 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
Ceza Genel Kurulu
E. 1991/1-4
K. 1991/39
T. 18.2.1991
* ADAM ÖLDÜRMEK
* LİVATA
* YASAL SAVUNMA
ÖZET : Yasal savunma (meşru müdafaa); bir kimsenin, kendisine veya başkasına
yöneltilen ağır ve haksız maddi bir saldırıyı uzaklaştırmak için gösterdiği
zorunlu tepkidir.
Yasal savunmada, hiç bir zaman ve hiç bir ahvalde sanığa kaçma mükellefiyeti
yüklenemez ve kaçarak kurtulması istenemez. Failin kaçma olanağının bulunup
bulunmadığı da, dikkate alınamaz.
Sanık ile öldürülen altı yıllık evlidirler. Sanık tarafından yapılmış hiç bir
haksız hareket olmadığı halde, gece yarısı sarhoş olarak eve gelen maktül;
sanığa karşı müessir fiilde bulunmuş, zorla livata yapmıştır. Çırılçıplak
dışarı atılan sanığın percereden içeri girmesi üzerine fiilini tekrarlamak
istemiştir. Sanık, nefsine vaki saldırı üzerine sanığın yüzüne kızgın yağı
dökmüş ve peşinden odaya giderek boğazını sıkmıştır. Ortada hiç bir şey
yokken saldıran maktülün, yandıktan sonra yeniden ve daha şiddetli biçimde
saldırması kuvvetle muhtemeldir. Tekrarından korkulan bir saldırı
sözkonusudur. Nefse yönelik saldırının tekrar edilme tehlikesi bulunduğundan,
tecavüz henüz önlenememiştir. Sanık; "yandım" diyerek odaya giden maktülün,
gelerek kendisini öldüreceği korkusuyla peşinden odaya gitmiş ve onu
öldürmüştür. Fiil, yasal savunma koşulları içerisinde işlenmiştir.
(765 s. TCK. m. 449/1-son, 49)
Adam öldürmek suçundan sanık Sahinur'un TCY.nın 449/1-son, 51/2, 59. maddeleri
gereğince 12 yıl 6 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin,
(Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi)nce verilen 20.6.1990 gün, 279/166 sayılı
hükmün sanık vekili ve davaya katılan tarafından temyizi üzerine dosyayı
inceleyen Yargıtay Birinci Ceza Dairesi, 28.11.1990 gün 2695/2996 sayı ile;
"Tombalacılık yapan sanığın; olay gecesi sarhoş vaziyette eve gelip, çocuğunun
annesi ve altı yıllık eşi sanığı bıçakla tehdit edip zorla livata suretiyle
ırzına geçerek sokağa attığı, çırılçıplak olduğu için eve dönmek zorunda
kalan ve olayın şokunu henüz atlatamamış olan sanığın, ikinci defa livata
suretiyle ırzına geçmeye yeltenince elinde bulunan kızgın yağı maktülün
üzerine serptiği ve bu eylemi dolayısıyla öldüreceği korkusuna kapılıp,
kendisini toparlamaya çalışan maktülün boğazını sıkarak öldürdüğü dosya
içeriğinden açıklıkla anlaşılmaktadır.
Nefse veya ırza yapılan saldırının halen varlığını geniş manada anlama ve
başlayacağı artık muhakkak olan saldırıyı başlamış, keza bitmiş olmasına
rağmen tekrarından korkulan bir saldırıyı henüz sona ermemiş saymak ve
zaruret sınırının aşılıp aşılmadığı hususunda ise sanığın içinde bulunduğu
ruh halinin gözönünde tutulması gerekir.
Yukarıda açıklanan olaylar zinciri içinde sanığın ırzına yönelik bir tecavüzü
filhal def'i zaruretiyle hareket ettiği ve savunmada aşırılığa da
kaçmadığının kabulü ile hakkında TCK.nun 49/2. maddesinin uygulanmasında
zorunluluk bulunduğu halde yazılı şekilde hüküm kurulması" isabetsizliğinden
bozmuştur.
Yargıtay C. Başsavcılığı, 4.1.1991 gün ve 2 sayı ile;
"Kocanın, eşi ile rızası dışında livata yoluyla ilişkide bulunması TCY.nın
478/3. maddesine göre takibi şikayete bağlı bir suçtur. Bu itibarla, Yasanın
49/2. maddesinde öngörülen ırza vaki tecavüz, olayda sözkonusu değildir.
Sanık; zorla ilişki kuran kocasından kaçıp kurtulduğu halde tekrar eve gelmiş,
kocasının teklifi üzerine kızarak kızgın yağı üzerine dökmüş ve boğarak
öldürmüştür. Tecavüzün def'i zarureti tahakkuk etmemiştir",
Gerekçesiyle itiraz ederek Özel Daire bozma kararının kaldırılmasını ve hükmün
onanmasını talep etmiştir.
