 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
Ceza Genel Kurulu
E. 1990/4-305
K. 1990/328
T. 10.12.1990
* YAZILI EMİR
ÖZET : Yazılı emre konu olabilecek yasaya aykırılık halleri, uygulamadaki
esaslı yanlışlıklar ve esasa etkili usul hatalarıdır.
Uyuşmazlık konusu olayda; tüm kanıtların toplanıp takdir, tercih ve
değerlendirilmesi yapıldıktan snora verilen ve Yargıtay denetiminden
geçmeksizin kesinleşen beraete ilişkin direnme hükmünde kanıtların takdirinde
yanılgıya düşüldüğünden bahisle yazılı emir yoluna başvurma olanağı yoktur.
Zira, ortada yasaya aykırılık hali bulunmamakta olup, varolan kanıtların
farklı değerlendirmesinden ibaret bir uyuşmazlık hali söz konusudur.
(1412 s. CMUK. m. 343, 307, 308)
Görevi kötüye kullanmak suçundan sanık Avukat Hüseyin'in beraatine ilişkin,
(Adapazarı Ağır Ceza Mahkemesi)nce 29.11.1989 gün ve 155-284 sayı ile verilen
hükmün C. Savcısı tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay
Dördüncü Ceza Dairesi, 27.3.1990 gün ve 843-1806 sayı ile;
(Oluşa, tanık anlatımları ile inceleme tutanakları içeriğine göre, Hüsnü
isimli kişiye borcu olduğunu söyleyen Oya'nın hisseli taşınmazdaki payını
satıp, parasını tamamen aldığı halde, henüz tapuda işlem yapılmamasından
yararlanarak, diğer hissedarları ve dolayısıyla taşınmazı satın alan kişiyi
zarara uğratmak maksadıyla sanık avukatın daveti üzerine icra dairesine
giderek, takibin alacaklı Hüsnü adına değil, Adil adına yapıldığını bildiği
halde aynı gün borcu kabullenerek icra takibini kesinleştirip, hisseli
taşınmaz üzerine haciz konulmasını sağlattığı, sanık avukatın da bu amaçla
senetle ve alacakla ilgisi bulunmayan ve bu konuda herhangi bir talimatı da
olmayan müvekkili Nuri'nin, kefaletle alacaklı olduğundan bahisle ve tahsil
edeceği parayı başkasına vermek üzere, Sakarya Birinci İcra Memurluğu'-nun
1988/3964 sayılı dosyasıyla Oya aleyhine takipte bulunarak görevini kötüye
kullandığı anlaşıldığı halde, beraatine karar verilmesi) isabetsizliğinden
hükmü bozmuş,
Yerel Mahkeme ise, 21.5.1990 gün ve 130-121 sayı ile; "Avukat olan sanığın,
müvekkili tarafından, icra takibine başlanmak üzere, kendisine verilen
senedin, veriliş biçim ve nedenlerini araştırmak yükümlülüğü bulunmadığı ve
sanığın görevi kötüye kullanmak kastıyla hareket ettiğine dair mahkumiyetine
yetecek ve savunmasının aksini gösterecek nitelikte kesin ve inandırıcı kanıt
bulunmadığı" biçimindeki açıklamalarla önceki hükümde direnmiştir. Bu karar
temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Adalet Bakanının 11.7.1990 gün ve 29055 sayılı emrine dayanarak düzenlenen
13.7.1990 gün ve 962 sayılı ihbarname; "Sanığın olaya konu senetle ve
alacakla ilgisi bulunmayan ve bu konuda herhangi bir talimatı olmadığı da
anlaşılan müvekkili Nuri'nin kefaletle alacaklı olduğundan bahisle ve tahsil
edeceği parayı başkasına vermek üzere, Sakarya Birinci İcra Memurluğu'nun
1988/3964 sayılı dosyasıyla, Oya aleyhine takipte bulunmak suretiyle yüklenen
suçu işlediği gözetilmeden beraat kararı verilmesinin" isabetsiz olması
nedeniyle hükmün kanun yararına bozulması istenmiştir.
Dosya, Birinci Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği
konuşulup düşünüldü:
Adalet Bakanının yazılı emir yoluna başvurduğu Adapazarı Ağır Ceza
Mahkemesi'nin 21.5.1990 gün ve 130-121 sayılı kararının direnme kararı olması
sebebiyle, inceleme yerinin Ceza Genel Kurulu olduğu anlaşılmakla, incelenen
dosyaya göre;
Yazılı emir: Yargıtay denetiminden geçmeden kesinleşen kararların, Yargıtay'ca
denetlenmesini sağlayarak, Yargıtay'ın yasaları yorumlamak ve içtihat
birliğini sağlamak görevini takviye için düzenlenmiş olağan üstü bir kanun
yoludur.
Gerek hakimlerin ve gerekse mahkemelerin, Yargıtay denetiminden geçmeksizin
kesinleşen kararlarındaki yasaya aykırılıkları yazılı emir yoluyla ortadan
kaldırmak amaçlanmaktadır. Adalet Bakanının bu olağanüstü kanun yoluna
başvurabilmesi için, yasaya aykırılık halinin çok ciddi boyutlara varması
gerekir.
CYUY.nın 307. maddesinde:
"... hukuki bir kaidenin tatbik edilmemesi yahut yanlış tatbik edilmesi kanuna
muhalefet" hali olarak gösterilmiş, aynı Yasanın 308. maddesinde ise; kanuna
muhalefet halleri ayrı ayrı sayılmıştır. Bu maddeye göre; "aşağıda yazılı
hallerde kanuna mutlaka muhalefet edilmiş sayılır.
1- Mahkemenin kanun dairesinde teşekkül etmemiş olması,
2- Hakimlik görevine iştirakten kanunen memnu olan bir hakimin hükme iştirak
etmesi,
3- Makbul şüpheden dolayı hakkında red talebi vaki olup ta bu talep kabul
olunduğu halde hakimin hükme iştirak etmesi yahut bu talebin kanuna mugayir
olarak reddolunması suretiyle hakimin hükme iştirak ettirilmesi,
4- Mahkemenin kanuna muhalif olarak davaya bakmaya kendini görevli veya
yetkili görmesi,
5- Cumhuriyet Savcısı yahut kanunen vücudu lazım diğer şahsın gıyabında
duruşma yapılması,
6- Şifahi bir duruşma neticesi olarak verilen hükümde, aleni muhakeme
kaidesinin ihlal edilmesi,
7- Hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi,
8- Hüküm için mühim olan notkalarda mahkeme kararı ile müdafaa hakkının tahdit
edilmiş olması",
usul ve yasaya aykırılık halleridir.
Yasaya aykırılık halini sadece usul yasasına hasretmek olanaklı değildir.
"Yasaya aykırılık" geniş bir kavram olarak "hukukun zedelenmesi" biçiminde
anlaşılmalı, Usul Yasasının 308. maddesinde açıklanan yargılama yasası
kuralları yanında, maddi ceza yasalarına aykırılık hallerini de kapsamalıdır.
O halde gerek Yargılama Yasası ve gerekse maddi hukuk kurallarına aykırılık
hallerinde yazılı emir yoluna başvurulabilmesi olanaklı olmakla beraber,
hakimin kanaat ve takdirine ait fiili sorunlardan dolayı bu yola
gidilemeyeceği Yargıtay'ın yerleşmiş görüşüdür. Kaldı ki öğreti de aynı
görüşü benimsemektedir (Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, S.
1160-1161; Faruk Erem, Ceza Yargılama Hukuku, S. 599; Baha Kantar, Ceza
Muhakemeleri Usulü, 4. Bası, S. 402 ve 26.10.1932 gün ve 29/12 sayılı
İçtihadı Birleştirme Kararı).
O halde yazılı emire konu olabilecek yasaya aykırılık halleri, uygulamadaki
esaslı yanlışlıklar ve esasa etkili usul hatalarıdır.
Uyuşmazlık konusu olayda, tüm kanıtların toplanıp takdir, tercih ve
değerlendirilmesi yapıldıktan sonra verilen ve Yargıtay denetiminden
geçmeksizin kesinleşen beraate ilişkin direnme hükmünde, kanıtların
takdirinde yanılgıya düşüldüğünden bahisle yazılı emir yoluna başvurma
olanağı yoktur. Zira ortada yasaya aykırılık hali bulunmamakta olup, varolan
kanıtların farklı değerlendirilmesinden ibaret bir uyuşmazlık hali
sözkonusudur. Yazılı emir kesinleşen hükümlere karşı gidilebilen bir yasa
yolu olduğundan, takdire yönelik işlemler yazılı emir konusu sayılırsa, kesin
hüküm müessesesi yara alır, böyle bir duruma yol açmak Yargılama Yasasına
kesin aykırıdır.
Bu nedenle yazılı emir yolu ile inceleme yapılması mümkün görülmediğinden
istemin reddine karar verilmelidir.
S o n u ç : Açıklanan nedenlerle, dosyada varolan kanıtların takdirinde
yanılgıya düşüldüğünden bahisle yazılı emir yoluna gidilemeyeceğinden, yazılı
emre dayanan tebliğnamedeki istemin (REDDİNE), 10.12.1990 gününde
oybirliğiyle karar verildi.
|