Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 



T.C.
Y A R G I T A Y
Onbeşinci Hukuk Dairesi

	E.	1990/4450
	K.	1991/1798
	T.	8.4.1991

*  ESER SÖZLEŞMESİ

ÖZET : Eser sözleşmesinde yüklenici imal ve teslim borcunu yerine getirdiğinde
 ücretin ödenmesi lazımdır. Şüphesiz taraflar bu genel kuralı bir yana
 bırakabilirler. Ücretin her zaman para olması, miktarın başlangıçta
 belirlenmesi, defaten ödenmesi, teslimle muacceliyet kazanması gerekmez.

(818 s. BK. m. 364)

Taraflar arasındaki davanın, (Bursa Asliye Ticaret Mahkemesi)nce görülerek
 reddine dair verilen 27.6.1990 tarih ve 732-469 sayılı hükmün duruşmalı
 olarak temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş olmakla; temyiz
 dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan sonra dosyadaki kağıtlar
 okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

1- Dosyadaki yazılara, gerektirici sebeplere, özellikle yanlar arasındaki
 sözleşme hükümlerine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz
 itirazları yerinde görülmemiştir.

2- Davalıya ait taşınmazın haritası, imar planı ve parselasyonunun
 yaptırılması ve tasdik ettirilmesi işinin üstlenildiği, sözleşme uyarınca
 edimin yerine getirilip, teslim edildiği, karşılığında sözleşmenin 6. maddesi
 hükmünce parsellerin birlikte satışı sonunda elde edilecek gelirin  10'una
 ücret olarak hak kazanıldığı, bunun için arsaların pazarlanması
 istenildiğinde davalı yanca 6. maddenin tek taraflı feshedildiğinden bahisle
 talebin reddedildiği ileri sürülerek, diğerlerinde hak saklı kalmak kaydıyla
 16 parsel için toplam 24.803.000 TL. ücretin dava tarihinden itibaren
 reeskont faiziyle birlikte tahsili dava edilmiştir.

Davalı cevabında, işin öngörülen sürede yapılmadığını, yolların açılmadığını,
 kararlaştırılan 16 milyon lira ücretin ödendiğini, 6. madde hükmünün
 uygulanmasının tamamen kendi ihtiyarında olduğunu, davacı akde aykırı
 davrandığından bu hükmün uygulanmıyacağını bildirip davanın reddini
 istemiştir.

Mahkemece, mahallinde yapılan keşif sonucu bilirkişi kurulunca verilen rapor
 esas alınarak, akdin iki aşamalı olduğu, "istisna akdi" niteliğinde olan ilk
 bölümde davacı iyiniyet ve güven göstermediğinden "daha ziyade tellallık
 akdine uygun düşen" ikinci bölümü davalının tek taraflı fesihde haklı
 olduğundan bahisle dava reddedilmiş, karar davacı vekilince temyiz
 edilmiştir.

Davada, 
Davacı arsaların satışından alacağı payın, eser sözleşmesinde işin ücreti
 olduğunu, davalı ise ödenen 16 milyon liranın dışında davacının ücret alacağı
 kalmadığını, pay verilmesinin satış yapılmasına ve tamamen kendi ihtiyarına
 bağlı bulunduğunu, davacı işi tam ve zamanında teslim etmediği için
 sözleşmenin bu hükmünü uygulamaya koymıyacağını ileri sürmüştür. Bu haliyle
 uyuşmazlığın çözümü sözleşmenin 6. mamddesince davacıya ödenmesi öngörülen
 payın niteliğine ve fesihte kusurun tayinine bağlıdır.

Sözleşmenin yorumu hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiye
 bağlı hususlardan olmakla, mahkemece bu konuda bilirkişiye başvurulması
 yerinde değildir (HUMK. md. 275). Alınan mütalaa paralelinde tavsifle, buna
 göre varılan sonuçda da isabet görülmemiştir. Yorum, kısaca işin esasını
 ortaya çıkarmaktır. Gerçekte yanların irade beyanının yorumu yapılmaktadır.
 Federal Mahkeme kararlarında belirtildiği üzere, irade beyanı "gideceği yere
 vardığı zaman büründüğü şekil içinde yorumlanır". Baskın olan ilke MK.nun 2.
 maddesinde çıkan güven ilkesidir. Objektif metod tarafların istemlerinin
 subjektif olarak dikkate alınmasına izin vermez. Sözleşmeyi yapanların o
 sözleşmeyle varmak istedikleri amaç, hakiki ve müşterek maksatları, gerçek
 niyetleri bulunmalıdır (BK. md. 18/1). Sözleşme bir bütündür, tek başına 6.
 maddenin ele alınmasıyla sağlıklı sonuca varılamaz. Bu ölçülerden hareketle
 29.11.1987 günlü sözleşme hükümlerine bakıldığında; Davacı yüklenici, davalı
 iş sahibine ait Gönen Kınalar Köyü'nde 311 parsel sayılı taşınmazın
 "halihazır haritasını, imar planını, parselasyon planını yaptıracak, tasdik
 ettirecek, kadastro ve tapu dairelerindeki işlerini bitirecektir" (md. 1).
 Ayrıca, arz üzerinde kazıkların çakılması, arsalara plana göre numara
 verilmesi, ana ve yan yolların açılması da yükleniciye aittir (Ek md.). Bu
 işler için - arazinin arsaya dönüşümünde tashih harcı dışında- tüm masraflar
 yüklenici tarafından karşılanacak, (md. 3) yüklenici bu "sarfiyatından
 16.000.000 TL.sını hali hazır harita, imar planı ve parselasyon planlarının
 tasdikini müteakip alacak. Diğer sarfiyatı kendisi deklare etmiş olacaktır
 (md. 4).

Buna karşılık; "diğer işler bitip, planlar tasdik olduğunda satışlara
 başlanabilecek" (md. 5) arsaların satışı müştereken yapılacak... Bu işler
 için Halit ve Teoman'a vekaletname verecek ve "Teoman, Halit'in tasvip ettiği
 fiyatlarla sattığı veya kooperatiflere verdiği parsellerin temiz
 fiyatlarından  10'unu, Halit'in veya başkalarının sattığı parsellerden temiz
 fiyatlarının  5'ini "emek ve yaptığı sarfiyatlar" karşılığı olarak
 alacaktır" (md. 6).

Eser sözleşmesinde yüklenici imal ve teslim borcunu yerine getirdiğinde
 ücretin ödenmesi lazımdır (BK. md. 364). Şüphesiz taraflar bu genel kuralı
 bir yana bırakabilirler. Ücretin her zaman para olması, miktarının
 başlangıçta belirlenmesi, defaten ödenmesi, teslimle muacceliyet kazanması
 gerekmez (Günümüzde sıkca görülen arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde
 olduğu gibi). Somut olayda da ücret için kendine özgü kurallar getirilmiştir.
 Masrafların 16 milyon lirayı aşacağı her iki tarafça varsayılmış, davalı
 planların tasdikini müteakip, -arsaların satışına başlanabileceği tarihde-
 giderlerin ancak 16 milyon lirasını davacıya ödemeyi, davacı ise diğer
 giderlerin kendisince yapılmasını kabullenmiştir. Bir kimsenin -üste de
 masraf yaparak- diğer kimsenin işini ücretsiz yüklenemiyeceği doğal olduğuna
 göre, toplam ücretin, masrafların bir kesimini karşılamak için verilen 16
 milyondan ibaret olduğunu söylemek ve bunu kabul etmek mümkün değildir. Bir
 bütün olan sözleşme hükümleri birlikte ele alındığında davacının edimine
 karşı masraflar dahil ücret = 16 milyon + (satışdan  10) veya (satışdan 
 5)'dir. Sözleşmenin 6. maddesi, -metninde de açıkca vurgulandığı üzere-
 davacının "emek ve sarfiyatı" karşılığını, diğer ifadeyle ücreti belirlemek
 için kaleme alınmış ve her iki tarafın serbest iradesiyle kabul edilmiştir.
 Buradaki "emek ve sarfiyat" 1. maddede sayılan işler içindir. Bunun 6.
 maddeye hasren kabulü halinde; satışı bizzat yaparak emek ve sarfiyatı olacak
 hallerde yüklenici yararına  5 fark tanınması; davalının bizzat ya da üçüncü
 şahıslar vasıtasıyla yaptığı satışlarda hiç bir emek ve sarfiyatı olmayacak
 davacıya  5 pay verilmesi; satışa başlama zamanının belirlenmesine
 taraflarca ihtiyaç duyulup, 5. maddede bunun belirtilmesi; 4. maddede 16
 milyonu aşan masrafların yükleniciye ait olacağının kararlaştırılması
 hususları izahsız kalır. Her şeyi bir yana, 6. madde hükmü olmasa, 4.
 maddedeki koşullarla davacının işi kabul etmesi düşünülemez.

Davacı yüklenici edimini yerine getirmiştir. Bilirkişi kurulu raporunda yer
 alan yolların evsafına ve parsellerin numaralandırılmasına ilişkin hususlar
 açık ayıplardan olup, eserin kabulüne engel nitelikte değildir (BK. md. 360).
 Zaten dava açılmazdan önce davalı son kez Gönen Noterliği'nden 18.7.1989 gün
 ve 8874 yevmiye sayısıyla gönderdiği ihbar yazılarında davacının edimini
 -gecikmeli olarak- yerine getirdiğini kabul etmiş, noksan ya da ayıpdan söz
 etmemiştir. Sözleşmede öngörülen vadede teslim yapılmadığı için davalı akdin
 feshine gitmemiştir (BK. 358/1, 106 vd. md.). Aksine akdi ilişkiyi devam
 ettirmiş, gecikmiş ifayı istemiş, sadece cezai şart hakkını saklı tutmakla
 yetinmiştir. O halde karşı tarafın edimini yerine getirdiğini kabul eden
 davalının, ücretin miktar ve ödenmesine dair olup, serbest iradesiyle kabul
 ettiği 6. maddeyi 'anlaşmanın ruhuna ters düştüğü'nü gerekçe göstererek iptal
 ettiğini bildirmesi ve buna dayanarak kendi edimini yerine getirmemesi
 sözleşmenin tek yanlı ihlalidir. Bu tutum ahde vefa ilkesine aykırı olduğu
 gibi MK.nun 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralıyla da bağdaşmaz.

Öte yandan; arsaların davacı tarafından satılabilmesi davalı tarafından
 fiyatların tasvibi şartına ve davacıya vekaletname verilmesine bağlıdır.
 Davacının bizzat yapacağı satışlarda yüksek fiyat araması ise, kuşkusuz her
 iki tarafın yararınadır. Bunun için mevsim, piyasa durumu, vesair koşullara
 göre pazarlamada uygun zamanın aranması ve olağan süre beklenilmesi doğaldır.
 Ancak, bunlar neden yapılarak uzun süre satışa yanaşılmaması ya da başka bir
 sebeple satışdan vazgeçilmesi davacı zararına olup, sözleşme hükümleriyle ve
 amacıyla bağdaşmaz. Davacı 1989 yılının Mayıs ayında edimini yerine getirmiş,
 ücretin tahsili için satış hususunda 2.6.1989 gün ve 6928 sayılı ihtarnameyle
 davalıyı uyarmış, davalı ise 18.7.1989 gün ve 8874 sayılı ihbarnameyle tek
 taraflı olarak satışdan pay vermekten vazgeçtiğini bildirmiştir.

Mahkemece yapılacak iş; mahallinde bilirkişi kuruluyla keşif yapılarak,
 Haziran 1989'da satışa arzedilse idi, taraflar yararına olan fiyatlarla,
 makul süre içinde davaya konu edilen parsellerden ne kadarının hangi
 fiyatlarla satılabileceğinin tesbit ettirilmesi, "temiz fiyat" deyimine
 açıklık kazandırılarak buna göre  5'den davacı payının hesaplattırılması ve
 taleple bağlı kalınarak hesap edilen miktara hükmetmekten ibaret iken, yazılı
 nedenlerle davanın reddine karar verilmesi doğru bulunmamıştır.

S o n u ç : Yukarıda 1. bendde yazılı nedenlerle sair temyiz itirazlarının
 reddine, 2. bendde yazılı nedenlerle hükmün (BOZULMASINA), duruşmada
 kendisini vekille temsil ettirmeyen davacı yararına vekalet ücretine yer
 olmadığına, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya
 geri verilmesine, 8.4.1991 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

*   Tarafların arasında düzenlenen 29.11.1987 günlü sözleşmenin 7. maddesinde
 (Mukavelenin bir maddesine dahi riayet etmeyen taraf yek diğerine şartı cezai
 olarak her geçen gün için 50.000 lira şartı cezayı ödemeyi kabul ve taahhüt
 ederler) hükmü yer almıştır. Davalı sözleşmenin 6. maddesine uymayacağını
 18.7.1989 günlü ihtarında açıkca belirtilmesine göre, davacı ancak sözleşmede
 kararlaştırılan cezai şartı isteyebilir. Ne varki bu günlük olarak
 kararlaştırıldığından, mahkemece, makul bir süre saptanarak, bu süreye göre
 cezai şarta hükmedilmesi gerekirken, davanın tümden reddi doğru değildir.

Hükmün bu gerekçe ile b o z u l m a s ı görüşü ile, bozma kararına karşıyım.

Yücel AKMAN
Üye       
    
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini