 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C
Y A R G I T A Y
Sekizinci Hukuk Dairesi
E. 1991/11922
K. 1992/9234
T. 1.6.1992
* TAPU KAYIT İPTALİ VE TESCİL
* SURİYE UYRUKLU MALİK
ÖZET : Suriyeli'lere ait taşınmazların tasarrufları yasaklanmış ve kısıtlanmış
olduğundan zilyetlik yoluyla kazanılması mümkün değildir.
(1062 s. MBK. m. 1) (Bakanlar Kurulu K.- 6/7104 s.)
Zöhre (Zehra) ve müşterekleri ile Hazine, Belediye Başkanlığı, İlyas ve Varde
aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair, (İskenderun
Birinci Asliye Hukuk Hakimliği)nden verilen 2.4.1991 gün ve 660/189 sayılı
hükmün Yargıtay'ca incelenmesi Hazine vekili ile Belediye Başkanlığı vekili
tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacılar, 1927 yılında Fransızlar zamanında yapılan kadastroda 133 parsel
olarak davalı gerçek kişilerin murisleri Yusuf adına tapuda kayıtlı olan
taşınmazın 1930 yılında kendi murislerine haricen satılmış olduğunu, o
tarihten şimdiye kadar murislerinin ve kendilerinin nizasız, fasılasız malik
sıatıyle zilyet olduklarını ileri sürerek Yusuf üzerindeki tapu kaydının
iptali ile adlarına tapuya tesciline karar verilmesini istemişlerdir. Dosya
içerisindeki belgelere göre, Hatay'ın Fransızlar tarafından işgalinden sonra
taşınmazın kadastro yoluyla davalı gerçek kişilerin mirasbırakanları Yusuf
adına tescil edildiği, taşınmazın arsa niteliğinde olduğu ve Fransızlar
zamanında düzenlenen nüfus kayıtlarına göre, Yusuf'un 1930 yılında ölmüş olup
mirascı olarak İlyas ve Varde'i bıraktığı anlaşılmaktadır. Davalı Hazine,
Yusuf'un Suriye uyruklu olduğunu, İlyas ve Varde'nin mirascı bırakmadan
öldüklerini, dolayısıyla bu taşınmazın kanun uyarınca Hazineye geçmiş
olduğunu o itibarla MK.nun 639/2. maddesi hükmünün olaya uygulanmasının
mümkün bulunmadığını ileri sürmüş ve bu sebeplerle davanın reddine karar
verilmesini istemiştir.
Mahkemece MK.nun 639/2. maddesinde açıklanan koşulların davacılar lehine
oluşmuş olduğundan bahisle davanın kabulü yönüne gidilmiştir. Hüküm Hazine
tarafından az önce açıklanan nedenlerle temyiz edilmiştir.
Mahkemece yapılan inceleme yetersizdir. Yusuf'un 1930 yılında öldüğü
anlaşılmaktadır. Taşınmazın bulunduğu İskenderun o tarihte Suriye Sancağı
durumundadır. Zira, Lozan Muadesiyle Hatay Türkiye sınırları dışında
bırakılmış olup, Suriye Sancağı durumundadır. Hatay, Türkiye Cumhuriyetiyle
Fransızlar arasında yapılan anlaşmaya göre 11.7.1939 tarihinde Anavatan'a
ilhak edilmiştir. 23 Haziran 1939 tarihli Hatay Antlaşması'nın 2. maddesinde,
ilhak edilen arazi üzerinde "ikametgah sahibi" olanların Türk vatandaşlığını
kazanacakları hususu belirtilmiştir. 2. madde aynen şöyledir: "1. maddenin
son fıkrasında mevzubahis arazide mütemekkin Hatay vatandaşları Türkiye
Tabiiyetini bihakkın iktisap edecektir". Mütemekkin değimi, ikametgah sahibi
anlamına gelmektedir. Bu açıklamaya göre ilhak edilen araziye bağlı olarak
üzerindeki bireylerin ilhak eden devletin vatandaşlığına geçmesi
gerekmektedir. Vatandaşlığa geçiş zorlayıcı nitelik taşımaktadır. Ancak,
bunun yanında kural olarak vatandaşlığı değişen bu nitelikteki kişilere yeni
kazandıkları vatandaşlığı reddetme hakkı tanınmıştır. Reddetme hakkı diğer
ülkenin vatandaşlığını seçme hakkı ile yani opsiyon hakkı ile eş değerdedir.
