 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C
Y A R G I T A Y
Ceza Genel Kurulu
E. 1991/4-348
K. 1993/70
T. 5.4.1993
* TEHDİT
ÖZET : Maddi olayda, üçüncü kat penceresinde bulunan sanık ile apartman
girişinde bulunan müdahiller, apartmana mobilet konması nedeniyle münakaşa
etmişlerdir.
Bu tartışma sırasında söylenen "motoru alacak adamı oyarım. Anarşist isem
gelir seni oyarım" şeklindeki sözlerde, yukarıda açıklanan niteliklerin
hiçbirisi mevcut olmadığından tehdit suçu oluşmamıştır. Kaldıki sanığın bu
sözleri mağdurlar üzerinde korku yaratmamış, sanığın üçüncü kattan olay
yerine gelmesini beklemişler ve kavga etmişlerdir. Bu durumda söylenen
sözlerin ciddiye alınmadığını, mağdurlar üzerinde etkileyici dahi olmadığını
ve söylenen sözlerin umursanmadığını, dikkate alınmadığını göstermektedir. Bu
itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar
verilmelidir.
(765 s. TCK. m. 188, 191, 192)
Tehdit suçundan sanık Erol'un beraatine ilişkin, (Nazilli Asliye Ceza
Mahkemesi)nce verilen 18.12.1990 gün, 495/809 sayılı hükmün, müdahil vekili
tarafından temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi,
30.10.1991 gün, 5435/6467 sayı ile;
"1- TCY.nın 191. maddesinde yer alan, yardımcı hüküm niteliğinde olan ve
(amaç-tehdit) olarak salt tehdit eylemini cezalandıran cürmün manevi öğesi,
tehdit etme bilinç ve iradesi öğelerinden oluşan genel kasıttan ibarettir. Bu
kasıt, kastın oluşum süreci ve yoğunluğu açılarından bir düşünce kastı (dolo
di propasito) ya da bu kastın en yoğun biçimi olan tasarlama (taammüt)
veyahut da kavga ve tartışma gibi çoğu durumlarda görüldüğü üzere bir öfke
(taşkınlık) kastı (dolo di impeto) da olabilir. Bu nedenle de saptandığı
takdirde öfke bilinç ve iradeyi kaldırmayıp yalnızca iradeyi ve dolayısıyla
sorumluluğu zayıflattığından, suç kastının ortadan kalkması sözkonusu olamaz.
Bu durumda koşulları bulunduğu takdirde yalnızca TCY.nın 51. maddesinde
öngörülen yasal indirim uygulanabilir. Nitekim bu hareketin, bir amaç-tehdit
olarak değil, bir araç-tehdit olarak cezalandırıldığı TCY.nın 258, 308, 416,
429, 495 ve benzer birçok maddelerinde suç kastının kapsamına girdiği halde,
öfkeyle söylenen tehdit hareketinin kasıt bulunmadığı ya da ciddi olmadığı
ileri sürülmemiş, bu suçları işleyen failler uygulamada yerinde olarak
cezalandırıla gelmişlerdir. TCY.nın amaç-tehditi (madde 191) ve araç tehditi
(madde 188) cezalandıran 191 ve 188. maddelerinde öfkenin suç kastının
kaldıracağını ve öfkeyle söylenen tehditin ciddi olmayacağını ileri sürmek,
kuşkusuz yukarıda anılan maddelerdeki suç, araç-tehditin kalkmasını ve
dolayısıyla bu suçların da oluşmasını doğurur ve TCY.nın sistemi içinde bir
iç çelişki yaratır.
2- Bir tehlike suçu olan tehditin ciddi olup olmadığı hususu ise, tehditi
içeren sözlerin gerçekleşmesinin kaçınılmaz olup olmamasına göre değil,
oluştuğu ortama ve tarafların bedensel ve ruhsal durumlarına göre tehdit
edici sözlerin gerçekleşme olasılığı ve mağdurun iradesini etkileme derecesi
ölçüleri içinde, önceden bir bir sayılması olanaksız etkenler gözetilerek ilk
mahkemece değerlendirilerek olgusal (fiili) bir sorundur. İlk mahkeme, ağır
olmayan (hafif) tehditlere karşı da cezai yaptırım gerektiren yasa koyucunun
bu konudaki duyarlılığını da gözeterek, tehditin görünüşte ciddi olup
olmadığı sorununu çözmek zorundadır. Öfkeyle söylenen tehditlerin ciddi
olamayacağı yolunda önceden ilke boyutunda ve üstelik bir olay içtihadı
yaratmak olanaksızdır.
