Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 



        T.C.
     YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

E.1991/11-303
K.1991/567
T.13.11.1991

	ÖZET : Ticari işlerde temerrüt faizi 30'dur. Ancak, ticari işin
 yanları, 3095 sayılı Yasanın 2/3. maddelerinde öngörülen reeskont faizini de
 isteyebilir.
	Yolcu taşıma işlemi, bir ticari iştir. Yolcu taşıma sözleşmesinde,
 taşıyıcının yolcuyu, varmak istediği yere sağ ve salim götürmesi asli bir
 borçtur. Bu borcun ihlalinde, tazminat faizi değil, temerrüt faizi
 istenebilir.
	Taraflar arasındaki davadan dolayı, bozma üzerine direnme yoluyla;
 Ankara Birinci Asliye Ticaret Mahkemesinden verilen 13.11.1989 gün ve 651/775
 sayılı kararın bozulmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulundan çıkan
 28.11.1990 gün, 1990/11-88 Esas, 1990/591 Karar sayılı ilamın, karar
 düzeltilmesi yoluyla incelenmesi davacı vekili tarafından verilen dilekçe ile
 istenilmiş olmakla; Hukuk Genel Kurulu'nca dilekçe, düzeltilmesi istenen ilam
 ve dosyadaki ilgili bütün kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
	1- Dava konusu uyuşmazlıkta, yolcu taşıma sözleşmesinden kaynaklanan
 tazminat alacağına, mahkemece bu alacağın ticari işten kaynaklandığı
 düşüncesiyle olay tarihinden itibaren ve istem de dikkate alınmak suretiyle
 TTK.nun 1461. maddesinde öngörülen banka iskonto haddi üzerinden temerrüt
 faizine hükmedilmiş olup, bu kararı bozan Özel Daire kararında ise, bu
 alacağa, ticari temerrüt faizinin değil, BK.nun 72 ve 3095 sayılı Yasanın 1.
 maddesinde öngörülen kanuni faiz oranının uygulanması gerektiği benimsenmiş
 bulunmaktadır. Bu kısa açıklamadan da anlaşılacağı üzere, mahkeme ile Özel
 Daire arasındaki görüş aykırılığı, taşıma işinden kaynaklanan tazminat
 davalarında, tazminat alacağına yürütülecek faizin başlangıç tarihinde değil,
 bu alacağı yürütelecek faizin niteliğindedir.
	Nitekim, Hukuk Genel Kurulu'nda gerek temyiz gerekse karar düzeltme
  incelemesi tartışmalarında da bu alacağı ister kanuni faiz adı altında
 olsun, isterse temerrüt faizi adı altında olsun olay tarihinden itibaren faiz
 yürütülmesi gerektiği oybirliği ile benimsenmiş bulunmaktadır. Tartışmanın
 odak noktası, olay tarihinden itibaren yürütülecek faizin niteliğinde
 toplanmış bulunmaktadır.
	Temyiz inceleme aşamasında Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel
 Daire kararında, muacceliyet ve temerrüt kavramlarına değinip, BK. nun 101.
 maddesi hükmüne dayanılarak muaccel bir borcun borçlusunun ancak alacaklının
 ihtarı ile temerrüt haline düşebileceği kuralından hareketle, dava konusu
 olayda ihtar koşulu gerçekleşmediğinden, öncelikle bu koşul açısından olayda
 temerrüt faizi yürütülemiyeceği sonucuna varılmış bulunmaktadır. Bu bakımdan
 öncelikle dava konusu alacağa temerrüt faizi yürütülebilmesi için ihtar
 koşulunun aranıp aranmayacağı üzerinde durulması gerekmektedir.
	Bilindiği üzere, BK.nun 101/1. maddesinde konulmuş bulunan ana ilke
 uyarınca muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarı ile temerrüt haline
 düşeceği hükme bağlanmış ise de, aynı maddenin 2. fıkrasında borcun ifa
 edileceği günün taraflarca birlikte saptanmış olması halinde veyahut saklı
 tutulan bir hakka dayanılarak taraflardan birisince ihbarda	bulunulmak
 suretiyle borcun ifa edileceği gün saptanmışsa, bu günün bitimi ile borçlunun
 mütemerrit olacağı hükmü getirilmek suretiyle ilk fıkradaki hükmün