Dosya, Birinci Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nda okundu, gereği
konuşulup düşünüldü:
Sanığın, adan öldürmek suçundan TCK.nun 449, 51/2, 59. maddeleri gereğince
cezelandırıldığı olayda, Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki
uyuşmazlık, sanığın maktülü yasal savunma sınırları içinde mi, yoksa ağır
tahrik altında mı öldürdüğüne ilişkindir.
Yasal savunma (meşru müdafaa); bir kimsenin, kendisine veya başkasına
yöneltilen ağır ve haksız maddi bir saldırıyı uzaklaştırmak için gösterdiği
zorunlu tepkidir.
Yasal savunma halinde, işlenen fiil hukuka uygundur. Bunun sebebini, hukuk
düzeninin hakkın saldırıya uğramasına izin vermeyeceği esasında aramak
gerekir (Jhering, Hukuk Uğruna Savaş, Sh. 5). Hukuk, esasen haksızlığı
yenmek, adaletsizliği, saldırıları yasaklamak amacını güder. Hukuku korumak,
haksızlığı yenmek için savaşan kimsenin hareketini ise hiçbir hukuk düzeni
hukuka aykırı olarak kabul edemez, bu nedenledir ki, savunmanın meşruluğu
hukukun kendi görev kavramlarından doğmaktadır (Del Vecchio, La Guistizia,
Sh.185).
Savunmada bulunmak her canlının ve bu arada, insanın kendisini ve mensup
olduğu türü korumak tepkisinin bir sonucudur. Bu tepki aynı zamanda toplumun
yararlarına da uygundur (Raineri, 146; Antolisei, 210; Donnedieu de Vabres ,
200).
Yasal savunmada hiç bir zaman ve hiç bir ahvalde sanığa kaçma mükellefiyeti
yüklenemez ve kaçarak kurtulması istenemez. Failin kaçma olanağının bulunup
bulunmadığı da, dikkate alınamaz.
Yasal savunmadan sözedilebilmesi için, maddi mahiyette bir saldırının
bulunması, savunma ile saldırının hem zaman alması, savunmanın saldırının
devamı sırasında yapılması, savunma ile saldırı arasında uygun oran bulunması
gerekir. Saldırı başlamadan önce müdafaaya geçilmesi meşru sayılmayacağı gibi
saldırı bittikten sonra savunmada bulunmak da meşru sayılamaz.
Ancak, saldırının halen varlığını geniş manada anlamak ve başlayacağı artık
muhakkak olan bir saldırıyı başlanmış, keza bitmiş olmasına rağmen
tekrarından korkulan bir saldırıyı da henüz sona ermemiş saymak zorunludur
(Manzini, 343; Ranieri, 146; Magiore, 308; Antolisei, 212; R.De Lestang, No:
101). Saldırının bilfiil başlaması beklenecek olursa, bir çok hallerde
savunma etkisini kaybetmiş olur. Örneğin, elindeki tüfeği ihtara rağmen
bırakmayan bir kimse saldırıya başlamış sayılacağı gibi hasmını yere yıkan
kişinin bu saldırısını daha ileri derecelere götüreceği anlaşılmakta ise yine
saldırı sona ermiş sayılmaz (Maggiore, 308). 1931 tarihli İtalyan Ceza Yasası
"Saldırının değil ondan doğan tehlikelerin halen var olmasından" sözetmiştir.
Henüz başlamamış bir saldırı da tehlike teşkil edebilir ve sona eren bir
saldırının tekrar edilmesi tehlikesi de bulunabilir (Pannain, 534; R.De
Lestang, No: 101; Logoz, Art. 33, No: 2 a).
Savunmada zorunluluk bulunup bulunmadığı da, her olayın özelliğine göre
saptanmalıdır. Belirli bir durumda zorunlu olmayan bir savunma, başka
koşullar altında zorunlu görülebilir (Raineri, 148; Battiol, 215; Maggiore,
311; Antolisei, 213; Garraud, 11 No: 446). Saldırıya uğrayanın bizzat fail
olması gerekmez. Üçüncü bir kişinin tecavüze maruz kalması halinde de yasal
savunma koşulları gerçekleşebilir.
Failin kendisi veya bir başkasını savunurken karşılaştığı koşullarla ve
vasıtalarla denk olmayan şekilde savunmada bulunması veya saldırganı etkisiz
hale getirdikten sonra da müdafaa ve tepkilerinde ısrar etmesi halinde
zaruret sınırının aşılması söz konusu olacaktır.
Zaruret sınırının aşılması konusunda; failin o anda içinde bulunduğu ruh
halini adil bir tarzda gözönünde tutmak gerekir. Hakimin, failin zaruret
sınırını aşma derecesini doğru olarak takdir edebilmesi için kendisini;
tecavüze uğrayan ve o anda ruh halinin değişmesi icap eden failin yerine
koyması gerekir. Zaruret sınırını aşma derecesi ve cezadan yapılacak indirme
oranı, böyle bir inceleme ile tayin ve takdir olunmalıdır ( Logoz, 136,
No.6).
Failin niyeti, fiilin icra tarzına ve ruh haline göre ciddi bir tehlikenin
def'-inden ziyade kin duygusunu tatmine yönelik ise "zaruret sınırını" aşma
değil, ancak tahrik sözkonusu olur ( Majno, 1, No: 231).
Zaruret sınırını aşma ile tahrik birlikte kabul edilemez. Çünkü aynı sebep bu
hallerden her birine dayanak olamaz (A.P. Gözübüyük, Türk Ceza Kanunu c. 1,
sh. 198).
Maddi olayda; sanık ile öldürülen altı yıllık evlidirler. Maktül başka
kadınlarla ilişki kurmuş, eşi olan sanığı dövmüş ve olaylar karakola intikal
etmiştir. Olay gecesi saat 24.00 sıralarında eve sarhoş gelen maktül, bıçakla
tehdik ederek, soyduğu sanığın sırtına bıçağı batırmış ve livata yaptıktan
sonra çıplak vaziyette sokağa atmıştır. Sanık bir süre sonra pencereden içeri
girince yanına gelen öldürülen "hoşuna gitti mi, tekrar yaparım" demiş ve
sanıktan yemek yapmasını istemiştir. Sanık, yemek yapmak için yağ kızdırırken
yanına gelerek tekrar livata yapmak istemiş ve bıçakla tehdit etmiştir. Bunun
üzerine sanık, elindeki kızgın yağı öldürülenin suratına fırlatmış ve yanması
nedeniyle odaya giden maktülün bu kerre daha yoğun ve vahim saldıracağı
korkusuyla arkası sıra odaya girip boynunu sıkmıştır.
Maktül, boyna yapılan tazyik ile solunum yollarına yağlı madde aspire
edilmesinin müşterek tesiri ile mekanik asfiksiden ölmüştür.
Sanığa ait doktor raporlarında; her iki omuzda, boyunda ve sırtta yaygın
ekimotik lezyonlar, sırtta ve sağ dizde sıyrıklar olduğu ve livata fiiline
maruz kaldığı bildirilmiştir.
Dosya içeriğine göre, sanık tarafından yapılmış hiçbir haksız hareket olmadığı
halde, gece yarısı sarhoş olarak eve gelen maktül; sanığa karşı müessir
fiilde bulunmuş, zorla livata yapmıştır. Çırılçıplak dışarı atılan sanığın
pencereden içeri girmesi üzerine fiilini tekrarlamak istemiştir. Sanık,
nefsine vaki saldırı üzerine sanığın yüzüne kızgın yağı dökmüş ve peşinden
odaya giderek boğazını sıkmıştır. Ortada hiç bir şey yokken saldıran
maktülün, yandıktan sonra yeniden ve daha şiddetli biçimde saldırması
kuvvetle muhtemeldir. Tekrarından korkulan bir saldırı sözkonusudur. Nefse
yönelik saldırının tekrar edilme tehlikesi bulunduğundan, tecavüz
önlenememiştir. Sanık "Yandım" diyerek odaya giden maktülün, gelerek
kendisini öldüreceği korkusuyla hemen peşinden odaya gitmiş ve onu
öldürmüştür. Bu nedenle olayda yasal savunma sınırları aşılmamış ve fiil,
yasal savunma koşulları içerisinde işlenmiştir. Yargıtay C. Başsavcılığı
itirazının reddine karar verilmelidir.
* Bir kısım Kurul Üyeleri; "maktülün tecavüzü, yüzüne yağ dökülmekle önlenmiş
ve maktül odaya gitmiştir. "Gelerek eylemi tekrarlar" düşüncesiyle odaya
gidilerek maktülün öldürülmesinde yasal savunma sınırı aşılmıştır. Sanık
hakkında TCY.nın 50. maddesi uygulanmalıdır" düşüncesiyle,
* Bir Üye; "sanığın ırzına ve nefsine saldırıda bulunulduğundan itirazın
reddi gerekir" görüşüyle,
* Bir Üye de; "sanığın nefsine ve ırzına saldırıda bulunulmuştur. TCY.nın 49,
50. maddelerinin Yerel Mahkemece tartışılması gerekir. Hükmün bu nedenle
bozulmasına karar verilmelidir" gerekçesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmamışlardır.
S o n u ç : Açıklanan nedenlerle Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının
(REDDİNE), 18.2.1991 günü oyçokluğuyla karar verildi.
|