Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 



         T.C.
      YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

E. 1991/15-340
K. 1991/467
T. 9.10.1991

       ÖZET : Yüklenici olan davalıların, işi zamanında teslim etmemesinden
 doğan cezai şartı davacıya hiçbir indirim yapılmaksızın ödemesi sözleşmeye,
 Borçlar Kanununun 356/1. maddesindeki özen borcuna ve doğruluk ve güven
 kurallarına uygun düşer.
       Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama
 sonunda; İzmir Altıncı Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair
 verilen 8.3.1990 gün ve 1989/546- 1990/204 sayılı kararın incelenmesi
 davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onbeşinci Hukuk
 Dairesinin 17.12.1990 gün ve 2493-5525 sayılı ilamıyle; (... Taraflar
 arasındaki uyuşmazlık arsa karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanmaktadır.
 Davacılar bu dava ile sözleşmede açıklanan teslim tarihinden itibaren
 davacılara ait 9 bağımsız bölüme beher daire için aylık 300.000 TL. kira
 tazminatı istemişlerdir.
       Davacılar, Karşıyaka İkinci Noterliği aracılığı ile 11.5.1988 günlü
 ihtarla teslim tarihinin 5 ay geçirildiği ileri sürülerek, ileriki aylar için
 kira tazminatını saklı tutup beş aylık kira tazminatının ödenmesini
 istemiştir.
       Kural olarak, davacılar kendi davranışları ile davalıların durumunu
 ağırlaştırmamak zorunluluğundadırlar "Borçlar Kanununun 98-44 md". Öyleyse
 davacılar ihtar tarihinde Medeni Kanunun 2. maddesindeki doğruluk kuralı
 uyarınca, Borçlar Kanununun 106. maddesindeki seçimlik haklarını kullanmaları
 gerekir. Bu durumda 11.5.1988 tarihinden itibaren inşaattaki eksikliklerin ne
 kadar sürede tamamlanabileceği uzman bilirkişi aracılığı ile tesbit edilerek
 teslim tarihinden itibaren beklenen beş ay ve eksikliklerin giderilmesi için
 gerekli süre eklenmek suretiyle bulunacak tarihler arasındaki dönem için kira
 tazminatı istenebilir. Öte yandan davalıların 11.000.000 TL. kira tazminatı
 ödedikleri uyuşmazlık konusu olmadığına göre bu miktar saptanacak kira
 tazminatından düşülmek suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar
 verilmesi gerekirken yazılı biçimde karar kurulması yasaya aykırıdır...)
 gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan
 yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
             Temyiz Eden: Davalılar vekili
       Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz
 edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
 görüşüldü:
       Davacı, kendisine ait taşınmazda kat karşılığı bina yapılması için
 davalılarla eser sözleşmesi yaptığını; işin 36 ayda bitirilmesi gerekirken
 dava tarihine kadar bitirilmediğini, bu 17 ay gecikme nedeniyle sözleşmede
 kararlaştırılan (her daire için aylık 300.000 TL. üzerinden 9 daire için
 45.900.000 TL.) tazminatın (cezai şart) tahsiline, karar verilmesini
 istemiştir.
       Mahkeme, hukuki konuda ve olguların değerlendirilmesinde bilirkişi
 görüşüne başvurarak, (eleştirmeyi haklı kılacak düzeyde) işin 17 ay
 geciktiğini kabul ve sözleşmeye göre belirlenen cezai şarttan (45.900.000
 TL), 11.000.000 liralık ödemeyi düşerek 34.900.000 liranın tahsiline karar
 vermiştir.
       Yargıtay özel dairesi ile mahkeme arasındaki görüş ayrılığı, işin
 tesliminin 17 ay gecikmesi nedeniyle taraflar arasında kabul edilen cezai
 şartın, tamamının istenip istenmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
       Özel dairenin görüşüne göre: Eser sözleşmelerinde, işin belirli süre
 sonunda bitirilmemesi (teslimde gecikme) halinde, iş sahibinin uygun bir süre
 bekledikten sonra, (olayımızda davacının beş ay beklemesi uygun süre kabul
 edilmiştir) "Borçlar Kanununun (BK) 106/II. maddesinde belirlenen seçimlik
 hakkını kullanması gerekeceği" ve alacaklının (davacı) sözleşmenin yerine
 getirilmesi ve tazminat istemesi halinde", işin teslimini geciktiren
 eksikliklerin tamamlanması için gerekli olan süre de belirlenerek"; sonuçta,
 "sözleşmeye göre teslim tarihi ile seçimlik hakkını davalıya bildirdiği
 (ihtar) tarihi arasındaki uygun süre" ve ihtar tarihinden sonra" işin
 tamamlanabileceği süreyle "sınırlı olmak üzere tazminata hükmedilmelidir.
 Başka bir değişle, sözleşme eylemli olarak daha uzun sürede yerine getirilmiş
 olsa bile, "uygun süre ve soyut olarak belirlenen bitiş için gerekli süreyi
 aşan günler için" gecikme tazminatına (cezai şarta) hükmedilemiyecektir. Bu
 yargının dayanağı ise BK.nun 44 ve Medeni Kanunun (MK) 2. maddesi olduğu
 ileri sürülmüştür.
       Taraflar arasındaki eser sözleşmesinin bitimi ve işin teslimi belirli
 süreye bağlandığına göre, bu sürenin dolmasıyla, davalı yüklenicinin, borcunu
 yerine getirmede direndiği (Mütemerrit) ve bu olgusunun hukuksal sonuçlar
 doğurduğu kabul edilmelidir (BK.m. 101/1).
       Borçlar Kanununun 106. maddesinde, karşılıklı yükümlülükleri içeren
 sözleşmelerde borcun yerine getirilmemesi (ifada gecikme) halinde,
 alacaklının hakkını, nasıl kullanacağı düzenlenmiştir.
        Alacaklı, 106/II'de öngörülen seçimlik hakkını kullanabilmesi için
 borcu yerine getirmemekte direnen (mütemerrit) borçluya mehil vermek
 zorundadır (BK.106/1). Ancak 107. maddede yazılı hallerden birinin bulunması
 halinde (1- Borçlunun hal ve vaziyetinden bu tedbirin tesirsiz olacağı
 anlaşılırsa; 2- Borçlunun temerrüdü -direnmesi- neticesi olarak borcun ifası
 alacaklı için faidesiz kalmış ise; 3- Akdin hükümlerine göre borç tayin ve
 tesbit edilen bir zamanda veya muayyen bir mehil içinde ifa edilmek lazım
 geliyorsa) mehil tayinine gerek yoktur. Davalı yüklenicinin, borcunu 36 ay
 içinde yerine getireceği sözleşmede kabul edildiğine göre, BK.nun 106/1.
 maddesi gereğince bir önel (mehil) belirlenmesine gerek yoktur. Buraya kadar
 açıklanan hususlarda görüş ayrılığı bulunmamaktadır, sorun bundan sonra
 ortaya çıkmaktadır.
        1- BK. nun 106/II. maddesinde, (birinci bende göre önel verilsin veya
 verilmesin), borcun yerine getirilmemesinde direnilmesi halinde alacaklıya,
 üç seçimlik hak verilmiştir: 1- Her zaman gecikmiş işi yerine getirme (ifayı)
 ve gecikme tazminatı isteme; 2- Sözleşmenin yerine getirilmesinden
 vazgeçilerek olumlu (müsbet) zararını isteme; 3- Sözleşmeden dönme (fesih) ve
 olumsuz (menfi) zararı isteme.
       Seçimlik hakkı, gündeme geldiğinde şu soruya cevap aranması
 gerekmiştir: İş sahibi alacaklı, direnen yüklenici davalıya uygun bir süre
 bekleyip BK.nun 106/II. maddesindeki seçimlik hakkını kullandığını bildirmek
 zorunda mıdır? 
       Onbeşinci Hukuk Dairesinin süreklilik kazanan görüşüne göre davacı
 alacaklı, uygun bir süre bekledikten sonra borçluya seçimlik hakkını
 kullandığını bildirmek zorundadır; bu bildirimin 106/1. maddesideki önel ile
 bir ilgisi bulunmamaktadır.
       Hukuk öğretisindeki yerleşmiş görüşe göre: Alacaklı, borcun yerine
 getirilmemesi halinde, başka bir anlatımla yerine getirmede direnme halinde
 (gecikmiş ifa) alacaklı, BK. 106/II'deki hakkını "her zaman" kullanabilir;
 ancak kullanmak zorunda da değildir. Bu nedenle alacaklı borcun yerine
 getirilmesini (ifayı) ve gecikme tazminatını zamanaşımına (kural olarak 10
 sene içerisinde isteyebilir (Bkz. H.Tandoğan, Türk Mesuliyet Hukuku, sh.501;
 Becker, İsviçre Medeni Kanun Şerhi Borçlar Kanunu 1. Kısım Genel Hükümler IV.
 Fasikül, Dr. S.Özkök Çevirisi, sh:21; Oser Schönnenberger, Borçlar Kanunu,
 Recai Seçkin Çevirisi, sh.777). Davacı olan alacaklı bu seçimlik hakkını
 kullanmadığı takdirde, sözleşmenin yerine getirilmesini ve tazminat istediği
 (birinci seçimlik) yolunda "bir karinenin varlığı kabul edilir (F.Eren,
 Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C:III, 1.Bası, sh.292). Bu karine yasa
 koyucunun alacaklının borcun ifasının ve gecikme nedeniyle zarar ve ziyanını
 "her zaman" isteyeceğini kabul etmekle oluşmuştur.
       Bu nedenlerle, Hukuk Genel Kurulunu oluşturan üyelerin çoğunluğu, hukuk
 öğretisindeki yasaya uygun düşen yorumu benimseyerek, alacaklının BK.nun
 106/II. maddedeki seçimlik hakkını kullanmak zorunda olmadığını ve bu halde
 dahi gecikme tazminatı isteyebileceği sonucuna varmıştır.
       2- Teslim borcunun yerine getirilmemesinde (teslimde gecikme), gecikme
 tazminatının (cezai şart) gecikmenin belirli bir süreyi aşması halinde tamamı
 istenebilir mi? Özel Onbeşinci Hukuk Dairesi, bu soruya BK.nun 44 ve MK.nun
 2. maddesine dayanarak, olumsuz cevap vermek suretiyle yukarıda açıklanan
 yöntemi benimsemiştir.
       Bu konuyu tartışmaya almadan önce, eser sözleşmelerinde yüklenicinin
 "özen borcu" üzerinde durulmalıdır: Eser sözleşmelerinde yüklenici, kural
 olarak, işin görüşülmesi ve tesliminde işçiye göre "daha yüksek özen"
 göstermelidir (BK.m.356/1). Yüklenici bir işi üstlenirken, kendi bilgisinin,
 uzmanlığının ve parasal gücünün o iş için yeterli olduğunu iyice tartmak ve
 bunlar yetersiz ise sözleşmeyi yapmaktan kaçınmak zorundadır. Aksi halde özen
 borcuna aykırı davranış olur ve borçlu bundan sorumlu tutulur. Özen borcu,
 işin teslimine kadar devam eder (Tandoğan., Borçlar Hukuku Özel Borç
 İlişkileri, C:II, 1987 Bası, Sh.56,58).
       A- BK.nun 44. maddesinin somut olayda uygulama alanı: Zarar görenin
 kusuruna hukuki sonuçlar veren bu madde, BK.nun 98. maddesinin yaptığı
 yollama ile sözleşme ilişkilerinde de uygulanır. BK.nun 44. maddesinde, kural
 olarak, zarar görenin kusuru, tazminattan indirim sebebi olarak (tazminatın
 tenkisi) kabul edilmiştir; buradaki kusur BK.nun 41. maddesindeki  teknik
 anlamdaki kusurdan farklıdır. Özel olarak belirlenen davranışlar tazminatın
 saptanmasında etkili neden olarak kabul edilmiştir. Zarar görenin "zarara
 razı olması" yahut "eylemi zararın oluşmasına" veya zararın artmasına  yardım
 etmesi". Bu özel nedenler olmadıkça zararın sonuçlarının bir kısmı davacı
 işverene (davacıya) yükletilemez. Teknik anlamda bir kusur olmamakla beraber
 zarar görenin kusuru belirlenirken kusuru belirlenmesine ilişkin yöntem ve
 tanımlardan yararlanılmaktadır. Bu nedenle zarar görenin kusurundan
 sözedebilmek için de, "başka türlü davranma olanağı varken ve zorunlu iken o
 şekilde davranmayıp somut olaydaki gibi kınanabilen bir eylemin bulunması"
 gerekir. Diğer taraftan kusuru belirlerken alınan objektif ölçü burada da
 geçerlidir.
        Davacının, zararın nedeni olan işin geç tesliminde kınanabilecek bir
 eylemiyle zarara razı olduğu yahut zararın oluşmasına veya artmasına neden
 olması kanıtlanmamıştır. Diğer taraftan davacının, sözleşmeye göre, davalı
 yükleniciye vermesi gereken dairelerden bir tanesinin satış yetkisini
 vermemiş olması gecikmeye neden olan kusur olarak nitelendirilemez. Çünkü, bu
 dairenin satış yetkisi davalının işi bitirmede direnmesi nedeniyle meydana
 gelecek zarara karşılık güvence olarak verilmemiştir; Kaldı ki, davalı
 yükleniciler satış yetkisi verilseydi bu dairenin satılacağı satımın bu
 nedenle engellendiğini kanıtlamamışlardır. Bu nedenle satış yetkisinin
 verilmemesiyle gecikme arasında uygun illiyet bağı da yoktur. Son dairenin
 satış yetkisinin verilmemesi olgusu ne mahkeme ve ne de, Onbeşinci Hukuk
 Dairesinin bozma kararında tartışılmadığından davacı yararına kazanılmış hak
 oluşmuştur. İş sahibinin 106/II. maddedeki seçimlik hakkını geç kullanması
 kınanabilecek bir davranış olarak kabul edilemez. Çünkü, yukarıda açıklandığı
 gibi seçimlik hakkını dilediği zaman ve zamanaşımı süresince kullanmak iş
 sahibinin yasal hakkıdır; o nedenle bu kınanacak bir davranış değildir. Diğer
 taraftan davacı sözleşmenin yerine getirilmesinde ve işin tesliminde davalıyı
 duraksamaya düşürerek, işin gecikmesine neden olan bir eylemi de
 bulunmamaktadır. Her iki tarafın, sözleşmenin yerine getirilmesi ve teslimi
 konusundaki eylemli durumu bunun kanıtıdır.
       Bu nedenlerle davacının, BK.nun 44. maddesindeki özel halleri oluşturma
 yönünde bir eylemi bulunmadığı gibi Yasaya uygun davranışını tazminatın
 indirilmesinin nedeni (kusur) olarak kabul etmek olanağı da yoktur.
       B- MK.nun 2/I. maddesinde belirlenen "doğruluk ve güven kurallarının
 (objektif hüsnüniyet) somut olayda tartışılması: Sözleşmelerde
 kararlaştırılan hususların yerine getirilmesi, verilen sözün tutulması (Pacta
 sunt serventa ahta vefa) ilkesi gereğidir. Çünkü, doğruluk ve dürüstlüğün
 gereği budur. Bu nedenle olayımızda davalı eser sözleşmesiyle işin geç
 tesliminden dolayı ve geç teslim süresinin bütünü için tazminat -cezai şart-
 ödemeyi kabul etmiş olduğuna göre bunu davacıya eksiksiz olarak ödemek
 zorundadır; bundan kaçınma sözleşmeye, doğruluk ve dürüstlük kurallarına
 aykırı davranış olur. Ne var ki, bu kuralın ayrıcalıksız uygulanması bazı
 durumlarda yine doğruluk, güven kurallarına aykırı olacak sonuçlar
 doğurabilir. Bunun için "öngörülmeyen bir nedenin" sözleşmenin tamamının veya
 bir koşulunun yerine getirilmesini taraflardan biri için çekilmez ve yıkım
 teşkil edecek yoğunluğa getirmesi gerekir ( S.Edis, Medeni Hukuka Giriş ve
 Başlangıç Hükümleri, sh.309).
        Olayımızda, ne görülmeyen bir hal ve ne de yapılan işin kapsamı
 gözetildiğinde 45.000.000 TL. tazminatın davalı için çekilmez ve ekonomik
 yönden yıkım teşkil ettiği söylenemez. Kaldı ki, davalının sözleşmeye sadakat
 göstermeyerek gecikme tazminatını (cezai şartı) ödememekte direnmekte, onun
 yönünden doğruluk ve güven kurallarına (MK.m.2/1) aykırıdır.
        Davacının gecikme süresinin tamamını kapsayan tüm tazminatı istemesi
 "hakkın kötüye kullanılması olarak da nitelendirilemez (MK.2/2). Hakkın
 kötüye kullanılması hakkın sırf başkasına zarar vermek için kullanıldığı
 hallerin dışında "hem kendine yarar sağlamak ve hem de karşı tarafa zarar
 vermek kastı ile hakkın kullanıldığı haller" de söz konusu olabilir (S.Edis,
 age., sh.324). Davacı, sözleşmeden doğan hukuka uygun bir hakkını kullanmakla
 kendine yarar sağlamaktadır; ancak bu hakkını davalıya zarar vermek kasdıyla
 kullandığını söylemek olanağı yoktur.
        Sözleşme ilişkilerinde; alacaklının, borcun uzun süre yerine
 getirilmemesine göz yumması halinde: Sözleşmenin yerine getirilmesi ve
 tazminat istemenin hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirilmesini
 gündeme getirebilir. Ancak bu yola seyrek ve olağan üstü hallerin varlığı
 halinde başvurulmalıdır; özellikle uzun süre bekleme nedeniyle fiyat
 dalgalanmalarından yararlanma borçluyu zarara sokmak ve onun durumundan
 yararlanma kastının varlığı aranmalıdır (Tandoğan, Mesuliyet, sh. 501,
 Borçlar, sh.133-134; Becker, age., sh.21; Oser-Schönenberger, age., sh.777).
        Yargıtay denetiminin yapıldığı bu davada ise, davacıyı sözleşmeden
 doğan hakkını istemesinde ne eleştirilecek yan ve ne de davalıya zarar vermek
 kastı olduğu söylenebilir. Davacının geç teslim nedeniyle gerçekleşen
 zarararının karşılığını istediği de gözardı edilmemelidir.
       C- Davalı, işin süresinde teslim edilmemesi halinde davacıya verilecek
 her daire için aylık 300.000 lira ödeyeceğini kabul etmiştir. Bu, BK.nun
 158/II maddesinde belirlenen bir cezai şart niteliğindedir. BK.nun 161/3.
 maddesi gereğince cezai şartın, "fahiş olduğu gerekçesi ile tenkisi"
 gerekeceği düşünülebilir. Ancak davalılar tacir olduğundan böyle bir indirim
 söz konusu olamaz ( Türk Ticaret Kanunu madde 24). Özen borcuna aykırı
 davranarak kusurlu durumunda bulunan davalı yüklenici teslim gününden
 itibaren işleyecek cezai şartı tam olarak ödemek zorundadır (Tandoğan,
 Borçlar, sh.133-135). Kaldı ki, davacının geç teslim süresince en az kabul
 edilen cezai şart kadar zarara uğradığı da bir olgudur. Bu nedenle de davacı
 hiç bir indirime tabi tutulmadan gerçek zararını isteyebilecek durumdadır
 (BK. m.159/II).
       Bu durumda, tüm bu nedenlerle yüklenici olan davalıların, işi zamanında
 teslim etmemesinden doğan cezai şartı davacıya hiç bir indirim yapılmaksızın
 ödemesi sözleşmeye, Borçlar Kanununun 356/I maddesindeki özen borcuna ve
 doğruluk ve güven kurallarına uygun düşer.
       3- Bir kısım üyeler, davacının isteyebileceği tazminatın BK.nun 360.
 maddesinin ışığı altında belirlenmesini önermişlerdir. Ancak BK.nun 360.
 maddesi, "tamamlanmamış, teslimi önerilmiş eserin kusurlu veya sözleşmeye
 aykırı olmasını" düzenlemektedir. Borçlunun direnmesini düzenleyen özel hüküm
 (BK.m.106) varken, örnekleme yoluyla BK.nun 360. maddelerine başvurmak
 düşünülemez. Bu görüş açıklanan nedenlerle genel kurul çoğunluğunca
 paylaşılmamıştır.
       Bu itibarla, yerel mahkemece mevcut delillerin değerlendirilmesi
 suretiyle kurulan hüküm doğrudur.
       O halde usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararı onanmalıdır.
       SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme
 kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı
 peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 9.10.1991
 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

Birinci Başkanvekili   6.H.D.Bşk.    7.H.D.Bşk.    9.H.D.Bşk.
İ.Teoman Pamir         A.Berksun     İ.H.Güroğlu   E.Çubukçu

5.H.D.Bşk.             12.H.D.Bşk.   11.H.D.Bşk.   13.H.D.Bşk.
A.H.Karahacıoğlu       K.G.Yelço     N.Özkan       A.İ.ARslan
                                                   Değişik Bozma

Y.Z.Tanrıbilir         B.C.Kadılar   M.S.Aykonu    M.Demirtürk
                                     Değişik Bozma 

10.H.D.Bşk.V.          T.Alp         Ç.AŞçıoğlu    M.C.Kostakoğlu
R.Aslanköylü                                       Bozma

Y.Yılbaş               I.ULaş        K.Öztekin     O.Arslan
                                     Bozma

N.Turhan               K.F.Çavga     Ö.Bilen       8.H.D.Bşk.V.
                                                   S.Sapanoğlu

N.Akman                M.H.Surlu     S.G.Erçoklu   Ş.Abik
Bozma

C.Dikmen               G.Nazlıoğlu   K.Acar        A.Ertürk

E.Doğu                 T.Demirtaş    M.S.Özer      S.Özyörük

A.Güneren
Bozma

                       KARŞI OY YAZISI
       Taraflar arasında düzenlenen 26.12.1984 tarihli kat karşılığı inşaat
 sözleşmesinde davacı arsa maliklerine bırakılan dairelerin 36 ay içinde, yani
 engeç 26.12.1987 tarihinde bitirilip teslim edilmesi öngörülmüştür. Davacılar
 bu tarihten yaklaşık birbuçuk yıl sonra 29.5.1989 tarihinde açtıkları bu dava
 ile; 17 aylık gecikme tazminatı talep etmişlerdir. Davalı yükleniciler,
 inşaatı 1988 yılı Mayıs ayı sonunda yapıp bitirdiklerini 5 aylık gecikme
 tazminatını ödediklerini, ancak davacı arsa maliklerinin sözleşmenin 13.
 maddesinde yazılı edimlerini ihtara rağmen yerine getirmedikleri gibi,
 inşaatın 95 inden fazlasını yaptıkları halde davacıların teslim de
 almadıklarını bildirerek davanın reddini savunmuşlardır.
       Gerçekten, sözleşmenin 13. maddesinde bir üst katın kabası
 yapıldığında, müteahhit firmanın yazılı talebi ile 10 gün içinde bir alt
 katın satış yetkisinin verileceği kararlaştırılmıştır. Davalılar 26.5.1988
 tarihli ihtarname ile davacılara bu hususta ihtarda bulunmuş iseler de;
 davacılar bu daireyi teminat olarak tuttuklarını, satış yetkisi
 vermiyeceklerini bildirmişlerdir. Oysa, sözleşmeye göre davacıların bu
 dairenin satış inşaat tamamen bitmeden vermeleri gerekir. Davalılar da bu
 daireyi satamadıkları için geri kalan  5 lik eksiklikleri
 tamamlayamadıkları, gecikmeye davacıların sebebiyet verdiklerini
 savunmuşlardır. Bu durumda davacıların, büyük bir bölümü bitirilmiş olan
 inşaatı teslim alıp eksiklikleri kendileri giderip, borçlarından düşmeleri,
 yahut bir dairenin satış yetkisini vererek eksiklikleri davalıların
 tamamlamasını istemeleri gerektirdi. Bu iki seçenekten hiç birisini yapmadan
 Mayıs 1988 tarihinhden dava tarihine kadar bir yıl bekledikten sonra gene
 aynen ifa istemeden bütün bu süre için gecikme tazminatı istemeleri
 hakkaniyet ve adaletle bağdaşmaz. Öte yandan, davacılar dava devam ederken
 gönderdikleri 24.1.1990 tarihli ihtarname ile inşaatı eksiklikleri ile
 birlikte teslim almaya hazır olduklarını bildirmişlerdir. Ancak, Borçlar
 Kanununun 360 ncı maddesi gereğince bu isteklerini bir yıl beklemeden ve
 gecikmeden bildirmeleri gerekirdi. Çünkü bu maddenin son fıkrası gereğince,
 yapılan şey iş sahibinin arsası üzerine yapılmış olup yıkılması fazla bir
 zararı mucip ise ve işin kusurlu olması veya sözleşmeye aykırı bulunması
 önemli derecede değilse iş sahibi inşaatı kabulden imtiha edemeyip, ancak
 işin kıymetinin noksan nisbetinde fiatı tenzil veya o işin islahı büyük bir
 masrafı mucip değilse müteahhidi tamire mecbur edebilir. Bu hükümden de
 anlaşılmaktadır ki; kat karşılığı inşaat sözleşmelerinde, arsa maliki, büyük
 bir bölümü biten inşaatı uzun süre teslim almaktan kaçınarak, sürekli bir
 şekilde gecikme tazminatı talep edemez. Bu hüküm, olayda doğrudan doğruya
 uygulama yeri bulmasa da, Kanunun bu konudaki ruh ve maksadını
 göstermektedir. Büyük bir bölümü  bitirilmiş olan inşaatta, o tarihe kadar
 olan beş aylık gecikme tazminatını da kendi rızası  ile ödeyen müteahhide,
 ihtar üzerine bir dairenin de satış yetkisini vererek inşaatın süratle
 bitirilmesine yardımcı olmaları gereken davacıların bunu yapmayarak bir yıl
 daha bekleyip  gecikme tazminatı istemeleri gerek inşaat sözleşmelerine ait
 yasa koyucunun amacına gerekse M.K.nun 2. maddesindeki dürüstlük kuralına
 uygun düşmez. Bu durumda, Mayıs 1988 tarihinden sonrası için gecikme
 tazminatı talebinin tümüyle reddi gerekir ise de; 15. Hukuk Dairesince,
 eksikliklerin ne kadar sürede tamamlanabileceği bilirkişi aracılığıyla tesbit
 edilerek bu süre ile sınırlı olmak üzere tazminata hükmedilmesi gerektiğinden
 bahisle hüküm bozulmuş ve davalılar karar düzeltme yoluna başvurmadıkları
 gibi, bu bozma kararına uyulmasını da istemiş bulunduklarından; mahkemenin
 direnme kararının bu gerekçelerle bozulması görüşündeyiz.
        Sayın çoğunluğun gerekçeli onama kararına bu nedenlerle katılamıyoruz.
          A.İ.Arslan                M.Aykonu
        13.H.D.Başkanı            13.H.D.Üyesi

                      KARŞI OY YAZISI
        Taraflar arasındaki uyuşmazlık arsa karşılığı inşaat sözleşmesinden
 kaynaklanmaktadır.
        Davacılar arsa sahibi davalılar yüklenicidir. Yanlar arasındaki
 26.12.1984 günlü sözleşme uyuşmazlık konusu değildir.
        Davacılar bu davaları ile davalının davacılara ait bağımsız bölümleri
 sözleşmede öngörülen sürede teslim etmediklerinden 17 aylık kira tazminatı
 istemişlerdir.
        Sözleşmenin 8. maddesine göre, inşaat süresi bu akdin imza tarihinden
 itibaren 36 ay olduğu; davacılara arsaları karşılığı 9 bağımsız bölümün
 verileceği ve sözleşmenin 11. maddesine göre her geçen ay için beher bağımsız
 bölüm için 300.000 TL. gecikme tazminatı ödeneceği yanlarca kabul edilmiştir.
        Sözleşmenin 11. maddesindeki beher ay için kabul edilen gecikme
 tazminatı cezai şart olmayıp kira giderimi durumundadır. Zira taraflarca
 sözleşmenin 18. maddesinde sözleşmenin feshi halinde ayrıca cezai şart
 kararlaştırılmıştır. Öte yandan 11. maddenin ifade tarzından da anılan
 miktarın kira tazminatı olduğu kuşkusuzdur. Öyleyse bahse konu edilen
 tazminatın çoğunluk tarafından cezai şart olarak nitelenmesi yasaya uygun
 düşmemektedir.
        Borçlar Yasasının 98. maddesine göre davalı yükleniciler her kusurdan
 sorumludurlar. Öte yandan sözleşme şekle uygun olarak düzenlenmiş olup
 tarafları bağlar niteliktedir. Davalılar edimlerini sözleşmenin tanzim
 tarihinden itibaren 36 ay içerisinde ifa etmekle yükümlüdürler. Ne var ki
 anılan 36 aylık kesin süre sonunda davalı yükleniciler edimlerini yerine
 getirmemişlerdir. O halde B.K.md. 101. göre davalılar direngen (Temerrüt)
 duruma düşmüşlerdir.
        Edimini ifa etmiyen mütemerrit borçlu (davalılar) hakkında alacaklı
 davacılar gecikmeden Medeni Kanunun 2. maddesindeki doğruluk kurallarına göre
 haklarını kullanmaları gerekir. Çünkü objektif iyiniyet kurallarına uygun
 olarak davranma ödevi hukukun bütün alanları için konulmuştur (HGK. 1.7.1964
 T. 836/D-T esas 500 K).
       Tarafların ittifakı ile tayin edilen bir zamanda davalı yükleniciler
 borçlarını ifa etmediklerine göre (B.K. md. 107/3. bent).
       Davacılar davalılara BK. m.106/1 deki münasip süreyi tanımak ve vermek
 zorunda değillerdir. O halde davacılar B.K. md. 106/2 deki haklarını münasip
 bir süre tayin etmeden veya  böyle bir sürenin hakim tarafından tayinini
 istemeden seçimlik haklarını kullanmalıdırlar. 
       Davacılar 11.5.1988 günlü itirazlarından da anlaşılacağı üzere ifa ile
 gecikme tazminatı yani kira tazminatı isteme hakkını seçmişlerdir. Bu konuda
 yanlar arasında hiçbir uyuşmazlık da bulunmamaktadır. Öyleyse kural olarak
 davalılar sözleşme ile bağlı olup ifada gecikmeleri sebebiyle davacıların tüm
 zararlarını ödemelidirler. Ne var ki davacılarda hal ve davranışlarıyla
 davalıların durumunu ağırlaştırmamak yükümlülüğü altındadırlar (BK. md.98/2
 ve 44 yasa hükümleri burada yanların yararlarının dengelenmesini öngörmüştür.
 O halde davacılar sözleşmede kararlaştırılan 36 aylık kesin süre sonunda
 eksik işlerin davalılar hesabına kendileri tarafından yapılmasını istemeleri
 gerekir. (B.K.md.97) İşte bu nedenlerle davacılar ancak ve ancak davalı
 yüklenicilerin eksik bıraktıkları işlerin normal koşullarda tamamlanması
 süresi kadar bir zaman dilimi için kira tazminatı istiyebilirler. Bu
 nedenlerle çoğunluk görüşüne karşıyım.
                                         Y.Z.Tanrıbilir
                                         15.H.D.Üyesi
    
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Clicking Here TLO lookup 
  • 02.05.2025 08:42
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini