 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
Hukuk Genel Kurulu
E. 1990/4-275
K. 1990/459
T. 3.10.1990
* MANEVİ TAZMİNAT
ÖZET : Borçlar Kanununun 49. maddesine dayanan isteklerde, kişilik hakkına
"hukuka aykırı bir saldırı" olması ve bu saldırı ile kusurun da ağır
bulunması (olay tarihindeki yürürlükteki şekliyle) gerekir.
FSEK.nun 86. maddesi; "eser niteliğinde olmasalar bile kişinin resmini kişisel
değer" olarak kabul etmiştir.
Kişinin resminin her ne şeklide olursa olsun izinsiz olarak yayınlanması,
hukuka uygunluk sebepleri bulunmadıkça hukuka aykırıdır.
Davacılara ait resmin, önüne gelen her türlü iletişim araçlarıyla ve ticari
amaçla kullanılması ağır saldırı (zarar) niteliğindedir.
(818 s. BK. m. 49) (5846 s. FSEK. m. 86)
Taraflar arasındaki "manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda, (Ankara Asliye Sekizinci Hukuk Mahkemesi)nce davanın reddine dair
verilen 21.4.1988 gün ve 1987/755 E., 1988/215 K. sayılı kararın incelenmesi
davacılar tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi'nin
12.12.1988 gün ve 1988/7504-10628 sayılı ilamıyle; (...Davacılar, kendilerine
ait resmin davalıya ait T.......... Dergisi'ne ait reklamlarda izinsiz ve
ticari amaçla kullanıldığını ileri sürerek 1.000.000 lira manevi tazminat
talep etmiştir.
Mahkeme, "resmin çekilmesindeki amacın Anıtkabir'in görüntüsünü tesbit olduğu
ve davacıların resimde ikinci planda kaldıkları" gerekçesiyle eylemin hukuka
aykırı olmadığını kabul ederek isteğin reddine karar vermiştir.
Bir kimsenin, dış görünümü üzerinde kişilik hakkı vardır. Resim ise bir
kimsenin dış görünüşünü ve o kimsenin tanınmasını sağlayacak biçimde yansıtan
yüzey bir cisimdir. Bu nedenle kişinin dış görünümünü yansıtma, onu tanıtan
resmi üzerinde kişilik hakkı bulunmaktadır. Kural olarak, kişinin rızası
olmadan resminin yayınlanması hukuka aykırı olarak kabul edilmektedir (Fikir
ve Sanat Eserleri Kanunu m. 86). Ne var ki, bu kural mutlak değildir; kanun
toplum hayatının gereği toplumun haber alma ihtiyacı gibi hallerde, resmin
izinsiz yayınlanabileceğini kabul etmiştir (m. 86/11). Fakat bu yayın amaca
uygun olarak yapılmalıdır; resmin haber verme dışında ticari amaçlarla
kullanılması kişilik hakkına saldırıdır. Bu konudaki Yargıtay uygulaması
süreklilik kazanmıştır (Y. 2. HD.nin 29.1.1976-9403/625; Y. 4. HD. nin
11.2.1985-1985/9517-958, 1.11.1988/6227/9120 sayılı kararları).
Davaya konu işte davacılara ait ve Anıtkabir içinde çekilmiş resim davalıya
ait derginin reklamlarında kullanılmıştır. Kullanılmanın izinsiz ve ticari
amaçla olduğu tartışmasızdır. FSEK.nun 86. maddesinde açıkça "resim ve
portrelerin izinsiz yayımlanması" yasaklanmıştır. Bu nedenle sorumluluk için
resim çekmenin amacı önemli değildir. Davacıların dış görünüşleri resimde yer
aldığına göre eylemin yasanın emredici kuralına açıkça aykırı olduğu kabul
edilmelidir. Davacıların dış görünüşünün resim için ikinci planda kalıp
kalmaması da önemli değildir. Asıl olan kişinin dış görünüşünün yayınlanan
resimde yer almış olmasıdır.
O halde; mahkemenin, Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 86. maddesinde
getirilen emredici kuralı gözetmeden ve hatalı yazımla hüküm kurması yasaya
aykırıdır. Hüküm davacılar yararına uygun bir manevi tazminata hükmedilmek
üzere bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak, dosya yerine geri çevrilmekle,
yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Davacılar.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde tem-yiz
edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
görüşüldü:
Dava, davacılara ait resimlerin davalıya ait derginin tanıtımında
kullanılmasından kaynaklanmıştır. Davacıların resimlerinin davalıya ait
derginin tanıtımı için çeşitli gazetede, dergi ve duvar panolarında reklam
amacıyla ve davacıların izni alınmadan kullanıldığında uyuşmazlık
bulunmamaktadır. Diğer taraftan, ana-oğul davacıların Anıtkabir Arslanlı
Yol'un başında bulunan "kadın heykel topluluğu" önündeki merdivenlerden
inerken çekilmiş resimlerin davacıların dış görünüşlerini tanıtacak biçimde
olduğu da tartışmasızdır. Başka bir anlatımla, resme bakıldığında Anıtkabir
merdivenlerinden kolkola inen kişilerin davacılar olduğu yolunda duraksama
söz konusu değildir.
Davacıların isteği, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun (FSEK) 86 ve Borçlar
Kanunu'nun 49. mamddesine dayanmaktadır. Bu nedenle olayımızda manevi
tazminat isteğiyle ilgili sorumluluğun unsurlarının gerçekleşip
gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır. Borçlar Kanunu'nun 49. maddesine
dayanan isteklerde kişilik hakkına "hukuka aykırı bir saldırı" olması ve bu
saldırı ile kusurun da ağır bulunması (olay tarihindeki yürürlükteki
şekliyle) gerekir.
A- Kişilik Hakkına Hukuka Aykırı Bir Saldırı;
a) Kişilik hakkı, kişinin maddi ve manevi değerleri (varlıkları) üzerinde
şahsa bağlı bir mutlak haktır. Kişilik hakkından söz edebilmek için öncelikle
kişisel değerin ne olduğu belirlenmelidir.
b) Kişisel değerler, Medeni Kanun'un 24. maddesinde genel olarak "şahsi
menfaatler" sözcükleriyle anlatılmış ancak bunların neler olduğu teker teker
sayılmamıştır. Hukuk öğretisinde ve uygulamada kişinin yaşam ve sağlığı gibi
maddi değerleri ile onur, saygınlık, özgürlükler, özel yaşam, isim, resim
gibi manevi değerleri kişisel değerler olarak kabul edilmektedir.
Yasa koyucu, bazı özel durumlarda, kişisel değerin ne olduğunu açıkça
belirlemektedir. Örneğin, FSEK.nun 86. maddesinde "eser niteliğinde olmasalar
bile kişinin resmini kişisel değer" olarak kabul etmiştir.
c) Hukuka aykırı saldırı, kişilerin şahıs ve malvarlıklarını doğrudan doğruya
koruyan "emredici hukuk kuralları"nın ihlali halinde söz konusu olur.
FSEK.nun 86. maddesinde açıkça "eser mahiyetinde olmasalar bile resim ve
portreler tasvir edilenin, ölmüşse 19. maddenin 1. fıkrasında sayılanların
izni olmadan tasvir edilenin ölümünden on yıl geçmedikçe, teşhir ve diğer
suretler de umuma arz edilemez" kuralını getirmiştir. Diğer taraftan 86.
maddenin 2. fıkrasında izin almadan yayınlanacak durumlar da açıklanarak
"hukuka uygunluk" sebepleri de belirtilmiştir:
Memleketin siyasi ve sosyal hayatında rol oynayan kimselerin resimleri; tasvir
edilen kimselerin iştirak ettikleri geçit resmi veya resmi tören yahut genel
toplantıları gösteren resimler; günlük olaylarla ilgili resimlerle radyo ve
film haberleri için izin alınmasına gerek yoktur.
O halde, kişinin resminin her ne şekilde olursa olsun izinsiz olarak
ya-yınlanması, hukuka uygunluk sebepleri bulunmadıkça, hukuka aykırıdır.
Çünkü, resmin izinsiz yayınlanması emredici nitelikte bir kuralla
yasaklanmıştır. Burada tartışılması gereken sorun, davacılara ait görüntünün
resim içinde "ayrıntı niteliğinde" olup olmamasının sonuca etkisidir.
Gerek direnme kararı veren yerel mahkeme ve gerekse Hukuk Genel Kurulu'na
katılan yüksek hakimlerin bir kısmı resim içinde davacıların görüntüsünün
ayrıntı niteliğinde olduğunu öne sürerek hukuka aykırılığın gerçekleşmediğini
savunmuşlardır. Hukuk öğretisinde de "hukuken korunmaya değer bir çıkarın
bulunmaması" halinde kişinin şahsiyet hakkına saldırının varlığının kabul
edilmesinde bazı özgürlüklerin kısıtlanabileceğini öne sürülmektedir:
Özellikle FSEK.nun 86. maddesinin mutlak anlamda uygulanmasının
fotoğrafçılığa ilgi duyanların, fotoğrafçılığı meslek edinenlerin
özgürlüklerinin kısıtlanabileceği üzerinde durularak; belli bir yerin
fotoğrafı çekilirken bir rastlantı sonucu bir başka kimsenin de dahil
olabileceği, yani kişinin ayrıntı olarak fotoğrafa dahil olduğu hallerde izin
aranmasına gerek olmadığı savunulmaktadır. Bu görüşe göre bir tarihi anıtın
resmi alınırken orada bulunan diğer kimselerin görüntülerinin de fotoğraf
içinde kalmaları halinde hukuka aykırılık yoktur (Prof. Dr. Duygun Yarsuvat,
Türk Hukukunda Eser ve Hakları, İkinci Bası, sh: 99).
Doktirinde ileri sürülen ve Yargıtay denetimi yapılırken de tartışmaya
getirilen bu görüşün dayandığı "kıstas" Medeni Kanunun 2. maddesinde
öngörülen doğruluk ve güven kurallarıyla (objektif hüsnüniyet) ilgilidir.
FSEK. nun 86. maddesinin izin alınmadan resmin kamuya sunulmasını
yasaklamıştır; 86. maddenin mutlak ve emredici olan bu kuralına dayanılarak
izin alınmadığını ileri sürmenin hakkın kötüye kullanılması olarak
nitelendirilebilir: Somut olayın özelliği içinde bu emredici kuralı
yumuşatmak hakkaniyet açısından da yararlı olabileceği gözardı edilemez.
Yalnız bu görüşün "fotoğrafçılığa ilgi duyanların ve meslek edinenlerin
özgürlüğünü korumak için savunulduğu ve olayda resim üzerinde kişilik hakkı
bulunanın korumaya değer bir çıkarının bulunup bulunmadığı somut olay içinde
iyi değerlendirilmelidir.
Bir kişinin bir rastlantı sonucu, ayrıntı olarak içinde bulunduğu bir
fotoğrafın bir sergide veya sanatla ilgili yayınlarda umuma arz edilmesi
halinde iznin alınmadığının öne sürülmesi "hakkın kötüye kullanılması" olarak
nitelendirilebilir (MK. m. 2/2). Ancak kişinin dış görünüşünün ayrıntı olarak
da olsa içinde bulunduğu fotoğrafın "ticari amaçlarla, reklam yoluyla kamuya
sunulmasında iznin alınmaması hukuka aykırılığı oluşturmalıdır; iznin
alınmadığını ileri sürmek hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirilemez.
Çünkü bu nitelikteki bir olayda "kişinin korunmaya değer bir çıkarı
olmadığını" söylemek olanağı yoktur.
Olayımızda; davacıların da içinde bulunduğu resim, poşet içinde satılan
dergiler dahil çeşitli basın organlarında, duvar panolarında ticari amaçları
gerçekleştirmek için reklam aracı olarak kullanılmıştır. Bu nedenle resmin
izinsiz olarak ve ticari amaçlarla yayınlanması kişilik hakkına hukuka aykırı
olarak bir saldırı niteliğindedir. Davacıların somut olayın içinde
gerçekleşen olgulara göre hukuken korunmaya değer çıkarları vardır.
Kaldı ki, davacıların görüntülerinin bu fotoğraf içinde bulunması ayrıntı
niteliğinde de değildir. Amaç, Anıtkabir'in "Atatürk için yas tutan kadınları
simgeleyen kadın heykeller topluluğunu göstermek ise bunu davacıların
bulunmadığı bir durumda objektif içine almak olanağı da vardır. Böyle bir
anıt heykeller topluluğu önünde davacıların da bulunmasının özel bir amacı
vardır: Ana-oğul olan davalıların, Atatürk için yas tutan kadınları
simgele-yen kadın heykel topluluğu önünde çağdaş bir görünüm içinde el ele
mutlu bir görünüm içinde bulunmaları ile "Türkiye"nin Atatürk'le eriştiği
çağdaş yaşam tarzı kamuya anlatılmak amaç edinilmiştir. Fotoğraf içinde
davacıların bu görüntülerinin bulunmaması halinde kamuya verilmek istenen
mesaj eksik kalırdı. Başka bir anlatımla reklam panoları yalnız
Anıtkabir'deki kadın heykeller topluluğunun bulunması reklamın amacına
yardımcı bir araç olarak kabul edilemez.
B- Ağır Kusur;
Borçlar Kanunu'nun 49. maddesinin olay tarihinde yürürlükte bulunan şekliyle
manevi tazminat için zorunlu olan "kusurun ağır olması" gerekir. Olayda ağır
kusur (ihmal) bulunup bulunmadığının belirlenmesi için öncelikle ağır kusur
tanımı üzerinde durulmalıdır. Hukuk öğretisinde ve uygulamada yerleşmiş
görüşe göre ağır kusur aynı şartlar altında gösterilmesi gereken en basit
dikkat ve özenin gösterilmemesidir. Emredici bir kuralla resmin kamuya
sunulması yasaklandığına göre, olayımızda ağır kusurun varlığı kabul
edilmelidir. Çünkü davacının bu yasak kural getiren normu gözeterek
davacıların resmini yayınlanmaması için en basit dikkat ve özeni göstermesi
yeterlidir. Başka bir anlatımla emredici nitelikteki hukuk normunu uygun bir
davranışı için en basit dikkat ve özenin gösterilmesi yeterlidir.
Kural olarak hukuka aykırılık ve kusur ayrı ayrı kavramlardır. Ne varki,
çoğunlukla bu iki kavramın iç içe bulundukları gerçeği de gözardı edilemez. O
halde kusurun ağırlığında hukuka aykırılığı oluşturan davranışın kapsam ve
niteliği de gözetilmelidir. Davalının, davacıların resmini ticari amaçlarla
kullanılması da ağır kusurun varlığını gösterir.
C- Ağır Zarar (Ağır Saldırı);
Borçlar Kanunu'nun 49. maddesi yalnız kusurun ağırlığından söz etmiş zararın
ağırlığı koşulunu şeklen öngörmemiştir. Ancak, bu gün Türk Hukuk öğretisi ve
uygulamasında madde içeriğindeki "zarar sözcüğü" maddenin İsviçre'deki aslına
uygun olarak "saldırının ağırlığı" şeklinde anlaşılmaktadır. Saldırının
ağırlığı her olayın koşullarına göre belirlenmelidir. Saldırının ağırlığının
belirlenmesinde ise herşeyden önce kullanılan araç üzerinde durulmalıdır.
Olayımızda davacılara ait resmin önüne gelen her türlü iletişim araçlarıyla
ve ticari amaçla kullanılması ağır saldırı (zarar) niteliğindedir.
O halde davacılara ait resmin ticari amaçlarla kamuya sunulması FSEK. nun
86/1. maddesine göre hukuka aykırı olduğu gibi, olayımızda Borçlar Kanunu'nun
49. maddesinde belirlenen tüm unsurlar da gerçekleşmiştir. Bu nedenle direnme
kararı bozulmalıdır.
S o n u ç : Davacıların temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel
Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.
maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde tem-yiz peşin harcının geri
verilmesine, 26.9.1990 günü yapılan ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığı
için, 3.10.1990 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.
|