Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
Y A R G I T A Y
Hukuk Genel Kurulu

	E.	1991/13-76
	K.	1991/199
	T.	10.4.1991

*  ADİ ORTAKLIK
    (Sona erme nedenleri)

*  ORTAKLIĞI YÖNETEN VE YÖNETMEYEN
    ORTAKLAR ARASI İLİŞKİ

ÖZET : Davacıların miras bırakanının 1981 yılında ölümü ile; aksi
 kararlaştırılmadığından, BK.nun 535/2. maddesi uyarınca ortaklığın sona
 erdiği ve mirasçıların 1982 yılında fesih ve tasfiye davasını açtıkları
 anlaşıldığından, ortaklığın haklı nedenlerle ayrıca feshine karar verilmesine
 gerek kalmadan, tasfiyesine karar verilmelidir.

Bir ortak, ortaklık gelirini paylaştırmadan kendi nam ve hesabına bir taşınmaz
 satın almış olsa bile, BK. nun 530. maddesi gereğince vekaleti olmadan diğer
 ortaklar namına tasarrufta bulunmuş sayılır ve BK.nun 414. maddesi uyarınca
 diğer ortaklar yapılan işten hasıl olan faydaları temellük hakkına
 sahiptirler.

(818 s. BK. m. 414, 530, 535/2)

Taraflar arasındaki "ortaklığın giderilmesi" davasından dolayı yapılan
 yargılama sonunda; (Kayseri Asliye İkinci Hukuk Mahkemesi)nce davanın reddine
 dair verilen 6.6.1989 gün ve 1982/375-1989/500 sayılı kararın incelenmesi
 davacılar vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onüçüncü Hukuk
 Dairesi'nin 27.2.1990 gün ve 1989/6403-1990/1447 sayılı ila-mıyla;
 (...Taraflar arasındaki uyuşmazlık adi ortaklık ilişkisinden
 kaynaklanmaktadır. Davalının imzası ile teyit ettiği 21.4.1983 tarihli
 zabıttaki beyanına göre, Adana'da 1964 yılında alınan bir dükkan, İstanbul'da
 1966 tarihinde alınan bir parsel, yine İstanbul'da 1967 tarihinde alınan
 ikinci parsel ve Mart 1972'de alınan üçüncü parsel taşınmazların ortak
 alındığı anlaşılmaktadır. Öte yandan davalı vekili, 7.5.1987 tarihli
 dilekçesinde anılan parsellerden birinin, İstanbul'daki Modahan olup, o zaman
 bu taşınmazın ahşap bir bina olduğunu, sonradan yıktırılıp yeniden inşa
 edildiğini beyan etmiştir. Dinlenen tanıklar da bu taşınmazların davalı ile
 davacı murisinin ortak geliri ile alındığını haber vermişlerdir. Böylece, bu
 taşınmazların ortaklı-ğa ait olduğunun kabulü gerekir. Davalı ortaklığı inkar
 ettiğine göre, güvene dayanan bu adi ortaklığın devamına imkan kalmamıştır. O
 halde mahkemece bu ortaklığın feshi ile BK.nun 535 ve onu izleyen maddeleri
 gereğince ortaklığın tasfiyesine karar verilmesi gerekirken, yazılı
 gerekçelerle davanın reddi usul ve yasaya aykırıdır...) gerekçesiyle
 bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda;
 mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz eden: Davacılar vekilleri.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde tem-yiz
 edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
 görüşüldü:

Davacıların miras bırakanı ile davalı kardeş olup 1955 yılında bakliyat
 ticareti üzerine adi ortaklık kurdukları ve 1964 yılında İstanbul'da bir şube
 açtıkları, davalının İstanbul'daki şubeyi yönettiği, davacıların miras
 bırakanın oraya mal gönderdiği, bu ortaklıktan elde edilen gelirlerle
 İstanbul'da 1966, 1967 ve 1972 yıllarında üç parça yer satın alınarak üzerine
 Modahan denilen Han'ın yapıldığı, tapusunun İstanbul Mahmutpaşa, Yeşildirek,
 Tarakçı, Caferağa Sokak'ta 135 pafta 314 ada ve 50 parselde 1/2 hissesinin
 davalı adına kaydedildiği ve gene Adana'da 1964 yılında ortaklık adına satın
 alınan Kocavezir Mahallesi'nde 85 pafta, 1327 ada ve 4 parseldeki arsanın da
 davacıların murisi İsmail adına kayıtlı olduğu, davalının 21.4.1983 tarihli
 oturumda duruşma tutanağına geçirilen ve imzası ile onayladığı beyanı ve
 davacıların dinlettikleri tanıkların ifadeleri ile sabit olmuştur. Davalı
 tanıkları ise ortaklık bulunup bulunmadığı konusunda açık ve kesin bir
 bilgileri olmadığını bildirmişlerdir. Mevcut deliller ve davalının
 duruşmadaki beyanı karşısında, taraflar arasında adi ortaklık bulunduğu ve
 yukarıda sözü edilen taşınmazların ortaklık geliri ile satın alındığının
 kabulü gerekir.

Her ne kadar bozma kararında, ortaklığın murisin ölümünden sonra da davacı
 mirasçılarla davalı arasında devam ettiği ve davalı inkar ettiği için güvene
 dayanan ortaklığın bu nedenle mahkemece feshine karar verilmesi gereğine
 işaret edilmiş isede; davacıların miras bırakanın 1981 yılında ölümü ile,
 aksi kararlaştırılmadığından, Borçlar Kanununun 535/2. maddesi gereğince
 ortaklığın sona erdiği ve mirasçıların 1982 yılında bu fesih ve tasfiye
 davasını açtıkları anlaşıldığından, ortaklığın haklı nedenlerle ayrıca
 feshine karar verlimesine gerek kalmadan tasfiyesine karar verilmesi gerekir.
 Ortaklık ölümle sona ermiş ise de; gerek murisin ölümünden önce, gerekse
 ölümünden sonra ortaklığın taraflar arasında tasfiye edilmediği
 anlaşıldığından mahkemece tasfiyeye karar verilmelidir.

Hukuk Genel Kurulu'ndaki görüşmelerde; taraflar arasında adi ortaklığın mevcut
 olduğu, ortaklığın ölümle sona erdiği, söz konusu taşınmazların ortaklık
 geliri ile satın alındığı ve ortaklığın tasfiyesine karar verilmesi gerektiği
 konularında herhangi bir görüş ayrılığı belirmemiştir. Ancak, görüşmeler
 sırasında bir kısım üyelerce; davalı ortağın ortaklık gelirini paylaştırması
 gerekirken kendi adına taşınmazlar satın alıp, üzerine tesçil ettirmesinin
 haksız fiil sayılacağı, bu nedenle davacıların haksız fiil tarihinde doğan
 zararın ödenmesini isteyebilecekleri, davalı üzerine tesçil edilen taşınmazın
 mülkiyet hakkı davalıya ait olduğu için ve davacılarla davalı arasında tesçil
 hakkı doğuracak resmi bir sözleşme bulunmadığından taşınmazların ortaklığın
 malı sayılamayacağı, bu nedenle taşınmazların bedelinin tasfiyeye tabi
 tutulamayacağı görüşü ileri sürülmüş ise de, çoğunluk tarafından bu görüş şu
 gerekçelerle benimsenmiştir:

Herhangi bir konuda yasada özel bir düzenleme varsa, genel hükümlerden önce o
 konudaki özel hükümlerin uygulanması gerektiği, bilinen temel bir hukuk
 kuralıdır. Borçlar Kanununun haksız fiil hükümlerinden önce, adi ortaklıkla
 ilgili hükümlerin uygulanması ve sorunun buna göre çözümlenmesi hukuksal bir
 zorunluluktur. Borçlar Kanununun 522. maddesinde, ortakların, ortaklığa ait
 bütün kazançları aralarında taksim etmekle yükümlü oldukları, 526. maddesinde
 ortaklardan hiç birisinin kendi hesabına ortaklığın amacına aykırı ve zararlı
 işler yapamayacağı, 528. maddesinde ortaklardan her birinin ortaklık
 işlerinde mutat olarak gösterdiği dikkat ve özeni göstermeye mecbur olduğu ve
 diğer ortaklara karşı kendi kusuru ile sebebiyet verdiği zararları, ortaklığa
 diğer işlerde sağladığı yararları ile mahsup ettirmeye hakkı olmaksızın,
 tazmin ile yükümlü olduğu, şirket işlerini ücretle idare eden ortağın tıpkı
 bir vekil gibi sorumlu olduğu hükme bağlanmıştır. Görülüyor ki adi ortaklık
 sözleşmelerinde ortaklar, öteki sözleşmelerden tamamen farklı olarak,
 emeklerini ve sermayelerini ortak bir amaç için birleştirdiklerinden,
 aralarında sıkı bir işbirliği kurulmakta ve güvene dayanan bu işbirliği
 ilişkisi nedeniyle ortaklar birbirlerinin vekili gibi, ortaklık işlerinden
 dolayı özenle hareket etmek, ortakları zarara uğratmamakla yükümlü
 tutulmuşlardar. Adi ortaklığın tüzel kişiliği yoktur. Sözleşme veya karar ile
 yönetim yetkisi ortaklardan birisine bırakılmamışsa ortaklık işlerinin
 yönetimi bütün ortaklara aittir. Bu durumda ortaklardan her biri, diğer
 ortakların iştiraki olmaksızın muamele yapabilir. Ancak, olağan işlerin
 üstündeki önemli tasarrufların yapılması için bütün ortakların oybirliği
 gerekir (BK. 525).

Bir ortağın, ortaklık geliri ile taşınmaz satın alması, önemli tasarruflardan
 olduğu için öteki ortakların da muvafakatı lazımdır. Fakat bir ortak, diğer
 ortakların muvafakatı olmadan kendi namına ve ortaklık hesabına veya kendi
 nam ve hesabına ortaklık geliri ile bir taşınmaz satın alarak kendisi adına
 tapuya tesçil ettirirse, öteki ortakların bu taşınmaz üzerindeki hakları ne
 olacaktır? Yukarıda açıklandığı üzere ortaklar arasında kanundan doğan bir
 güven ve vekalet ilişkisi bulunduğundan, burada haksız fiil hükümleri değil,
 yetkisini aşan bir vekil söz konusu olmakta ve vekaletsiz tasarruf
 hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Nitekim, Borçlar Kanununun 530.
 maddesinde de konu bu doğrultuda düzenlenmiş ve ortaklığı idare eden ortak
 ile diğer ortaklar arasındaki ilişkinin vekalet hükümlerine tabi olduğu,
 ortaklardan biri yönetim hakkına sahip olmadığı halde ortaklık hesabına
 hareket eder, yahut ortaklığı yöneten ortak yetkisini aşarsa vekaleti olmadan
 başkası namına tasarruf edenler hakkındaki hükümlerin uygulanacağı
 açıklanmıştır. Ortaklık geliri henüz taksim edilmeden onun üzerinde bütün
 ortakların iştirak halinde mülkiyet hakları vardır. Bir ortak ortaklık
 gelirini paylaştırmadan kendi namına ve hesabına, yani kendi yararına bir
 taşınmaz satın almış olsa bile Borçlar Kanununun 530. maddesi gereğince
 vekaleti olmadan diğer ortaklar namına tasarrufta bulunmuş sayılır ve Borçlar
 Kanununun 414. maddesi gereğince diğer ortaklar yapılan işten hasıl olan
 faydaları temellük hakkına sahiptirler. Dava konusu olayda davacılar, davalı
 ortağın ve keza kendi murislerinin ortaklık geliri ile satın aldıkları
 taşınmazların tasfiyesini istemek suretiyle bu tasarruflara icazet vermiş
 sayılırlar, taşınmazlar ortaklar adına satın alınmış sayılır. Adi ortaklıkla
 ilgili bu özel hükümler karşısında artık olayın haksız fiil olarak
 nitelendirilmesine ve resmi şekil şartının aranmasına gerek bulunmamaktadır.
 Resmi şekil şartı ancak tapulu bir taşınmazın mülkiyetinin sermaye olarak
 ortaklığa konulması için aranır. Dava konusu olayda ise, ortaklara ait olan
 ortaklık geliri ile satın alınan taşınmazın mülkiyetinin kime ait olacağı
 meselesi söz konusudur. Yukarıda açıklanan nedenlerle taşınmaz ortakların
 malı sayılır. Öyle ise, ortaklık malları nasıl tasfiye edilecekse yukarıda
 sözü edilen ve tapuda davacıların murisi ile davalı üzerinde kayıtlı bulunan
 taşınmazların da aynı şekilde tasfiye edilmesi gerekir. Adi ortaklıkta
 tasfiyenin nasıl yapılacağı Borçlar Kanununun 538 ve izleyen maddelerinde
 gösterilmiştir. Mahkemece bu esaslar çerçevesinde ortaklığın tasfiyesine ve
 tarafların hak ve alacaklarının hüküm altına alınmasına karar verilmelidir.

Bu nedenlerle, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına
 uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup
 bozmayı gerektirir.

S o n u ç : Davacıların temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının
 yukarıda açıklanan ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden
 dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde peşin
 harcının iadesine, bozmada oybirliği, sebebinde oyçokluğuyla 10.4.1991
 tarihinde karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

*  Uyuşmazlık, baklagiller ticaretiyle uğraşan bir adi ortaklıkta, ortaklardan
 birinin ortaklık geliriyle satın aldığı taşınmaz malı tapuda kendi adına
 kaydettirmesinden ve ölümle ortaklığın bozulmasından sonra bu malın, adi
 ortaklık malı olarak tasfiyeye alınıp alınmamasına ilişkindir.

Bir anonim ortaklık, tüzel kişilik kazanmadığı evrede adi ortaklık hükmüne
 tabidir. TTK.nun 285/2. maddesi uyarınca katılma payı olarak konulan taşınmaz
 mallar, tüzel kişilik kazanmakla tapuya tesçil olanağı doğar (HGK.nun
 10.4.1991 gün ve E. 1991/15-80 sayılı kararı). Öyleyse tesçilsiz mülkiyet söz
 konusu olamaz. Evleviyet ilkesi gereğince adi ortaklık için konulan tapulu
 taşınmaz katılma payı ya da sermaye artırımı için konulan bu tür mal için
 MK.nun 634. maddesi uyarınca ortaklık ilişkisinden söz edilerek ve ortakların
 adları belirtilerek tapu nakli yapılmadıkça tüm ortakların malı sayılarak
 tasfiyeye alınamaz. Davalı, ancak zimmete geçirme işleminin sonuçlarıyla
 sorumlu olur. O nedenle yüce çoğunluğun görüşüne katılamıyoruz.


    
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Türk Telekom Borç 
  • 13.06.2025 08:58
  • [Mal Paylaşımı davaları] Mal Paylaşımı dava sonucu alacak Nafakadan düşülebilir mi 
  • 12.06.2025 08:44
  • SGK sözleşmeli özel hastane Savcılığa şikayet edilebilir mi ? 
  • 11.06.2025 20:01
  • Fuzuli İşgalci Evin Demirbaşlarını Söküp Götürebilir Mi 
  • 11.06.2025 18:54
  • Solidworks Lisanssiz kullanımi yanlış adreste arama 
  • 10.06.2025 01:05


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini