 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
Hukuk Genel Kurulu
E. 1990/4 Bidayet
K. 1990/1
T. 20.2.1991
* KAMU HİZMETİ GÖREVLİLERİ
* YARGITAY DAİRE BAŞKAN VE ÜYELERİ
İLE HAKİM VE C. SAVCILARININ GÖREV
VE SORUMLULUKLARI
* DEVLETİN SORUMLULUĞU
* İSTİHDAM EDENİN SORUMLULUĞU
ÖZET : Hakimlerin vermiş olduğu kararlardan dolayı Borçlar Kanununun 55.
maddesi uyarınca, Devlet aleyhine istihdam eden sıfatıyla tazminat davası
açılamayacağı gibi, Anayasa'nın 129/5. madesine dayanılarak dahi İdare
aleyhine doğrudan doğruya bir tazminat davası açılamaz.
Yargıtay Dairelerinin hatalı karar verdikleri ileri sürülerek, Yargıtay
Birinci Başkanlığı hasım gösterilmek suretiyle de Devlet aleyhine istihdam
eden sıfatıyla tazminat davası açılamaz. Ancak, Yargıtay Kanununun 13/2 ve
15/3. maddeleri uyarınca koşulları oluştuğunda yargısal tasarruflardan dolayı
Yargıtay Üyelerinin şahsi sorumlulukları söz konusu olabilir.
(2709 s. Anayasa m. 129/5) (818 s. BK. m. 55)
Davacı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Başkanlığı'na hitaben verdiği 4.12.1990
tarihli dava dilekçesiyle; mahkemelerce aleyhine verilen kararların Yargıtay
Birinci ve Ondördüncü Hukuk Daireleri'nce hataen onandığını ve bu yüzden
zarara uğradığını, Anayasa'nın 40/2. maddesi gereğince Devletin, istihdam
eden sıfatıyla kamu görevlilerinin kusurundan sorumlu olduğunu ileri sürerek,
zararının ödetilmesini veya kanuna aykırılığın giderilerek eşitliğin
sağlanmasını istemiştir. Davalı olarak Yargıtay Başkanlığı gösterilmiştir.
Anayasa'nın 154. maddesinin 1. fıkrasında; Yargıtay'ın, adliye mahkemelerince
verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve
hükümlerin son inceleme merci olduğu belirtildikten sonra, kanunla gösterilen
belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakacağı hükme
bağlanmıştır. Bu hükmün gerekçesinde; Yargıtay'ın temyiz mercii olarak asli
görevinin yanında, kanunda gösterilen belli davalara ilk derece mahkemesi
olarak bakması bazen işin niteliğinden ve bazen yargılanacak kişinin
sıfatından ileri geldiği, bunun da toplum düzeni için zorunlu olduğu,
Yargıtay'ın hakimlik teminatı esaslarına göre bağımsız bir yüksek mahkeme
olarak çalıştığı ve düzenlemenin bu ilkelere göre yapıldığı açıklanmıştır
(Danışma Meclisi, S. Sayı: 166).
Anayasa'nın bu hükmü gereğince kabul edilen 2797 sayılı Yargıtay Kanununun
13/2 ve 15/3. maddelerinde, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun Yargıtay Başkan
ve Üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Başsavcı Vekili ile
yargılama görevi özel kanunlarında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'na verilen
kişiler aleyhindeki görevden doğan tazminat davalarına ilk ve son derece
mahkemesi olarak bakacağı kurala bağlanmıştır.
Her ne kadar bu davada, Yargıtay Üyelerinin şahısları söz konusu edilmemiş ve
Yargıtay Birinci ve Ondördüncü Hukuk Daireleri'nin hatalı karar
verdiklerinden bahisle dava açılmış ise de; Dairelerin kararları, Daire
Başkanı ile Üyelerin kararlarından oluştuğu için, davada Başkan ve Üyelerin
hatalı karar verdikleri ve dolayısıyle onların yargısal görevleriyle ilgili
kusurlarının ileri sürüldüğü anlaşılmaktadır. Anayasa'nın 154. maddesine
dayanılarak çıkartılan 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 13/2 ve 15/3.
maddelerinde, Yargıtay Üyeleri aleyhine açılan görevle ilgili tazminat
davalarına Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nca bakılacağı hükme bağlanmıştır.
Öyle ise sonucu itibariyle Yargıtay Üyelerinin yargısal görevlerini yerine
getirirken işledikleri kusurun tartışılacağı bir davanın Devlet aleyhine
istihdam eden sıfatıyla açılıp açılamayacağı sorununun dahi Yargıtay Hukuk
Genel Kurulu'nca incelenip karara bağlanması zorunludur. Bu yön incelenmeden
işin salt görevsizlik kararıyla sonuçlandırılması halinde, hem böyle bir
davanın açılabileceği zımnen kabul edilmiş olur ve hem de görevli yargı
yerinin gösterilmesi zorunluluğu ortaya çıkar. Bu durumda, Yargıtay
Üyelerinin hukuki sorumluluklarıyla ilgili böyle bir davannın Hukuk Genel
Kurulu yerine başka bir yargı merciinde incelenebileceği kabul edilmiş olur
ki; böyle bir kabul, Anayasa'nın anılan 154. maddesi hükmünün konuluş amacına
ve Yargıtay Kanununun ilgili hükümlerinin lafzına ve ruhuna aykırı olur. İşte
açıklanan bu nedenlerle Hukuk Genel Kurulu'nda öncelikle böyle bir davanın
açılıp açılamayacağı hususu üzerinde durulmuştur.
Anayasa'nın 9. maddesinde; yargı yetkisinin, Türk Milleti adına bağımsız
mahkemelerce kullanılacağı hükmü yeralmıştır. Mahkeme bağımsızlığının anlam
ve kapsamının ne olduğu da Anayasa'nın yargı ile ilgili üçüncü bölümünde 138,
139, 140, 142 ve izleyen maddelerinde etraflı bir şekilde açıklanmıştır.
Özellikle mahkemelerin bağımsızlığı ile ilgili 138. maddede: "Hakimler,
görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani
kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiç bir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında
mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez; tavsiye
ve telkinde bulunamaz.
Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama meclisinde yargı yetkisinin
kullanılmasıyla ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir
beyanda bulunulamaz.
Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır,
bu organlar ve idare mahkeme kararlarını, hiç bir suretle değiştiremez ve
bunların yerine getirilmesini geciktiremez" denilmiştir.
Yukarıdaki hükmün içeriğinden, mahkemelerin bağımsızlığı ilkesinin iki önemli
temel üzerine oturuğu görülmektedir. Bunlardan birincisi; hiç bir organ,
makam, merci veya kişinin yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve
hakimlere emir ve talimat verememeleri, genelge gönderememeleri, tavsiye ve
telkinde bulunamamaları hususudur. Hakimler, sadece Anayasa'ya, kanuna ve
hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vereceklerdir. Bu
düzenlemeye göre, Devlet ile hakimler arasında özel hukukun anladığı manada
bir çalışan-çalıştıran ilişkisi bulunmadığı gibi, idare hukukundaki idare ile
memur veya diğer kamu görevlileri arasındaki idari hizmet ilişkisi de söz
konusu olmamaktadır. Özel hukukta hizmet akdiyle çalışan, çalıştıranın emir
ve talimatı, denetim ve gözetimi altında çalıştığı için Borçlar Kanununun 55.
maddesi gereğince hizmetlinin üçüncü kişilere verdiği zararlardan dolayı
çalıştıran hukuken sorumlu tutulmuştur. Öte yandan, Anayasa'nın idare ile
ilgili bölümünde yer alan 137. maddesinde, kamu hizmetlerinde herhangi bir
sıfat ve suretle çalışmakta olan kimsenin üstünden aldığı emri yönetmelik,
tüzük kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse yerine getirmeyeceği ve
bu aykırılığı o emri verene bildireceği açıklandıktan sonra ancak, üstü
emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emri yerine getireceği;
bu halde, emri yerine getirenin sorumlu olamayacağı; konusu suç teşkil eden
emrin, hiç bir suretle yerine getirilemeyeceği, yerine getiren kimsenin
sorumluluktan kurtulamayacağı açıklanmıştır. Görülüyor ki, Devletin idari
görevlerinin ifasında idare ile memur arasında idari görevlerin, üst makamın
emir ve talimatları gereğince yerine getirilmesi öngörülmüştür. Bu nedenle,
memurlara bir güvence olmak üzere Anayasa'nın 129. maddesinin 5. fıkrasıyla
memurların ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri
kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve
kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine
açılabileceği hükmü gösterilmiştir.
Hakimler görevlerinde bağımsız olduklarnından ve yargı yetkisinin
kullanılmasında hiçbir organ, makam, merci veya kişi kendilerine emir ve
talimat veremeyeceğinden, tavsiye ve telkinde bulunamayacağından, hakimle-rin
vermiş olduğu kararlardan dolayı Borçlar Kanununun 55. maddesi gereğince
Devlet aleyhine istihdam eden sıfatıyla tazminat davası açılamayacağı gibi,
Anayasa'nın 129/5. maddesine dayanılarak dahi idare aleyhine doğrudan doğruya
bir tazminat davası açılamaz.
Öte yandan, Anayasa'nın 40. maddesinin 2. fıkrasında, kişinin resmi görevliler
tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zararın, kanuna göre,
Devletçe tazmin edileceği ve Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu
haklarının bulunduğuna dair hükmün dahi hakimler hakkında yargısal
görevlerinden dolayı yukarıda açıklanan nedenlerle uygulanması mümkün
değildir.
Anayasa'nın yukarıda anılan 138. maddesindeki yargı bağımsızlığının ikinci
önemli temeli, yasama ve yürütme organlarıyla idarenin, mahkeme kararlarına
uymak zorunda olmaları; bu organlar ile idarenin, mahkeme kararlarını hiç bir
suretle değiştirememeleri ve bunların yerine getirilmesini geciktirememeleri
hususudur. Bağımsız mahkemelerce verilen ve kesinleşen yargı kararları kesin
hüküm olarak herkesi ve bu arada Devletin yasama ve yürütme organlarını da
bağlar. Devlet aleyhine istihdam eden sıfatıy-la açılacak bir davada bu kesin
hükümlerin yeniden ele alınarak tartışma konusu yapılması ve yanlış karar
verildiğinden bahisle Devletin tazminatla sorulmu tutulması, kesin hükmün
bağlayıcılığı ilkesine de aykırıdır. Çünkü Devlet, o hükmün oluşturulmasında
hakimlere hiç bir emir ve talimat vermek, genelge göndermek, tavsiye ve
telkinde bulunmak yetkisine sahip olmadığı için ve Devletin kendisi dahi bu
hükümlere uymak zorunda olduğundan, istihdam eden sıfatıyla bu hükümlerin
yanlış verilmesine sebebiyet verdiği ileri sürülemez ve tazminatla sorumlu
tutulması cihetine gidilemez.
Yargısal tasarruflar ancak hukuk kuralları içerisinde üst mahkemelerce
denetlenir ve böylece kesinleşir ve kesin hükümler meydana gelir. Yargıtay
dahi, bağımsız bir yargı organı ve bir üst mahkeme olarak verdiği yargısal
kararlardan dolayı bir yargı organı olarak tazminatla sorumlu tutulamaz.
Ancak, Yargıtay Kanununun 13/2 ve 15/3. maddeleri gereğince yargısal
tasarruflarından dolayı Yargıtay Üyelerinin şahsi sorumlulukları söz konusu
olunabilir ki, bu sorumluluğun nasıl gerçekleşeceği de, Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu'nun 14.1.1987 günlü ve Esas: 1986/1, Karar: 1987/1 sayılı kararında
(*) açıklanmıştır.
S o n u ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle, Yargıtay Dairelerinin hatalı karar
verdikleri ileri sürülerek Yargıtay Birinci Başkanlığı hasım gösterilmek
suretiyle Devlet aleyhine istihdam eden sıfatıyla tazminat davası
açılama-yacağı ve böyle bir dava dinlenemeyeceğinden dava dilekçesinin
(REDDİNE), 20.2.1991 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
(*) Bkz., Yargıtay Kararları Dergisi, Cilt: 13, Sayı: 1987/6, Sayfa: 828-833
(YKD).
|