 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
Ceza Genel Kurulu
E. 1990/1-36
K. 1990/87
T. 26.3.1990
* YASAL SAVUNMA SINIRINI AŞMAK
* KIŞKIRTMA
ÖZET : Yasal savunma sınırını aşma ile kışkırtma bir arada kabul edilemez.
Maktülün, eşinin evi terk etmesi nedeniyle aralarında husumet bulunan sanığa
telefon edip silahlı olduğunu ve kendisini mutlak surette öldüreceğini
söylediği, kısa bir süre sonra önlerine çıkıp karşılaştıklarında, ölenin
elini beline attığı ve silahlı olduğu anlaşılmasına göre; sanık yasal savunma
koşulları içindedir.
Fakat, hayati olmayan nahiyeye veya çevresine bir iki el ateş etmekle
yetinmesi gerekirken, arabadan ininceye kadar kendisine ateş etmeyen maktule
8 el ateş etmesi savunmada zaruret sınırını aştığını gösterdiğinden, hakkında
TCK.nun 49. maddesi delaletiyle 50. madde ile uygulama yapılması gerekir.
(765 s. TCK. m. 50, 51)
Yasal savunma koşulları altında adam öldürmek ve 6136 sayılı Yasaya aykırı
davranışta bulunmak suçlarından sanık Halil'e "ceza tertibine yer olmadığına"
dair, (Mardin Ağır Ceza Mahkemesi)nden verilen (15.4.1988 gün ve
35/42-18.1.1988 gün ve 86/124) sayılı hükümlerin Özel Dairece bozulması
üzerine, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda sanığın TCK.nun 448, 51/2
ve 59. maddeleri uyarınca 6 sene 8 ay ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına
ve 6136 sayılı Yasaya aykırı davranışta bulunmak suçundan ceza tertibine yer
olmadığına ilişkin aynı mahkemeden verilen 28.9.1989 gün ve 44/66 sayılı
hüküm C. Savcısı ve sanık vekilinin temyizi üzerine Birinci Ceza Dairesi'nce
incelenerek 28.12.1989 gün ve 3229/3683 sayı ile Daire Başkanı T. Güven'in,
"Sanığın maktülü meşru müdafaa sınırlarını aşmak suretiyle öldürdüğünün
kabulü ile TCK.nun 49. maddesi delale-tiyle 50. maddenin uygulanması gerekir
görüşündeyim"; Üye V. Savaş'ın, "Ayrıntıları Ceza Genel Kurulu'nun 3.6.1988
gün ve 185/331 sayılı ve sonraki bazı kararlarında açıklandığı gibi
saldırının halen varlığını geniş manada anlamak ve başlayacağı artık muhakkak
olan bir saldırıyı başlamış saymak zorunludur. Her olayda saldırının bilfiil
başlaması beklenecek olsa bir çok hallerde savunma imkansız hale gelir. Bu
nedenle, 1931 tarihli İtalyan Ceza Kanununda meşru müdafanın kabulü için
saldırının değil ondan doğan tehlikelerin halen var olmasından sözedilmiştir.
Zaruret sınırının aşılması konusunda da failin içinde bulunduğu ruh hali,
yöresel özellikler adil bir tarzda gözönünde tutulmalıdır.
Öldürülen, aralarında husumet bulunan kayınbiraderi sanığa olay günü telefon
edip silahlı olduğunu ve kendisini mutlaka öldüreceğini söylemiştir. Keza bir
süre sonra karşılaştıklarında öldürülenin silahına davrandığını gören sanığın
öldürüleceği korkusuyla daha atik davranıp meşru müdafa şartları içinde ardı
ardına ateş etmesi doğaldır. Öldürülenin 18.1.1988 tarihli ifadesinde
"Belimdeki silahı çekince sanık daha atik davrandı ve beni yaraladı. Niyeti
beni yaralayıp tesirsiz hale getirmekti" dediği de gözönünde tutulduğunda
sanık lehine TCK.nun 49/2. maddesinin uygulanması görüşündeyim" biçimindeki
ayrık oylarıyla oyçokluğu ile onanmasına karar verilmiştir.
Bu karara karşı 31.1.1990 gün, 13 sayı ile itiraz yoluna başvuran C.
Başsavcılığı, Daire Başkanı T. Güven'in karşı düşüncesine uygun açıklamalarla
özel daire onama kararının kaldırılarak yerel mahkeme hükmünün bozulmasını
istemiştir.
Dosya, Birinci Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği
konuşulup düşünüldü:
İncelenen dosyaya göre;
Sanığın kızkardeşi Caziye ile evli olan maktül Mehmet'in içki ve kumara
müptela olması nedeniyle, mali sıkıntıya düştüğü, bu yüzden aile reisliğinin
gerektirdiği sorumlulukları yerine getiremediği gibi, eşine kötü davranmaya
başladığı, kocasının kötü alışkanlıklarına ve olumsuz davranışlarına
dayanmayan Caziye'nin babası evine gitmek ve boşanma davası açmak zorunda
kaldığı, buna kızan maktülün zaman zaman kayınpederi Mehmet'in evine telefon
ederek eşini ve yakınlarını ölümle tehdit ettiği, bu tehditlerden korkan
sanığın babasının 10.12.1987 tarihli dilekçe ile C. Savcılığına başvurduğu,
olay günü olaydan yarım saat önce eve telefon eden maktülün "Benim hayatta
beklediğim hiçbir şey yok. Evinizi bombalayacağım, silahım da var sizi
öldürüp yurt dışına kaçacağım" şeklinde tehditte bulunduğu, sanık ile
babasının otomobille ilçe merkezine geldiğini görüp yolları üstünde
karşılarına çıkıp elini beline attığı; önceki olaylar nedeniyle bu hareketten
paniğe kapılan sanığın daha atik davranarak otomobilden inip, hamili
bulunduğu tabancayla müteaddit el ateş ederek onu yaraladığı, ikisi göbekten
birisi de dirsekten olmak üzere üç kurşun yarası alan maktülün hastaneye
götürülürken yolda silahını polise verdiği olay yerinde yapılan incelemede 8
adet boş kovan bulunduğu, Ankara'ya götürülen maktülün almış olduğu yaraların
tesiriyle 26.1.1988 günü öldüğü; iddia, ikrar, olay yeri tutanağı ve tüm
dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Özel Daire ile C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, sanığın maktülü meşru
müdafaa sınırlarını aşmak suretiyle mi, yoksa ağır tahrik altında mı
öldürdüğüne ilişkindir.
Meşru müdafaadan sözedebilmek için; maddi mahiyette haksız bir saldırının
bulunması, savunma ile saldırının hemzaman olması, savunmanın saldırının
devamı sırasında olması, savunma ile saldırı arasında uygun oran bulunması
gerekir.
Ancak, saldırının halen varlığının geniş manada anlamak ve başlayacağı artık
muhakkak olan bir saldırıyı başlamış, keza bitmiş olmasına rağmen tekrarından
korkulan bir saldırıyı da henüz sona ermemiş saymak zorunludur.
Meşru müdafaa halinde işlenen fiil hukuka uygundur. Bunun sebebini hukuk
düzeninin hakkın tecavüze uğramasına izin vermeyeceği esasında aramak
gerekir. Ancak;
Failin karşılaştığı şartlarla münasip olmayan vasıtalarla kendini müdafaa
etmesi veya saldırganı zararsız hale getirdikten sonra da müdafaa ve
tepkilerinde ısrar edip sürdürmesi halinde zaruret sınırı aşılmış olur.
Zaruret sınırının aşılması konusunda failin o anda içinde bulunduğu ruh
halini de adil bir şekilde gözönünde tutmak lazımdır. Hakimin failin zaruret
sınırını aşma derecesini doğru olarak takdir edebilmesi için kendisini
tecavüze uğrayan ve o anda ruh hali değişmesi icap eden failin yerine koyması
gerekir. Meşru savunmada hiçbir zaman ve hiçbir ahvalde sanığa kaçma
mükellefiyeti tahmil edilemez ve kaçarak kurtulması istenemez veya bu halin
yani kaçma imkanının var olup olmadığı meşur müdafa saptanırken asla
gözetilemez.
Zaruret sınırını aşma ile tahrik bir arada kabul edilemez.
Bu genel açıklamalardan sonra olaya bakıldığında, maktülün eşinin evi terk
etmesi nedeniyle aralarında husumet bulunan sanığa telefon edip silahlı
olduğunu ve kendisini mutlak suretle öldüreceğini söylediği, kısa bir süre
sonra önlerine çıkıp aniden karşılaştıklarında ölenin elini beline attığı ve
silahlı olduğu anlaşılmasına göre, sanık yasal savunma koşulları içindedir.
Fakat, bir iki el hayati olmayan nahiyeye veya çevresine ateş etmekle
yetinmesi gerekirken, arabadan ininceye kadar kendisine ateş etmeyen maktüle
8 el ateş etmesi savunmada zaruret sınırını aştığını gösterdiğinden hakkında
TCK.nun 49. maddesi delaletiyle 50. maddeyle uygulama yapılması gerekir.
Birinci müzakerede sanığın yüklenilen suçu;
a) Yasal savunma sınırlarını aşmak suretiyle,
b) Yasal savunma sınırları içerisinde,
c) Ağır tahrik altında işlediği yönünde yeterli çoğunluğu sağlayamayan üç ayrı
görüş belirdiğinden, ikinci müzakerede aşamalı oylama yapılıp ilk aşamada
"sınırlarının aşılıp aşılmadığına bakılmaksızın olayda yasal savunma
koşullarının bulunup bulunmadığı oylanmış, bir üyenin "olayda yasal savunma
koşulları yoktur" yönündeki karşı oyu ile olayda yasal savunma koşullarının
bulunduğuna karar verildikten sonra, CMUK.nun 384. maddesi uyarınca karşı oy
kullanan üyenin de katılımıyla yapılan ikinci aşama oylamada, "Sanığın yasal
savunma sınırlarını aşmak suretiyle maktülü öldürdüğüne, çoğunlukla karar
verilmiş olduğundan C. Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama
kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün açıklanan bu nedenle
bozulmasına karar verilmesi gerektiği belirlenmiştir.
* Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyeleri; sanığın yasal savunma sınırları
içerisinde maktülü öldürdüğünü, zaruret sınırını aşmadığını belirterek
itirazın bu gerekçeyle kabulü yönünde oy kullanmışlardır.
S o n u ç : C. Başsavcılığı itirazının yukarıda açıklanan sebeple KABULÜNE ve
Özel Daire onama kararının KALDIRILMASINA, Yerel Mahkeme hükmünün belirtilen
olayda TCK.nun 50. maddesinin uygulanması gerektiği sebebi ile (BOZULMASINA),
5.3.1990 günü yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından
26.3.1990 günü yapılan ikinci müzakerede çoğunlukla karar verlidi.
|