 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
Ceza Genel Kurulu
E. 1990/9-194
K. 1990/229
T. 15.10.1990
* 466 SAYILI KANUNA AYKIRI DAVRANIŞ
* KANUNDIŞI YAKALAMA VEYA TUTUKLAMA
* TAZMİNAT DAVASI
ÖZET : Ceza davasındaki beraat kararı; ister sanığın isterse vekilinin yüzüne
karşı veya yokluklarında verilmiş olsun, kesinleştikten sonra vaki tebliğden
itibaren 466 sayılı Kanunun öngördüğü yasal süre işlemeye başlayacaktır.
(466 s. KDYTK. m. 2)
466 sayılı Yasaya göre maddi ve manevi tazminat isteğinde bulunan Zakarya'nın
bu davasının reddine ilişkin, (İstanbul Altıncı Ağır Ceza Mahkemesi)nce
14.4.1989 gün 156/119 sayı ile verilen hükmü, davacı vekilinin temyizi
üzerine inceleyen Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi, 24.10.1989 gün ve
2612/4256 sayı ile;
"Süreklilik gösteren yargısal görüşe nazaran 466 sayılı Kanunun 2. maddesinin
öngördüğü kanuni süre beraet kararının kesinleştiğinin, tutuklu kalan sanığa
tebliğ edilmesinden sonra işlemeye başlayacağından davacıya bu yönde bir
tebligat yapılıp yapılmadığı araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi
gerektiğinin düşünülmemesi",
İsabetsizliğinden bozmuş,
Yerel Mahkeme ise, 18.12.1989 gün 262/374 sayı ile;
"Vekille takip edilen davalarda tebligat vekile yapılır. Karar, vekilinin
yüzünde olduğundan, asile ayrıca tebligat gerekmez. Dava süresinde
açılmamıştır".
Gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de, Yargıtay'ca incelenmesi davacı tarafından süresinde
istenildiğinden dosya, Yargıtay C. Başsavcılığı'nın bozma istemli 14.6.1990
tarihli tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel
Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
Dosya içeriğine göre; 3.7.1981 günü gözaltına alınan ve 6.8.1981 tarihinde
tutuklanan davacı hakkında, İstanbul Sıkıyönetim İki Numaralı Askeri
Mahkemesi'nde, TCY.nın 141/4, 173/3, 142. maddeleri ile 1402 sayılı Yasanın
17., Askeri Ceza Yasasının 30., 1076 sayılı Yasanın 23. maddeleri gereğince
cezalandırılması için kamu davası açılmıştır. 21.2.1984 günü salıverilen
davacı, adı geçen Mahkemenin 29.7.1986 gün, 2/178 sayılı kararı ile beraet
etmiş ve karar davacı vekilinin yüzüne karşı tefhim edilmiştir. Davacı,
6.7.1987 tarihinde mahkemeye başvurarak 466 sayılı Yasaya göre maddi ve
manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Yerel Mahkemece, "beraet kararının
davacı vekilinin yüzüne karşı verildiği ve kararın kesinleştiği 7.8.1986
gününden itibaren üç aylık yasal süre içinde açılmadığı" gerekçesiyle davanın
reddine karar verilmiş, davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece
bozulmuştur.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık tazminat davasının
süresinde açılıp açılmadığına ilişkindir.
21.4.1975 gün, 3/5 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere,
yasal hakların kullanılmasını sağlayabilmek için ilgililerin, haklarındaki
karar ve hükümlerden haberdar edilmeleri Usul Hukukunun ana kuralları
arasında yer almaktadır. Bildirilmeyen bir karar sonucunda, kişilerin yasal
haklarını arayamaz ve alamaz durumda bırakılmaları adalet ilkeleri ile
bağdaşmaz.
466 sayılı Yasanın 2. maddesinin ilk fıkrasında; "1. maddede yazılı haksız
tutuklama ve benzeri nedenlerle zarara uğrayanların, kendilerine zarar veren
işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan dava
sonunda verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince
karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde dava açarak uğradıkları her
türlü zararın tazminini isteyebileceği" belirtilmiştir. Burada yasa koyucu,
davacının bildiği bir kesinleşmeyi kastetmiştir. Bu durumda maddedeki
"kesinleşmiş karar" sözünü ilgilinin haberdar olduğu kesin karar anlamında
yorumlamak gerekir. Yasadaki üç aylık başvuru süresi davacının beraet
kararının kesinleştiğini öğrendiği tarihten itibaren başlamalıdır.
Öte yandan, beraet kararının sanık veya vekilinin yüzüne karşı tefhim edilmesi
de yeterli değildir. Tefhim edilen karar, kesinleşmiş bir beraet kararı
değildir. Ayrıca ceza davasındaki vekilin yetki ve görevi, ceza davası ile
sona ermiş olup tazminat davası ise yeni bir davadır. Vekilin tazminat
davasını takip yükümlülüğü de yoktur.
Beraet kararlarının Yargıtay'ca onanması veya CMUY.nın 322. maddesinin verdiği
yetkiye dayanılarak davanın esasına hükmedilmek suretiyle Yargıtay'ca
doğrudan beraet kararı verilmesi halinde de, bu kararların yerel mahkemece
ilgiliye tebliği gerekir.
Açıklanan nedenlerle, ceza davasındaki beraet kararı ister sanığın, isterse
vekilinin yüzüne karşı veya yokluklarında verilmiş olsun, kesinleştikten
sonra vaki tebliğden itibaren, 466 sayılı Yasanın öngördüğü yasal süre
işlemeye başlayacaktır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun duraksamasız
uygulaması da bu doğrultudadır.
Olayımızda, İstanbul Sıkıyönetim İki Numaralı Askeri Mahkemesi'nin 13.3.1989
tarihli yazısında belirtildiği üzere, 29.7.1986 günü sanık vekilinin yüzüne
karşı verilen hüküm, kararın yazımı, basımı tamamlandıktan sonra tebliğ için
27.1.1987 tarihinde kaleme teslim edilmiş ve bu tarihden sonra görüldüğü için
Birinci Ordu Komutanına gönderilmiştir. Mahkemece, kararın kesinleştiği kabul
edilen 7.8.1986 tarihinde karar, Birinci Ordu Komutanı tarafından
görülmediğinden henüz kesinleşmemiştir. Yazılmayan bir karara dayanarak,
tazminat davası açılması ve hak düşümü süresinin hüküm tefhiminden
başlatılması olanaksızdır. Dava açma süresi, hakkında verilen beraet
kararının kesinleştiğinin tutuklu kalan davacıya bildirilmesi ile
başlayacağından, bu yönde araştırma yapılarak sonucuna göre davanın süresinde
olup olmadığının saptanması için direnme hükmünün bozulmasına karar
verilmelidir.
S o n u ç : Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün istem gibi
(BOZULMASINA), 15.10.1990 günü oybirliğiyle karar verildi.
|