 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C
Y A R G I T A Y
Ceza Genel Kurulu
E. 1991/1-200
K. 1991/231
T. 8.7.1991
* KASTEN ADAM ÖLDÜRMEK
* CEZA YARGILAMALARINDA AMAÇ
* KUŞKU
ÖZET : Ceza yargılamalarında amaç, maddi gerçeğin hiç bir kuşkuya yer
bırakılmaksızın ortaya çıkarılmasıdır. Kuşkunun bulunması halinde, mahkumiyet
kararı verilmesi ceza hukukunun genel ilkilerine aykırıdır.
Kuşkudan sanığın yararlanacağı evrensel bir ceza hukuku ilkesidir.
Varsayımlara dayanılarak mahkumiyet hükmü kurulamaz.
(765 s. TCK. m. 248)
Kasten adam öldürmek ve bu suça yardım etmekten sanık Mustafa'nın TCY.nın 448,
59. maddesi uyarınca 20 yıl, Hüseyin'in ise 448, 65/3, 59. maddesi uyarınca
10 yıl ağır hapis cezalarıyla cezalandırılmalarına ilişkin, (Tunceli Ağır
Ceza Mahkemesi)nce 6.4.1990 gün ve 88/46 sayı ile verilen hükmün sanıklar
müdafii tarafından temyizi ve sanık Mustafa yönünden kendiliğinden de temyize
tabi bulunması üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Birinci Ceza Dairesi'nce,
24.10.1990 gün ve 2304/2579 sayı ile;
(Sanıklar Mustafa ve Hüseyin haklarında aleyhlerine ifade veren sanık Metin'in
duruşma aşamalarında çelişkili beyanlarda bulunduğu, bu beyanların olay yeri
bakımından maddi bulgulara ters olduğu, sanık Mustafa'nın evvelce sabıkasının
bulunması ve borçlu olmasının öldürme fiilinin kesin kanıtı olamayacağı,
sanıklar Mustafa ve Hacı'nın suçun asli faili olduğu yolunda kanaat verici
kanıtların mevcut olmadığı, sanık Metin'in mücerret anlatımının kendisinin
fiilin başından itibaren içinde bulunmakla beraber asli failin kesinlikle
anlaşılamadığı, bununla beraber sanık Metin'in asgari asli faili belirnemeyen
adam öldürme suçunda fer'i fail olduğunun anlaşıldığı, sanık Metin'in ve
çelişkili ifadeleri olan Hacı'nın anlatımlarının sanıklar Mustafa ve
Hüseyin'in mahkumiyetlerine yeterli olamayacağı, kanıtların lehe
değerlendirilerek her iki sanığın beraetine karar verilmesi gerektiği)
isabetsizliğinden bozulmuş,
Yerel Mahkeme ise, 14.1.1991 gün ve 53/1 sayı ile; (sanık Metin'in
aşamalardaki ifadelerinin çelişkili olduğu doğrudur, ancak çelişki esasla
ilgili olmayıp tali hususlardadır. Sanık Mustafa'nın öldürmeyi gerçekleştiği,
Hüseyin ile kendisinin yardım ettiği hususunda çelişki yoktur. Nitekim, sanık
Metin hakkında fer'i iştirak suçundan kurulan hüküm Özel Dairece onanmıştır.
Sanık Metin asli fail olarak Mustafa'yı göstermektedir. Borçlu olan Mustafa
bu nedenle suçu işlemiştir) biçimindeki açıklamalarla önceki hükümde
direnmiştir.
Bu hüküm de sanıklar müdafii tarafından süresinde temyiz edildiğinden ve
kısmen kendiliğinden temyize tabi olduğundan, dosya Yargıtay C.
Başsavcılığı'nın "Bozma" istekli 30.5.1991 gün ve 1607 sayılı tebliğnamesiyle
Birinci Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği
konuşulup düşünüldü:
Ceza Genel Kurulu'nda duruşma yapılacağına ilişkin hüküm bulunmadığından bu
husustaki istemin reddine karar verilerek incelenen dosyaya göre;
Hüseyin adlı kişinin öldürüldüğü iddiasıyla, iki ayrı grup sanık hakkında
açılan davanın yargılaması sonucunda, birinci grubu oluşturan sanıklardan
Hacı'nın beraetine, Metin'in kasten adam öldürmek suçuna yardım ve
müzaharette bulunmaktan TCY.nın 448, 65/3. maddesi uyarınca mahkumiyetine
karar verilirken, sanık Mustafa'nın olayın asli-maddi faili olduğu,
Hüseyin'in de bu suça yardım ve müzaharette bulunduğu Yerel Mahkemece kabul
edilmiş, Metin hakkındaki mahkumiyet kararı Özel Dairece onanarak
kesinleşirken, sanıklar Mustafa ve Hüseyin hakkındaki mahkumiyet hükmü
yukarda açıklandığı biçimde suçun sübuta ermediği görüşüyle Özel Daire
tarafından bozulmuştur.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, sanıklar Mustafa ve
Hüseyin'e yüklenen suçun sübuta erip ermediğine ilişkindir.
Sanıklar Mustafa ve Hüseyin tüm aşamalarda yüklenen suçu inkar etmekte ve
olayda görgü tanığı bulunmamaktadır.
Sanık olarak yargılanıp beraet eden Hacı ile fer'i fail olarak cezalandırılan
Metin'in aşamalardaki anlatımları ise, çelişkili ve saptanan maddi bulgulara
uygun değildir.
Şöyleki:
Hakkındaki mahkumiyet hükmü onanarak kesinleşen Metin; 25.8.1987 günlü
jandarmadaki anlatımında; ".....öldürme fiilini sanık Mustafa'nın kendisine
ait evde gerçekleştirdiğini, Hüseyin'le birlikte olaya fer'an katıldığını..."
belirtmesine karşılık,
26.8.1987 günlü jandarmadaki anlatımında; "Olayla ilgisi bulunmadığını ve
babası Hacı'nın telkiniyle o şekilde ifade verdiğini" söylemekte,
28.8.1987 günlü C. Savcılığı ve Sulh Hakimliğindeki anlatımlarında ise;
"Öldürme fiilinin babası Hacı tarafından işlendiğini ve babasının tehdidi
üzerine suçu üzerine aldığını" ileri sürmekte,
Duruşmada ise; öldürme fiilinin Mustafa tarafından ve kendilerine ait elma
bahçesinde işlendiğini, kendisinin olaya katılmadığını ve tehdit edilerek
kayınpederinin köyüne gitmesini sağladıklarını" savunmaktadır.
Beraet eden sanık Hacı ise; "saat 23.00 sıralarında elma bahçesinde sulama
yaparken ellerinde insana benzer bir cisim olduğu halde, üç kişinin karşıdan
geldiklerini gördüğünü, sanıkları tanıdığını ve ellerindeki cesedin ölene ait
olduğunu belirlediğini, kendisini gören sanıkların birşey demeden cesedi
biraz ileride bıraktıklarını", söylemektedir.
Hazırlık soruşturması sırasında olay yerine ve Hacı'nın bahçesinde yapılan
keşifte, bahçede kan izlerine ve ölene ait olduğu belirlenen yanmış kumaş
parçalarına ve sürüme izlerine rastlandığı belirtilerek, fiilin bahçede
işlendiği bilirkişi Recep tarafından belirtilmektedir.
Olayda görgü tanığı bulunmamakta, sanıklar Mustafa ve Hüseyin tam aşamalarda
suçu inkar etmektedirler. Mahkumiyet kararının dayandığı tanık Metin ile
Hacı'nın beyanları çelişkili ve inandırıcı olmaktan uzak aynı zamanda maddi
bulgulara ters düşmektedir.
Ceza yargılamalarında amaç maddi gerçeğin hiç bir kuşkuya yer bırakılmaksızın
ortaya çıkarılmasıdır. Kuşkunun bulunması halinde mahkumiyet kararı verilmesi
Ceza Hukukunun genel ilkelerine aykırıdır. Kuşkudan sanığın yararlanacağı
evrensel bir ceza hukuku ilkesidir. Varsayımlara dayanılarak mahkumiyet hükmü
kurulamaz.
O halde, sanıklar Mustafa ve Hüseyin'in üzerlerine yüklenen suçu işlediklerine
dair cezalandırılmalarına yeterli, kesin ve inandırıcı kanıtlar elde
edilemediğinden beraetlerine karar verilmesi gerekir.
Bu itibarla Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
S o n u ç : Açıklanan nedenlerle, sanıklar müdafiinin temyiz itirazları ile
tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, kısmen de kendiliğinden temyize
tabi direnme hükmünün (BOZULMASINA), 8.7.1991 gününde oybirliğiyle karar
verildi.
|