 istisnalarının da bulunabileceği yasa koyucu tarafından kabul edilmiş
 bulunmaktadır. Yasa koyucu bu genel istisna kuralının dışında, yasalarda
 getirdiği özel hükümlerle de bu istinai genişletmiştir. Örneğin, ticari
 işlerde teslim için bir zaman tayin edildiği hallerde satıcının temerrüdünün
 bu zamanın dolması ile gerçekleşeceği kabul edildiği gibi, (BK. md. 187-210),
 TTK.nun 407/1. maddesinde de anonim şirketlerde sermaye koyma borcunu
 süresinde yerine getirmeyen pay sahibinin ihtara dahi gerek görülmeksizin
 temerrüde düşeceği açık bir şekilde hükme bağlanmış bulunmaktadır.
	Bu yasal istisnaların dışında gerek uygulamada gerekse öğretide
 borçlunun temerrüdü için ihtarın gerekli olmadığı diğer hallerde kabul
 edilmiş bulunmaktadır. Bunlar, borçlunun borcunu ifa etmiyeceğini açık ve
 kesin bir şekilde bildirmesi hali (BK.107/1 den örnekseme yolu ile bu sonuca
 varılmaktadır), dürüstlük kurallarının ihtarı gereksiz kaldığı haller,
 borçlunun ihtarı iyiniyet kurallarına aykırı davranışlarıyla engellemesi
 halleri (BK.nun 154. maddesi hükmünden örnekseme yolu ile bu sonuca
 varılmaktadır), sözleşmede temerrüt için ihtara gerek bulunmadığı
 kararlaştırılan haller olarak sayılmaktadır. Yine, gerek uygulamada gerekse
 öğretide borçlunun temerrüdü için ihtara gerek olmadığı hallerden biri olarak
 da borçlunun, iade veya tazmin borcunun haksız fiili veya iktisabından
 kaynaklanan hal olarak gösterilmektedir. Bu kuralın uygulanması meni
 hukukumuzda bir yasa hükmü ile düzenlenmemiş ise de "gasbeden  veya hırsız
 daima temerrüt halindedir" şeklindeki müşterek hukuktan gelme genel ilkenin
 haksız fiilden kaynaklanan tazminat borçlarında da uygulanması gerektiği
 doktrinde benimsenip, kabul edilmektedir (Bkz. von Tuhr, Borçlar Hukukunun
 Umumi Kısmı, Cevat Edege Tercümesi, Yargıtay Yayınları, Ankara 1983, sh.611;
 Prof.Dr. F.N.Feyzioğlu, Borçlar Hukuku Genel hükümler, cilt 2, İstanbul 1977,
 sh.235-240; Tekinay/ Akman/ Burcuoğlu/ Altop Tekinay Borçlar Hukuku, cilt II,
 5.Baskı, İstanbul 1985, sh. 1227-1231). Esasen, bozma kararında dayanak
 olarak gösterilen yazarlar dahi haksız fiil borçlusunun olay tarihinden
 itibaren ödenmesi gereken tazminata bir faiz yürütülmesi gerektiğini kabul
 etmekte, ne var ki bu nevi faize temerrüt faizi yerine tazminat faizi adı
 verilmektedir. Yine, Özel Daire çoğunluk bozma kararında bu kavramdan hareket
 edilerek tazminat faizine BK.nun 103. maddesindeki temerrüt faizin değil,
 aynı Yasanın 72. maddesindeki faizin uygulanması gerektiği kabul
 edilmektedir. Bu görüşe katılmak mümkün değildir. Zira, bu görüş öncelikle
 ticari olmayan işlerde hiçbir pratik sonuç getirmemektedir.
	3095 sayılı Yasadan önce BK.nun 72 ve 103/1. maddelerindeki 5 olan
 faiz oranları arasında bir fark bulunmadığı gibi, anılan yasanın getirdiği
 değişiklikten sonra da her iki faiz oranı da 30'a yükseltilmiş olup bu denge
 bozulmamıştır. Diğer bir deyişle, bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen haksız
 fiillerde tazminat faizi temerrüt faizi kavramları olay tarihinden itibaren
 istenebilecek faiz oranları yönünden hiçbir farklılık meydana getirmemekte,
 yani uygulama açısından hiçbir pratik faydası bulunmamaktadır. Ticari
 işlerdeki temerrüt faizine esas alınacak 3095 sayılı Yasanın 2/3. maddesi
 hükmüne göre ise, arada sözleşme bulunmasa bile ödeme yerinde ve zamanındaki
 banka iskontosu oranı 30'dan fazla ise, T.C.Merkez Bankasının kısa vadeli
 krediler için öngördüğü reeskont faiz oranı üzerinden temerrüt faizi
 istenebileceği kabul edilmiş bulunmaktadır. Görüldüğü üzere BK.nun 72 ve 3095
 sayılı Yasanın 1. maddesinde öngörülen faiz ile BK.nun 101 ve 3095 sayılı
 Yasanın 2. maddesinde öngörülen temerrüt faizi yönünden oran itibari ile hiç
 bir farklılık bulunmamakta sadece ticari işlerde ticari hayatın gerçekleri
 dikkate alınarak daha yüksek oranda bir temerrüt faizi isteme olanağı
 getirilmiş bulunmaktadır. Bir başka anlatımla, faiz oran farkı temerrüt için
 çekilmesi gereken ihtarnameye bağlanmamış, işin niteliği dikkate alınarak
 farklı faiz oranları uygulanması imkanı tanınmış bulunmaktadır.
	Bu konuda doğru bir sonuca varılabilmek için, dava konusu alacağı,
 yürütülecek faizin akdi ilişkinin sona ermesinden sonraki dönemle mi, yoksa
 akti ilişkiyle ilgili dönemle mi ilgili olduğunun saptanması gerekir. Zira,
 BK. nun 72 ve 3095 sayılı Yasanın 1. maddesinde öngörülen (Kanuni Faiz),
 Borçlar Kanununa ve T.Ticaret Kanuna göre faiz ödenmesi gereken hallerde
 miktarı sözleşme ile saptanmadığı takdirde ödenecek faizdir. Bu yasal
 düzenlemelerden de açıkca belli olduğu gibi doktrinde (Kapital faizi) adı da
 verilen kanuni faiz, borcun geç ödenmesi ile ilgili bir faiz niteliğinde
 değildir. Borcun geç ödenmesiyle ilgili faiz düzenlemesi BK.nun 103 ve 3095
 sayılı Yasanın 2/1. maddesinde öngörülen faizdir; yani temerrüt (direnim)
 faizidir. Temerrüt, ticari bir ilişkiden doğduğu takdirde ise, yasa gereği
 TTK.nun 9/2, 1461 ve 3095 sayılı Yasanın 2/3. maddelerinde belirtilen Ticari
 Temerrüt faizi oranları uygulanacaktır (Bkz. Y.Karayalçın, Ticaret Hukuku,
 Ticari İşletme, Ankara 1968, sh.557 vd.).
	Dava konusu olayda, davacının da davalı idareye ait trenle yolculuk
 yapmak için binerken trenden düşmesi ve altında kalması nedeniyle iki
 bacağının kesilmesi sonucu taşıma sözleşme ilişkisi o anda sona ermiş ve
 taşıyıcının TTK. nun 806. maddesinde öngörülen yolcuyu gideceği yere sağ ve
 salim ulaştırma borcu o andan itibaren yine aynı maddede niteliği belirtilen
 tazminat borcuna dönüşmüştür. O halde, ortada akdi ilişkinin sona ermesinden
 ve derhal ödemesi gereken tazminat borcunda bir gecikme olduğuna göre, bu
 tazminat borcuna yürütülecek faiz niteliği itibariyle (kapital) kanuni  faiz
 olmayıp, temerrüt direnim faizi olması gerekir. Bu kural, müşterek hukuktan
 gelme (gaspeden daima temerrüt halindedir) ilkesinin bir uygulamasıdır.
 Kanunun temyiz incelemesini yapan Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yerleşmiş
 uygulaması bu yönde olduğu gibi, bu gibi durumlarda yürütülecek faizin bir
 temerrüt faizi olduğu doktrinde de kabul edilmektedir (Bkz. Y.Karayalçın,
 age, sh.569). Kaldı ki, (Tazminat faizi) kavramına Borçlar Hukuku adlı
 eserinde değinen von Tuhr dahi bu faizi açıklarken (gaspeden, daima temerrüt
 halindedir) ilkesine dayanmakta ve borçlunun (mütemerrit bir borçlu gibi)
 faizden sorumlu olduğunu kabul etmektedir (Bkz. von Tuhr. age., sh.611).
	Nitekim, direnmeye esas olan mahkeme ve Özel Daire kararları doktrinde
 de tartışma konusu olmuş ve ".. karşıt kavram yolu ile (a contrario) hemen
 teslim etmek gerekir ki haksız fiil tazminatı ya da haksız zenginleşme nedeni
 ile iade edilecek miktarın ödenmesinin gerekeceği zaman, hiç tartışmasız olay
 tarihidir. Bu tarihten sonraki her gün, eğer ödeme olmamışsa gecikmeyi
 anlatır. O bakımdan olay tarihinden itibaren ödenecek faizin temerrüt faizi
 olması son derece doğaldır" şeklinde açıklanan görüş ile yukarıda belirtilen
 düşüncenin yerinde olduğu benimsenmiştir (Bkz. Prof.Dr. F.Tekil, Ticari
 İşletme Hukuku, İst. 1990 sh.99-101).
	Dava konusu tazminat alacağına yürütülmesi gereken geç ödeme faizinin
 bir temerrüt (direnim) faizi olduğu ve bu nedenle olayda BK.nun 103/1. 3095
 sayılı Yasanın 2. maddesi uygulanması gerektiği saptandığına göre, bu
 temerrüt faizinin TTK.nun 9/2, 1461 ve 3095 sayılı Yasanın 2/3. maddelerinde
 belirtilen talep edilen dönemlere göre iskonto veya reeskont faizine tabi
 olup olmayacağı, yukarıda da değinildiği gibi işin ticari nitelikte olup
 olmadığına göre değişecektir. Zira, TTK.nun 9/2 uyarınca ticari temerrüt
 faizi ancak ticari işlerde uygulanacağı hüküm altına alınmış bulunmaktadır.
 Yukarıda da değinildiği gibi, dava konusu alacak bir yolcu taşıma
 sözleşmesinden doğmasına ve bu tür sözleşme ilişkisi ile taşıyıcının
 sorumluluğu T. Ticaret Kanununda (TTK.. 798 vd.) düzenlendiğine göre, aynı
 Yasanın 3. maddesi uyarınca uyuşmazlık ticari bir işten kaynaklanmaktadır.
 Davalı taşıyıcı bakımından ticari iş olan bu uyuşmazlık sözleşmeden
 kaynaklandığına göre TTK.nun 21/2. maddesi uyarınca tacir sıfatını taşımayan
 yolcu bakımından da ticari bir iş sayılması gerektiğinden dava konusu alacak
 için ticari temerrüt (Direnim) faizi istenebileceğinin kabulü ve ayrıca
 alacağın dönemine, yani 3095 sayılı Yasanın yürürlüğe girme tarihine nazaran
 iskonto ile reeskont faiz oranları üzerinden temerrüt (direnim) faizinin
 istenebilmesi yasal olarak mümkündür. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel
 Kurulu'nun taşıma sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlık hakkında oybirliği
 ile verdiği 17.12.1986 gün ve 985/11-383 esas ve 1986/1099 karar sayılı karar
 bu yolda olduğu gibi, doktrinde de aynı görüş ileri sürülmüştür (Bkz. Y.
 Karayalçın, age., sh. 566-569; Prof.Dr. H.Domaniç, TTK. Şerhi cilt 1, İst.
 1988, sh.130-132).
	Kaldı ki, bu tür tazminat davalarında ülkemizde olduğu gibi yüksek
 enflasyon yaşanan dönemlerde reeskont faiz oranı üzerinden ödenecek temerrüt
 faizi, zararın geç tazmin edilmesinden doğan sakıncaları en aza indirecek
  bir faiz oranı olmaktadır. Adaletin asıl amacı, haksız eylem veya sözleşmeye
 aykırı davranış ile bozulan düzeni tekrar sağlamak ve bu şekilde tarafları bu
 eylemin olmasından önceki duruma getirmek olmalıdır. Nitekim, tazminat faizi
 kararını savunan yazarlar dahi tazminat faizi ile tazminatın geç ödenmesinden
 kaynaklanan zararın tümünün ödenmesinin amaçlandığı kabul edilmektedir (Bkz.
 M.Reşit Karahasan, Sorumluluk ve Tazminat Hukuku, Ank. 1981, sh. 1691-1620).
 İsviçre Federal Mahkemesinin BGE öz 11512 sayılı kararında da bu tür
 davalarda uygulanacak faizin (... zarar göreni, haksız fiilin işlendiği gün
 zararı tazmin edilseydi hangi durumda olacak idiyse, o duruma getirmek
 amacını güder), şeklinde tanımlamak suretiyle bu amacı açıkca vurgulamıştır
 (Bkz. Kaneti, İsviçre Federal Mahkemesinin Borçlar Hukuk Kararları sh. 126).
 Ayrıca, gerek BK.nun gerek TTK.nun ve gerekse 3095 sayılı Kanunlarda
 gösterilen faize ilişkin hükümler tefsiri nitelikte  olduklarından bu
 hükümlerden bir boşluğu doldurmak için yararlanırken yasa hükümlerinden
 hayatın gerçeklerine en uygun olanının seçilmesi ve uygulanması, uygulamacıya
 düşen bir görev olmalıdır.
	Karar düzeltmeye konu olan HGK.nun bozma karar gerekçesinde, tazminat
 davalarında olay anından hüküm tarihine kadar alacak miktarının belirsiz
 olduğu, bu nedenle bu tür borçlarda temerrüt olamayacağı da ileri sürülmüşse
 de, aynı belirsizlik karmaşık alacak ve borç ilişkilerinde ve haksız
 rekabetten doğan tazminat borçlarında da mevcut olduğu halde bu tür
 alacaklarda dahi ticari temerrüt faizinin uygulanması gerektiği Yargıtay'ın
 kökleşmiş içtihatlarında kabul edilmiştir. Bir an için böyle bir görüşün
 yerinde olduğu kabul edilse dahi, aynı sakınca olay tarihinden yürütüleceği
 kabul edilen tazminat faizinde de mevcuttur. Bu nedenle bu görüşe, bünyesinde
 çelişki taşıdığı için de itibar edilmesi mümkün değildir.
	Hukuk Genel Kurulu'nca direnme kararının bozulmasına ilişkin yukarıda
 açıklanan ve benimsenen gerekçeye ilave olarak yolcu taşıma sözleşmesinde
 yolcunun sağ ve salim taşınmasının taşıma sözleşmesinin asli edimi olmadığı
 bunun bir yan yükümlülük olan özen gösterme yükümlülüğü olduğu, bu tür
 yükümlülüklerde ise, temerrütten söz edilemeyeceği gerekçesi de benimsenmiş
 bulunmaktadır. Oysa, yolcu taşıma sözleşmesinde taşıyıcının yolcusunu, varmak
 istediği yere sağ salim götürme şeklinde ifade edilen özen borcu, TTK.nun
 806/1. maddesinde asli edim olarak vazedilmiş bulunmaktadır. Nitekim,
 doktrinde de taşıyıcının bu özen borcunun asli nitelikte bir edim olduğu
 açıkca kabul edilmektedir (Bkz. Dr. S.Arkan, Yolcu Taşımalarında Karşılaşılan
 Bazı Hukuki Sorunlar üzerine Düşünceler, Batıder, cilt:XII, sayı 1, sh.18
 vd.).. O halde, aynı Yasa maddesinde taşıyıcının bu edimini tam olarak yerine
 getirmediği takdirde yolcunun veya onun ölümü halinde desteğinden yoksun
 kalanların isteyebilecekleri tazminat alacağı dahi yasada gösterildiğine
 göre,özen borcunun ve dolayısı ile onun yerini alan tazminat alacağının bir
 yan yükümlülük olarak nitelendirilmesi ve kabulü mümkün değildir.
	Yukarıdan beri açıklanan nedenlerle mahkemece dava konusu alacağı olay
 tarihinden itibaren ticari temerrüt faizi yürütülmesinde usul ve yasaya
 aykırılık görülmediğinden davacı vekilinin karar düzeltme isteminin esas
 itibari ile kabul edilmesi gerekmiştir.
	2- Nevar ki, mahkemece dava konusu alacağa istek de gözönünde tutulmak
 suretiyle TTK.nun 1461. maddesinde öngörülen banka iskonto oranı üzerinden
 temerrüt faizine hükmedilmiş bulunmaktadır. Oysa, 19.12.1984 tarihinde
 yürürlüğe giren 3095 sayılı Yasanın 2/3. maddesi hükmüne göre, ticari işlerde
 temerrüt faizi bu tarihten itibaren T.C.Merkez Bankasının kısa vadeli
 krediler için öngördüğü reeskont faiz oranına göre istenebilir ve
 hükmedilebilir. Mahkemece olay tarihinden sonra bu yasanın yürürlüğe girmesi
 gözönünde tutulmadan bu yasanın yürürlüğe girmesinden sonraki dönem içinde
 iskonto haddi üzerinden temerrüt faizine hükmedilmesi doğru görülmediğinden
 kararın sadece bu noktadan bozulması gerekmiştir.
	SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bendde açıklanan nedenlerle davacı
 vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun
 mahkeme kararını bozan 28.11.1990 gün ve 1990/11-88 Esas ve 1990/591 Karar
 sayılı kararın kaldırılmasına ve mahkeme kararının yukarıda (2) numaralı
 bendde açıklanan nedenlerle davacı yararına BOZULMASINA, 13.11.1991 gününde
 oyçokluğuyla karar verildi.

Birinci Başkanvekili  14.H.D.Bşk.    2.H.D.Bşk.     11.H.D.Bşk.
İ.Teoman Pamir        H.Özgüç      İ.Yanıkömeroğlu  N.Özkan
                      Red

15.H.D.Bşk.           18.H.D.Bşk.    19.H.D.Bşk.    20.H.D.Bşk.
M.Altay               S.Rezaki       C.Kostakoğlu   F.Atbaşoğlu
                                     Red

M.F.Ildız             O.Yalçınkaya   M.S.Aykonu     M.N.Aryol

S.Çetinelli           4.H.D.Bşk.V.   G.Eriş         3.H.D.Bşk.V.
                      Ç.Aşçıoğlu                    Y.Yılbaş
                      Red                           Red

E.Taylan              G.Kaynak       I.Ulaş         D.Topçuoğlu
Red

16.H.D.Bşk.V.         1.H.D.Bşk.V.   C.Çetiner      T.Algan
N.Durak               E.Özkaya

N.Turhan              K.F.Çavga      C.Sanin      Ş.D.Kabukçuoğlu
              

A.T.Seçkin            Ş.K.Erol       K.Öge        Y.Koru
                                     Red          Red

M.Oskay               İ.Demirkıran   M.H.Surlu    17.H.D.Bşk.V.
                                                  S.Sezen

M.Aygün               O.İzgiey       U.Araslı     G.Nazlıoğlu
Red                                  Red

M.Kaşıkçı             N.Ertuğrul   S.Ö.Çetinelli  H.A.Bengü
Red                                  Red          Red

A.Özçelik            A.E.Baçcıoğlu   E.Doğu       O.Özgürel
                                     Red

T.Demirtaş            M.S.Özer       İ.Erdemir


                        KARŞI OY YAZISI
	Davacı, davalı işletmeye ait trene yolcu olarak bindiği sırada, trenin
 altında kalarak iki ayağının kesilmesi nedeniyle uğradığı zararının tazminini
 istemiştir. Taşıma sözleşmesinin tarafı olan Devlet Demiryollarının Türk
 Tİcaret Kanununun 806. maddesinde; "Yolcuyu gideceği yere sağ salim
 ulaştırmak yükümlülüğü" ne aykırı davrandığında bur uyuşmazlık
 bulunmamaktadır. Sorun, tazminat alacağına yürütülecek faizin niteliğinde
 toplanmaktadır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi "ticari iş niteliğinde bulunsa
 dahi taşıma sözleşmesinden doğan tazminat alacağına temerrüt-ticari faiz
 oranının uygulanmıyacağını" kabul ederken; yerel mahkeme, işin niteliğini
 gözeterek "tazminat alacağına ticari-temerrüt faizi" uygulanacağı
 gerekçesiyle kararında direnmiştir.
	Türk Özel Hukukunda 1 Ocak 1957 gününde yürürlüğe giren Türk Ticaret
 Kanununun 9. maddesiyle, geçmiş günler faizi için işin ticari olup olmamasına
 göre değişik oranlar uygulanması kabul edilmiştir. Bu ayırım 19.12.1984
 gününde yürürlüğe giren 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizi Hakkındaki
 Kanunda (F.K.) da benimsenmiştir:
	Borçlar Kanununun (BK.) 72. maddesinde "bir kimse faiz vermesine
 mecbur olup da miktarı ne sözleşme ile ne de Kanun veya örf ve adetle muayyen
 değilse bu faiz senelik yüzde beş olarak verilir" hükmü getirilmiştir. Türk
 Ticaret Kanunu'nun (TTK) 9/1. maddesinde "ticari işlerde de BK.nun 72.
 maddesinin yürürlükte olduğu kabul edilmiştir.
	BK.nun 103. maddesinde özel olarak temerrüt faizi düzenlenmiş ve faiz
 oranı 5 olarak kabul edilmiştir; TTK.nun 9/2. maddesinde ise ticari işlerde
 temerrüt faiz oranını 10 olarak belirlenmiştir.
	Olay tarihinden sonra 19.12.1984 gününde yürürlüğe giren 3095 sayılı
 FK.nda da aynı düzenleme esas alınmış ve birinci maddede Kanuni faizin yüzde
 otuz ikinci maddede ise (BK.nun 103. maddesinde olduğu gibi temerrüt faizi
 düzenlenmiş ve faiz oranı kanuni faizde olduğu gibi yüzde otuz olarak kabul
 edilmiştir; maddenin ikinci bendinde ise ticari işlerde temerrüt faizinin
 "T.C.Merkez Bankasının kısa vadeli krediler için öngördüğü reeskont faizi
 oranları da olacağı açıklamıştır.
	Gerek BK.nun 72 ve gerekse FK.nun birinci maddesi faizle ilgili genel
 kural niteliğindedir; özel bir kuralın unsurları grçekleşmedikçe tüm
 alacaklara BK.nun 72. ve FK.nun 1. maddesindeki (Kanuni faiz) oranları
 uygulanır. Temerrüt faizi ise 72. maddenin ve Kanuni faizin özel bir halidir;
 burada temerrüt olgusu gerçekleştiği an Kanuni Faiz (BK.m.72) değil temerrüt
 faizi veya iş ticari ise ticari faiz uygulanır. O halde olayımızda sorunun
 sağlıklı olarak çözümlenmesi için temerrüt kavramı üzerinde durulmalıdır.
	Borçlunun temerrüdü, henüz ifası mümkün olan muaccel bir borcun,
 borçlusu tarafından gereken zamanda yerine getirilmemesidir (Tandoğan, Türk
 Mesuliyet Hukuku, Sh.46). Başka bir tanımla "Borçlu edayı yerine getirme
 yükümlülüğünü zamanında ifa etmediği takdirde temerrüt halinin oluşacağı"
 kabul edilmektedir. (von Tuhr Borçlar Hukuku, sh.605).
	O halde bir borç ilişkisinde temerrüt olgusundan söz edilmek için
 "edayı yerine getirme yükümlülüğü" olmalıdır. Bunun için de borcun belirli
 olması zorunludur. Belirli olmayan veya tarafların karşılıklı iradeleriyle
 belirlenme olanağı bulunmayan borçlarda temerrütten söz edilemez. Nitekim,
 Yargıtay (12.11.1979 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı) kira
 tesbitiyle ortaya çıkan kira farkı alacaklarında; Temerrüdün, bu farkın
 kapsamının kesin olarak belli olmasıyla söz konusu olacağını kabul etmiştir.
	Uyuşmazlığın esası, sözleşme ilişkisinden kaynaklandığına göre
 temerrüt kavramı borç ilişkisi içinde değerlendirilmelidir. Sözleşmeden doğan
 borç ilişkisi alacaklı ile borçlu arasında bir veya daha çok alacak hakkı ve
 dolayısıyla "edim yükümlülükleri" ile "yan yükümleri" ihtiva eder.
	Edim yükümleri, borçlunun alacaklı yararına yerine getirmek zorunda
 olduğu belirli bir sınırlı davranıştır; asli edim yükümü sözleşmenin tipini
 belirleyen yükümlülüktür. Bir taşıma sözleşmesinde taşıyıcının taşınanı
 belirli yere götürmesi, buna karşılık verilmesi gereken ücret (asli edim)
 veya yolculara yolda yekem verilmesi (yan-tali edim) gibi, edim
 yükümlülüklerinin olayımızı ilgilendiren önemli unsuru "belirli veya
 tarafların iradelerine göre belirlenebilir olması" dır.
	Yan yükümler (özen gösterme yükümleri- diğer davranış yükümleri) ise
 asli edim yükümlerine bağlı yükümlerdir; taşıma sözleşmesinde taşıyıcının
 yolcuları can ve mallarına zarar vermeden varacağı yere ulaştırmak gibi. Bu
 yükümlerin ihlali halinde ortaya çıkan borç belirli değildir; bu nedenle
 alacaklı edim yükümlerinde olduğu gibi bunu bir eda davası açarak yerine
 getirilmesini isteyemez; ancak bundan doğan zararının tazminini isteyebilir.
 Çünkü tazminat alacağı belirli nitelikte değildir; ancak açılacak tazminat
 davası sonunda verilecek kararın kesinleşmesiyle belli olacaktır. Ondan önce
 tazminatın miktarı hatta cinsinin ne olacağı belli değildir: Tazminat,
 alacağının kapital olarak veya irat şeklinde ve kesin olarak ortaya çıkması
 ancak hakim kararıyla olur, manevi tazminatlarda ise tamamen hakimin takdiri
 söz konusudur.
	Temerrüt olayı, ifa etmeme ve ifadan kaçınma şeklinde ortaya çıkan
 "iradi bir davranış"tır. İfadan kaçınmadan söz edebilmek ve kişiyi bunun
 sonuçlarından sorumlu tutabilmek için ifanın kapsamının ve niteliğinin
 bilinebilir olması zorunludur. Bu nedenle temerrüt edim yükümlerinin (asli ve
 yan edim) ifasındaki gecikmede söz konusu olur. Buna karşılık yan (özen)
 yükümlerde temerrüt söz konusu olmaz. Zira yan yükümlerinin bağımsız varlığı
 bulunmadığı gibi dava yoluyla ifalarının talep edilmesi de mümkün değildir.
 Bunların ifalarında gecikme temerrüde değil koşulları varsa tazminat talebine
 olanak verir (Eren, Borçlar, C:III, sh.265-266).
	O halde tazminat alacağına temerrüt faizinin dolayısıyla ticari faizin
 uygulanması olanağı yoktur. BK.nun 72 ve 103. maddeleri İsviçre Borçlar
 Kanununun 73 ve 104. maddelerine uygun olarak düzenlenmiştir. Bu nedenle
 oradaki uygulamanın bilinmesinde de yarar bulunmaktadır. İsviçre Federal
 Mahkemesi de tazminat alacağının faizinin temerrüt faizi olmadığını ancak
 karardan sonraki günler için temerrüt faizinin söz konusu olabileceğini kabul
 etmektedir (BGE 82 II 512- Kaneti İsviçre Federal Mahkemesinin Borçlar Hukuku
 Kararları, sh:126; BGE 97 II 123 124- Eren, Borçlar Hukuku, C:III, sh.304 ve
 dipnot 22- Stauffer Scheatzle Bar Werttaeln sh.88). Karşılaştırılmalı hukuk
 doktrininde de tazminat alacağına temerrüt faizi uygulanmıyacağı kabul
 edilmektedir (Becker, İsviçre Medeni Kanun Şerhi, IV Fasikül, s.4, Dr. Saim
 Özkök Çevirisi ve Eren age., sh.304 dipnot  22 de anılan yazarlar).
	Von Tuhr (Borçlar Hukuku, sh:611-Yargıtay Yayını) "Gaspeden daima
 temerrüt halindedir" ilkesinden hareketle "bir şeyi iadeye veya haksız bir
 fiil sebebiyle zarar ve ziyan ödemeye mecbur olan kimse hakkında, hukukun
 umumi prensiplerine göre temerrüt bir borçlu gibi muamele edilmesini" ileri
 sürmektedir. Bundan amaç tazminat alacağına olay tarihinden itibaren faiz
 yürütülmesini haklı bir nedene dayandırmaktadır. Von Tuhr, bunu aynı
 paragrafta "... Borçlu haksız, fiilin işlenmesinden itibaren keza bu meblağın
 faizinden de mesul olur" sözcükleriyle açıklamıştır. Nitekim yazar (age.,
 sh.67), Kanuni faizleri işlerken tazminat faizi ile temerrüt faizinin ayrı
 ayrı kavramlar olduğunu açıkca vurgulamıştır.
	Diğer taraftan, tazminat alacaklarını ticari niteliği nedeniyle ayrıma
 tabi tutup bir kısmına ticari faiz oranlarının uygulanmasını kabul etmek Türk
 Özel Hukuku'ndaki ikili faiz oranının getirdiği adaletsizliği daha da
 artıracaktır.
	Tüm bu nedenlerle sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.
                                            Çetin AŞÇIOĞLU
    
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini