 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E.1991/2-543
K.1991/663
T.25/12/1991
Taraflar arasındaki "boşanma" davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda; (Ankara Ondördüncü Asliye Hukuk Mahkemesi)nce davanın kabulüne dair
verilen 6/11/1990 gün ve 945-678 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili
tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 22/2/1991 gün
ve 12851-3245 sayılı ilamıyla; (... Boşanma kararı verilebilmesi için evlilik
birliğinin, müşterek hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede
temelinden sarsıldığının sabit olması gerekir. Oysa dinlenen davacının
tanıklarının sözlerinin bir kısmı Medeni Kanunun 134/1. maddesinde yer alan
temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar olup, bir
kısmı ise sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan
ibarettir. Bu itibarla davanın reddi gerekirken delillerin takdirinde hataya
düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır...) gerekçesiyle
bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda;
mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davalı vekili
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz
edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
görüşüldü:
Bilindiği gibi genel boşanma nedeniyle ilgili Medeni Kanunun 134.
maddesinin eski şeklinde (ifadesinde) şiddetli geçimsizliğe ilişkin boşanma
davası ilke (unsur) olarak doğrudan kusura dayanmıyor görünse de, ikinci
fıkrası ile dava hakkını kusuru olmayan ya da daha az olan tarafa tanımak
suretiyle kusuru gizli bir unsur haline getirmiştir. Nitekim ilk bakışta dava
hakkına yönelik görünse de söz konusu 134. maddenin eski biçiminde, kusura
ilişkin hükmün böylesine "kati bir tarzda uygulanması şikayetlerin odak
noktasını teşkil" etmişti. (3444 sayılı Kanunun Hükümet Tasarısı 4. madde
gerekçesi). İşte bu ve benzer düşüncelerle 3444 sayılı Kanun Medeni Kanunun
134. maddesini değiştirip kusur meselesinden doğan güçlüğü önemli ölçüde
hafifletmiş, kusur yerine evlilik birliğinin onarılmaz bir biçimde
sarsılmasına önem vermiş, özetle kusurlu eşe de dava açma hakkı tanımıştır.
Ne var ki bu değişikliği tamamen kusurlu eşin de, dava açabileceği ve
yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçimde yorumlamamak ve
değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi
eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği temel
hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek
taraflı irade ile sistemimizin benimsemediği bir boşanma olgusunu ortaya
çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiç bir eylemi ve
davranışı söz konusu olmadan evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede
temelinden sarsar, sonra da birlik artık sarsılmış diyerek boşanma
doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir.
Öyle ise, Medeni Kanunun 134. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek
için tamamen ya da hiç bir kusursuz olmaya gerek olmayıp, daha fazla kusurlu
bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber boşanmaya karar verilmesi
için davalının çok az dahi olsa belli bir kusurunun varlığı ve bunun
ispatlanması kaçınılmazdır.
Olayımızda ise vuku bulan vakıalara göre artık evlilik birliğinin
devamı eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne
var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından
kaynaklanmış olup, ancak 5 aydan ibaret kalan evlilik süresinde davalıya atfı
mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir.
Diğer taraftan hükme esas alınan davacının babasına tüfekle ateş
edilerek onun 25 gün iş ve gücünden kalacak derecede başından yaralanmasıyla
sonuçlanan olaya, davalının karıştığı ya da failleri teşvik ve tahrik ettiği,
nihayet onlara müzahir olduğu da ispat edilememiştir.
Bu durumda dosya içeriğine, yasanın özüne ve sözüne uygun olan ve
Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyulması
gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar
verilmesi doğru değildir. O halde usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme
kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme
kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun
429. maddesi gereğince (BOZULMASINA) istek halinde temyiz peşin harcının geri
verilmesine, ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığı için, 25/12/1991 gününde
yapılan ikinci görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.
Birinci Başkanvekili 9.Huk.D.Bşk. 12.Huk.D.Bşk. 11.Huk.D.Bşk.
İ.Teoman PAMİR E.Çubukçu K.G.Yelço N.Özkan
Onama
15.Huk.D.Bşk. 6.Huk.D.Bşk. 7.Huk.D.Bşk. 13.Huk.D.Bşk.V.
M.Altay Ö.N.Doğan H.Örmeci M.S.Aykonu
Onama Onama
M.Demirtürk N.K.Yalçınkaya Y.Yılbaş S.Karaaslan
Onama Onama Onama
8.Huk.D.Bşk.V. 5.Huk.D.Bşk.V. E.A.Özkul 10.Huk.D.Bşk.V.
C.Nalbantoğlu A.C.Göğüş Onama E.Aktekin
Onama
E.Özkaya İ.P.Solak N.Turhan K.F.Çavga
Onama
Ş.K.Erol B.Kartal S.Atabek M.Çetin
M.Yakupoğlu 14.Huk.D.Bşk.V. A.Selçuk S.Sapanoğlu
S.Uysal Onama
A.M.Yüksel N.Akman A.M.Çiftçi M.M.Aktürk
Onama Onama Onama Onama
M.Ulusoy S.Sezen N.Sucu U.Araslı
Onama Onama Onama
G.Nazlıoğlu V.Canbilen K.Acar Ö.Aksoy
Onama Onama
S.O.Çetinkol O.G.Çankaya S.Öztuna M.S.Özer
Onama Onama
|