenerek, tefhim ile gerekçeli karar ayrılığının
 esasa girilmeden bozma sebebi yapılması halinde bozmaya uyan mahkemenin bu
 defa ilk tefhimi de ortadan kaldırmakta serbest olduğu ve ilk tefhimi
 değiştirebileceği sonucuna varmamak gerekir idi.

II- Esas Yönünden
İlmi ve kazai içtihatlarda ortaya konulan görüşler, tefhim olunan kısa karar
 hüküm fıkrası niteliğine uygun ise bu tefhimle hükmün hukuki varlık kazandığı
 noktasında yoğunlaşmaktadır. Özetlenirse "Henüz gerekçeli karar yazılmamış
 olsa bile tefhim edilmekle hüküm ortaya çıkmış, doğmuş ve bir varlık
 kazanmıştır. Gerekçeli kararın da tefhim edilen nihai karara uygun biçimde
 kaleme alınması gerekir. Anayasa'nın 141 inci maddesi duruşmaların aleniyeti
 kuralını getirmiştir. Bunun sonucu olarak  da kararların alenen tefhimi
 gerekir. Aslolan işte bu alenen tefhim olunan kısa karardır. Aslından ayrılan
 gerekçeli karar kamu düzenine aykırıdır ve mahkemelere olan güveni sarsar.
 Tutanağa geçirilip tefhim edilen ilk karar geçerlidir. Sonradan yazılan
 gerekçeli kararın kısa karara aykırı olması temyiz ve esasa girilmeden bozma
 sebebidir; tavzih yolu ile de giderilemez. Bu durumda mahkemece yapılacak iş
 kısa karara uygun olarak düzenlenecek gerekçeli kararı taraflara tebliğ
 etmek, bu karara karşı kanun yollarına başvurulması halinde gereğini
 yapmaktan ibarettir" (Bkz., Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Ank., 1980,
 C. II, s. 2034 vd.; Ank., 1982, C. III, s. 2328 vd.; Saim Üstündağ, Medeni
 Yargılama Hukuku, İst., 1989, s. 652 vd.). Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nda
 da benzer hükümler sevkedilmiştir (CMUK. 253/I, 266/I, II; 268/I...).

Bu bakımdan kısa karara aykırı ve esasen tefhim edilmeyen gerekçeli karar
 yazılmamış gibidir. Kararın hangi hususları kapsayacağı HUMK.nun 388.
 maddesinde sayılmıştır. Kısa karar bu unsurları kapsayamayacağına göre sırf
 kısa karar üzerinde de inceleme yapılamaz. O halde temyiz mahkemesine kısa
 karara uygun ve HUMK.nun 388. maddesindeki unsurları kapsayan karar
 gönderilmelidir ki temyiz incelemesi yapılsın. Bu yok ise, incelenecek karar
 da olmadığına göre işin esasına girilmeden kısa karara aykırı gerekçeli karar
 bozulmakta, inceleme tekrar bu defa ilk kısa karara uygun olarak yazılıp
 tekrar temyiz halinde gönderilecek gerekçeli karar üzerinde yapılmaktadır ki
 doğru olan budur. Bu şekilde çelişkili karar kaleme alınması halinde, işten
 elini çekmiş hakimin apayrı bir karar yazmış sayılması gerektiği, buna ise
 yetkisinin bulunmadığı belirtilmektedir (Y. 8. HD., 16.3.1987 -
 987/2760-2830). Dikkat edilirse, 10. HD.'nin bazı kararları dışında, hemen
 bütün Daire'ler usulüne uygun olarak tefhim edilmiş kısa karara uygun olmayan
 gerekçeli kararı bozmuşlar, işin esasına girmemişler ve fakat böylece tefhim
 olunan kısa kararı inceleme dışında ve ayakta tutmuşlardır (misal: HGK.,
 1.2.1969-776/74; HGK., 30.9.1970-847/464; 1. HD., 11.2.1988-11944/1415; 2.
 HD., 27.5.1988-4192/5642; 3. HD., 29.6.1987-6882/7249; 4. HD.,
 28.4.1986-3054/3674; 4. HD., 24.12.1987-7427/9508 burada açıkça tefhime
 aykırı gerekçeli kararın bozulduğu vurgulanmıştır; 6. HD.,
 12.1.1962-7638/149; 7. HD., 23.2.1976-1732/2863; 8. HD., 20.2.1989-1425/1666;
 9. HD., 21.11.1991-10137/14580; 10. HD., 23.11.1987-6250/6369; 10. HD.,
 3.10.1988-6327/5279; 11. HD., 27.1.1992-5193/334; 12. HD.,
 14.1.1985-10738/50; 13. HD., 3.4.1975-3110/2150; 15. HD., 4.10.1990-660/3842;
 15. HD., 25.11.1991-2214/5652; 15. HD., 24.2.1992-4536/808; 17. HD.,
 11.2.1992-785/411; 18. HD., 11.2.1992-139/408; ... ...). Yani, usulüne uygun
 olarak tefhim edilen ve zapta geçirilen kısa karar bozmanın şumulü haricinde
 tutulmuştur.

Hatta bu husus, içtihatları birleştirme talebinin hazırlık safhasında bazı
 Daire sayın başkanlarının yazılı cevaplarında da açıkca ifade olunmuştur:
 "...kısa karara aykırı şekilde yazılmış gerekçeli kararın esasa girilmeden
 sırf bu çelişki nedeniyle bozulması gerektiği... 1. HD. Bşk. Z. Özdil - ...
 gerekçeli kararın duruşmanın sonuçlanması üzerine tefhim edilip tutanağa
 geçirilen kısa karara aykırı olamayacağı... 3. HD. Bşk. N. A. Aysoy - ...
 yargılamaya son veren kısa karar ile gerekçeli kararın biribirine aykırı
 olması, başlı başına bozma sebebidir ve esasa girilmeden sırf bu çelişki
 nedeniyle hükmün bozulması gereklidir... 7. HD. Bşk. C. Sonbay - ...işin
 esasına girilmeden nazara alınması gerektiği... 8. HD. Bşk. S. Özdemir -
 ...işin esasına girilmeden kararın bozulması9. HD. Bşk. E. Çubukçu - ...işin
 esasına girilmeksizin Daire'mizce mahkemelerin gerekçeli kararları
 bozulmaktadır... 11. HD. Bşk. N. Özkan - ...kısa karara uygun biçimde
 gerekçeli karar yazılmak üzere kararın bozulması gerektiği... 12. HD. Bşk. K.
 G. Yelço - ...hüküm fıkrası niteliğindeki kısa karar tefhim edilmekle hüküm
 hukuksal yönden varlık kazanmış olmaktadır. Bu nedenle gerekçeli kararın kısa
 karara uygun olması gerekir... 13. HD. Bşk. A. S. Dura - ...mahkemece tefhim
 edilen kısa kararla tebliğ edilen gekekçeli karar arasında çelişki bulunması
 halinde işin esasını inceleme gereği bulunmadan bozma nedeni kabul
 edilmektedir... 17. HD. Bşk. H. Karadoğan - ...asıl karar tehfim edilen karar
 olduğu için gerekçeli kararın kısa karara uygun olması zorunlu
 görülmüştürmünhasıran kısa karara uygun gerekçeli karar yazılmak ve taraflara
 tebliğ edilmek üzere mahkeme kararının bozulmasına ilişkin olmalıdır... 18.
 HD. Bşk. S. Rezaki - ...asıl olan kısa karardır zira tefhim olunan kısa karar
 davanın özünü ve kesin sonucunu ifade eder gerekçeli kararda buna ters bir
 yol izlenmesi kararın değiştirilmesi anlamına gelir ve bu olgu yasaya
 aykırıdır bu sebeple kısa kararın esas alınması buna göre gerekçeli kararın
 yazılması zorunludur... 20 HD. Bşk. F. Atbaşoğlu "Bütün bu görüşlerde
 belirtilen "...gerekçeli kararın bozulması, gerekçeli kararın kısa karara
 aykırı olamayacağı, işin esasına girilmeden nazara alınması, kısa karara
 uygun gerekçeli karar yazılmak üzere bozulması, gerekçeli kararın kısa karara
 uygun olması, kısa kararın esas alınması..." gibi ifadeler bozma ile kısa
 karara aykırı gerekçeli kararın ortadan kaldırıldığını, usulüne uygun biçimde
 tefhim edilen kısa kararın bozma kapsamı dışında tutulduğunu ve lehine olan
 taraf için kazanılmış hak meydana getirdiğini belirtmektedirler.

Esasen bozma kararlarında ve görüşlerde geçen "işin esasına girilmeden"
 ifadesi bu hususu işaret için kullanılmaktadır. Zaten, yukarıda da
 belirtildiği gibi, tefhim olunan kısa karar HUMK. 388'in tüm unsurlarını
 mühtevi bulunmadığından temyizen incelenmesi de mümkün değildir ve
 incelenemeyen kısa kararın bozma şümulünde olduğu da söylenemez. Ne zaman ki
 tefhime uygun gerekçeli karar yazılırsa tefhim olunan kısa karar bu uygunluk
 halinde incelenecektir. Aksi halde Yargıtay, sadece kısa karara aykırı olan
 "gerekçeli kararı'" bozar (Baki Kuru, age., C. II, s. 2034). Bozulan "kısa
 karar" değildir. Mahkemece bozmaya uyulmakla da kısa karar lehine olan taraf
 için kazanılmış hak ihlal edilemez.

Bu durumda bozmaya uyan mahkemece, bozmanın şumulü haricinde tutulmuş ilk
 tefhimin tekrarlanması, müktesep hakkın ihlal edilmemesi ve bu tefhime uygun
 gerekçeli kararın yazılması gerekir. Yoksa, çoğunluk kararında benimsendiği
 gibi; esasa girilmeden, tefhime aykırı gerekçeli karara münhasır kalarak
 yapılan bozmanın usulüne uygun tefhimi de ortadan kaldırdığı farz edilerek
 hakimin apayrı bir tefhimde serbest kaldığının benimsenmesi -bazı istisnalar
 dışında- müktesep hakları ihlal mahiyetinde ve amme intizamına aykırı olur.
 Dosyanın Yargıtay ile mahalli mahkeme arasında gidip gelmesini önlemek için
 bunun pratik çare şeklinde görülmesi de korunması gereken hukuki temel
 müesseselerin önemi yanında geçerli bir gerekçe değildir.

Sonuç olarak; bozmanın usulüne uygun kısa kararı ortadan kaldırmadığı, esasa
 girilmeden yapılan usulden bozma sebebiyle bu aşamada kısa kararın lehine
 olan taraf için kazanılmış hak meydana getirdiği mahkemece bozmaya uyulduğu
 taktirde ilk tefhim tekrarlanarak ona uygun gerekçeli kararın yazılması
 gerektiği, çünkü bozmanın tehfime aykırı gerekçeli kararı ortadan kaldırdığı,
 tefhim ile gerekçeli karar arasında uygunluk bulunmadığı için bunun bir tek
 karar gibi görülerek bozmanın tefhimi de kaldırdığı gibi bir görüşün
 benimsenemeyeceği, o halde hakimin ilkinden ayrılarak başka bir kısa karar
 tefhim edemeyeceği, ancak tefhim ile gerekçeli karar uygunluğunun bulunması
 halinde işin temyizen esasından incelenebileceği ve şartları varsa kararın o
 zaman bütünü ile bozulabileceği, şimdiden ilk tefhimin mahkemece
 değiştirilemeyeceği görüşüyle çoğunluk kararına muhalifim.

Hakkı S. TERZİBAŞOĞLU
Raportör Üye
(11. Hukuk Dairesi)


    
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini