 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
Ceza Genel Kurulu
E. 1990/9-263
K. 1990/336
T. 10.12.1990
* LAİKLİĞE AYKIRI DAVRANIŞ
ÖZET : Laiklik; "Devletin dinsel inançlara göre kurulmaması ve yönetilmemesi,
kişilere de vicdan ve inanç hürri-yetinin tanınması" demektir.
TCK.nun 163. maddesi ile korunmak istenen hukuki yarar (suçun konusu) laik
devlet düzenidir.
Yerel seçimlerde belediye başkanlığı seçimini kazanan sanığın; bu göreve
başlayacağı gün öğle namazını takiben kasabada iki camiin cemaatini belediye
binasına davet ederek toplanan 40-50 kişi huzurunda, birisi 12 yaşlarında
çocuk olan üç kişiye Kur'an okutturduğu ve konuşma yaptığı sabittir.
Olay yeri, halkın davet biçimi, sanığın yeni ihraz ettiği sıfat ve görevi gibi
olgular birlikte değerlendirildiğinde eylemin; mücerret ve dini amaçlı Kur'an
okutmaktan ibaret olmayıp, toplumun dini hislerini ve dince mukaddes sayılan
şeylerini, başladığı kamu görevinde ön planda tutacağı görüntüsünü ve
mesajını eylemli olarak vermek suretiyle propaganda ve telkinde bulunduğu,
böylece kasaba halkı indinde kendisine farklı bir görüntü vererek manen üstün
kabul görmeyi amaçladığı ve bu yönüyle kendisine dinsel açıdan hakim bir
konum oluşturarak şahsi nüfuz ve manevi çıkar (menfaat) sağladığı
anlaşılmakla müsnet suç tüm yasal unsurları ile oluşmuştur.
(765 s. TCK. m. 163/4)
Laikliğe aykırı olarak şahsi nüfuz veya menfaat sağlamak maksadıyla propaganda
yapmak suçundan sanık Osman'ın TCY.nın 163/4-5, 59. maddesi uyarınca 2 yıl 20
gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin; (İzmir Devlet Güvenlik
Mahkemesi)nce 29.12.1989 gün ve 84-101 sayı ile verilen hükmün, sanık müdafii
tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi,
11.4.1990 gün ve 536-1538 sayı ile;
(1- Belediye başkanı seçilerek kişisel ve siyasal amacına erişmiş olan
sanığın, görevine başlamadan önce, sadece Kur'an okutmak biçiminde oluşan
eyleminde, atılı suçun nüfuz ve yarar sağlama öğesi yanında propaganda ve
telkin öğelerinin de bulunmadığı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
2- Kabule göre; Kur'anın belediyede okutulması suçun oluşmasında öğe kabul
edilmiş bulunmasına rağmen TCY.nın 163. maddesinin 4. fıkrası ile tayin
edilen cezanın 5. fıkra ile artırılması) isabetsizliğinden oyçokluğuyla hükmü
bozmuş;
Yerel Mahkeme ise, 30.7.1990 gün ve 60-65 sayı ile; Özel Daire çoğunluğun
kararına karşı oy kullanan Daire Başkanının, karşı oy yazısı doğrultusunda;
(2) numaralı bozma nedenine uyarak (1) numaralı bozmaya karşı, "sanık
belediye başkanı seçilmesi üzerine göreve başladığı olay günü belediye
binasına, halktan 40-50 kişilik grubu çağırarak, üç din görevlisine Kur'an
okutmak suretiyle, şahsi nüfuz veya menfaat sağlamak amacıyla dini ve dini
hissiyatı alet ederek, propaganda ve telkinde bulunmak suretiyle yüklenen
suçu işlemiştir" gerekçesiyle önceki hükümde direnmiş ve TCY. nın 163/4, 59.
maddesi uyarınca sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir.
Bu hükmün de, sanık müdafii tarafından, süresinde temyiz edilmesi üzerine
dosya, C. Başsavcılığı'nın "onama" istekli 19.9.1990 gün ve 4004 sayılı
tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca
okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
Ceza Genel Kurulu'nda, duruşma yapılacağına ilişkin usul kuralı
bulunmadığından, sanık müdafiinin bu husustaki isteminin reddine karar
verilerek, dosya üzerinde yapılan incelemede:
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık; sanığın sübut bulan
eyleminin, TCY.nın 163/4. maddesinde yazılı suçu oluşturup oluşturmadığı
hususundadır.
Uyuşmazlığın çözülebilmesi için konuyla ilgili yasal düzenlemelere
baktığımızda:
163. madde; TCY.nın "cürümler" başlıklı, "ikinci kitap" "Devletin Şahsiyetine
Karşı Cürümler" başlıklı "Birinci Bab" "Devlet Kuvvetleri aleyhine cürümler"
başlıklı "ikinci fasıl" da yer almaktadır. O halde suçun, Devletin
Şahsiyetine karşı işlenmiş suçlardan olduğu görülmektedir.
Suçun maddi Ceza Hukukunda düzenleniş biçimine bakmadan önce, pozitif
hukukumuzda geçirdiği evreler incelendiğinde:
Türkiye Cumhuriyeti'nin temelinde laiklik ilkesi vardır. Zira, dini temellere
dayalı Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılması üzerine, milli sınırlar içerisinde
kurulup, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşılması amacı ile yasa koyucu, laiklik
ilkesinin korunmasına özen gösterererk yabancı yasalarda örneğine
rastlanmayan biçimde, yıkıcı ve gerici nitelikte bulunan faaliyetlere karşı,
Hiyaneti Vataniye Kanununa ek olarak 556 sayılı Kanunla; "dini veya
mukaddesatı diniyeyi siyasi gayelere esas ve alet edilmesi maksadıyla
cemiyetler kurulması"nı yasaklamıştır.
Bu yasanın etkisiyle 163. madde, 1 Mart 1926 tarihli, 765 sayılı TCY.na
alınmış, 16.6.1949 gün ve 7234 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan 5435 sayılı
Yasa ile değiştirilmiş, en son olarak da 22.1.1983 gün ve 17936 sayılı Resmi
Gazete'de yayınlanan 2787 sayılı Yasayla değiştirilerek bugünkü şeklini
almıştır.
Önceki Anayasalarımızda olduğu gibi, 1982 tarih ve 2709 sayılı TC.
Anayasası'nda da laiklik ilkesi özenle ve önemle Cumhuriyetin vazgeçilmez
nitelikleri arasında sayılmıştır. 1982 Anayasası'nın "Başlangıç" ilkelerinde;
"....ve laiklik ilkesinin gereği kutsal din duygularının Devlet işlerine ve
politikaya kesinlikle karıştırılmayacağı.... kuralı yer alırken,
"Cumhuriyetin nitelikleri" başlıklı 2. maddesinde; "Türkiye Cumhuriyeti...
başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, LAİK ve sosyal bir
HUKUK DEVLETİ'dir" hükmü yer almış, "Değiştirilemeyecek hükümler" başlıklı 4.
maddesinde ise; "....2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri....
değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez" kuralı vazedilmiştir.
Bütün bu düzenlemeler göstermektedir ki, Türkiye Cumhuriyeti'nin ana-yapı
taşlarından en önemlisi laikliktir ve bu temel ilke mutlaka korunmalıdır.
Anayasanın bu ilkelerine paralel olarak TCY.nın 163. maddesindeki düzenleme
yer almaktadır.
TCY.nın 163. maddesi ile korunmak istenen hukuki yarar (suçun konusu) "LAİK
DEVLET DÜZENİ'DİR" Laik düzen: Devletin dinler karşısında tarafsız bir
konumda bulunmasıdır. Siyasi otorite olarak Devlet, dini esas ve inançlar
doğrultusundaki saldırılardan kendisini koruyacak, Devlet ve din işleri
birbirinden ayrılacaktır. Kişilerin de inanç hürriyetleri korunacaktır.
Kısaca "LAİKLİK", Devletin dinsel inançlara göre kurulmaması ve
yönetilmemesi, kişilerede vicdan ve inanç hürriyetinin tanınması demektir.
Bu genel açıklamalardan sonra, Özel olarak TCY.nın 163. maddesinin 4.
fıkrasında düzenlenen ve uyuşmazlık konusunu oluşturan suça gelince:
Maddenin 4. fıkrasında; "ŞAHSİ NÜFUZ VEYA MENFAAT temin maksadıyla;
a- Dini,
b- Dini hissiyatı,
c- Dince mukaddes tanınan şeyleri,
d- Dini kitapları
Alet ederek, her ne suretle olursa olsun PROPAGANDA veya TELKİNDE bulunan
kimse... cezalandırılır" hükmü yer almaktadır. Bu fıkra 2787 sayılı Yasayla,
6187 sayılı Yasadan alınan hüküm ile oluşturulmuştur. Bu fıkranın
uygulanabilmesi için laikliğe aykırılık veya devletin sosyal, ekonomik,
siyasi veya hukuki düzenini kısmen veya tamamen değiştirmek amacı
aranmamakta, bunlar olmasa dahi, dini hislerin şahsi nüfuz veya menfaat
temini maksadı ile istismarı yeterli görülmektedir. Suçun maddi unsurunu ise,
PROPAGANDA veya TELKİN oluşturmaktadır.
Maddedeki bu kavramlardan:
1- ŞAHSİ NÜFUZ: Bir kimsenin yaşamakta bulunduğu toplumda, dini hisleri alet
ederek yaptığı propaganda veya telkinle, çevresindekiler üzerinde farklı ve
hakim bir konuma yükselmesidir.
2- ŞAHSİ MENFAAT: Bir kimsenin yaşadığı çevrede, dini hisleri alet etmek
suretiyle yaptığı propaganda veya telkinle kişisel maddi veya manevi çıkar
sağlamasıdır.
Dini hisleri istismar yoluyla yukarıda açıklanan amaca ulaşabilmek için
propaganda veya telkin yapılması gerekmektedir.
3- PROPAGANDA: Sözcük anlamı olarak; "Bir bütün olarak toplumun yada belirli
bir kesimin inanç, tutum ve davranışlarını yönlendirmek amacıy-la bilinçli
olarak seçilmiş bilgi, olgu ve savları sistemli bir çaba ve çeşitli araçları
kullanarak yayma etkinlikleridir (Ana Britannica, Cilt: 18, S: 169).
Propaganda, geniş bir kitleyi, belirli hedefler doğrultusunda ikna etmek
çabasıdır." Bu yolla kitle desteği sağlamak istenmektedir.
4- TELKİN: Bir görüşü bir kimsenin zihnine sokmak, yerleştirmek anlamına
gelmektedir. Propagandaya genellikle birçok kimse muhatap iken, telkinde bir
veya birkaç kişi muhatap olabilir.
Suçun unsurlarına; yasal düzenlemelerin amaç ve gelişimine ilişkin bu
tesbitler ışığında somut olaya bakıldığında;
Yerel seçimlerde; Burdur İli, K...... Kasabası Belediye Başkanlığı seçimini
kazanan sanığın, bu göreve başlayacağı 3.4.1989 günü öğle namazını takiben,
kasabada bulunan iki camiin cemaatini belediye binasına davet ederek toplanan
40-50 kişi huzurunda, birisi 12 yaşlarında çocuk olan üç kişiye Kur'an
okutturduğu ve konuşma yaptığı sabittir.
Olay yeri, halkın davet biçimi, sanığın yeni ihraz ettiği sıfat ve görevi gibi
olgular birlikte değerlendirildiğinde eylemin; "mücerret ve dini amaçlı
Kur'an okutmaktan ibaret olmayıp", toplumun dini hislerini ve dince mukaddes
sayılan şeylerini; başladığı kamu görevinde ön planda tutacağı görüntüsünü ve
mesajını eylemli olarak vermek suretiyle propaganda ve telkinde bulunduğu,
böylece kasaba halkı indinde kendisine farklı bir görüntü vererek manen üstün
kabul görmeyi amaçladığı ve bu yönüyle kendine dinsel açıdan hakim bir konum
oluşturarak ŞAHSİ NÜFUZ ve manevi çıkar (MENFAAT) sağladığı anlaşılmakla
müsnet suç tüm yasal unsurları ile oluşmuştur.
Bu açıklamalara göre direnme hükmü yerindedir ve onanmalıdır.
* Karşı oy kullanan Kurul Üyeleri; Özel Daire bozmasının haklı nedenlere
dayandığını belirtmişlerdir.
S o n u ç : Açıklanan nedenlerle, sanık müdafiinin temyiz itirazları yerinde
görülmediğinden reddiyle direnme hükmünün istem gibi (ONANMASINA), 10.12.1990
gününde yapılan ikinci müzakerede 2/3'ü geçen çoğunlukla karar verildi.
|