Tehdit cürmünün hukuki ve maddi konuları, suç kastını zaman süreci içindeki
oluşumu ve niteliği, suçun yapısına ilişkin yukarıda açıklanan nedenler
gözetilmeden, tartışma ve kavga sırasında salt öfkeyle işlenen tehditin suç
olamayacağı nedenine dayanılarak yasal temelden yoksun gerekçeyle hüküm
kurulması" isabetsizliğinden bozmuştur.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 12.12.1991 gün, 54 sayı ile;
"Ceza Genel Kurulu'nun 18.2.1991 gün, 368-36 sayılı kararında belirtildiği
şekilde, mağdurda endişe ve korkunun doğması, tehditi ihtiva eden sözlerin
ciddi ve etkili olmasına bağlıdır. Tehditin hukuken değerlendirilebilmesi
için uygunluk, elverişlilik, yeterlilik şartları gerçekleşmelidir. Söylenmesi
için sebep olmayan ve yapılması mümkün bulunmayan, kızgınlıkla söylenen
sözlerde tehdit suçunun kast unsuru yoktur" gerekçesiyle itiraz ederek Özel
Daire bozma kararının kaldırılmasını ve hükmün onanmasını talep etmiştir.
Dosya, Birinci Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği
konuşulup düşünüldü:
Olay günü sanık, mobiletini apartman giriş kısmına koyarak üçüncü katta
bulunan babasının evine gitmiştir. Mobiletin, apartmana giriş ve çıkışı
engellemesi nedeniyle müdahil ile sanık arasında münakaşa çıkmıştır.
Katılanın "mobiletini kaldır, Kürt, anarşist" demesi üzerine, üçüncü kattaki
evlerinin penceresinden bakan sanık, "motoru buradan alacak adamı oyarım, ben
anarşist isem gelir seni oyarım" demiş ve aşağıya inerek müdahili; kardeşi
ile birlikte dövmüştür.
Sanık hakkında tehdit suçundan kamu davası açılmış, Yerel Mahkeme "kavga
sırasında kızgınlıkla söylenen sözlerle tehdit suçunun taammüt unsurunun
bulunmadığını" kabul ederek sanığın beraatine karar vermiştir. Hüküm;
katılanların temyizi üzerine Özel Dairece bozulmuş, bozma kararına itiraz
edilmiştir.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık,
yukarıda açıklanan olayda sanığın eyleminin tehdit suçunu oluşturup
oluşturmayacağına ilişkindir.
1- Bir eylemin suç teşkil etmesi için yasada belirlenen suç tipine uygun
olması gerekir. Tehdit, ağır ve haksız bir zarara uğratılacağının mağdura
bildirilmesidir. Gerçekleşmesi failin iradesine bağlı olan ve gelecekte vuku
bulacak bir kötülüğün gerçekleşecek gibi gösterilmesidir. Tehdit, mağdurun
karar verme ve serbest hareket etme özgürlüğünü kısıtlamalı, iç huzurunu
bozmalı, onu endişeye düşürmelidir.
Failin sözleri, mağdur üzerinde ciddi bir korku yaratmıyorsa sonuç almaya
elverişli, yeterli ve uygun değilse tehdit suçunun oluştuğu ileri sürülemez.
Mağdur ve içinde bulunduğu ortam nazara alınmalıdır.
2- Öğretide tehdit fiilinin bilerek, isteyerek (irade ederek) işlenmesi
gerektiği kabul edilmiştir.
"Tehdit fiilinin niyet unsuru için hukuki nazariyatça kabul edilen prensip,
tehdit fiilinin taammüden vukua gelmesidir. Puccioni "diğerini tehevvüren
tehdit eden bir kimseyi bu madde hükmüne göre cezalandırmak doğru değildir"
diyor. Bu fikri Carrara dahi hukuk ilmi prensibine muvaffık olarak tasvip
etmiştir. Bu mütalaalara biz de katılmaktayız. Zira, eğer tehdit şahsi
hürriyet aleyhine bir cürüm telakki ediyorsa bu, bir şahsı yapmak istediği
şeyi yapmamaya zorlamak suretiyle tezahür eder. Tabiidir ki, tehdit ciddi
şekilde vaki olmazsa kanunun bu fiil için talep ettiği hudut ve mahiyet
unsurları meydana çıkmaz. Piacenzo Ceza Mahkemesi "bir sarhoşun silah
kaldırmasına, tehdit cezası verilemeyeceğine karar vermiştir" (Majno, Ceza
Kanunu Şerhi, C. 2, Sh. 124 ve dv.).
"Şu hale göre failin cürmün icrasındaki cürüm kastı suçun manevi unsurunu
teşkil etmekte ise de, vuku bulan tezahürler bu kastın vücudunda şüphe
bırakmayacak derecede ve mahiyette olmalıdır. Bu itibarla failin
hareketindeki ciddiyet esasa müessir bir unsurdur. Fail tarafından düşünülüp
taşınılarak icrasına niyet edildiği hususunda şüphe kalmaması lazımdır.
Tezahür eden hallerin maksada nüfuzu mümkün halde bulunması şarttır" (Nejat
Öztürk, Türk Ceza Kanunu Şerhi ve Tatbikatı, C. 1, Sh. 168).
"... Failin mağduru haksız bir zarara uğratacağını bildirmeyi istemesi
lazımdır. Bu takdirde ancak tehditin ciddi bir nitelik taşıdığı kabul
olunabilir" (A. Pulat Gözübüyük, Türk Ceza Kanunu, C. 2, Sh. 519).
"Mağduru haksız bir zarara uğratmak için tehdit hususunda şuurlu bir irade,
tehdit suçunun manevi unsurunu teşkil eder. Failde hareketinin haksızlığı
şuurunun mevcut olması zaruridir" (Prof. Faruk Erem, Türk Ceza Hukuku, C. 3,
Sh. 256).
"Tehdit konusunda bazı Yargıtay kararlarında yer alan "taammüt" kavramı, adam
öldürme suçunda olduğu gibi önceden tasarlama, belli bir süre geçtiği halde
soğukkanlılıkla düşünüp fikrinden caymama anlamında kullanılmamıştır. Tehdit,
bir kimseye haksız ve ağır bir zarara uğratılacağının bildirilmesi olduğuna
ve bireyin iç huzuru ihlal edildiğine göre, mağdurda ciddi bir korku
yaratmalıdır. Söylenen sözlerin ürkütücü, korkutucu, sonuç alıcı boyutta ve
ağırlıkta olması gerekir. Tehditin ciddi olması, korkutuculuğa götürür.
Tehditin korkutucu olabilmesi için fiil; bilerek, sonuçları öngörülerek,
istenerek işlenmelidir. Zarar tehlikesiyle korkutma kastı mevcut olmalıdır.
Ortam ve mağdurun iradesini etkileme derecesi nazara alınmalı, bu nedenle
eylemde sonuca elverişlilik, uygunluk, yeterlilik koşulları gerçekleşmelidir.
Kavga sırasında söylenen sözlerde bu koşullar gerçekleşmemiştir. Çünkü, kavga
esnasında failin, bu yönleri ciddi olarak düşünüp, bu sözleri sarfettiğini
kabul olanaksızdır. Yapılması olanaksız olan; kızgınlıkla sarfedilen sözlerde
tehdit kastının varlığından bahsedilemez. Fevren söylenen sözlerde ciddilik
bulunmadığından mağdur üzerinde korku meydana getirmeyecektir. Önceki
Yargıtay kararlarında kavga sırasında söylenen sözlerde taammüd bulunmadığı
belirtilirken "taammüd" kavramı yukarıda açıklanan anlamda kullanılmıştır"
(Sedat Bakıcı, Tehdit Suçu ve Unsurları, ABD., S. 1992/5, Sh. 721 ve dv.).
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 18.2.1991 gün, 368-36 sayılı kararında "tehdit
mağduru istenilen bir hareketi yapmaya zorlamak ve onu korkutmak olduğuna
göre, hukuken değerlendirilebilmesi için uygunluk, elverişlilik, yeterlilik
koşulları gerçekleşmelidir. Ani oluşan kavgada kızgınlıkla söylenen sözlerde
bu koşullar gerçekleşmediğinden tehdit suçu oluşmayacaktır. Söylenmesi için
sebep olmayan ve yapılması mümkün bulunmayan, ancak kızgınlık anında rastgele
sarfedilen sözlerde bu nitelik bulunmamaktadır. Bu itibarla, sanığın basit
bir tartışma sırasında söylediği "seni öldüreceğim, buraya gömeceğim"
sözleri, tehdit suçunu oluşturmamaktadır! denilmiştir. 1.3.1993 gün, 355-39
sayılı kararda ise, "kavga sırasında fevren seni öldüreceğiz, köyde
yaşatmayacağız diye söylenmesinde tehdit suçunun yasal unsurlarının
gerçekleşmediği ve mağdurun şikayet dilekçesinde tehdit suçundan bahsetmeyip
tanıkların dinlenmesinden sonra tehdit edildiğini söylemesinin bu sözleri
ciddiye almadığını, bu sözlerden korkmadığını gösterdiğinden, Yerel Mahkeme
beraat hükmünün doğru olduğu" belirtilmiştir. Ancak Ceza Genel Kurulu'nun
25.3.1991 gün, 66-92 sayılı kararında da açıklandığı üzere" ciddi ve yoğun
çekişme nedeniyle araları açık ve kavgalı bulunan katılana karşı sanığın
geçmiş ve süregelen olayların etkisinde kalarak suça konu sözleri sarfettiği
ve söylediği şekilde sonradan samanlığın yıkıldığı olayda" tehdit suçunun
yasal unsurları gerçekleşmiştir.
3- Tehdit suçunun oluşması için özel kast aranmaz. Failde suç işleme genel
kastının bulunması yeterlidir. Fiilin belli bir saikle işlenmesi aranmaz.
Fiilin bilerek ve istenerek (irade ederek) işlenmesi, verileceği söylenen
zararın haksız olması yeterlidir. Fiilde korkutuculuk, ürkütücülük,
elverişlilik, ciddiyet yoksa tehdit kastının varlığından söz edilemez. Bir
babanın iyiliği için çocuğuna kızmasında, malına zarar vereni uzaklaştırmak
için mal sahibinin sonucunu düşünmeden ve istemeden fevren bağırmasında
tehdit suçunun oluşmaması; öfkenin suç kastını kaldırması ve öfkeyle işlenen
tehditin suç olmayacağı nedeniyle değil, söylenen sözlerde ciddiyet
bulunmaması sebebiyledir. Zira mağdur haksız bir zarara uğrayacağı endişesine
kapılmamıştır. Failde böyle bir zarara uğratma düşüncesi de bulunmamaktadır.
4- Tehdit suçunun yukarıda açıklanan yasal unsurlarının gerçekleşip
gerçekleşmediği olaysal olarak değerlendirilmeli ve olayda; fail ile mağdurun
içinde bulundukları ortam, söylenen sözler, söylenme nedeni ve söylendiği
koşullar nazara alınmalıdır.
Maddi olayda; üçüncü kat penceresinde bulunan sanık ile apartman girişinde
bulunan müdahiller, apartmana mobilet konması nedeniyle münakaşa etmişlerdir.
Bu tartışma sırasında söylenen "motoru alacak olanı oyarım. Anarşist isem
gelir seni oyarım" şeklindeki sözlerde, yukarıda açıklanan niteliklerin
hiçbirisi mevcut olmadığından, tehdit suçu oluşmamıştır. Kaldı ki, sanığın bu
sözleri mağdurlar üzerinde korku yaratmamış, sanığın üçüncü kattan olay
yerine gelmesini beklemişler ve kavga etmişlerdir. Bu durum da, söylenen
sözlerin ciddiye alınmadığını, mağdurlar üzerinde etkileyici dahi olmadığını
ve söylenen sözlerin umursanmadığını, dikkate alınmadığını göstermektedir. Bu
itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının yukarıda açıklanan
nedenlerle kabulüne karar verilmelidir.
* Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyeleri; haklı nedenlere dayanmayan
itirazın reddi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
S o n u ç : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının, yukarıda açıklanan
nedenlerle KABULÜNE, Özel Daire bozma kararının kaldırılarak Yerel Mahkeme
hükmünün açıklanan DEĞİŞİK BU GEREKÇELERLE ONANMASINA, 5.4.1993 günü yapılan
üçüncü oturumda oyçokluğuyla karar verildi.
|