 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
Ceza Genel Kurulu
E. 1990/6-257
K. 1990/335
T. 10.12.1990
* İKRAR
* YETERLİ KANIT YOKLUĞU
ÖZET : Savcılık veya kollukta ikrarı içeren tutanaklar duruşmada kanıt olarak
okunamaz. Dolayısıyla kanıt olarak hükme esas alınamaz.
Duruşmadaki ikrarın da başkaca yan kanıtlarla desteklenmesi gerekir.
Duruşma sırasında ikrarın bulunmadığı hazırlık soruşturması sırasında alınan
ifadesinde suçu işlediğine ilişkin beyanının da onbeş yaşından küçük olan
sanığın polis korkusuna dayalı olduğu ve esasen ikrar niteliğinde de
bulunmadığı, suçu işlediğine dair başkaca herhangi bir kanıt da olmadığı ve
şikayetçinin olaydan hemen sonra kolluğa başvurması nedeniyle kolluğun dava
konusu olaydan sanık yakalanmadan önceki dönemde bilgi sahibi olduğu
anlaşılmaktadır.
Sanığın suçu işlediğine yeterli kanıt bulunmadığından yüklenen suçun subuta
ermediği kabul edilmelidir.
(1412 s. CMUK. m. 135/1, 247)
Hırsızlık suçundan sanık Dursun'un TCY.nın 491/2, 522, 523 ve 2253 sayılı
Yasanın 12; 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uyarınca altıbin lira ağır para
cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, (Şebinkarahisar Sulh Ceza Mahkemesi)nce
3.5.1989 gün ve 4-43 sayı ile verilen hükmün, sanık müdafii tarafından
temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay Altıncı Ceza Dairesi, 14.11.1989
gün ve 7675-8881 sayı ile;
(Sanığın mahkumiyetine yeter kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı
gözetilmeden hükümlülük kararı verilmesi) isabetsizliğinden hükmü bozmuş,
Yerel Mahkeme ise, 5.3.1990 gün ve 5-11 sayı ile; sanığın Savcılıktaki ikrarı
ile suçun sübuta erdiği gerekçesi ile önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından süresinde temyizi üzerine, dos-ya C.
Başsavcılığı'nın "bozma" istekli 1.10.1990 gün ve 4717 sayılı
tebliğnamesiyle, Birinci Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca
okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
İncelenen dosyaya göre;
Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, sanığa yüklenen suçun
sübuta erip ermediği hususundadır.
Olayda görgü tanığı bulunmamaktadır. Suç tarihinden 10 gün sonra, aynı ilçe
merkezinde, bir başka kişiye ait traktörü çalmak suçundan yakalanan ve bu
suretle kolluk ve C. Savcısı tarafından ifadesi alınan sanık bu ifadelerinde,
"otel önündeki traktörü yağ çubuğu ile çalıştırarak, yarım saat kadar
gezdikten sonra, terminal karşısında terkettiğini" söylerken, duruşmada,
hakim önündeki sorgusunda, "...Polisten korktuğu için suçu işlediğini..."
kabul etmek zorunda kaldığını beyan etmiştir.
Usul Yasamıza göre, sanığı hakim sorguya çekebilir. Meşhut suçlarda ve
gecikmede tehlike olan hallerde bile, savcı veya kolluk sanığı sorguya
çekemez. Hazırlık soruşturması sırasında henüz sanık sıfatını alamamışken,
kuşkulunun dinlenmesi "sorgu" olmayıp "ifade alma"dır. Sorgu gereki-yorsa, C.
Savcısı sulh hakimine başvurur ve sanık isnadı bu sorgu sırasında öğrenir
(CYUY.nın 135/1. maddesi).
Sorgu savunma vasıtası olup, kanıt elde edilmek üzere kabul edilmiş bir kurum
değildir. Ancak maddi gerçeğin hakim tarafından öğrenilmesinde
değerlendirilebilir. Bunun için beyanın kendiliğinden olması, yani cebir veya
tazyik altında yapılmaması koşuldur. CYUY.nın 247. maddesine göre, duruşma
dışındaki ikrarı içeren tutanağın kanıt olabilmesi için ikrarın hakim önünde
yapılması zorunludur. Savcılık veya kolluktaki ikrarı içeren tutanaklar
duruşmada kanıt olarak okunamaz. Dolayısıyla kanıt olarak hükme esas
alınamazlar.
Kaldı ki duruşma sırasındaki ikrarın bile tek başına kesin kanıt olduğu kabul
edilemez. Zira bir insanın kendisini suçlu kabul etmesi veya bir başkasının
suçunu kabullenmesi olanaklıdır. Bu itibarla duruşmadaki ikrarın da başkaca
yan kanıtlarla desteklenmesi gerekir.
İkrar hakkındaki bu açıklamalardan sonra, uyuşmazlık konusu olaya
bakıldığında, duruşma sırasında sanığın ikrarının bulunmadığı, hazırlık
soruşturması sırasında alınan ifadesinde, suçu işlediğine yönelik beyanının
da, on beş yaşından küçük olan sanığın polis korkusuna dayalı olduğu ve
esasen ikrar niteliğinde de bulunmadığı,suçu işlediğine dair başkaca herhangi
bir kanıt da olmadığı ve şikayetçinin olaydan hemen sonra kolluğa başvurması
nedeniyle, kolluğun dava konusu olaydan sanık yakalanmadan önceki dönemde
bilgi sahibi olduğu anlaşılmaktadır. O halde sanığın suçu işlediğine yeterli
kanıt bulunmadığından, yüklenen suçun sübuta ermediği kabul edilmelidir.
Bu itibarla direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
* Karşı oy kullanan Kurul Üyeleri; direnme hükmünün haklı nedenlere
da-yandığını ileri sürmüşlerdir.
S o n u ç : Açıklanan nedenlerle, sanık müdafiinin temyiz itirazları ile
tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden direnme hükmünün 10.12.1990
gününde yapılan ikinci müzakere sonucunda oyçokluğuyla (BOZULMASINA) karar
verildi.
|