|
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
İkinci Hukuk Dairesi
E. 1990/3528
K. 1990/9392
T. 15.10.1990
* BOŞANMA DAVASI
* HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE
ÖZET : Dava; 3444 sayılı Kanunla, Medeni Kanuna eklenen geçici 1. maddede yer
alan hak düşürücü sürede açılmadığından, davacının bu hükümden
yararlanamayacağının düşünülmemesi doğru değildir.
Medeni Kanunun 134. maddesine göre, boşanmayı isteyebilmek için tamamen yada
hiç kusursuz olmaya gerek yoktur.
(743 s. MK. m. 134, ek geçici m. 1)
Mehmet Edip ile Emine arasındaki boşanma davasının yapılan muhakemesi sonunda,
tarafların boşanmalarına dair verilen hüküm davalı tarafından temyiz
edilmekle; evrak okunup, gereği görüşülüp düşünüldü:
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebepler ve
özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre aşağıdaki
bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yersizdir.
2- Dava, 3444 sayılı Kanunla Medeni Kanuna eklenen geçici 1. maddede yer alan
hak düşürücü sürede açılmadığından, davacının bu hükümlerden
yararlanamayacağının düşünülmemesi doğru görülmemiştir.
3- Davacının, Medeni Kanunun 134. maddesine dayanan isteğine gelince; genel
boşanma nedenini gösteren 134. maddenin eski şeklinde, şiddetli geçimsizliğe
ilişkin boşanma davası ilke olarak doğrudan kusura dayanmayan görünse de
ikinci fıkrası ile dava hakkını kusuru olmayan yada daha az olan tarafa
tanımak suretiyle kusuru gizli bir unsur haline getirmiştir. Bu nokta, o
zamanki şikayetlerin odak noktasını teşkil etmiştir (3444 sayılı Kanunun
hizmet tasarısı gerekçesi). Bu sebeplerle, 3444 sayılı Kanun, Medeni Kanunun
134. maddesini değiştirirken kusur meselesinden doğan güçlüğü önemli ölçüde
hafifletmiş, kusur yerine evlilik birliğinin onarılmaz bir biçimde
sarsılmasına önem vermiş, özetle çok kusurlu eşede dava açma hakkı
tanımıştır.
Ne varki bu değişikliği tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına
boşanma hükmü elde edebileceği biçimde yorumlamamak ve değerlendirmemek
gerekmektedir. Çünkü; böyle bir düşünce kimse kendi eylemine ve tamamen kendi
kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine
aykırı düşer. Diğer taraftan, gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile
sistemimizin benimsemediği bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı
elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiç bir eylemi ve davranışı sözkonusu
olmadan da evlilik birliğini devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar,
sonra da, madem ki birlik artık sarsılmıştır diyerek, boşanma yönünde hüküm
kurulmasını talep edebilir.
Öyle ise Medeni Kanunun 134. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için,
tamamen yada hiç kusursuz olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan
tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber boşanmaya karar verilebilmesi
için, ya davalının karşı çıkmaması veya az kusurlu olan davalının karşı
çıkmasının hakkın suistimali teşkil etmesi ve çocuklar yönünden korunmaya
değer bir yararın kalmadığının belirlenmesi gerekir.
Olayda, davalıya atfı kabil hiç bir kusur gerçekleşmemiştir. Davacının boşanma
isteğinin kabulü doğru görülmemiştir.
S o n u ç : Yukarıda açıklanan sebeplerle davacının davasının reddi gerekirken
boşanmaya dair karar usul ve kanuna aykırı olduğundan (BOZULMASINA),
15.10.1990 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
|