 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1991/11-384
K. 1991/543
T. 30.10.1991
ÖZET: Davada kendisine ispat yükümlülüğü düşmeyen tarafın, yemin
deliline başvurması gereksiz bir işlemdir.
Taraflar arasındaki "menfi tesbit" davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda, Aydın Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen
4.4.1988 gün ve 1984/614-128 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili
tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 22.5.1989 gün
ve 1988/585-1989/3028 sayılı ilamı ile; (... Davacı, borçlusu bulunduğu
davalının alacaklısı olduğu (750.000) lira bedelle bono nedeniyle borcunun
(50.000) TL. olduğu halde açık verilen bu bononun sonradan (750.000) TL.
şeklinde doldurulduğunu iddia ederek davalıya (700.000) lira borçlu
bulunmadığının tesbitini istemiştir. Dava İİK.nun 72. maddesine dayalı menfi
tesbit davasıdır. Bu davada isbat külfeti davacıya düşmektedir. Davacının
bononun anlaşmaya aykırı doldurulduğu iddiasını yazılı delille ispatlaması,
yazılı bir delili bulunmadığı takdirde yemin teklifi hakkını kullanması icap
eder. Davacı bu davada iddiasını yazılı delille kanıtlayamamış ve imzalı
beyanı ile davalı tarafa yemin teklif etmeyeceğini de açıkca bildirmiştir.
Son oturumda, davacı vekilinin davalı tarafa yemin teklif etmeyeceğini
bildirmesinden sonra, davalı asil söz alarak, kendisinin davacıya yemin
teklif ettiğini bildirmiştir. Vekilinin bu beyana katılmadığını belirtmesine
rağmen davacı asil, davalının yemin teklifini kabul ettiğini belirterek
mahkemece şekli belirlenen yemini eda etmiştir. Mahkemece davacının bu
yeminine dayanılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.
Her ne kadar HUMK.nun 239. maddesine göre, ispatla yükümlü olan
tarafın iddiası hilafını ispat için hasmı delil gösterebilir ise de yine bu
maddenin son fıkrası uyarınca mücerret bu isteği ile ispat yükünün kendisine
ait bulunduğunu kabul etmiş sayılmaz. Kendisine ispat yükü düşmeyen taraf,
diğerine yemin teklif ederse, mahkemenin ispat yükünün kendisine düşmediğini,
bu nedenle yemin teklif etmesine gerek bulunmadığını o tarafa açıkca
bildirmesi gerekir (Bkz. Prof.Dr. Baki Kuru, Hukuk Mahkemeleri Usulü, cilt:2,
sayfa:1388-1389).
Bu durumda mahkemece, olayda ispat yükü kendisine düşmeyen davalı
tarafa, ispat yükünün kendisine düşmediği, bu nedenle yemin teklifine gerek
bulunmadığı açıkca hatırlatılmadan davalının teklifi üzerine davacının eda
ettiği yemine dayanılarak davanın kabulüne karar verilmesi doğru
görülmemiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri
çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda
direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davalı vekili
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde
temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
görüşüldü:
Dava konusu olayda davacı taraf, davalı tarafça icra takibine konulan
(750.000) liralık bononun kısmen karşılıksız olduğunu ileri sürerek İİK.nun
72. maddesi hükmüne dayanarak menfi tesbit davası açtığına göre, davada ispat
yükümlülüğünün, senet borçlusu davacıya düştüğü tartışmasız bulunmaktadır.
Özel Daire ile mahkeme arasında tartışmalı olan husus davacı tarafından ispat
yükümlülüğünün yerine getirilmemesinden sonra, kendisine davada hiç bir ispat
külfeti düşmeyen senet alacaklısı davalının, davacı yana yemin teklif
etmesinin gerekip gerekmediği ve doğuracağı sonuçlardır.
Bu konuda öncelikle tespit edilmesi gereken husus, kati delillerden
olan yeminin, HUMK.nun 344. maddesi uyarınca ispat külfeti kendisine ait olan
taraf için olduğudur. Diğer bir deyişle, davada kendisine ispat yükümlülüğü
düşmeyen tarafın, yemin deliline başvurması gereksiz bir işlemdir. Nitekim,
aynı Yasanın 354. maddesinde de, kendisine ispat külfeti düşen tarafın, yemin
dışında ileri sürdüğü delillerle iddia veya savunmasını kanıtladığı takdirde,
artık kendisine yemin dahi teklif edilemeyeceği hükme bağlanarak aynı ilkeyi
bir başka açıdan yinelenmiş bulunmaktadır. Aslında, anılan hükmün mehazını
teşkil eden Nöşatel Usul Kanununun 296/2. maddesinde, "Fakat yemin, ancak
tarafın iddiasını diğer delillerle ispat edememiş veya onların kullanamamış
olması hali için teklif edilmiş sayılır" hükmüne yer verilmek suretiyle bu
ilke daha açık ve net bir şekilde ortaya konulmuştur.
Bu açıklamalar ile kesin delillerden olan yeminin, ancak ispat külfeti
kendisine düşen taraf için ve davanın halini karşı tarafın vicdanına bırakan
bir delil olduğunu saptadıktan sonra, davada kendisine ispat külfeti
düşmeyen tarafın da yemin deliline başvurmasının mümkün olup olmadığı
üzerinde durulması gerekir. HUMK. nun 239. maddesi hükmüne göre, kendisine
ispat külfeti düşmeyen tarafın hasmının, delil gösterebileceği kabul
edilmişse de yine aynı maddede kendisine ispat yükümlülüğü düşmeyen tarafın
bu istemi ile ispat yükümlülüğünün kendisine düştüğünü kabul etmiş
sayılamayacağı da açık bir şekilde belirtilmiş bulunmaktadır.
Nitekim, doktrinde de kendisine davada ispat yükümlülüğü düşmeyen
tarafın, karşı tarafa yemin teklif edebilmesinin ancak ispat yükümlülüğünü
açık bir beyanla üzerine aldığını bildirmesiyle mümkün olduğu kabul
edilmektedir. Yine aynı görüşlere göre, bu koşul yerine getirilmeden teklif
edilen yeminin yerine getirilmiş olması halinde dahi, eda edilen yeminin bir
sonuç doğurmayacağı da belirtilmektedir. Keza aynı eserlerde, kendisine ispat
külfeti düşmeyen tarafın diğer tarafa gereksiz olarak yemin teklif etmesi
halinde, davada ispat külfetinin hangi tarafta olduğunu tayin ve tespitle
görevli hakimin, onu uyarması ve buna rağmen yemin teklifinde kararlı
olduğunu bildirmesi halinde ve diğer taraf da bu teklifi kabul ettiği
takdirde yemini eda ettirerek davayı sonuca bağlaması gerektiği kabul
edilmektedir. (Bkz. Prof.Dr. B.Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Ank, 1990,
c.2, sh.1388 vd.; Dr. E.Yılmaz, Yemin, Ank. 1989, sh.102 vd.). Aynı görüşler
Yargıtay İçtihatları ile de tekrarlanmıştır. Bu uygulamaya 2. HD.nin
22.6.1972 gün ve 4191-3995 sayılı 6. HD.14.11.1985 gün ve 11124-12320 sayılı;
8. HD.nin 4.6.1984 gün ve 6039-5981 sayı ile HGK.nun 19.12.1970 gün ve
4/1575-686 sayılı kararları örnek olarak gösterilebilir.
Bu genel açıklamalardan sonra dava konusu olaya dönülecek olursa, Özel
Daire kararında da değinildiği gibi, davacı senet borçlusunun ikame ettiği
delillerle iddiasını kanıtlayamamasından ve davalı tarafa yemin dahi teklif
etmeyeceğini açıkladıktan sonra, davada kendisine hiç bir ispat külfeti
düşmeyen davalının, davacıdan alacaklı olduğunu tekrarlayarak bu konuda
davacı tarafa gerekmediği halde yemin teklif etmesi halinde, mahkemenin ispat
yükümlülüğünün kendisinde olmadığını ve bu yükümlülüğü devralıp almayacağını
açıkca sorarak kabul ettiği takdirde bunu zapta geçirttikten sonra yemini eda
ettirmesi gerekirdi. Bu hususlara uyulmadan davalının soyut yemin teklifi ve
davacının bunu eda etmiş olması hukuken bir sonuç doğurmayacağından ve
mahkemece ispat yükümlülüğünü tayin ve tespit bakımından bu tür bir
hatırlatma ve uyarıda bulunulması hakimin tarafsızlığını engelleyen bir
durumda oluşturmaması nedeniyle, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel
Dairenin bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul
ve yasaya aykırı görüldüğünden direnme kararının bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme
kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden
dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz
peşin harcının geri verilmesine, 30.10.1991 gününde oyçokluğu ile karar
verildi.
Birinci Başkanvekili 6.H.D.Bşk. 9.H.D.Bşk. 12.H.D.Bşk.
İ.Teoman Pamir Ö.N.Doğan E.Çubukçu K.G.Yelço
11.H.D.Bşk. 13.H.D.Bşk. 8.H.D.Bşk. S.Dinçaslan
N.Özkan A.İ.Arslan M.F.Ildız
M.Demirtürk 10.H.D.Bşk.V. 7.H.D.Bşk.V. Y.Akman
R.Aslanköylü H.Örmeci
Onama
Ç.Aşçıoğlu E.Özdenerol I.Ulaş H.S.Terzibaşıoğlu
Onama
H.Deniz K.Öztekin O.Arslan N.Turhan
K.F.Çavga Ö.Bilen 5.H.D.Bşk.V. M.Tunaboylu
M.Yakupoğlu
H.Dinç S.Sapanoğlu M.H.Surlu S.G.Erçoklu
M.ULusoy S.Sezen N.Sucu C.Dikmen
Onama
G.Nazlıoğlu K.Acar H.A.Bengü E.Doğu
Onama Onama
M.S.Özer S.Özyörük
Onama
KARŞI OY YAZISI
Dairemiz (11.HD) bozma kararına yazdığım muhalefet şerhinde
belirttiğim gibi;
Davalı bono lehdarı (alacaklı), davacı keşidecinin (borçlu) kendisine
yemin teklifinden sarfınazar ettiğini, yani açık poliçede (TTK.592) anlaşmaya
aykırı doldurulma keyfiyetini yazılı delille (HUMK. 290) isbat edemediğini,
bu safhada davanın redde mahkum bir hale girdiğini gördükten sonra davayı
"kabul" de edebilirdi; yahut davacı yemin hakkını kullanarak davalıya yemin
teklif etse idi davalı yemini eda etmiyerek bunu davacıya "red" edip onun
yemin etmesini de isteyebilirdi (HUMK.347). Davalı bu yollara gitmek yerine
ve hatta avukatının muhalefetine rağmen bilinçli olarak davacıya yemin teklif
etmiş, eda edilen yemin karşısında davalı ve vekili "bir diyecekleri
bulunmadığını" beyan ve yemin sonucuna razı olmuşlar, dava buna uygun
şekilde, davanın kabulü doğrultusunda hükme bağlanmış, sonra da davalının
vekili bu hükmü temyiz etmiştir.
Gerek temyiz layihasında, gerekse çoğunluk kararında bazı görüşlere
yapılan atıflar isbat külfeti karşı tarafta olduğu halde davacı veya
davalının bunu kendiliğinden gereği yokken üzerine alması, hasmına yemin
teklif etmesi ve davanın aleyhine sonuçlanması ile ilgili olup ispat
külfetinin davacıya düştüğü tartışmasız olan, davasını yazılı delille ispat
edemeyen davacının son çare (delil) olarak yemin hakkını da kullanmadığı
davamızla benzerlikleri yoktur. Çünkü davamızda deliller öncelikle davacı
için tüketilmiş, davalı davayı şeklen kazanmışken bunu kabullenmemiş
doğrulanmasını davacının vicdanına bırakarak kendiliğinden açıkca ona yemin
teklif etmiştir ki, bu önlenemez.
Öte yandan, delil ikamesiyle mükellef olan tarafın iddiası hilafını
isbat için tüm beyyine külfetini yüklenmiş sayılamayacağına dair HUMK.nun
239. maddesinin de çoğunluk görüşü aksine olayımızda tatbik yeri yoktur.
Ayrıca, "kanunun tayin ettiği istisnalardan başka hallerde hakim iki
taraftan birinin söylemediği şeyi veya iddia sebeplerini re'sen nazarı
dikkate alamıyacağına ve onları hatırlatabilecek hallerde
bulunamayacağına..." göre (HUMK.75) somut olayda hakime öyle bir görev
yüklenerek "yemin teklifine gerek bulunmadığı..." gibi kanuni istisnalar
dışındaki hususları hatırlatma görevi bulunduğu noktasından da hareket
edilemez.
Nitekim, benzer bir olayda şöyle içtihat edilmiştir; "... davacı
kendiliğinden davalıya and yöneltmiş ve davalı da bu andı yerine
getirmiştir... and yönelten taraf bütün delillerin bir tarafa bırakılarak
davanın sonucunu hasmın andı içmesine bırakmıştır. O halde taraflardan birisi
kendiliğinden diğer tarafa and yöneltip vicdanını hakem kılması ile bu andın
sonucuna katlanmak zorundadır... (Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 26.9.1972-
1892-7632", Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Ankara 1980, c.II, sh.1388).
Konu, monografik bir eserde de incelenmiş "... isbat yükü sorunu, bir
yargılama hukuku sorunu değil de esas itibariyle bir maddi hukuk sorunu
olduğundan, isbat yükünün taraflar arasında kararlaştırılabileceği hususu,
gerek yabancı ve Türk öğretisinde, gerek mahkemeler uygulamasında kabul
edilmektedir... Buna göre, hangi taraf açık bir beyanla ispat yükünü kendi
üzerine aldığını beyan ederek bu yönde delil ibrazına girişirse ve asıl isbat
yükü kendi üzerine düşen diğer taraf da buna açıkca veya zımnen (örneğin
kendisine teklif edilen yemini kabul ile eda ederse) razı olursa, isbat yükü
yer değiştirmiş olur..." Ejder Yılmaz Medeni Yargılama Hukukunda Yemin,
Ankara 1989, Yetkin Yayınları, S.53 vd.57, 103, 104.
Özetlenen sebeplerle mahalli mahkeme kararı isabetli olup, onanması
gerekirken bozulmasına dair çoğunluk kararına muhalifim.
Hakkı S.Terzibaşıoğlu
11.Hukuk Dairesi Üyesi
|