 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
Onbirinci Hukuk Dairesi
E. 1990/4374
K. 1990/5537
T. 18.9.1990
* ALACAK DAVASI
* VERGİ BORCU
* YARGICIN GÖREVİ
ÖZET : Yargıcın görevi, mümkün olduğu kadar mevcut hukuki düzeni korumaktır.
Tarafların uyuştukları husus, vergi tutarının 80.000.000 lira değerinde
olacağını tahmin ve kabul ederek bunun karşılığında 2 payın
devredilmesidir.
Bu nedenle, vergi borcu veya dönüşüm sonucu 2 pay devri bedeli olarak
davalının davacıya 80.000.000 TL. ödemesi gerektiği şeklinde hüküm kurulması
gerekirken, yazılı şekilde davalının tüm vergi borcundan sorumlu tutulması
doğru değildir.
(743 s. MK. m. 1, 2)
Taraflar arasındaki davadan dolayı, (Antalya Asliye Üçüncü Hukuk Mahkemesi)nce
verilen 18.5.1989 tarih ve 610-419 sayılı hükmün duruşmalı olarak temyizen
tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş olmakla; dos-yadaki kağıtlar
okunduktan sonra, işin gereği konuşulup düşünüldü:
Davacı vekili; müvekkili ile davalıların bir A.Ş. kurma yolunda anlaşarak
5.12.1986 tarihli sözleşme yaptıklarını, bu sözleşmenin 1/e-g maddesine göre
müvekkilinin koyacağı ayni sermaye nedeniyle çıkan ve çıkabilecek vergi, ceza
sorumlulukları davalıların üstlendiklerini davalılardan şifahi ve yazılı
olarak müteaddit defalar istenmesine rağmen gereğini ifa etmediklerini ve
müvekkilinin 25.1.1988 tarihli makbuzla 240.204.102 TL. ödemek mecburiyetinde
kaldığını belirterek bu miktarın ödeme tarihinden itibaren temerrüt faiziyle
davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili cevabında; taraflar arasında A.Ş. kurulmak üzere önce
21.11.1986 tarihli sözleşme yapıldığını, davacının koyacağı ayın sermaye
karşılığı davacının 42 nakit sermaye karşılığı müvekkillerini 58 hisseye
sahip olacaklarının kararlaştırıldığını, bu sözleşmede vergiye ilişkin bir
hüküm bulunmadığını, daha sonra davacının koyacağı ayni sermaye nedeniyle
bunun kayıtlardaki değeri ile sermaye olarak vazedileceği sırada mahkemece
saptanacak değeri arasındaki farkın kurum kazancı olarak vergilendirileceği
hususunun taraflar arasında konu olduğunu ve 31 sayılı Kurumlar Vergisi
Tebliğinin 9/a maddesi kapsamında doğacak vergi borcunun 80'inin vergiden
muaf olduğu, 20 vergi borcunun ise 80.000.000 TL. tutacağı ve bunun
müvekkillerince karşılanması halinde hisselerin 40, 60 olarak
müvekkilleri lehine değiştirilebileceğini davacının teklif ettiğini
müvekllerince kabul edilip bu maksatla 5.12.1986 tarihli ikinci sözleşme
yapıldığını, tarafların gerçek iradesinin bu yolda olduğunu, ancak daha sonra
mevzuat gereğince muafiyetin olmadığının anlaşıldığını ve 31 sayılı Tebliğe
yanlış anlam verildiğinin ortaya çıktığını, davacının yaptığı hatalı icabı
aynı hataya düşen müvekkillerinin de kabul etmesiyle oluşan temel hatası ve
sakat irade mutabakatının ikinci sözleşmenin 1/d bendi düzenlenirken ayrıca
esaslı beyan hatasınada dönüşmüş olduğunu ve tüm bu durumun taraflar arasında
teali edilen mektuplar, bu mektuplardaki şerhler ve davacı şirketin genel
kurullarında yöneticilerin yaptıkları açıklamalar ile anlaşılmakta olduğunu
ve ikinci sözleşmede müvekkillerine tahmil olunacak yükün 2 hisse
karşılığında münhasıran 31 sayılı Kurumlar Vergisi Tebliği kapsamında doğacak
vergi borcundan ibaret olduğunu belgelendirdiğini, davacının şimdi 2 hisse
karşılığı 519.000.000 TL. olarak iddiaya kalkışmasının dürüstlük kurallarına
da aykırı olduğunu, söz konusu tebliğden doğmamış olan vergi nedeniyle
müvekkilinin Katma Değer Vergisinden ve vergiyi doğuran olayı geç beyan eden
davacının bu kendi kusru nedeniyle ödediği pişmanlık zammından da
müvekkilinin sorumlu tutulamayacağını savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; 21.11.1986 ve 5.12.1986 tarihli sözleşmelere 25.1.1988 tarihli
makbuza, bilirkişi raporu ve tüm dosya içeriğine dayanılıp, 5.12.1986 tarihli
sözleşme ile 21.11.1986 tarihli sözleşmenin geçersiz sayıldığı ve ikinci
sözleşmede davacının koyacağı ayni sermaye nedeniyle doğacak tüm masrafların
davalılarca karşılanacağının belirtildiği, taraflar arasında yapılan işlem
nedeniyle Devletin Katma Değer Vergisi ve Dahili Tevhifat Vergisini alma
durumunda olduğunu, tarafların anlaşmalarında esaslı bir hata olsa dahi bu
vergilerin ödenmesi gerektiği esasen sözleşmenin masraflar hususundaki
hükümlerinin açık olup esaslı bir hatanın bulunmadığını Dördüncü Asliye Hukuk
Mahkemesinde açılan davanın sonucunun beklenmesine gerek olmadığı davacının
geç bildirim nedeniyle ödediği pişmanlık zammına kusurlu davranışı nedeniyle
davalıdan isteyemeyeceği, ancak ödediği 103.313.692 TL. Katma Değer Vergisi
ve 51.656.796 Dahili Tevkifat Vergisi talebinde haklı olduğu sonucuna varılıp
toplam olarak (154.970.388) TL.nın 25.1.1988 tarihinden itibaren 30
faiziyle davalılardan tahsiline fazla istemin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalılar vekili temyiz etmiştir.
Taraflar 21.11.1986 tarihli bir ön anlaşma ile bir anonim şirket kurma yolunda
anlaşmışlardır. Bu anlaşmaya göre; davacı şirket, kurulacak şirketin 42
payı karşılığı maliki bulunduğu arsayı ayni sermaye olarak koyacaktır.
Ancak, bu arsanın değerlendirilmesi yapılarak bu değer üzerinden kurulacak
şirkete ayni sermaye olarak konulması nedeniyle arsa sahibi davacı şirketin
bir takım vergi mükellefiyeti doğacaktır. Davacı şirketin bu vergi
mükellefiyetini ödeyecek mali gücünün olmadığı ve bunların davalı tarafından
karşılanması istediği ve bu konuda anlaşmaya varıldığı davalı tarafından
davacı şirkete yazılan 25.11.1986 tarihli yazı ve bunun altına davacı şirket
tarafından yazılan 1.12.1986 tarihli cevaptan anlaşılmaktadır.
İşbu 25.11.1986 tarihli yazı ve 1.12.1986 tarihli cevabi yazıdan tarafların
arsanın değer artışının 80'inin vergiden muaf olduğunu, kalan 20'nin
vergiye tabi bulunduğunu, bu 20'ye düşen vergi miktarının en fazla
80.000.000 TL. olduğunu farz ve zannettikleri ve bu farz ve zanna göre davalı
tarafından ödenecek 80.000.000 karşılığında davacının kurulacak şirketteki
2 hissesini davalıya terk ile arsa karşılığı şirketteki payının 40'a
indirilmesini kabul ettiği anlaşılmaktadır.
Tarafların vergi konusundaki farz ve zanna dayalı bu görüş ve kabulleri
üzerine arsanın vergilerinin davalı tarafından ödenmesini, kurulacak
şirketteki payların da 40 ve 60 olmasını öngören 5.12.1986 tarihli ikinci
bir ön anlaşma yapılmıştır.
Ancak, bilahare arsanın ayni sermaye olarak konulmasında bir vergi
muafiyetinin söz konusu olmadığı, artan tüm değer üzerinden vergi alınması
gerektiğinin anlaşılması üzerine taraflar arasında uyuşmazlık doğmuştur.
Ayni sermaye sahibi davacı şirket, 5.12.1986 tarihli ön anlaşma gereği ayni
sermaye konulmasından doğan tüm vergilerin davalıya ait olduğunu iddia
etmekte, davalı ise davacının, ayni sermaye değerinin 80'inin vergiden muaf
olduğunu, kalan 20 üzerinden vergi alınacağını bunun da en fazla 60.000.000
(80.000.000) TL. olacağını beyan atmek suretiyle kendilerini hataya
düşürdüklerini, oysa vergilerin ..... 500.000.000 TL. den fazla tahakkuk
ettiğini, bu durumda ve hata nedeniyle 5.12.1986 tarihli sözleşmenin bu
hususa ilişkin hükmüne bağlı olmadıklarını savunmuştur.
Yukarıdan beri açıklanan tüm bu durumlar nedeniyle her iki tarafın da kötü
niyetleri olmadan, mali mevzuatta yanılgıya düşerek ayni sermaye olarak arsa
konulması halinde değerin 80'inin vergiden muaf olduğunu zannederek
5.12.1986 tarihli sözleşmeyi aktettikleri anlaşılmaktadır. Ancak tarafların
uyuştukları bir nokta vardır ki, o da kurulacak şirketteki 2 payın
karşılığı olarak 80.000.000 TL. takdir etmişlerdir. Yargıcın görevi mümkün
olduğu kadar mevcut hukuki düzeni korumaktır. Hata nedeniyle sözleşmeyi
geçersiz saymaktansa sözleşmeyi, işbu sözleşmeyi düzenlerken nazara aldıkları
husulara uygun hale dönüştürmek mümkün oldukça bu ikinci yol tercih
edilmelidir. Olayda taraflar, vergi tutarının 80.000.000 TL. değerinde
olacağını tahmin ve kabul ederek bunun karşılığında 2 payın devri hususunda
anlaşmışlardır. O halde taraflar arasında 2 payın 80.000.000 TL.'ye satış
ve devri konusunda bir anlaşma olduğunun kabulü ile buna göre hüküm kurmak
hukuki ve en doğru yol olarak görünmektedir.
Diğer yandan, mahkemece hüküm bilirkişi raporuna da dayanarak, sözleşmenin
yazılış şekline ve davalının basiretsiz davranışına istinat ettirilmiştir.
Her iki taraf da anonim şirkettir, binnetice tacirdirler. Her iki tarafın da
basiretli hareket etmesi gerekir. Davacı taraf gerekli araştırmayı yapıp
davalıya bilgiler vermiş ve davalı bu bilgilere güven duyarak sözleşmeyi
akdetmiştir. Diğer yandan basiretli bir kimsenin hataya düşmeyeceği de iddia
edilemez. Olayda, taraflarca 80.000.000 TL. tahmin edilen bir verginin
sonradan 500.000.000 TL. civarında olarak tahakkuk etmesi hatanın varlığını
göstermeye yeterlidir.
Yukarda açıklanan tem bu nedenlerle vergi borcu veya dönüşme sonucu 2 pay
devri bedeli olarak davalının davacıya 80.000.000 TL. ödemesi gerektiği
şeklinde hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde davalının tüm vergi
borcundan sorumlu tutulması bozmayı gerektirmiştir.
S o n u ç : Yukarda açıklanan nedenlerle hükmün temyiz eden davalı yararına
(BOZULMASINA), 100.000 TL. duruşma avukatlık parasının davacıdan alınarak
davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz
edene iadesine, 18.9.1990 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
|