 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
Hukuk Genel Kurulu
E. 1991/12-258
K. 1991/344
T. 5.6.1991
* GECİKMİŞ İTİRAZ
* USULSÜZ TEBLİGAT
ÖZET : Gecikmiş itirazda tebligat uslüne uygun olarak yapılmış olup, muhatabı
bir engel nedeniyle süresi içinde itiraz edememiştir. Usulsüz tebligatla
ilgili 7201 sayılı Kanunun 32. maddesinin uygulanmasında ise, gecikmiş
itirazdan farklı olarak; tebligat usulüne uygun olarak yapılmamıştır.
Borçlunun dava dileçesinde gecikmiş itiraz deyimini kullanması HUMK.nun 76.
maddesi karşısında sonuca etkili değildir. Borçluya gönderilen ödeme emrinin
usulüne uygun olarak tebliğ edilip edilmediği saptanmalıdır.
(2004 s. İİK. m. 65) (7201 s. Tebligat K. m. 32)
Taraflar arasındaki "itiraz" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;
(Ankara İkinci İcra Hakimliği)nce itirazın reddine dair verilen 22.2.1990 gün
ve 1336-172 sayılı kararın incelenmesi davacı (borçlu) vekili tarafından
istenilmesi üzerine, Yargıtay Onikinci Hukuk Dairesi'nin 8.11.1990 gün ve
4082-11275 sayılı ilamıyla; (..Dava dilekçesi tümüyle nazara alındığından
gecikmiş itiraza ait olmayıp Tebligat Kanununun 32. maddesine dayalı
tebligatın usulsüzlüğünü ve bu nedenle tebliğ tarihinin düzeltilmesine
ilişkin olduğu düşünülmeden gecikmiş itiraz olarak kabulü ile yazılı şekilde
karar verilmesi isabetsizdir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri
çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda
direnilmiştir.
Temyiz eden: Davacı (Borçlu) vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği
anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
7201 sayılı Tebligat Kanununun 32. maddesinde, "Tebliğ, usulüne aykırı
yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır.
Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi addolunur" hükmüne yer
verilmiştir.
Görüldüğü üzere, usulsüz yapılan tebliğ, mutlaka batıl olmayıp, muhatap
tarafından öğrenildiği tarihte geçerli olur. Bunun için muhatabın, tebliği
öğrendiğini beyan etmesi ve tebliğden yeni haberdar olduğunu bildirerek,
tebliğin usulsüzlüğünü şikayet etmesi gerekir. Bu durumda tebliğ tarihi,
muhatabın bildirdiği "öğrenme tarihi"dir.
Genellikle İİK.nun 65. maddesine dayanan gecikmiş itiraz ile, 7201 sayılı
Tebligat Kanununun 32. maddesi hükmünce usulsüz tebliğ nedenine dayalı
şikayetler karıştırılmaktadır. Gecikmiş itirazda, tebligat usulüne uygun
olarak yapılmış olup, muhatabı bir engel nedeniyle süresi içinde itiraz
edememiştir. Bu durumda, gecikmiş itirazda bulunacak kişi, mazeretini
gösterir delillerle birlikte, esasla ilgili itirazlarını ve dayanaklarını da
engelin kalktığı günden itibaren üç gün içinde Tetkik Merciine bildirmek
zorundadır. Merci Hakimi gecikmiş itiraz nedenlerini ve belgelerini
inceleyerek, sonucuna göre bir karar verecektir. İİK.nun 65. maddesine göre
hakim, "gecikme sebebinin mahiyetine" ve "hadisenin özelliklerine" göre,
takibin tatilini tensip edebilir. Mazeretin kabulü halinde icra takibi durur.
Aynı celsede alacaklı, itirazın kaldırılmasını sözlü olarak da isteyebilir.
Bu taktirde tetkikata devam olunarak Merci Hakimliğince gerekli karar
verilir.
Usulsüz tebligatla ilgili 7201 sayılı Kanunun 32. maddesinin tatbikinde ise,
İİK.nun 65. maddesinden farklı olarak tebligat, "usulüne uygun olarak
yapılmamıştır". Usulsüz tebliğ işlemini öğrenen muhatabın, bu tebliği
öğrendiği tarihten itibaren yedi gün içinde şikayet yolu ile tebligatın
usulsüzlüğünü Tetkik Mercii önüne getirmesi gereklidir. Ayrıca, işin önemli
yönü, yine öğrenme tarihinden itibaren kanuni süresi içinde, alacaklının
seçtiği takip şekline göre, borçlu ait olduğu mercie itirazlarını da
bildirmek zorundadır. Aksi halde takip kesinleşir. Bir başka deyişle,
tebligatın usulsüzlüğünün şikayet edilmesi, itiraz süresinin işlemesini
durdurmaz.
Tetkik konusu olayda, borçlu vekilinin dava dilekçesinde "gecikmiş itiraz"
deyimini kullanması sonuca etkili değildir. Zira, HUMK.nun 76. maddesi
gereğince hukuki sebebin ve uygulanacak yasa maddesinin tesbiti hakimin
görevine giren bir konudur. Kaldı ki, dilekçede, borçlu vekili usulsüz
tebligat nedeniyle şikayette bulunduğunu da bildirmiştir.
Meselenin bu açıklamalar ışığında çözümü için öncelikle, borçluya gönderilen
ödeme emrinin usulüne uygun olarak tebliğ edilip edilmediğinin saptanması
gereklidir. Yapılan inceleme de borçlu (P.A.R.) adına ve "......... Amerikan
Üssü, HHD, 528. USAAG APO, 09380-İstanbul" adresine gönderilen, ilamsız
takiplerle ilgili genel haciz yoluna ait örnek-49 numaralı ödeme emrinin,
"Tercüman Asteğmen (H.A.)" imzasına tebliğ edildiği görülmüştür. Mahkemece,
bu tebligat işleminin usulüne uygun bulunduğu ifade edilirken, 7201 sayılı
Kanununun 17 ve 18., Tebligat Tüzüğünün 23 ve 24. maddeleri dayanak
gösterilmiştir. Belli bir yerde devamlı olarak meslek ve sanatını icra
edenlere, tebligatın nasıl yapılacağını düzenleyen 17. maddenin olayda
uygulama yeri yoktur.
"Tebliğ yapılacak şahsın... içine serbestçe girilemeyen... bir yerde
bulunması" halinde 7201 sayılı Kanunun 18. maddesine göre tebliğin
yapılmasını o yeri "idare eden" veya "muhatabın bulunduğu kısmın amiri" temin
eder. Bunlar tarafından muhatabın derhal bulundurulması veya tebliğin temini
mümkün olmazsa tebliğ kendilerine yapılır. Borçlunun "........... Amerikan
Üssü" şeklinde belirtilen adresinin, 7201 sayılı Kanunun 18. maddesinde sözü
edillen (içine serbestçe girilemeyen) yerlerden olduğu açıktır. Bu durumda,
olayda direnme kararında yer verilen 18. maddenin uygulanması gerekir ise de;
mahkemece borçlu adına "Tercüman Asteğmen (H.A.)'ya yapılan tebliğ işleminin
sözü edilen maddeye yanlış anlam verilerek geçerli sayılması doğru
bulunmamıştır. Zira, tercüman asteğmen, borçlunun tebligat adresi olarak
bildirilen ............. Amerikan Üssü'nde 7201 sayılı Kanunun 18. maddesinde
yazılı "o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amiri" olduğu
kanıtlanmış bir kişi değildir. O halde, muhatap adına bu şahsa yapılan
tebligatın usulsüz olduğunun kabulü gerekir.
Böyle olunca uyuşmazlığın, İİK.nun 65. maddesinde yer alan gecikmiş itiraz
kurallarına göre değil, 7201 sayılı Tebligat Kanununun 32. maddesine göre ve
usulsüz tebligatla ilgili yukarıda açıklanan prosedüre göre çözülmesi
gerekir.
Nitekim, borçlu vekili, tebligata ıttıla üzerine, tebliğ işleminin
usulsüzlüğünü şikayet etmekle kalmamış, icra müdürlüğüne başvurarak seçilen
takip şekline göre yasal süre içinde ve doğru mercie borca itirazlarını da
bildirmiştir.
Bu durumda, Özel Daire bozma kararında da değinildiği üzere, mahkemece 7201
sayılı Kanunun 32. maddesine göre işlem yapılmalı, ödeme emri tebliğinin
usulsüzlüğünü dolayısıyla borçlu vekilinin ıttıla tarihi olarak beyan ettiği
tarihi, ödeme emrinin tebliğ tarihi olduğu vurgulanmalı ve böylece borca
itirazın süresinde olduğu sonucuna varılmalıdır.
Bu itibarla, mahkemece açıklanan şekil ve kapsamda bir uygulama yapılmadan,
7201 sayılı Kanunun 18. maddesine yanlış anlam verilerek, borçlu adına
çıkarılan ödeme emri tebligatının, geçerli sayılması ve olayda tatbik yeri
bulunmayan İİK.nun 65. maddesindeki gecikmiş itirazın, süresinde olmadığından
bahisle istemin reddi yönüne gidilmesi doğru değildir. O halde usul ve yasaya
uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
S o n u ç : Davacı (borçlu) vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme
kararının yukarıda açıklanan nedenlerle HUMK.nun 429. maddesi uyarınca
(BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 5.6.1991
gününde oybirliğiyle karar verildi.
|