Hatay Antlaşması'nın 3. maddesinde; "2. madde uyarınca Türkiye Tabiyetini
kazanan 18 yaşını mütecaviz olan kimseler işbu antlaşmanın meriyete girdiği
tarihten itibaren 6 aylık bir müddet içinde Suriye veya Lübnan tabiiyetini
ihtiyar etmek hakkını olacaklardır" denilmiştir. Şu hale göre Opsiyon
hakkının kullanılmasına ilişkin süre içinde Türk uyrukunun kazanılması
infisahir şarta bağlanmış olmaktadır. Gerçekten de Antlaşmanın 2. maddesi
uyarınca Türk Vatandaşlığının kazanılması bu kişilerin opsiyon haklarını
Suriye veya Lüpnan lehine kullanmış olmaları halinde kendiliğinden
bozulmaktadır. Opsiyon hakkının kullanılması ile geriye etkili olarak
vatandaşlık devam eder. Opsiyon hakkının kullanma süresinin geçirilmesi ile
de yeni vatandaşlık kesinlik kazanır. Lozan Barış Antlaşması'nda opsiyon
hakkının kullanılması 2 yıllık süreye bağlanmıştır. Bu hak 18 yaşını ikmal
etmiş kimselere verilmiştir. Öte yandan, bu tür antlaşmaların hepsinde
kadınların kocalarını, çocukların da ana ve babalarını izlemeleri ilkesi
kabul edilmiştir. Bu suretle yeni devletin vatandaşlığını kazanan kimseler
yeni vatandaşlığın sağladığı haklara uygun şekilde oturdukları arazi üzerinde
yaşamlarını sürdürürler (ŞÜKRÜ ÖZDEMİR, Yabancıların Mülk Edilmeleri, 1986,
Sahife: 554). Hatay Antlaşması'nın 4. maddesinde bu konuda, "18 ay zarfında
ikametgahlarını Türkiye'nin haricine nakletmeye mecburdurlar" şeklinde hüküm
bulunmaktadır. Opsiyon hakkının olayımızda olduğu gibi Süriye lehine
kullanmış olan kimselerin mal iktisap etmeleri veya mallarında tasarruf
etmeleri artık Tapu Kanununun 35. maddesindeki karşılıklılık ilkesine
bağlıdır. Başka anlatımla, anılan hükme göre yeni devlet Türk Vatandaşlarına
Suriye'de gayrimenkul edinme imkanı veriyorsa Suriyeliler de karşılıklılık
ilkesinden yararlanarak Türkiye'de mülk edinebileceklerdir. Oysa, Suriye
Hükümeti Suriye'li olmayan gerçek ve tüzel kişilere, gayrimenkule ilişkin her
türlü hakların iktisabını yasaklamıştır. Suriye ile Ülkemiz arasında bu
konuda sürdürülen görüşmeler ve tasviyeye hedef tutan teklifler, müsbet
sonuca varmamış, Suriye Hükümeti, son zamanlarda Türklere ait taşınmaz
mallara çeşitli vesilelerle ve özellikle 1958 yılında yürürlüğe konulan
"Zirai reform" kanununun uygulanması bahanesiyle müdahale ve eritme
politikasını sürdürmüş ve Türkler'in mülkiyet haklarını ileri derecede
kısıtlamıştır.
Ülkemizde, Suriyelilere ait gayrimenkuller üzerindeki temliki tasarruflar,
Bakanlar Kurulunun 13.1.1939 gün, 2/10250; 14.2.1942 gün, 2/17317 ve
18.1.1958 gün, 4/9697 sayılı Kararları ile kısıtlamış bulunmaktadır. Suriye
Hükümeti'nin vatandaşlarımızı mülkiyet haklarından mahrum eden tutumları
karşısında, Hükümetimiz de 1062 sayılı Kanunun verdiği yetkiye dayanarak
misilleme tedbiri almak zorunluğunu duymuş ve Suriye uyrukluların
Türkiye'deki gayrimenkullerine tasfiye maksadıyla el koyma kararı alınmıştır
(1.10.1966 gün, 6/7104 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı). Suriye uyruklular
31.1.1939 tarihinden sonra bir başka bir devlet uyrukluğuna geçmiş olsalar
bile gayrimenkulleri açısından Suriye uyruklu sayılmaktadırlar (25.9.1967
gün, 6/8890 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı).
Olayımızda, olayın iki aşamadan ele alınması gerekmektedir. 1930 yılında
yapılan harici alım satım Hatay'ın ilhak tarihi olan 1939 yılına kadar
yabancı devlet hukukuna tabidir. Taşınmazın öncesi tapulu olup, tapulu bir
taşınmazın 1939 tarihine kadar Suriye'de uygulanan mevzuat hükümlerine göre
haricen satışı geçerli bulunmamaktadır. Taşınmazın üzerinde bina bulunduğu
için yine Suriye'de uygulanmakta olan arazi kanununa göre mülk neviden olan
taşınmazların zamanaşımı yoluyla kazanılması mümkün bulunmamaktadır. O halde
1939 yılına kadar davacıların harici satın almaları geçerli olmadığı gibi
zamanaşımı yoluyla o tarihe kadar kazanılması da mümkün değildir. Hatay'ın
Anavatana ilhakından itibaren Türk kanunları uygulanmaya başlanmıştır. O
halde 1939'dan sonra davacıların veya murislerin zilyetliğinin Türk
gayrimenkul hukukuna göre değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu bakımdan da az
önce açıklandığı gibi Yusuf'un mirascılarının hakkı hıyarlarını Suriye lehine
kulanıp kullanmadıklarının Suriyeli veya Türkiyeli olup olmadıklarının
araştırılması gerekmektedir. Bunlar az önce açıklanan opsiyon haklarını
Hatay'ın ilhakı sırasında Suriye lehine kullanmışlarsa o takdirde Suriyeli
sayılacaklarından az önce açıklanan 1062 sayılı Kanuna göre alınan tedbirlere
göre Suriyelilere ait taşınmazların tasarrufları yasaklanmış ve kısıtlanmış
olduğundan zilyetlik yoluyla kazanılması mümkün olmayacaktır. Ayrıca, Varde
ile İlyas mirascı bırakmadan ölmüşlerse MK.nun 448. maddesi ile 2675 sayılı
Kanun hükmüne göre bunların taşınmazları kanun hükmü icabı devlete geçmiş
olacaktır. Bu durumda İlyas ve Varde'nin Suriye uyruklu olup olmadıklarının,
mirascı bırakıp bırakmadıklarının araştırılması, mirascıları olup ta bunlar
Türk uyruklu ise davanın bunlarada yöneltilmesi ve uyuşmazlığın ona göre
çözümlenmesi gerekmektedir. Mahkemece bu hususta bir araştırma ve inceleme
yapılmamış açıklanan yönler tartışılmadan MK.nun 639/2. maddesi hükmü
uygulanmak suretiyle uyuşmazlığın çözümü yönüne gidilmiştir. Bu durum yasaya
aykırıdır. Temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde olduğundan kabulü
ile hükmün (BOZULMASINA), ve 48.000 lira peşin harcın istek halinde Belediye
Başkanlığına iadesine, 1.6.1992 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
|