 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
Ceza Genel Kurulu
E. 1990/1-37
K. 1990/52
T. 5.3.1990
* SUÇ İŞLEYENİ BELİRSİZ ADAM
ÖLDÜRMEK
* ETKİLİ EYLEM
ÖZET : Dava konusu olayda; mağdurdaki TCK.nun 456/2. maddesine uygun
yaralamayı hangi sanığın husule getirdiği kesinlikle saptanamadığına göre
sanıklar hakkında TCK.nun 463. maddesi uygulanmak suretiyle
cezalandırılmalarına karar verilmesi gerekir.
(765 s. TCK. m. 462/2, 463)
Müessir fiil suçundan sanıklar Hüseyin, İsmail, Nail, Gürsel ve Ali'nin
TCK.nun 64, 456/2 ve 59. maddeleri uyarınca 1'er sene 8'er ay hapis
cezalarıyla cezalandırılmalarına, sanık Hüseyin'e verilen cezanın
ertelenmesine, sanıklar İsmail, Hüseyin Nail ve Ali'nin sürücü belgelerinin
2918 sayılı Yasanın 119. maddesi uyarınca 3'er ay süre ile geçici olarak
geri alınmasına, 364.516 lira maddi 200.000 lira manevi tazminatın
sanıklardan alınıp katılana verilmesine ilişkin, (Afyon Ağır Ceza
Mahkemesi)nden verilen 11.8.1989 gün ve 1987/78 - 1989/57 sayılı hüküm
sanıklar vekilinin temyizi üzerine Birinci Ceza Dairesi'nce incelenerek,
26.9.1989 gün ve 2407/2436 sayı ile;
1- Maddi ve manevi tazminatın toplamı üzerinde nisbi ücreti vekalet ve harç
alınması yolundaki tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.
.... İncelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma sebepleri hariç bir
isabetsizlik görülmemiştir. Ancak:
2- Oluşa ve dosya kapsamına göre TCK.nun 456/2. maddesine uygun yaralamayı
hangi sanığın ika eylediğinin kesinlikle tesbit edilememesi karşısında tüm
sanıklar hakkında TCK.nun 463. maddesinin uygulanması gerektiğinin
düşünülmemesi,
3- Kabule göre;
Müdahale tarihi olan 27.3.1987 tarihinde yürürlükte olan 16.5.1985 tarihli
tarife uyarınca maktu ve nisbi vekalet ücreti tayin edilmemesi,
İsabetsizliğinden bozmuştur.
Yerel mahkeme ise, 26.11.1989 gün ve 151/140 sayı ile; (3) nolu bozma nedenine
uyup gereğini yerine getirdikten sonra (2) nolu bozma nedenine karşı
"...Toplanan kanıtlardan sanıkların yüklenilen suçu doğrudan doğruya birlikte
işledikleri anlaşıldığından yara adet ve niteliği ve gözetilerek haklarında
TCK.nun 463. maddesi uygunalamaz, biçimindeki açıklamalarla direnmiştir.
Bu hüküm de, sanıklar vekili tarafından süresinde temyiz edildiğinden dosya C.
Başsavcılığı'nın onama isteyen 21.1.1990 gün ve 52 sayılı tebliğnamesiyle
Birinci Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği
konuşulup düşünüldü:
Muhtarlık seçimi nedeniyle aralarında husumet bulunan tarafların olay günü
saat 20.00 sıralarında mağdurun torunu Hüseyin'in, sanıklardan Nail'e omuz
vurması sebebiyle çıkan kavgaya katılıp ellerindeki sopalarla birbirlerine
vurdukları anlaşılmışsa da, kavga sırasında, kafasındaki mevcut beş adet
yaranın müstakil ve müşterek tesiriyle hayati tehlike geçirip 45 gün mutad
iştigalinde kalacak şekilde yaralanan mağdurun hangi sanık tarafından
yaralandığı kesinlikle saptanamamıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, bu oluşta TCK. nun 463.
maddesinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığına ilişkindir.
Ayrıntıları Ceza Genel Kurulu'nun 23.11.1981 gün ve 214/385 sayılı kararında
açıklandığı üzere milli değeri haiz hareketleri yapanlar arasında bu
hareketleri hukuki ve maddi değerine göre "asli iştirak" "feri iştirak"
şeklinde ayrım yapılmalı (TCK.nun 64 ve 65. maddelerinde bu ayırım
yapılmıştır) bu ayrım olası görülmüyorsa (ki olayımızda böyledir, 463. madde
bu gibi durumlarda uygulanmak için ceza kanunumuza konmuştur) bu ahvalde
faillere indirimli aynı ceza verilmelidir. Bu bir uygunluk bir
muadelet-adalet meselesidir.
Kanunumuz asli-fer'i fail ayrımını kabul ettiğine göre asli fail kimdir?
Faillerin her hangi birinin hareketi tek başına ele alındığında "kanuni suç
tipinde tarif edilen hareket ve sonucu yaratan (Öldürmede ölümü vücuda sokan)
kimse asli faildir.
Bu unsurlara göre, 463. maddede öngörülen fail asli fail değildir. Çünkü ölümü
veya ölüm husule gelmemişse yarayı vücuda sokan kimdir belli olmamaktadır.
Fer'i fail için fiili yapma söz konusu olmadığına göre 463. maddedeki fail,
feri failde değildir. Çünkü kanun metninde "fiili yapmak" sözcüğü yer
almaktadır.
Öyleyse, 463. madde nedir? Faili kimdir?
Bu maddede düzenlenen, failin belli olmaması hali değildir. Hepsi irtikap eden
"tetiğe basan, bıçağı vuran" sıfatında olan kişilerden öldürme veya yaralama
hangisinin hareketinin hedefle özdeşleştiğinin bütünleştiğinin, ölümü veya
yarayı vücuda soktuğunun saptanamaması halidir.
Öyleyse suç, ortaklarının faaliyetlerinin yan yana icrası sırasında olmuş ve
sonuç bunlardan her hangi birine kesin ve tek olarak bağlanamayacak şekilde
meydana gelmişse müstakil fail belli değildir ve eşit ceza sorumluluğu
vardır. Verilecek ceza fiillerinin ortalamasıdır.
Buna mukabil faillerin fiillerinin birleşmesinden, toplanmasından sonuç ortaya
çıkıyorsa bu durumda doğrudan doğruya beraber işleme vardır. 64. madde
uygulanacaktır.
"Tek yara" birde fazla" yara ayrımı ile sorun çözümlenebilir mi?
Öldürücü tek yara varsa 463. madde uygulanır. Öldürücü yara birden fazla ise
64. madde uygulanır denilemez. Böyle bir kabulün doyurucu ve ikna edici
açıklamasını yapmak olası değildir.
Böyle bir kabul sadece yara sayısından hareket ederek sorumluluk saptamak;
hareketi sonuçta soyutlamak (ayrı ayrı mütalaa etmek) suretiyle kanunumuzun
kabul etmediği ceza sorumluluğunda eşitlik sisteminin "failler kader birliği
etmişlerdir; sonuçtan hespi tam sorumludur" prensibine hayatiyet vermek olur
ki kanunumuzun espirisine, temeline, iştirak kaidelerine ilişkin çatısına
ters düşer. Bu nedenle öldürücü yara birden fazla olsada koşulları varsa 463.
madde uygulanmalıdır.
Bütün bu açıklamalar ve "kendine aidiyeti saptanan fiili veya fiil kesiminin
cezasının ancak o kişiye yüklenebileceği prensibinin ışığında özel bir
iştirak türünün düzenlendiği 463. maddenin uygulanma koşulları şu şekilde
sıralanabilir:
1) Tahdididir. Yasada sayılan adam öldürme ve yaralama suçlarına münhasırdır.
2) Ancak bu, yalnız asli-maddi iştirakın irtikap edenler gurubuna dahil
olanlara şu koşullarda uygulanır:
a) Bütün dikkat ve ihtimam gösterildiği tüm imkanlar kullanıldığı haldi asli
failin tesbiti mümkün olmamalıdır.
b) Failler birden fazla olmalıdır.
c) Fiilin asli unsurundan olan sonuç irtikapçılar arasında ve fakat ortada
kalmalıdır.
Olayımızda, mağdurdaki TCK.nun 456/2. maddesine uygun yaralamayı hangi sanığın
husule getirdiği kesinlikle saptanamadığına göre sanıklar hakkında TCK.nun
463. maddesi uygulanmak suretiyle cezalandırılmalarına karar verilmesi
gerekirken yerinde olmayan ve Ceza Genel Kurulu'nun ve Özel Dairenin
duraksamasız kabul ve uygulamalarına ters düşen yara niteliğine dayanan
isabetsiz ve hukuki olmayan gerekçelerle direnilmesi yerinde görülmemiştir.
Bu nedenle direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
S o n u ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkeme direnme hükmünün
(BOZULMASINA), 5.3.1990 gününde isteme aykırı olarak oybirliğiyle karar
verildi.
|