Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C
Y A R G I T A Y
Ceza Genel Kurulu

	E.	1991/1-301
	K.	1991/334
	T.	2.12.1991

*  KANITLAR
*  İKRARIN KABULE DEĞER OLMASI
*  GERÇEĞİN HİÇBİR KUŞKUYA YERVERMEKSİZİN ORTAYA ÇIKMASI


ÖZET : Kanıtlara göre, sanığın hazırlık soruşturması sırasında alınan
 ifadesinde suçu inkar etmesine rağmen gözaltında tutularak duruşmada maddi ve
 manevi baskıya dayalı olduğunu ileri sürdüğü,hiçbir yan kanıtla
 doğrulanmayan, aksine ölü muayane tutanağındaki fenni bulgularla esaslı
 çelişkiler içeren ikrarına dayanılarak mahkumiyet hükmü kurulması, ceza
 hukukunun maddi gerçeğin hiçbir kuşkuya yer kalmaksızın açığa çıkarılması
 ilkesine aykırıdır.

İkrarın kabule değer olabilmesi için, özgür ve iradi olması koşuldur. Kaldı ki
 fenni kayıtlarla çelişen ve hiçbir yan kanıtla doğrulanmayan soyut ikrarın
 mahkumiyet kararına dayanak yapılması kabul edilemez.

(1412 s. CMUK. m. 307, 320)

Kasten nikahlı eşini ve öz kızını öldürmek suçundan sanık Mahmut'un, TCY.nın
 449/1, 51/1, 59/2 ve 450/1, 59. maddeleri uyarınca mahkumiyetine ilişkin
 (Kayseri İkinci Ağır Ceza Mahkemesi)nce 4.10.1990 gün ve 67-125 sayı ile
 verilen hükmün kendiliğinden temyize tabi bulunması ve sanık müdafii
 tarafından temyiz edilmesi üzerine; dosyayı inceleyen Yargıtay Birinci Ceza
 Dairesi'nce, 14.2.1991 gün ve 3546-368 sayı ile;

(Karısını ve kızını öldürdüğü kuşkusuyla 28.12.1988 günü gözaltına alınan
 sanık, 1.1.1989 tarihinde yapılan sorgulamada suçu inkar etmesine rağmen
 serbest bırakılmayarak gözetim altında bulundurulmaya devam edildiği sırada,
 el yazısı ile yaptığı başvuru üzerine C. Savcısı tarafından emniyette, daha
 sonra Sulh Hakimliğinde ve bilahare C. Savcılığında alınan ifadelerinde suçu
 ikrar etmişse de, ikrarlar arasında esasa ilişkin çelişkiler bulunduğu gibi,
 esasen duruşmada bu ifadelerinin maddi ve manevi cebirle alındığını ileri
 sürüp yüklenen suçları kabul etmemesi, ölenin kolundaki bileziklerin elde
 edilememesi ve kaybolma nedeninin açıklanamaması, çocuğunu öldürmesi için
 herhangi bir neden bulunmaması, kesin ölüm saatinin belirlenememesi, olay
 günü saat 07.40'da işine gitmek için evinden çıkan sanığın gittiği yerlerde
 kuşkulu bir halinin saptanamaması, bozmaya uyularak yapılan yargılama
 sırasında Adli Tıp Biyoloji İhtisas Dairesi'nin 16.8.1990 gün ve 13653 sayılı
 raporunda; "suçta kullanıldığı ileri sürülen bıçakta kan ve doku hücreleri
 bulunmadığının belirtilmesi" karşısında, ilk ifadelerinde sanıkla ölen
 arasında geçimsizlik bulunmadığını ifade eden ölenin yakınlarının sonraki
 ifadelerinde, sanıkla, karısı arasında geçimsizlik olduğu ve sebebinin
 sanığın bekar iken tanıştığı bir kadına karşı duyduğu sevgi olduğunu ileri
 sürmelerinin sanığın karısını ve suç tarihinde beş yaşına yeni girmiş kızını
 öldürdüğünün kesin kanıtı olamayacağı gözönünde tutularak beraatine karar
 verilmesi gerektiği) isabetsizliğinden bozulmuş,

Yerel Mahkeme ise, 18.6.1991 gün ve 45-80 sayı ile; sanığın hazırlık
 soruşturması sırasında iradi ve özgür ikrarı bulunduğu, biçimindeki açıklama
 ile önceki hükümde direnmiştir.

Bu hükmün de kendiliğinden temyize tabi bulunması ve sanık müdafii tarafından
 süresinde temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C. Başsavcılığı'nın "onama"
 istekli 6.11.1991 gün ve 2481 sayılı tebliğnamesiyle dosya Birinci Başkanlığa
 gönderilmekle; Ceza Genel Kurluu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

Ceza Genel Kurulu'nda duruşma yapılacağına ilişkin bir hüküm bulunmadığından,
 sanık müdafiinin bu husustaki isteminin reddine karar verilerek incelenen
 dosyaya göre;

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, sanığın üzerine yüklenen
 suçların sübuta erip ermediği hususundadır.

Uyuşmazlığın çözümü için kanıtlara bakıldığında;

1- 28.12.1988 günü akşam üzeri gözaltına alınan sanığın üç gün sonra 1.1.1989
 tarihinde alınan ifadesinde: Yüklenen suçları inkar ederken, (Olay günü saat
 07.45 sıralarında, doldurmak üzere boş piknik tüpü ile evden çıktığını,
 servis aracı ile işyerine giderek, Şahin'in çağırması üzerine saat 13.00' den
 sonra DSİ'ne, oradan da terminale gittiğini, tesadüfen karşılaştığı
 akrabaları Mevlüt ve Şükrü ile evine gittiğinde olayı öğrendiğini)
 savunmakta,

2- 4.1.1989 günü el yazısı ile; (Hiçbir baskı altında kalmadan, vicdanımın
 sesine dayanarak itiraf ediyorum. Eşimi ve kızımı ben öldürdüm. Kullandığım
 bıçağı su ile yıkayap kaşıklığa bıraktım) biçiminde itirafda bulunmaktadır.

3- Bu itirafname üzerine 5.1.1989 tarihinde C. Savcısı tarafından karakolda
 ifadesine başvurulan sanık; (Karımın sık sık yakınmaları nedeniyle gözünün
 dışarda olduğu inancına kapıldım. Olay sabahı 07.40'da uyandım. Kahvaltı
 hazırlaması için onu uyandırdım. Aynı şekilde mırıldandığını duydum. Bu
 nedenle kendimi kaybettim. Boş piknik tüpü ile kafasına vurdum. Yere düştü.
 Tezgah üzerinden aldığım bıçakla boğazına bir kez vurdum. O sırada kızım
 uyanmıştı. Ona vurduğumu hatırlamıyorum. Belki araya girdiği sırada vurmuş
 olabilirimEşimin kolundaki üç adet bileziği benden sonra eve gelmiş olanlar
 almış olabilir....) demek suretiyle yüklenen suçları ikrar etmekte ve bu
 ikrarı 5.1.1989 tarihinde Sulh Hakimi önünde de yinelemektedir.

4- Duruşmadaki sorgusunda ise, bu ikrarın özgür irade mahsulü olmadığını,
 maddi ve manevi baskı sonucu elde edildiğini ileri sürerek, yüklenen suçları
 işlemediğini savunmaktadır.

5- Olayda görgü tanığı bulunmamakta, ölen Fatma'nın yakınları hazırlıktaki
 anlatımlarında herhangi bir geçimsizlikten söz etmezlerken duruşmada; sanıkla
 ölen Fatma arasında geçimsizlik bulunduğunu ve suçu sanığın işlemiş
 olabileceğini söylemektedirler.

6- Sanığın servis aracında ve işyerinde bütün gün gözleyen tanıklar Ali,
 Şahin, Mevlüt, Ahmet, Zeki, Çerkez herhangi bir fevkaladelik göstermediğini,
 normal yaşantısını sürdürdüğünü açıklamakta, Emine, Hikmet, Şerife, Yakup
 sanıkla ölen arasında herhangi bir geçimsizliğe tanık olmadıklarını
 açıklamaktadırlar.

7- Yerel Mahkemenin ilk hükmünün bozulması üzerine; sanığın suçu işlediğini
 söylediği ekmek bıçağı üzerinde Adli Tıp Biyoloji İhtisas Kurulu'nca yapılan
 inceleme sonucunda; "Bıçakta kan veya doku hücreleri bulunmadığı" 16.8.1990
 günlü raporla saptanmıştır.

8- 27.11.1988 günlü ölüm muayene tutanağında; (ölen Fatma'nın boynunun sağ ve
 sol yanında ve sırtında saptanan kesici alet yaralarının hayati damarları ve
 kalbe giden sinirleri tahrip edip ölüme neden olduğu, solda boyun üzerinde
 sol kulak memesine 5 cm. uzaklıkta, 1 cm. genişliğinde, yarım cm. eninde
 kanamalı kesici alet yarası, sol çene altında biri 2 cm. diğeri 5 cm.
 uzunluğunda iki adet kesici alet yarası, ensede 1 cm. ve 2 cm. uzunluklarında
 dört adet kesici alet yarası sırtında dört kesici alet yarası ve yine sırtta
 3 cm. uzunluğunda kanamalı kesici alet yarasından ibaret toplam 11 kesici
 alet yarası bulunduğu, boğazda derin olmayan boğma izinin görüldüğü, başkaca
 darp, cebir asarına rastlanmadığı ölen Esra'da ise değişik yerlerde 8 adet
 kesici alet yarası bulunduğu) belirtilmektedir.

Açıklanan bu kanıtlara göre; sanığın hazırlık soruşturması sırasında, alınan
 ilk ifadesinde suçu inkar etmesine rağmen, gözaltında tutularak, duruşmada
 maddi ve manevi baskıya dayalı olduğunu ileri sürdüğü, hiçbir yan kanıtla
 doğrulanmayan, aksine ölü muayene tutanağındaki fenni bulgularla esaslı
 çelişkiler içeren ikrarına dayanılarak mahkumiyet hükmü kurulması, Ceza
 Hukukunun maddi gerçeğin hiçbir kuşkuya yer kalmaksızın açığa çıkarılması
 ilkesine aykırıdır. İkrarın kabule değer olabilmesi için özgür ve iradi
 olması koşuldur. Kaldı ki, fenni kanıtlarla çelişen ve hiçbir yan kanıtla
 doğrulanmayan soyut ikrarın mahkumiyet kararına dayanak yapılması kabul
 edilemez.

Bu itibarla, sanığın üzerine yüklenen suçlardan cezalandırılmasına yeterli
 kesin ve inandırıcı kanıt elde edilemediğinden direnme hükmünün bozulmasına
 karar verilmelidir.

* Direnme hükmünün değişik gerekçe ile bozulması yolunda oy kullanan Kurul
 Üyesi S. SELÇUK; "İlk mahkeme, yöntemince ikrarın özgür ve iradi olup
 olmadığını tartışıp saptamamıştır. Bu konuda dinlenen tanıklığı da
 değerlendirmemiştir. Kararın yalnızca bu açıdan bozulması gerekir.
 Yargıtay'ın ilk mahkemenin yerine geçerek ve ikrarı değerlendirerek, karar
 vermesi olanaksızdır ve bu yetki aşımıdır" görüşünü ileri sürmüştür.

S o n u ç : Açıklanan nedenlerle sanık müdafiinin temyiz itirazları yerinde
 görüldüğünden, kendiliğinden de temyize tabi hükmün, isteme aykırı olarak
 (BOZULMASINA), sonuçta oybirliği, gerekçede oyçokluğu ile, 2.12.1991 gününde
 karar verildi.


    
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini