 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
Ceza Genel Kurulu
E. 1990/6-218
K. 1990/322
T. 3.12.1990
* BOZMA
* TEMYİZ
* BOZMANIN HÜKMÜ TEMYİZ ETMEYEN
SANIĞA SİRAYETİ
ÖZET : Bozma kararına uyulmadığı takdirde, bozmanın hükmü temyiz etmeyen
sanığa sirayeti mümkün olmadığından, ilk kararı temyiz etmeyen sanığın
direnme kararına karşı (temyiz) kanun yoluna başvurması olanaksızdır.
(1412 s. CMUK. m. 325, 326, 320)
Hırsızlık suçundan sanık Bilal ve Şahin'in TCY.nın 492/1. maddesi gereğince
4'er yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına ilişkin, (Bartın Asliye Ceza
Mahkemesi)nce verilen 29.9.1988 gün 96/321 sayılı hükmün, sanık Şahin
tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Altıncı Ceza Dairesi,
6.12.1988 gün 11681/13200 sayı ile;
"1- Sanık Bilal, suça konu televizyon ile birlikte yakalandığında suçu ikrar
ederek televizyonu aldığı yeri gösterip iadeyi sağladıklarının anlaşılmasına
göre TCK.nın 523/1. maddesinin uygulanmasının gerekip gerekmeyeceğinin
tartışılmaması,
2- Sanığın geçmiş sabıkasının bihakkın tahliye tarihi tespit edilmeden
hakkında TCK.nın 81/2. maddesinin uygulanması,
3- Sanığın doğum tarihinin karar başlığında gösterilmemesi"
İsabetsizliğinden bozulmasına ve bozmanın hükmü temyiz etmeyen sanık Bilal'e
de teşmiline karar vermiş,
Yerel Mahkeme, 4.7.1989 gün 17/244 sayı ile; üç nolu bozmaya uyarak gereğini
yerine getirmiş, bir ve iki nolu bozmaya ise; "sanıklar, birlikte çaldıkları
televizyonu Bartın'dan, Çaycuma'ya götürmüşlerdir. Tanınmış hırsızlardan olan
Bilal'den şüphelenilerek televizyon geri alınmıştır. Sanığın bir başka yeri
göstererek televizyonun ele geçmesini sağlaması sözkonusu değildir. Sanık
Şahin'le ilgili infaz evrakında, bihakkın tahliye tarihi yazılıdır"
gerekçeleriyle direnmiştir.
Bu hükmün de, Yargıtay'ca incelenmesi sanık Bilal tarafından süresinde
istenildiğinden dosya, Yargıtay C. Başsavcılığı'nın onama istemli 12.7.1990
tarihli tebliğnamesiyle Altıncı Ceza Dairesi Başkanlığına ve Özel Dairece de
Birinci Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği
konuşulup düşünüldü:
Dosya içeriğine göre;
Sanık Bilal ile Şahin'in hırsızlık suçundan cezalandırılmalarına ilişkin
Bartın Asliye Ceza Mahkemesi'nin 29.9.1988 tarihli kararı, sanık Şahin'in
temyizi üzerine, Özel Dairece incelenerek bozulmuş ve bozma kararının hükmü
temyiz etmeyen sanık Bilal'e de teşmiline karar verilmiştir. Yerel Mahkeme
bozmaya uymamış, önceki hükümde direnmiştir. Direnme kararını ise ilk hükmü
temyiz etmeyen sanık Bilal temyiz etmiş, sanık Şahin tem-yiz davası
açmamıştır.
İlk hükmü temyiz etmeyen sanığın, son kararı temyize yetkisi bulunup
bulunmadığının Ceza Genel Kurulu'nda "önsorun" olarak tartışılmasına karar
verildikten sonra aşağıdaki hüküm kurulmuştur:
Temyiz davasının açılabilmesi için, bu konuda bir isteğin bulunması gerekir.
Sanıklardan birinin talebi, diğerinin isteği yerine geçemez. Kanun yoluna
başvurulması hususunda bir talep yoksa, verilen karar kesinleşerek kesin
olmanın hukuki sonuçlarını doğuracaktır. Temyiz etmeyen sanıkların, hükmü
temyiz edenlerden daha ağır bir ceza ile cezalandırılması adalete aykırı
olduğundan yasa koyucu, adli yanılgıları önlemek ve adaleti sağlamak için
genel kuraldan ayrılarak, temyiz talebinde bulunulmuş gibi inceleme
yapılmasında yarar görümüş ve "bozmanın sirayetini" kabul etmiştir.
CMUY.nın 325. maddesinde; "Hüküm, cezanın tatbikinde kanuna muhalefet
edilmesinden dolayı sanık lehine olarak bozulmuşsa ve bozulan cihetlerin
temyiz talebinde bulunmamış olan diğer sanıklara da tatbiki kabil olursa bu
sanıklar dahi temyiz talebinde bulunmuşcasına hükmün bozulmasından istifade
ederler" hükmü yer almaktadır. Hükmün uygulanması için bir istekde
bulunmasına gerek yoktur. Adalet duygusu, lehe bozmanın temyiz etmeyen sanığa
sirayetini haklı göstermekte ise de, dava olmadan yargılama yapılamayacağı
cihetle, temyiz isteğinin sirayetinin kabulü mümkün değildir. Aksi halde,
temyiz davasında istek ve süre koşulları ortadan kaldırılmış olacaktır.
Bozmanın sirayetinde; Yerel Mahkeme hükmü, temyiz etmeyen sanık yönünden
bozulmamakta, CMUY.nın 325. maddesi uyarınca sanık, bozma kararının
sonucundan yararlandırılmaktadır. Bu nedenle, bozmadan yararlandırmanın
kabulü için, bozma kararına uyulması zorunludur. Önceki kararda direnilmesi
halinde, sirayetten sözedilemez. Aksi takdirde temyiz davası açan sanık için
kabul edilmeyen bir bozma nedeninin, kanun yoluna başvurmayan sanık lehine
kabulü gibi bir neticeye varılır. Bu sonuç ise, temyiz eden aleyhine, temyiz
etmeyenin lehine olup çelişikli bir uygulamaya neden olacağından sirayet
müessesesinin amacına aykırıdır.
Öğretide; "temyiz etmişçesine faydalanmanın kabul edilmesi, bu kimselerin
bozmadan sonra verilecek yeni, son kararları da temyiz edebilmelerinin kabul
olunması demek değildir (Prof N. Kunter, Muhakeme-Hukuk Dalı Olarak Ceza
Mahkemesi Hukuku, No: 546)" denilerek bu görüş benimsenmiştir. Yargıtay Ceza
Genel Kurulu'nun 12.7.1948 gün, 163/121 ve 7.12.1987 gün, 322/588 sayılı
kararları da bu doğrultudardır.
Bu itibarla; bozma kararına uyulmadığı takdirde bozmanın hükmü tem-yiz etmeyen
sanığa sirayeti mümkün olmadığından, ilk kararı temyiz etmeyen sanığın
direnme kararına karşı (temyiz) kanun yoluna başvurması olanaksızdır.
İncelenen dosyada, sanık Bilal hakkında verilen ilk hüküm temyiz
edilmediğinden kesinleşmiştir. Bozmaya uyulmaması nedeniyle son kararda adı
geçen sanık hakkında yeniden kurulan hüküm hukuki değerden yoksundur. Hukuki
değer taşımayan hüküm, yeniden kurulması nedeniyle olağan kanun yoluyla
incelenmesi mümkün değildir.
Sanık hakkında ilk hüküm kesinleştiğinden, son karar da hukuki değer
taşımadığından, sanığın temyiz inceleme isteğinin reddine karar verilmelidir.
* Çoğunluk görüşüne katılmayan Üyeler; "bozma kararı teşmil edildiğinden,
sanık hakkındaki hüküm kesinleşmemiştir. Yerel Mahkemenin teşmil suretiyle
hüküm kurması halinde, ister bozmaya uyulsun isterse direnilsin ilk kararı
temyiz etmeyen sanığın bu defa verilen hükmü temyiz hakkı bulunduğundan,
dosyanın esası incelenmelidir".
* Üyelerden Sami Selçuk ise; "Ceza Yargılama Yasasının 325. maddesi 320 ve
326. maddeleriyle birlikte yorumlanmak gerekir. Buna göre Türk yasa denetimi
sisteminde nokta temyizi benimsenmemiş; bozulmakla ilk kararın ortadan
kaltığı görüşüne ulaşılmıştır. Uygulama ve Yargıtay görüşü de bu yöndedir. Bu
durumda, ilk mahkeme dirense bile, ilk karara yollama yapmakla yetinmeyecek,
bozulmayan noktaları da yeniden kaleme almak zorunda olduğu kararında
irdeleyecek ve hükme bağlayacaktır. Olayda ilk karar, temyiz etmeyen sanık
açısından da bozulmuş ve böylece bu sanıkla ilgili hüküm de ortadan
kalkmıştır. Ayrıca, Ceza Yargılama Yasasının 325. maddesi, 326. maddesindeki
aleyhe bozma yasağı da gözetilerek kaleme alınmıştır. Söz konusu 325.
maddenin uygulama koşulları ile sonucunu; bir başka deyişle yasa maddesinin
varlık nedenleriyle sonucunu birbirine karıştırmamak gerekir. Uygulama
koşulları söz konusu olunca, sanık, Yasanın anlatımına göre "temyiz isteğinde
bulunmuşcasına hükmün bozulmasından" yararlanacaktır. Bozulan bir kararın,
hem bütünüyle ortadan kalktığını ve hem de direnmeyle bu kez eski kararın
kesinleştiğini benimsemek yalnız bir çelişki değil, Türk sisteminde
reddedilen kısmi temyiz ve bozmayı bir başka yolla yeniden benimsemek, ayrıca
Ceza Yargılamaları Yasasının 325. maddesinde öngörülen nedenlerle sonucu
birbirine karıştırmak olacaktır" gerekçesiyle karşı oy kullanmışlardır.
S o n u ç : Açıklanan nedenlerle, sanık Bilal'in temyiz inceleme isteğinin,
isteme aykırı olarak (REDDİNE), 12.11.1990 günlü görüşmede yasal çoğunluk
sağlanamadığından 3.12.1990 günlü ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar
verildi.
|