 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
Dördüncü Hukuk Dairesi
E. 1991/3493
K. 1991/5420
T. 27.5.1991
* TESBİT
(Tarafların katılımı)
ÖZET : Mahkemeler; yapılan yargılama işlemi bir tesbit dahi olsa, olanakları
varsa tarafların katılmasını sağlayacak önlemleri almak zorundadırlar. Çünkü,
tesbit de dahil olmak üzere tüm yargılama işlemlerinde olguların ve hukuki
sorunların tarafların katılımı ile yapılması çağdaş yargılama sistemi ve
tekniğinin gereğidir.
Tesbitin, hakimin gözetim ve denetiminde yapılmasının nedeni hem taraflara
güvence vermek ve hem de gerçekleri, doğru olanı belirlemektir.
(1086 s. HUMK. m. 77)
Taraflar arasındaki haksız eylemden doğan tazminat davası üzerine yapılan
yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı 1.731.555 liranın işlemiş
faizi 281.377 lira ile dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle
birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine
ilişkin hükmün süresi içinde davalılar avukatları tarafından temyiz edilmesi
üzerine; tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya
incelendi, gereği konuşuldu:
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici
nedenlere, delillerin takdirinde bir yolsuzluk görülmemesine, özellikle
gözleme dayanılarak hazırlanan ilk bilirkişi raporuna göre karar verilmiş
olmasına, hasat mevsiminin geçmesi nedeniyle gerçek zararın daha az olduğu
yolunda bir araştırma da yapılamayacağına göre davalıların temyiz
itirazlarının reddi gerekir.
2- Yargı, uyuşmazlıkları çözerken taraflara güven verici işlemler yapmak ve
pahalı yargı olgusunun gerçekleşmesinden kaçınmak zorundadır.
Davaya konu zararlar, iki davalının işletmelerinden çıkan gazların yarattığı
çevre kirliliğinden oluşmakta ve bu zarar her sene periyodik olarak
gerçekleşmektedir. Diğer taraftan zarar aniden değil bir zaman süreci
içerisinde gerçekleşmektedir. Tesbit işlemi de bir yargılama işlemi olduğuna
göre; bunun, hakimin denetiminde tarafların gözü önünde ve onların
katılımıyla gerçekleştirilmesi hem yargılamanın daha ucuz yapılmasını, hemde
adaletin taraflara güven verecek biçimde gerçekleştirmesine yardımcı olur.
Hakimler, verilen kararların mükemmeliyeti ve sosyal doğruluğu hususunda
taraflarda güven yaratmak için yüksek özen göstermek zorundadırlar.
Olayımızda, her sene sürekli meydana gelen mahsüldeki zararın tesbiti için
istekte bulunulmuş ve davalılara tesbitin yapılacağı hususunda bir tebligat
yapmadan işlem yapılmıştır. Tesbitten daha sonra bilgi sahibi olan davalılar
da ikinci bir tesbit istemişler; bu istek de kabul edilerek gerekli işlem
yapılmıştır. Ancak, her iki tesbitte alınan bilirkişi raporlarında, özellikle
gözlem tarihleri ayrı olduğundan, değişik sonuçlar alınmıştır. Zarar gören
mahsulün hasadı nedeni ile bu çelişkilerin giderilmesi de mümkün olmamıştır.
Mahkeme, ilk tesbit için kendisine başvurulduğunda keşif gününü davalılara
PTT.nin hızlı servisleriyle bildirebilir ve bu gün davalıların Yargıtay
denetimine kadar getirdiği eleştirilere ve itirazlara meydan vermemiş
olabilirdi; mahkemeler, yapılan yargılama işlemi bir tesbit dahi olsa,
olanakları varsa tarafların katılmasını sağlayacak önlemleri almak
zorundadırlar. Çünkü, tesbit de dahil olmak üzere tüm yargılama işlemlerinde
olguların ve hukuki sorunların tarafların katılımıyla yapılması çağdaş
yargılama sistemi ve tekniğinin gereğidir. Olayımızda, mahkemenin bu
kurallara uymadığı gerçeği ise tartışmasızdır.
Mahkemenin, bir günde yüzlerce dosyanın keşfini yaptığı ve keşif tutanaklarına
yalnız bilirkişilerin kimlikleriyle genel olarak gözlemin yapıldığının
geçirildiği ve zararın belirlenmesini tamamen bilirkişinin insiyatifine
bıraktığı anlaşılmaktadır. Tesbitin, hakimin gözetim ve denetiminde
yapılmasının nedeni hem taraflara güvence vermek ve hemde gerçekleri, doğru
olanı belirlemektir. Bu nedenle, keşif raporları sonradan alınması zorunlu
olsa bile zararın belirlenmesine esas olacak tüm olguların ve özellikle
zararın niteliği. kapsamı hakkındaki gözlemlerin hakim denetim ve gözetiminde
ve tarafların katılımıyla tutanaklara geçirilmesi gerekir; gereğinde fotoğraf
çekme gibi günümüzün yaygın ve ucuz araçlarından da yararlanılabileceği
gözardı edilmemelidir. Mahkemenin, ugulamasının ötedenberi var olan ve
yaygılaşmış biçimde uygun düşmesi, yapılanın doğru olduğunu göstermez.
Diğer taraftan mahkeme, hasat mevsimi geçtikten ve zararın belirlenmesi için
her türlü olgular ortadan kalktıktan 9-10 ay sonra mahallinde keşfe karar
vermiş ve mahkeme heyetiyle mahalline giden bilirkişiler, zararın
belirlenmesi için olmayan olgulara dayanarak görüş bidiremeyeceklerini beyan
etmişlerdir. Mahkeme, bilirkişilerin ortaya koyduğu bu gerçeği önceden görüp
keşif kararı vermemesi gerekirdi; böyle bir işlem hem pahalı yargı olgusuna
hizmet eder, hem de yargılamanın sonucunda yapılacak nitelendirme ve
değerlendirmeleri zorlaştırır. Nitekim mahkeme, üç keşifle sonuç alamamış ve
dosyayı Ankara'ya göndererek uzman kişilerin görüşünü almak zorunda kalmış,
ancak ilk tesbit raporuna dönerek karar vermiştir.
Mahkeme, ilk tesbiti özenle yapmış olsaydı sonradan gereksiz olarak ikisi
keşifle birisi evrak üzerinde yapılan işlemler yapılmayacaktır. Bu durum,
pahalı yargı olgusunu gerçekleştirmekle kalmamış, yargının zorunlu şartı
güvende tartışılır duruma gelmiştir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 77.
maddesinin hakime yüklediği "tahkikatın ve yargılamanın çabukluk, ucuzluk ve
düzen içinde yapılması" yolundaki ilkesine uyulmaması ve bu yolla hükmün
mükemmeliyeti ve sosyal doğruluğu hakkında davalılardan duraksama
yaratılmasına hatalı olmuştur. Ancak bu yanlışlıklar, yeniden yargılamayla
düzeltilecek nitelikte görülmediğinden bunlara değinilmekle yetinilmiştir.
S o n u ç : Temyiz olunan kararın birinci ve ikinci bentde gösterilen
nedenlerle (ONANMASINA) ve onama harcının temyiz eden davalılara yarı yarıya
yükletilmesine, 27.5.1991 gününde oybirliğiyle karar verildi.
|